18 Temmuz 2010 Pazar

Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Hakkında 2. Kitap “Ticaret Şirketleri”, 4. Kısım “Anonim Şirketler”

Av.Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 18.05.2008 tarihinde yayınlanmıştır.)
Türk Ticaret Kanunu Tasarısının (bu yazıda kısaca “tasarı”) 329 madde ile başlayan dördüncü kısmı anonim şirketlere ayrılmış olup bunun birinci bölümünde “Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler” yer almaktadır.

Anonim şirketleri tanımlayan tasarının 329 maddesine ve madde gerekçesine baktığımızda Türk Ticaret Kanununun (bu yazıda kısaca “kanun”) 269 maddesinin küçük değişikliklerle tekrar edildiğini görmekteyiz. Gerekçede yer alan ifadeye göre, tasarıda yer alan tanım gerçekleştirilirken, halka açık olan ve olmayan anonim şirketler ile kamu sektörü ve özel sektörde çalışan aynı zamanda özel hükümlere tabi bulunan şirketlerin tümünü kapsayacak şekilde kaleme alınmış olduğunun belirtildiğini görmekteyiz.

Tasarıda yer alan 330 madde hükmü de aynı düşünceyle kaleme alınmış olup özel kanunla kurulmuş anonim şirketlerin yok olmaya yüz tuttuğu buna karşılık özel kanunlara bağlı anonim şirketlerin çoğaldığı gerçeğini de değerlendirmiştir. Bu nedenle tasarının 330/1 maddesi “Özel kanunlara bağlı anonim şirketlere, kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kısım hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Tasarıda yer alan 330/1 maddesi hükmü ile kanunun 270 maddesi arasında farklılık, yukarıda da belirttiğim gibi kanunun “hususi kanunlarla kurulan anonim şirketleri” hükme bağlamasına karşılık tasarının hususi kanunla kurulan anonim şirketlerin günümüzde sayılarının yok denecek kadar azalması buna karşılık özel kanunlarla kurulan şirketlerin artmış olmasını dikkate alarak hükmünü “özel kanunlarla kurulan anonim şirketler”i temel alacak şekilde kaleme almış olmasından kaynaklanmaktadır.

Kanunun 269/1 maddesine karşılık tasarının 329/1 maddesi kaleme alınmıştır. Bu iki madde arasında unvan koşulu gibi bazı farklılıklar bulunmaktadır. Tasarının 329/1 maddesine göre “Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız mal varlığı ile sorumlu bulunan şirkettir”. Tasarının 329/2 maddesi ise kanunun 269/2 maddesinin karşılığı olan bir hükümdür. Tasarının madde gerekçelerine baktığımızda; kanunun 269/2 maddesinde yer alan “Ortakların mesuliyeti, taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile mahduttur” hükmü, ortağın şirkete karşı sorumlu olduğunu yeterince belirtmediğinden (ben gerekçede yer alan bu açıklamaya katılmamaktayım) tasarı, gerek uygulamada gerekse öğretide tartışmasız kabul edilen, pay sahiplerinin “şirkete karşı” sorumluluğunu daha açık bir ifade ile hükme bağlamayı amaçlamıştır. Bu nedenle, tasarının 329/2 maddesi “pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur” şeklinde kaleme alınmıştır.

Bu husus daha genel nitelikte bir hüküm olmakla beraber tasarının 128. maddesinde de bulunmaktadır.

Tasarının 331 ve 333 maddelerini birlikte değerlendirdiğimizde, “anonim şirketlerin, kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için” kurulabileceğini ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca faaliyet alanları belirlenip tebliğ yolu ile ilan edilmiş olan anonim şirketler dışında kalanların kuruluş yada ana sözleşme değişikliği için her hangi bir makamdan izin almasına gerek olmadığının hükme bağlandığını görmekteyiz. Tasarıda yer alan bu yaklaşım 2003 tarihinde kanunun 273 maddesinde yapılan değişiklik ile benimsenen serbestliğe uygun bir yaklaşımdır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının incelemesi ise, tasarının 333/1 maddesi hükmünde yer alan açık ifade nedeni ile sadece “kanunun emredici hükümlerine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden yapı”lacaktır.

