6 Mart 2011 Pazar

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA YASAĞININ HUKUKİ VE CEZAİ SONUÇLARI

Av.Ender Dedeağaç
Av.Onur Koçkar

Son günlerde yazılı ve görsel basında, alkollü araç kullanma yasağı ile ilgili hükümlerde, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Başbakanlık’a gönderilen Karayolları Trafik Kanunu Taslağı ile değişikliğe gidilmesinin planlandığı yolunda haberler yer almaya başlamış ve bu husus kamuoyunun gündeminde kendine önemli yer bulmuştur.
Söz konusu haberler iki noktaya odaklanmaktadır. Bunlardan biri, yönetmelikte 0,50 promil olarak yer alan alkol sınırının 1,00 promile yükseltilmesi, diğeri ise yasal limitin üzerinde alkol aldıktan sonra araç kullananlara hapis cezası getirilecek olmasıdır.
Taslak metnine resmi ya da gayri resmi herhangi bir kanaldan ulaşma imkanı bulunamamış olmakla birlikte, yukarıda özetlendiği gibi, basında yer aldığı şekli üzerinden yorumlarımızı paylaşmak istedik.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, basında yer alan haberler üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü açıklama yapmak gereğini hissetmiştir. Açıklamada;
''Tasarıda, 'Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı' başlıklı 48. maddesinde halen mevcut kanun uygulamasında farklı bir düzenleme yapılmamış olup, yine kamyon, çekici, otobüs türündeki taşıtla ile taksi dolmuş, minibüs ve kamyonet türündeki taşıtları ticari amaçla kullanan sürücüler ve resmi araç sürücülerin alkollü olmaları halinde bu araçları kullanamayacakları, diğer araç sürücülerinin ise 0,50 promilin üzerinde alkol alarak karayolunda araç kullanamayacakları kuralı aynen korunmuştur. 0,50 promilin üzerinde araç kullanan sürücüler hakkında halen uygulanan idari para cezaları, sürücü belgelerinin geri alınma süreleri ve sürücü davranışını geliştirme eğitimi ile psikoteknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesi uygulaması da aynı şekilde devam ettirilmektedir. Yeni tasarı, mevcut uygulamada eksik olan Türk Ceza Kanun'un 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen 'Trafik güvenliğini alkol etkisinde tehlikeye sokma suçunun' oluşmasında yargılama sırasında aranan somut tehlikeye açıklık getirmektir.
0,50 promil ile 1,00 promil arasında alkollü olarak araç kullanan sürücülerin başkalarının hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikeye sebebiyet vermesi halinde; 1,00 promil ve üzerinde alkol alarak araç kullanan sürücülerin ise başkalarının can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürdükleri ve emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecekleri karine olarak kabul edilerek, öngörülen idari ceza ve yaptırımlar haricinde, TCK 179. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince (iki yıla kadar hapis cezası) yargılanmaları hükmü getirilmektedir. Yapılan bu düzenleme ile alkollü araç kullanımında kaynaklanan trafik kural ihlalleri ve kazaların oluşumunda caydırıcılık sağlanması amaçlanmıştır.''
Denilerek, aslında alkollü araç kullanma yasağı sınırının yükseltilmesinin söz konusu olmadığı, 2005 yılında yürürlüğe giren TCK m.179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunun oluşma şartlarının ele alındığı vurgulanmıştır.
Kandaki alkol oranı promil olarak ifade edilmektedir. PROMİL:1000 mililitre kan içindeki alkolün gram cinsinden miktarını gösterir. (1 mg/dl = 0.01 promil)
Ancak esas alınması gerekenin, tek başına alkol miktarı değil, alkolün kişinin metabolizması üzerindeki etkisi olması gerektiği, bu etkinin de kişinin yaşına, cinsiyetine, kilosuna, aç olup olmadığına, içkiyle birlikte yediklerine, ne hızla içtiğine ve daha pek çok biyokimyasal, genetik faktörlere göre değişebildiği ifade edilmektedir.
