27 Kasım 2020 Cuma

KARŞI TARAF VEKALET ÜCRETİ ve YARGITAY 12 cd BİR KARARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ (HAKSIZ TUTUKLAMADAN KAYNAKLI TAZMİNAT İSTEMİ KAPSAMINDA, AVUKATLIK ÜCRETİNİN, MADDİ TAZMİNAT KAPSAMINDA KALIP KALMADIĞI)

Av. Ender Dedeağaç

 

Mimhukuk.com.tr sitesinde Yrg 12 CD 2.3.2020 gün 2019/2270 E 2020/2163 K sayılı kararını okudum.

Karar, haksız tutuklamadan kaynaklı maddi tazminat istemine ilişkindi ve Yargıtay Kanunun ile HMK ya  aykırı idi. Bu nedenle kararı ve görüşümü sizlerle paylaşmak istedim.

Davacı, maddi tazminata ilişkin, muhtelif talepleri arasında, kendi avukatına ödemiş olduğu avukatlık ücretini de talep etmektedir. Ancak, ilk derece mahkemesi, davacının kendi avukatına ödediği ücretin AAÜT ni aşan kısmının tazminat kapsamında kalmadığına karar vermiştir..

Öncelikle belirtmek isterim ki, haksız tutuklama, yargı tarafından gerçekleştirilen haksız fiilin, ceza hukukundaki görünümüdür. Burada yargı tarafından bireye karşı, bir haksız fiil gerçekleştirilmiştir. Üstelik, yargı kendisi, kendi fiilinin haksız olduğuna karar vermiştir. Yani hatanın kabulü vardır.

Yargıtay İBBGK 15.11.1948 gün E 25 K 10 sayılı kararında aynen “Kanunların bu açık hükümleri karşısında taraflardan biri haksız olarak bir para sarfına mecbur edildiği ve davada haklı çıktığı takdirde diğer tarafın haksız hareketinden doğan zararını behemehal o yargılama sırasında istenmeye mecbur olacağı ve burada istemediği takdirde ayrıca dava açmak hakkından mahrum olacağı düşünülemez.

Kaldı ki, haksız fiil olarak beliren bir hareket sebebiyle istenilmesi mümkün tazminatın veya sarfedilen paranın hukuki mahiyeti bakımından umumi hükümler dairesinde bir hukuk davası konusunu teşkil etmesi de tabiidir.

Binaenaleyh bir tarafın, haksız hareketinden dolayı suçlu olarak ceza mahkemesine sevkedilmiş kimsenin, davanın cereyanı sırasında ihtiyarına mecbur edildiği masraftan dolayı umumi hükümler dairesinde bir hukuk mahkemesine müracaatla dava ikame edebilecegine ikinci müzakerede oyçokluğuyla 15.12.1948 gününde karar verildi.” Denilmektedir.

YİBBGK 13.04.1949 1949/1 E 1946/6 K sayılı kararında da; “Masarifi muhakeme ve bu meyanda vekalet ücretinin haksız tarafa tahmilini emreden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417 inci maddesi, haksız olarak diğer tarafın zararına sebebiyet verilmesine ve esas itibariyle Borçlar Kanununun gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlikle haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur, diye yazılı hükümlerine istinat eder. Kamulaştırma muamelesine tevessül edip mülk sahibinin bedelin arttırılması talebiyle mahkemeye müracaatından sonra kamulaştırmaktan feragatla davayı neticesiz bırakan ve bu suretle mülk sahibini faydasız bir takım masraf ve külfet ihtiyarına sevkeden Belediyenin bu zarara tahammül etmesi lazım gelir.

Vekalet ücretinin nisbi veya maktu takdir edilmeği meselesine gelince; Kamulaştırmaktan vazgeçme, vekalet ücreti tarifesinin onbirinci bendinde zikri geçen feragat mahiyetinde olmamakla beraber hadisede bedel ve müddeabih tasavvuruna imkan kalmamış ve çünkü, kamulaştırma ile güdülen esas muamele ve bunun zımnında bedel mevzuu ortadan kalkmıştır. Bu hale göre Tarifenin yirmibirinci bendi sarahati mucibince ücret, sarfedilen gayret ve işin ehemmiyet ve güçlüğüne göre takdir edilmek iktiza eder.”