Tasarının 333/1 maddesinin son cümlesi olan “Bunun dışında hukuki konumu, niteliği ve işletme konusu ne olursa olsun anonim şirketlerin kuruluşu ve esas sözleşme değişiklikleri her hangi bir makamın iznine tabi değildir” cümlesini madde gerekçesi ile birlikte değerlendiğimizde, gerekçeye göre cümlede yer alan “hukuki konum ve nitelik” sözcükleri ile anonim şirketin kamusal yönü bulunup bulunmadığı, işletme konusunun kamu hizmeti yönünden özellik taşıyıp taşımadığı, halka açık olup olmadığı veya benzeri özellikleri haiz olup olmadığı kastedilmiş olup, maddede yer alan anonim şirketlerin izne gerek olmadan kurulması ilkesini SPK ve BDDK gibi özerk kuruluşlara karşı da korumak amacını taşımaktadır. Ancak, idarenin bütünlüğü ilkesi dikkate alındığında ise, diğer kurumlar tarafından, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına yapılacak başvuru yolu ile dolaylı da olsa istenilen düzenlemenin yapılacağı aşikârdır.

Tasarının 332 maddesi anonim şirketlerde bulunması zorunlu olan en az sermaye miktarını hüküm altına almaktadır. 332 madde düzenlenirken tasarının halka açık olmayan anonim şirketlerinde kayıtlı sermayesi olabileceğini kabul ettiği dikkate alınmış ve bunlar için ayrı ayrı en az sermaye miktarı belirlenmiştir. Gene maddenin yazılımında dikkat edilen bir başka husus tasarının kanundan farklı olarak tedrici kuruluşa yer vermemiş olmasıdır. Tasarının 332/1 maddesine baktığımızda, maddenin “Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye elli bin Türk Lirasından ve sermayenin arttırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi yüz bin Türk Lirasından aşağı olamaz” hükmünü içerdiğini görmekteyiz. Ayrıca tasarının 332/1 maddesi son cümlesine göre en az sermaye miktarı Bakanlar Kurulunca arttırılabilir.

Tasarının 332/2 maddesi ise başlangıç sermayesi ve çıkarılmış sermayeyi tanımlamaktadır. Ancak, tasarının 332/2 maddesinde yer alan tanımlara yer vermeden önce madde gerekçesine bakmakta yarar bulunmaktadır. Çünkü madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi tasarıda yer alan “sermaye” sözcüğü esas sermaye sisteminde sermayeyi, kayıtlı sermaye rejiminde ise çıkarılmış sermayeyi ifade eder. İşte bu açıklamadan sonra maddenin yazılımına baktığımızda, “Bu kanun anlamında kayıtlı sermayeli anonim şirketlerde başlangıç sermayesi, kuruluşta ve sisteme ilk geçildiğinde haiz olması zorunlu sermayedir; çıkarılmış sermaye ise, çıkarılmış payların tümünün itibari değerinin toplamını ifade eder” şeklinde bir tanımın yer aldığını görmekteyiz.

Halka açık olmayan anonim şirketlerin kayıtlı sermaye sistemine geçmeleri ya da çıkmaları Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabidir. Ancak tasarının 333/3 maddesinde belirtildiği gibi, halka açık olmayan anonim şirket kayıtlı sermaye sistemi için gereken koşulları kaybettiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı resen de bu anonim şirketi kayıtlı sermaye sisteminden çıkarabilir.

Tasarının 332/4 maddesi ise SPK nın 12 maddesi hükmünün saklı olduğunu belirtmektedir.

Tasarının 332 maddesi kanunun 272 maddesinin karşılığıdır. Tasarı ile kanun arasındaki en önemli fark kapalı anonim şirketlerde de kayıtlı sermaye sisteminin tasarıda kabul edilmesi ve sermaye miktarını arttırmak için Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin kanunda 10 katla sınırlandırılmasına karşılık tasarıda artırım için hiçbir sınır getirilmemesidir.

Tasarının bu kısmında “Kamu tüzel kişilerinin yönetim kurulunda temsili”ne ilişkin hükmü içeren 334 madde de yer almaktadır. Ancak bu maddeyi yönetim kuruluna ilişkin diğer hükümlerle birlikte değerlendirmek daha doğru olacağını düşündüğüm için sonraya bırakmaktayım.

Tasarının dördüncü kısım birinci bölümünde, genel hükümlere ilişkin maddeleri “kuruluş”a ilişkin maddeler takip etmektedir. Kuruluşa ilişkin maddelerin başında yer alan 335 maddenin 1 fıkrası “Şirket, kurucuların, kanuna uygun olarak düzenlenmiş bulunan, sermayenin tamamını ödemeyi, şartsız taahhüt ettikleri, imzalarının noterce onaylandığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma iradelerini açıklamalarıyla kurulur” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrası, “Şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır” hükmünü içermektedir. Tasarının 335/2 maddesi tasarının 355/1 maddesine atıf yaparak, anonim şirketlerde, kuruluş anı ile tüzel kişilik kazanıldığı anı ayırmaktadır.