Bu husus tartışmasız olarak kabul edilmekle birlikte konuya bir kez de hukuki açıdan bakmakta yarar vardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tarafımızdan takip edilen bir dosyada vermiş olduğu 01.10.2003 tarih, 2004/11-217 E., 2004/212 K. sayılı kararında;
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.maddesi; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin ‘Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı’ başlıklı 97.maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili b-2 bendinde ‘Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı’ kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0,50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
...
Bununla birlikte; ... Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97.maddesinde yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt;(mücerret) 0,50 promil üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz olduğu...” açıklamaları yer almıştır. O günlerde yazılı basında “Yargıtay Alkollü Araç Kullanmayı Teşvik Ediyor” başlıkları ile yer bulan bu karar aslında yıllardır uygulanagelen hukuki bir hataya dikkat çekmekte idi. Yukarıda yer alan karar metninde açıkça görüleceği gibi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.maddesinde düzenlenen yasağın, sürücünün alkollü içki almış olması nedeni ile güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş olması kriterine bağlı olarak konulduğunu, kaynağı yasada yer almayan 0,50 promillik sınırın ise geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Yazımızın sonunda güncel hali yer alan Yönetmelikte 2007 yılında yapılan değişiklerin de bu yorumu etkileyecek nitelikte olmadığı açıktır.
Ancak bilindiği gibi, Hukuk Genel Kurulu Kararları adli yargı hukuk mahkemeleri açısından yol gösterici olmakla birlikte, ceza mahkemesi kararları ve idari işlemler üzerinde herhangi bir pratik etki yaratmamaktadır. Alkollü araç kullanma nedeniyle haklarında idari para cezası ve ehliyetin geri alınması cezası uygulanan kişiler ile ilgili olarak idare mahkemelerine ve ceza mahkemelerine yapılan başvurularda anılan Hukuk Genel Kurulu kararı ile kararda yer alan ilkeler defalarca vurgulanmış ve uygulamadaki hatadan dönülmesi istenmiş ise de hiçbir idare mahkemesi veya ceza mahkemesi bu hususu kararında tartışma gereği dahi duymamıştır.
Kamuoyunda tartışma yaratan değişiklikler ele alınırken öncelikle bu hatadan dönülmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bunun birden fazla yolu olduğu ortadadır. Bunlardan biri, Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.maddesindeki düzenlemeyi kökten değiştirerek alkollü araç kullanma yasağının uygulanmasını “güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olma” kriterine değil, doğrudan doğruya kandaki alkol oranı kriterine bağlamak ve yönetmeliği de oranı belirleme konusunda yetkilendirmektir. Ancak bize göre daha sağlıklı olan, Karayolları Trafik Kanunu’nun ruhunu koruyarak alkollü araç kullanma yasağının uygulanmasını “güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olma” kriterine bağlı tutmak, ancak bunun belirlenmesi için kandaki alkol oranının ölçümüne ek olarak sürücünün alkolden ne oranda etkilendiğini belirlemek için kademeli olarak uygulanacak basit denge testleri, vb. ile tıbbi muayene yollarını da düzenlemektir. Çünkü yukarıda da açıklandığı gibi tüm araştırmalar alkolün insan metabolizması üzerindeki etkisinin birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterdiği noktasında hemfikirdir. Bu nedenle alkollü araç kullanma yasağını salt kandaki alkol oranına göre belirlemenin, alkollü araç kullanmanın zararlı sonuçlarını engelleme açısından yeterince sağlıklı ve etkili bir yöntem olmadığı açıktır. Ayrıca önerdiğimiz yöntem benimsendiği ve kontrollerde, başta ABD’nde olduğu gibi, basit denge testleri de ilk adım olarak standart uygulamanın bir parçası haline getirildiği takdirde, sadece alkollü içki nedeni ile değil, uyuşturucu, uyutucu veya keyif verici ve benzeri özelliklere sahip psikotrop madde etkisi altında olan ya da hastalık, yorgunluk, uykusuzluk gibi nedenlerle güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş olan ve trafikte tehlike yaratan diğer sürücülerin de etkin biçimde tespit edilmesi mümkün olabilecektir. Sayılan hususlar en az alkollü araç kullanma kadar trafik güvenliğini tehlikeye düşürmekte, kazalara neden olmaktadır.