Bu kararlar , haksız fiil konusundaki görüşümün doğruluğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca, yaptığım taramada, Yargıtay Kanunun 45 maddesi gereği bağlayıcı nitelikte olan bu kararları ortadan kaldıracak YİBBGK kararı da görmedim. ( İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNA İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARLARININ UYGULAMADAKİ YÖNLENDİRİCİ ETKİLERİ Doç. Dr. Tankut CENTEL Yargıtay dergisi 1989 Ocak sayfa 361 vd makalenin okunmasını önermekteyim.)

Haksız fiile ilişkin tazminat davalarında, davacı tarafından kanıtlanmak kaydı ile, davalının eylemi nedeniyle, uğramış olduğu zararın, davalıya ödettirilmesi ilkesi yer almaktadır. Karşı taraf vekalet ücretinde de aynı ilkenin uygulanması gerektiği yönünde, Yargıtay 8.H.D.’nin 15/06/1967 gün ve 3312-3141 sayılı, Yargıtay 4.H.D.’nin 16/12/1965 gün ve 964-10340 sayılı kararların bulunduğunu, bu kararlarda, bireyin uğradığı zararı yani vekiline ödediği gerçek ücretini tahsil etmeyi amaçladığını görmekteyiz.

 

Tazminat hesaplamasında, davacı tarafından talep edilen zararın, kanıtlanmış olup olmadığının yanı sıra, davacının zararın oluşumunda kusuru bulunup bulunmadığı, davacının bu zararın artmasını önlemek için üzerine düşeni yapıp yapmadığı, istenen tazminatın TMK 2 maddesinde yer alan iyi niyet kuralları ile bağdaşıp bağdaşmadığı araştırılır. Bu nedenle, bu davalarda, maktuen bir tazminata hükmetmek mümkün değildir. Aynı zamanda adil değildir.

Üstelik hukuka aykırıdır.

Öncelikle HMUK un 417. maddesinde yer alan aynen ve HMK nın 326. maddesinde tekrarlanan hükmü değerlendirmek gerektiğine inanmaktayım. Söz konusu hükme göre, kişi ister davacı olsun isterse davalı olsun, uyuşmazlığın giderilmesi için açılan davada, yapmış olduğu “…..” giderleri talep eder. Bu yasa hükmüdür. Ancak, ne hukuk hakimleri nede ceza hakimleri bunu uygulamazlar. Maddeden anlaşılacağı gibi, davasını kendi takip eden kişi gerçek zararını kanıtlamak kaydı ile, yasada yer alan giderlerini talep etmek yada TBK 50/2 maddesi gereği hakkaniyete uygun bir giderim talep etmek hakkına sahiptir.

HMUK 417/1 maddesinde yer alan ve HMK 326/2 maddesinde tekrarlanan hükme göre, bu giderlerin, hakkaniyet ölçüsünde istenmesi ve hükmedilmesi gerekmektedir. Bu hakkaniyet davanın hüküm fıkrasında taraflara ilişkin haklılık oranına  göre belirlenir. Hakim bu giderlerin hesaplanmasında, TMK 2 maddesi hükmü doğrultusunda, istemin iyi niyet kuralları ile bağdaşıp bağdaşmadığını incelemekle görevlidir. Örneğin, sosyo-ekonomik yapısı gereği, köyünden yargılamanın yapıldığı il yada ilçeye toplu taşım araçları ile gelen-giden bir kişinin, özel araç tutarak gelip gitmesi TMK 2 maddesi ile bağdaşmaz.

Eğer taraf gerçek giderini kanıtlayamıyorsa, TBK 50 /2 hükmü gereğince, “hakkaniyete uygun” bir miktarın yargılama gideri olarak hükmedilmesi gerekir.

Ayrıca, davacı yada davalı, HMK 327 ve 329 maddesinde hükme bağlanan, iyi niyetle bağdaşmayan davranışlarda bulunmuş ise, bu maddelerin hükme bağladığı artırımlara ve disiplin  para cezasına katlanmak zorundadır. Yasaya göre, şartları oluşmuş ise disiplin para cezasının avukat aleyhine de hükmedilmesi söz konusudur.

Tarafın yapmış olduğu bu giderler nedeni ile elde ettiği tazminat HMK 330/1 maddesi gereği, doğrudan doğruya tarafa aittir. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde yapılan değişiklikten sonra, bazı mahkemelerin, karşı taraf vekalet ücretini avukat lehine hükmetmesi nedeniyle, bir kargaşa yaşanmış, Yargıtay kararları ile, karşı taraf vekalet ücretinin HMK 330/1 maddesi gereği tarafa ait olduğuna karar verilmiştir. Bunlardan bir tanesi, HGK 07.04.2014/12-213 E 2014/215 K sayılı kararıdır.