Tasarının 354/1 maddesine göre esas sözleşmenin tamamı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni ile kurulacak olan şirketlerde Bakanlıktan izin alınmasını izleyen, diğerlerinde ise tasarının 335/1 maddesi ile belirlenen, kuruluşu izleyen 30 gün içinde Ticaret Sicili Gazetesi ile ilan edilir.

Tasarının 355 maddesinin 2 ve 3 fıkraları kanunun 301 maddesi ile paralel hükümleri içermektedir. Tasarı 355 maddesinin ikinci fıkrası da kanunun 301/1 maddesinde olduğu gibi, tescilden önceki işlemlerden ötürü işlem yapanları şahsen ve müteselsilen sorumlu kabul etmiş, bu işlemlerden şirketin sorumlu olabilmesi için, iki şartın varlığını aramıştır. Şartlardan biri, yapılan işlemin ileride kurulacak olan şirket adına yapıldığının açıkça bildirilmiş olması diğeri ise şirketin ticaret siciline tescilinden sonraki üç aylık süre içinde işlemin şirket tarafından kabul edilmesidir. Kuruluş masraflarını düzenleyen Tasarının 3 fıkrası ile aynı amaçla kanunda bulunan 301/3 madde arasında önemli iki farklılık bulunmaktadır. Kanuna göre kuruluş masraflarından kurucular sorumlu olup bunları şirkete rücu edebilirler, hâlbuki Tasarıda rücu hakkı kaldırılmıştır. Kanuna göre, bu masrafların şirket tarafından ödenebilmesi için kuruluş genel kurulu tarafından kabulü gerekirken Tasarının 355/3 ne göre şirketçe kabulü yeterlidir.

Tasarı 335 maddesinde yer alan taahhüdü yapan ve esas sözleşmeyi imzalayan gerçek ve tüzel kişiler Tasarının 337/1 maddesine göre kurucu olarak tanımlanmıştır. Tasarının 337/2 maddesine göre, bu işlemleri, üçüncü bir kişi hesabına yapan kişi de kuruluştan doğan sorumluluk açısından kurucu sayılır ve “söz konusu üçüncü kişi, kendisi hesabına iş gören kimsenin bildiği veya bilmesi gereken bir hususu kendisinin bilmediğini ileri süremez” tasarının bu maddesinde yer alan hüküm kanunun 278 maddesi ile uyum içindedir.

Tasarının 338 maddesi yeni bir kavram olan “tek kişi anonim şirketini” düzenlemektedir. Bilindiği gibi kanunun 277 maddesine göre bir anonim şirket en az beş ortakla kurulabilir iken şimdi Tasarının 330 maddesinde yer alan hüküm kapsamında kalan özel kanunlarda kısıtlayıcı bir hüküm yoksa tek kişi ile kurulabilecektir. Tasarının 338 maddesi ile ilgili olarak madde gerekçesine baktığımızda birden fazla konuya değinildiği görülecektir. Ancak benim için en önemlisi, bundan böyle sayıyı sağlayabilmek için anne, kaynana, eş, kayınbirader, baldız vb akrabalara hatta reşit olmayan çocuklara ortaklık verip bunların bir kısmını yönetim kurulunda göstererek başlarına çorap örme dönemi sona erecektir. Ticaret yapmaya kalkışan kişi kendi sorumluluğunu kendisi üstlenecektir.

Tasarının 338/2 maddesi ise birden fazla ortakla kurulan bir anonim şirketin, faaliyeti sırasında bir ortaklı hale dönüşmesinde yapılması gerekenleri ve bunları kimin yapması gerektiği ile yapmaması halindeki sorumluluğu hükme bağlamaktadır. Tasarı 338/3 maddesi ise kanunun 329 maddesinde yer alan şirketin kendi hissesini satın alma yasağına benzer bir hükmü dile getirmekte ve “şirket tek pay sahibi olacak şekilde kendi payını iktisap edemez, ettiremez” demektedir.

Tasarının 339 maddesi kanunun 279 maddesinde olduğu gibi esas sözleşmenin içeriğini hükme bağlamakta olup Tasarının 340 maddesi gereği esas sözleşmeye kanunun emredici hükümlerine aykırılık oluşturmayacak şekilde yeni hükümler koymak mümkündür.