TAPDK tarafından yayınlanan 2001 tarihli AB'de Alkol Kontrolü Konsey Kararı, gençlerin, çocukların ve sürücülerin alkol kullanımı konusunda üye devletleri, kamu sağlığını iyileştirici faaliyetler başlatmaya ve geliştirmeye teşvik etmiş, alkollü araç kullanmanın tehlikeleri ve alkol kaynaklı zararların önlenmesine yönelik farkındalık yaratmayı amaçlayan eğitim çalışmaları planlanmış ve birçok ülkede uygulanmıştır. Bu kararın dayandığı rapor incelendiğinde, çeşitli ülkelerdeki farklı uygulamalardan örnekler verildiği görülmektedir. Bunların arasında güncel tartışmamıza ışık tutabilecek nitelikte olmak üzere kandaki alkol oranı sınırının sürücülerin tecrübesine göre kademeli olarak belirlenmesi de yer almaktadır.
Bizce alkollü araç kullanmanın sonuçları ile ilgili yapılacak eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları da son derece önemli olmakla birlikte, gündemimiz mevzuatta yapılması planlanan değişiklik olduğundan, öncelikle bu yöndeki görüşlerimizi paylaşmak ihtiyacı hissetmiş bulunuyoruz.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün son açıklamaları göz önüne alındığında, yapılması planlanan asıl değişikliğin TCK’nun 179.maddesinin uygulama esaslarını belirlemek olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu madde, “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlığı altında;
(1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Hükümlerini içermektedir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nda ilk kez yer alan bu düzenleme ile, Karayolları Trafik Kanunu’ndaki düzenlemeye paralel olarak, sürücünün “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanması” durumunda cezalandırılması öngörülmüştür. Bu durumda, kanun koyucunun amacının trafik güvenliğini tehlikeye düşürenlerin cezalandırılması olduğu, suçun tamamlanmış olması için herhangi bir zararlı sonucun doğmasının şart olmadığı, 2.fıkra ile somut tehlike şartına, 3. fıkra ile de alkol, uyuşturucu madde veya başka bir sebeple güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş olmalarına rağmen araç kullanan kişilerin de bu davranışları ile, olası zararlı sonuçları öngörmelerine rağmen bu zararlı sonuçların doğmasını isteyerek veya istemeyerek, ancak kabullenerek suç işlemiş olduklarının kabul edildiği, kısaca oluşan soyut tehlikenin cezalandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu hükümlerin uygulanmasında arzu edilen sonuçlara ulaşılamadığı düşünülmüş olmalı ki, değişiklik planlanmıştır. Ancak planlanan değişikliğe bakıldığında, yine Karayolları Trafik Kanununda ve Türk Ceza Kanununda esas alınan; alkol vb. maddelerin sürücünün sürüş yetenekleri üzerindeki somut etkilerinin değerlendirilmesi bir kenara bırakılarak, TCK m.179 uygulamasının tamamen kandaki alkol oranlarına bağlanmasının tasarlandığı anlaşılmaktadır.

Ancak TCK da "güvenli bir şekilde araç kullanamama” tanımına yer verilmediği, hangi miktardaki alkolün etkisiyle güvenli sürme yeteneğinin kesin ya da göreceli olarak kaybedileceği de belirlenmediği dikkate alındığında, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde belirtilen alkol miktarının TCK daki "alkollü araç kullanma" suçu bakımından esas alınamayacağı ortaya çıkmaktadır.