HMK 330/1 maddesinde yer alan hüküm ve HGK 07.04.2014 tarihli kararında yer alan hüküm, hayatın olağan akışı ile uyumludur. Çünkü, eğer, karşı taraf vekalet ücretini, haksız fiil tazminatı olarak görüyorsak, bunun zarar görene ödenmesi gerekir.  

Yargılama giderlerine hükmetmek, hakimin resen gerçekleştireceği bir işlemdir. Aynen YİBBGK nun 29.5.1957 gün E 4 K 16 sayılı kararında belirtildiği gibi, yargılama giderleri kapsamında kalan, avukatlık ücretinin resen hükmedilmesinde yasaya ve bu konudaki kararlara göre doğru bir davranış ise, davanın davacının yada davalının kendisi tarafından takip edilmesi nedeniyle, tarafın yapmış olduğu giderlerin HMK 323/1.g maddesi gereği hükme bağlanması da, hakimin resen uygulaması gereken bir kuraldır. Bunun uygulanmamış olması yasa hükmünün yokluğunu değil, yargının ihmalini göstermektedir.

HMK 323/1.ğ maddesi, davanın avukat tarafından takibi nedeni ile tarafın uğramış olduğu zararın giderilmesi amacıyla yasada yer almaktadır. Çünkü avukatın davayı takip etmesi halinde, yasada yer alan istisnalar dışında, tarafın davayı takip etmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Eğer istisnalar dışında, davayı  takip etmek isterse, bu nedenle yapmış olduğu  giderlere bizzat katlanmak zorundadır.

Davanın bizzat taraflarca takibi halinde de, davanın taraflarca  takibi halinde uygulandığı gibi, kanıtlanamayan giderler için de TBK 50/2 maddesinden yararlanılması gerektiği, gibi avukata ödenmesi gereken fakat kanıtlanamayan avukatlık ücretinin hesaplanmasında da dikkate alınmalıdır.

Avukatlık kanununun 164/4 maddesi hükmüne göre, AAÜT nin altında ücret alınamayacağı için, kanıtlanamayan avukatlık ücreti nedeniyle, TBK 50/2 maddesi uygulanırken AAÜT taban değer olarak kabul edilmek zorundadır. Üstelik bu maddeden yararlanılırken daha doğrusu TMK 2 maddesi hükmünün getirdiği sınırlamayı yaparken, madde içeriğinde yer alan %10-%20 kuralının da uygulanması gerekir.

Yukarıda yer alan nedenlerden ötürü, gerek hukuk hakimi gerekse ceza hakimi yargılama giderlerini hesaplarken ve hükme bağlarken, tarafın gerçek zararını hesaplamak ve hükme bağlamak zorundadır.

HMK 329 maddesi de karşı taraf vekalet ücretinin, haksız fiil tazminatı olduğunu belirleyen yasa maddesidir. Çünkü, bu maddeye göre, yasaya aykırı olarak davranan kişi, karşı tarafın avukatı ile kararlaştırılan ücreti aynen ödemeye mahkum edilmektedir. Üstelik burada, tarafın avukata ödemesi koşulu değil kararlaştırılması koşulunu aramıştır.

Anayasa Mahkemesi tarafından verilen Anayasa Mahkemesi 10/4/2019 tarihinde E.2017/154 numaralı  kararı, Av.Ka.164/son maddesini anayasaya aykırı olmadığına karar vererek, uygulamadaki yanlışı doğru olarak kabul etmenin dışında bir yenilik getirmemiştir.

Anayasa Mahkemesi kararını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, ( kabul edilmesi mümkün olmayan bir düşünce olan ), avukatla vekil arasında, sözleşme serbestliği kuralına dayanarak, Av. K. 164/son maddesine göre, sözleşme yapılmayacağı anlaşılmaktadır.

ACABA, HMK 323 maddesi bu doğrultuda uygulansa, “seni mahkemelerde süründüreceğim” düşüncesinden kaynaklı dava açılmalarında bir azalma olmaz mı ? Bunun yanış sıra Av. K. 164 maddesi hükmü gereği ücretsiz iş alma yasağı da uygulansa, haksız, hatta sırf keyfi açılan dava sayılarında azalma olmaz mı ?

Bu konuda kişisel yorumunuzu yapmadan önce, https://enderdedeagaç.blog.spot ta yer alan, 20.ag.2017 yazdığım “Deprem/Necati Doğru/Avukatlık Ücreti” başlıklı yazımı okumanızı, olayı günümüz felaketi olan İzmir depremi ile tekrar düşünmenizi önermekteyim.