Esas sözleşmedeki imzalar, tasarının 335 maddesi hükmü noterce tasdik edilir. Ayrıca 341 maddesi hükmü doğrultusunda esas sözleşmenin altına noterce verilen bir şerh ile sermayenin taahhüt edildiği bildirilir. Tasarının madde gerekçelerine baktığımızda, noterler tarafından konulacak olan bu şerhin, noterlere bir araştırma yükü getirmediğini bunun sadece esas sözleşmede yer alıp almadığını inceleme yükü olduğunun belirtildiğini görmekteyiz. Bu haklı bir açıklamadır. Ancak, tasarıda, bu yükümlülüğü denetleyecek bir başka makam da belirtilmemiştir. Yani bu koşul sadece kurucuların vicdani sorumluluğuna bırakılmıştır.

Bilindiği gibi, diğer sermaye şirketlerinde olduğu gibi, anonim şirketlerde de sermaye ayni ve nakdi olmak üzere iki türlü konur.

Hangi mal varlığının ayni sermaye olarak konulabileceğini ve konulamayacağını düzenleyen tasarının 342 maddesi tasarının 128 maddesi hükmünün saklı olduğunu belirtmekle birlikte “Üzerinde sınırlı bir ayni hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikri mülkiyet hakları ile sanal ortamlarda dâhil, mal varlığı unsurları”nın ayni sermaye olabileceğini “Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar”ın ayni sermaye olamayacağını hükme bağlamaktadır.

Tasarının 348 maddesi, kurucu menfaatlerini hükme bağlamıştır. Bu maddenin birinci fıkrasına göre “Kuruculara, şirketi kurdukları sırada harcadıkları emeğe karşılık olarak para ve bedelsiz pay senedi gibi, şirket sermayesinin azalması sonucunu doğuracak bir menfaatin tanınmasına ilişkin esas sözleşme hükümleri geçersizdir. Ancak, dağıtılabilir kardan 519 maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kar payı ayrıldıktan sonra kalanın onda biri, mevcut sermayeye göre, kuruculara ödenir”. İkinci fıkrasına göre ise “Kar dağıtılmasa bile, kurucu intifa senedi sahipleri, esas sözleşmede öngörülen kar payını alırlar”. Tasarının348 maddesi kanunun 298 maddesine karşılık olarak yazılmıştır. Aralarında büyük bir fark yoktur.

Kanımca, ticari itibarın sermaye olup olamayacağını günümüz koşullarında bir kez daha değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.

Tasarının 128 maddesinin hükmünün saklı tutulması temerrüt hali ve benzeri problemlerin çözümünde de yardımcı olacak nitelikte hükümlerdir.

Ayın sermayeye nasıl değer biçileceği tasarının 343 maddesinde hükme bağlanmıştır. Söz konusu madde “devralınacak işletmelere ve ayınlara, şirket merkezinin bulunacağı yer asliye ticaret mahkemesi tarafından atanan bilirkişilerce değer” biçileceğini hükme bağlamıştır. Kanımca, bu problem aynın özellikle taşınmaz gibi yer değiştirmesi olanaksız olan ayınlarda bulunduğu yer mahkemesince çözümlenmek zorunda olduğu için, şirket merkezi mahkemesinin yetkilendirilmesi hatalı bir yaklaşımdır.

Tasarının bu konuda yeni olarak getirdiği, “Değerleme raporunda, seçilen değerleme yönteminin, somut olayda herkes için en adil ve en uygun yöntem olduğunun, alacaklarda alacağının tahsil yeteneğinin ve değerinin gerekçelerle ve ayrıntılı bir şekilde açıklanması” şartıdır. Gene tasarının bu hükmüne göre, bu rapor resmi nitelik taşımaktadır ve bu rapora işlem denetçisi, kurucular ve menfaat sahipleri itiraz edebilir.

Ancak, “itiraz nasıl çözümlenecektir” sorusuna tasarıda cevap bulamadığımı da belirtmek isterim. Kanımca, HMUK da yer alan delil tespitine itiraza ilişkin hükümlere başvurarak bu sorun çözümlenebilir.