TCK da, alkolün etkisiyle araç kullanamayacak durumda olmakdan (alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olma…) söz edilmiş; bu duruma gelmiş sayılabilmek için kanda bulunması gereken alkolün miktarı/yoğunluğu/değeri konusunda bir ölçü öngörülmemiştir. (“TÜRK CEZA YASASINA GÖRE ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMANIN GÜVENLİ SÜRÜŞ YETENEĞİNE ETKİLERİ” ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRGESİ, Adli Bilimler Dergisi Aralık 2009)
Bu eksikliğin sadece Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile giderilmesinin mümkün olmadığı, TCK da da aynı yönde değişiklik yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Aynı bildirgede yer alan; “… biyolojik-tıbbi ve istatistiksel bulguların, sürüş deneylerinin sonuçlarının özel olarak göz önünde bulundurulmasıyla yapılan bütüncül değerlendirmesi, alkolden kaynaklı araç kullanma yeteneğinin kesin kaybedilmesinin temel değerinin 1,0 promilden başlayacağını kabul etmeyi gerektirir. Bilimsel alanda söz edilen kesin olmayan sınırlar, 1,0 promillik değerin altında kalmaktadır. Kesine yakın olasılıkla (ihtimalle) denebilir ki, daha yüksek değerdeki alkollü sürücü, eleme evresinde (kandaki alkolü yakma evresinde) dahi, bugünkü trafiğin (olağan) beklentilerini yerine getirebilecek düzeyde aracının yönetimine (hakimiyetine), özel sürüş yeteneği veya alkole dayanıklılık halinde dahi sahip değildir.” şeklindeki açıklamanın temel alındığı anlaşılan değişiklik taslağına bu açıdan katılmaktayız. Zira tüm araştırmalar ve dünyadaki hakim görüş, bu sınırın üzerindeki değerlerde başkaca bir değerlendirmeye gereksinim olmaksızın sürücünün trafikte tehlike yaratacağını kabul etmektedir. Ancak üst sınır olarak kabul edilmesi söz konusu olan bu miktarın altındaki değerlerde, sürücülerin standartları belirli hekim muayenesi ve testlere tabi tutularak güvenli sürüş yeteneklerinin bozulup bozulmadığı araştırılmalı ve bu muayenelerin sonuçları ceza yargılamasına esas alınmalıdır. Ayrıca her iki durumda da kan örnekleri üzerinden inceleme yapılması gerekir. Zira buna yönelik alt yapı hazırlanmadan, hali hazırda uygulandığı gibi, sadece nefesteki alkol yoğunluğu ölçümüne dayanarak işlem yapılması yerinde olmayacaktır. Nitekim Yargıtay da aynı görüşte olduğundan kararlarında;
“TCK 179/3. maddesindeki suç açısından alkollü olmanın da yeterli değildir. Önemli olan alkolün kandaki yoğunluğu/miktarı/değeri değil etkisidir. Bu nedenle; asıl olan alınan alkolün etkisiyle güvenli bir biçimde araç kullanamayacak durumda olunmasıdır. Ayrıca, alkolle birlikte olayı diğer nedenler de etkilemiş olabilir. Bu nedenle; sürücünün, dışa yansıyan davranışının da saptanması gerekir. Tanık açıklamaları, trafik tutanağı, olay sırasında elde edilen görüntü kayıtları olgu sorunun çözümünde yardımcı olacaktır.
Dışa yansıyan bir davranış kanıtlanmasa bile; yüksek düzeydeki alkol oranı güvenli biçimde araç kullanılamayacağının kanıtı olabilir (eylemli karine). Çünkü yasa ‘güvenli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde bulunması’ koşulunu öngörmüştür.”
Açıklamalarına yer verilmiştir.
Yargıtay kararına konu olan olayda “sanığın aldığı alkolün etkisiyle, emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olup olmadığı hususunun ‘tıbbi bulgular ya da sanığın dışa yansıyan davranışları’ dikkate alınmak suretiyle saptanmadan" verilen ilk derece mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir. Buradaki “tıbbi bulgu” sözcüklerinin kan değerleri olarak anlaşılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu yazımızın amacının sadece alkollü araç kullanmaya bağlanan hukuki ve cezai sonuçların bir kısmını irdelemek olduğunu, alkolün sosyal, tıbbi, vb. sonuçlarının bu incelemenin konusu dışında kaldığını belirtmek isteriz.
Bu noktada sürücülerin dikkat etmesi gereken husus; alkollü araç kullanmaya bağlanan cezai sonuçların ne kadar ağır olduğudur. TCK m.179, yürürlüğe girdiği 2005’ten bu yana hedeflenen sonuçlara ulaşmada yetersiz kalmış olabilir. Ancak planlanan değişiklikler, söz konusu madde hükümlerinin önümüzdeki dönemde daha etkin biçimde uygulanacağına işaret etmektedir.
Konu ile ilgili madde metinleri aşağıda dikkatinize sunulmuştur:
Mevzuatımızda alkollü araç kullanma yasağını düzenleyen hükümler 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde yer almaktadır.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.maddesi;
“Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin Karayolunda araç sürmeleri yasaktır.
(Değişik 2. fıkra: 4785 - 8.1.2003 / m.3) Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır. Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97.maddesi;
Uyuşturucu, uyutucu ve keyif verici gibi özelliklere sahip doğal ve sentetik psikotrop maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.
Bunlardan uyuşturucu, uyutucu veya keyif verici gibi doğal veya sentetik psikotrop madde almış olarak araç kullandığı tespit edilenler, almış oldukları maddelerin cins, miktar ve etki derecelerine bakılmaksızın araç kullanmaktan men edilirler ve haklarında Trafik Kanununun 48 inci maddesine ve ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerine göre işlem yapılır.
Uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içki almak suretiyle araç kullanan sürücülerin tespit veya teşhisinde aşağıdaki esas ve usuller uygulanır.
a) ( Değişik bend : 18/05/2007 - 26526 S.R.G Yön/23.mad ) Uyuşturucu veya keyif verici madde almış olanların tespiti esasları;
1) Herhangi bir uyuşturucu, uyutucu veya keyif verici ve benzeri özelliklere sahip psikotrop madde almak suretiyle araç kullandığı şüphesi uyanan sürücülerin durumları teknik cihaz kullanılmak suretiyle tespit edilir. Teknik cihaz bulunmaması halinde bu sürücüler, tıbbi yönden incelenmek, kan veya idrar analizleri yapılmak üzere, adli tıp kurumu olan yerlerde bu kuruma, olmayan yerlerde ise Sağlık Bakanlığına bağlı tahlil yapabilecek teknik ve tıbbi imkânlara sahip olan sağlık kuruluşlarına olay anından itibaren en geç 24 saat içerisinde Cumhuriyet savcılıkları aracılığı ile sevk edilir.
2) Bu sürücülerin kan veya idrar tahlilini yaptırmak üzere yukarıdaki yerlere bizzat sevkinin mümkün olmaması halinde; olay anından itibaren en geç 24 saat içerisinde Sağlık Bakanlığınca yetkilendirilmiş özel ya da resmi bir sağlık kuruluşuna usulüne uygun olarak aldırılacak kan veya idrar örneği, adli tıp kurumu olan yerlerde bu kuruma, olmayan yerlerde ise Sağlık Bakanlığına bağlı tahlil yapabilecek teknik ve tıbbi imkânlara sahip olan sağlık kuruluşlarına gönderilerek durum tespit ettirilir.
b) Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı;
1) Taksi veya dolmuş otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücüler ile resmi araç sürücüleri alkollü içki kullanmış olarak bu araçları süremezler.
2) Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kanlarındaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanlar araç kullanamazlar.
c) ( Değişik bend : 18/05/2007 - 26526 S.R.G Yön/23.mad ) Alkollü içki almış sürücülerin ve kanlarındaki alkol miktarının tespiti esasları;
1) Alkollü olarak araç kullandığından şüphe edilen sürücüler; alkol tespitine ilişkin tarih, saat ve ölçüm sonucu ile cihaza ait seri numarasını gösterir çıktı verebilen ve kalibrasyon ayarı yapılmış teknik cihazlar kullanılarak trafik zabıtası tarafından kontrol edilir.
2) Trafik kazalarında kazaya karışan sürücülerin alkol durumları, kaza tespit tutanağını tanzim eden görevlilerce, bu bendin (1) numaralı alt bendindeki özelliklere sahip teknik cihazlarla olay yerinde tespit edilerek, kaza tespit tutanağına yazılır.
3) Yaralanmalı ve ölümle sonuçlanan trafik kazalarında; yaralının durumunun aciliyeti gibi sebeplerle teknik cihazla ölçümün mümkün olmaması halinde; bu sürücülerin sevk edildikleri sağlık kuruluşlarınca kan almak suretiyle alkol tespitleri yapılır. Sevk edilen sağlık kuruluşunun kan üzerinden tahlil yapabilecek tıbbi ve teknik imkânlara sahip olmaması halinde; bu kuruluşlarca alınan kan örnekleri adli tıp kurumu olan yerlerde bu kuruma, olmayan yerlerde kan üzerinden tahlil yapabilecek tıbbi ve teknik imkânlara sahip Sağlık Bakanlığına bağlı resmi sağlık kuruluşularına gönderilerek alkol tespiti yaptırılır.
4) Bu bendin (1) numaralı alt bendinde belirtilen teknik özelliklere sahip olmayan cihazlarla yapılan ölçümlere vaki itirazlar ile mütecaviz davranışlarda bulunulması veya cihazla ölçüme mukavemet gösterilmesi gibi durumlarda; sürücüler adli tıp kurumu, adli tabiplik veya Sağlık Bakanlığına bağlı resmi sağlık kuruluşlarına olay anından itibaren en geç iki saat içerisinde sevk edilerek (1) numaralı alt bentte belirtilen teknik özelliklere sahip teknik cihazın özelliklerine eşdeğer özelliklerdeki teknik cihazlarla veya kan aldırmak suretiyle alkol tespitleri yaptırılır. Yapılan tespitin değerlendirilmesinde; tespiti yapan kurum/kuruluş tarafından olay anından tespit yapıldığı ana kadar geçen süre de göz önünde bulundurularak sonuç belirlenir ve çıkan sonuca göre yasal işlem gerçekleştirilir.
5) Kandaki alkol miktarının teknik cihazlarla ve kan alınarak laboratuvarda tespit imkânlarının bulunmadığı hallerde, alkollü olarak araç kullandığından şüphe edilen sürücüler en yakın resmi sağlık kuruluşuna sevk edilerek, kurum hekimi tarafından alkol muayenesinden geçirilirler.
6) Yapılan tespit sonucunda belirlenen limitlerin üzerinde alkollü içki aldığı belirlenen sürücülerin Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesine göre, birinci defada 6 ay, ikinci defada da 2 yıl süreyle sürücü belgeleri geçici olarak geri alınır. İkinci defa geri alma süresi sonunda sürücü, sürücü davranışı geliştirme eğitimine tabi tutulur ve başarılı olması halinde belgesi iade edilir. Üçüncü defa ve fazlasında ise, bu sürücüler, 6 aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılırlar ve belgeleri 5 yıl süre ile geri alınarak psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar; bu süre sonunda yapılacak psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesi neticesinde belgesinin iadesinde sakınca bulunmayanlara sürücü belgesi iade edilir. Muayene sonucunda sürücü belgesinin iade edilmesinde sakınca bulunanlara ise sürücü belgesi verilmez.
Alkollü olarak ölümlü ya da yaralamalı trafik kazasına neden olunması halinde ağır kusurun varlığı kabul edilir.
Bu madde hükümlerine uymayanlara, Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesine göre işlem yapılır.