Nakdi sermayenin ödenmesine ilişkin kuralları tasarının 344 ve 345 maddelerinde bulmaktayız. Bu maddelere göre, “Nakden taahhüt edilen payların itibari değerinin en az yüzde yirmibeşi tescilden önce gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmidört ay içinde” ve “payların çıkarma primlerinin tamamı tescilden önce” “5411 sayılı Bankalar Kanununa bağlı bir bankada şirket adına açılacak özel bir hesaba” ödenir. Ödemenin kanuna uygun olarak gerçekleşmesi halinde para şirkete ödenir. Tasarının 335 maddesinde belirtilen noter onayını takip eden üç ay içinde tüzel kişilik kazanılamaz ise, para sahiplerine geri verilir.

Tasarının 347/1 maddesine göre, “İtibari değerinden aşağı bedelle pay çıkarılamaz. Payların itibari değerden yüksek bir değerle, yani primli olarak çıkarılabilmeleri için, esas sözleşmede veya genel kurul kararında hüküm bulunmalıdır”. Tasarıda yer alan bu hüküm kanunun 286 maddesinde yer alan hükümle aynıdır.

Tasarının 352 maddesine göre ise “Pay taahhüdünün, şirketin tescilinden önce devri, şirkete karşı geçersizdir”.

Tasarının 346 ve 350 maddeleri ise halka arz edilecek paylar ve halk arz taahhüdü madde başlığını taşımakta olup madde metinleri aynen aşağıdaki gibidir.

MADDE 346 - (1) Esas sözleşmede taahhüt edilmiş olup da, taahhüt sahiplerince, şirketin tescilinden itibaren en geç iki ay içinde halka arzedileceği esas sözleşmede belirtilmiş ve ayrıca garanti edilmiş bulunan nakdi payların karşılıkları satıştan elde edilen gelirden ödenir. Pay senetlerinin halka arzedilmesi sermaye piyasası mevzuatına göre yapılır. Satış süresinin sonunda, payların itibarî değerlerinin, varsa çıkarma priminin karşılığı şirkete, giderler düştükten sonra kalan tutar ise, pay senetlerini halka arzeden paysahiplerine ödenir.

(2) Halka arzedilip de süresinde satılmayan payların bedellerinin tamamı, süresinde halka arzedilmeyen payların bedellerinin ise, yüzde yirmibeşi iki aylık süreyi izleyen üç gün içinde ödenir.

MADDE 350 - (1) 346 ncı madde uyarınca, halka arzedilmek üzere pay taahhüdünde bulunulduğu takdirde, halka arz, kurucular, yönetim kurulu veya yetkili herhangi bir organ tarafından onaylanmış kabul edilir.

Tasarının 336/1 maddesi kuruluş belgeleri madde başlığını taşımakta olup, bu belgeler arasında esas sözleşmenin, kurucular beyanının, değerleme raporlarının, kuruluşla ilgili olarak yapılan sözleşmelerin ve işlem denetçisi raporunun yer aldığını belirtmektedir. Kurucular beyanı ise tasarının 349 maddesi ile hüküm altına alınmış olup hüküm aynen;

“MADDE 349 - (1) Kurucular tarafından, kuruluşa ilişkin bir beyan imzalanır. Beyan, dürüst bir şekilde bilgi verme ilkesine göre, doğru ve eksiksiz olarak hazırlanır. Beyanda, aynî sermaye konuluyor, bir ayın ya da işletme devralınıyorsa, bunlara verilecek karşılığın uygunluğuna; bu tür sermayenin ve devralmanın gerekliliğine, bunların şirkete olan yararlarına ilişkin belgeli, gerekçeli ve kesin ifadeli açıklamalar yer alır. Ayrıca, şirket tarafından iktisap edilen menkul kıymetlerle, bunların iktisap fiyatları, söz konusu menkul kıymetleri çıkaranların son üç yıllık, gereğinde konsolide finansal tablolarının değerlemelerine ve çözümlenmelerine ilişkin bilgiler, şirketin yüklendiği önemli taahhütler, makina ve benzerleri malların ve herhangi bir aktif değerin alımına ilişkin bağlantılar, fiyatlar, komisyonlar ile her türlü borçlar, emsalleriyle karşılaştırılarak, açıklanır.

(2) Ayrıca, kuruculara tanınan menfaatler gerekçeleriyle beyanda yer alır. Kimlerin halka arz amacıyla ne miktarda pay taahhüt ettiği, pay taahhüdünde bulunanların birbirleri ile ilişkileri; bunlar bir şirketler topluluğuna dâhil bulunuyorlarsa, topluluk ile ilişkileri, kuruluşu inceleyen işlem denetçisine ve diğer hizmet verenlere ödenen ücretler, emsalleriyle karşılaştırma yapılarak, beyanda açıklanır”

şeklindedir.

Aynı maddede ve tasarının değişik maddelerinde yer alan işlem denetçisi raporu için tasarının 351 maddesi şu hükmü getirmiştir;

“MADDE 351 - (1) Kuruluşun denetlenmesine ilişkin rapor işlem denetçisi tarafından verilir. Bu raporu, orta ve küçük ölçekli ile halka açık olmayan anonim şirketlerde bir yeminli malî müşavir veya serbest muhasebeci malî müşavir de düzenlemeye yetkilidir. İşlem denetçisi, kuruluş raporunda payların tamamının taahhüt edildiğini; pay bedellerinin, kanunda veya esas sözleşmede öngörülmüş bulunan en az tutarlarının, kanuna uygun olarak bankaya yatırıldığını ve buna ilişkin banka mektubunun mevcut olduğunu; bu yükümlülüğün dolanıldığına ilişkin açık bir belirti bulunmadığını; aynî sermaye ve devralınan ayınlar için mahkemece atanan bilirkişilerce değerleme yapıldığını, mahkemece resmîyet verilen raporun dosyaya sunulduğunu; kurucu menfaatlerinin kanuna uygun olduğunu; kurucular beyanı ile ilgili açık bir uygunsuzluğun, aşırı bir değerin ve işlemlerde görünür bir yolsuzluğun bulunmadığını ve diğer kuruluş belgelerinin mevcut olduğunu, gerekli noter onaylarının ve izinlerin alındığını açıklar”.

İşlem denetçisi yeni bir meslektir. Mesleğin kimlerden ve nasıl oluşacağı açıklanmamıştır. Ancak, ben, genç hukukçuların bu mesleğe yönelmelerini kendi adıma önermekteyim.

Tasarının 353 maddesine göre anonim şirketin butlanına veya yokluğuna karar verilemez, feshine karar verilir. Feshe ilişkin istem, yönetim kurulu, bakanlık, ilgili alacaklı veya pay sahibi tarafından şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine üç aylık hak düşürücü süre içinde yapılır. Kanımca bu düzenleme, kanunun, 1995 yılında 556 sayılı kanun hükmünde kararname ile iptal edilen, 299 maddesine benzeyen hükümleri getirmektedir.

Bu dava acele işlerden olup, somut olayın haklı göstermesi dışında delil dilekçesindeki delillerle yetinilir, istisna olarak kesin süreye bağlı delil istenebilir.

Mahkeme, davayı olumlu ya da olumsuz karara bağlayabileceği gibi esas sözleşmeye ve kanuna aykırı hususların giderilmesi için süre de verebilir.

Bu bölümde tasarının 356 maddesinde kanuna karşı hile, 357 maddesinde pay sahipleri arasında eşit işlem ilkesi ve 358 maddesinde ise pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanma yasağı hüküm altına alınmıştır. Şirkete karşı borçlanma yasağı zaten vergi mevzuatı doğrultusunda eşit işlem ilkesi ise doktrin ve yargı kararları doğrultusunda uygulanmakta idi. Kanuna karşı hile ise, kanunun 311 maddesinde bulunan bir uygulamadır. Bu madde ile şirketin kuruluşunu takip eden iki sene içinde edinilecek olan “işletme, tesisat veya başka mal ve hakların esas sermayenin 1/10 nu aşacak şekilde alınmasında” uygulanması gereken yöntemler, hükme bağlanmış ve ayın sermaye uygulamasına karşı oluşturulacak hileler önlenmek istenmiştir.

Değerli meslektaşlarım, hiçbir akademik kariyerimin olmadığı sizlerce de bilinmektedir. Gene bildiğiniz gibi, bu ve benzeri çalışmalarım kişisel çabalarıma dayanmaktadır. 30-40 kişinin iki senede hazırladığı kanun tasarısını, birkaç gün içinde anlamak ve anladığını yazarak anlatmak hatalara ve noksanlara davetiye çıkarmaktır. Bu nedenle, yanlışlarımı ve noksanlarımı bildirirseniz, çok sevinirim.

Doğruyu bulmanın hepimizin amacı olduğuna inanıyorum.

Bu blog sayfasında ayrıca,Türk Ticaret Kanununda ve Tasarıda tacir, acentelik, cari hesap, anonim şirketlerde yönetim, denetim ve genel kurul, genel kurul kararlarının iptali ve butlanı konularındaki diğer yazılarımı da inceleyebilirsiniz.

Tasarıdaki maddeler ve gerekçeleri için www.inisiyatif.net adlı siteye başvurabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder