18 Temmuz 2010 Pazar

Anonim Şirketlerde Kayyumluk

Av.Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 02.03.2009 tarihinde yayınlanmıştır.)
2007 yılının sonunda yayınlanan “Anonim Şirketler ve TTK 435. Maddeye Göre Kayyum Atanması” başlıklı yazımda anonim şirketlerde kayyumluk hakkında görüşlerimi belirtmiştim. Okuduğum Yargıtay kararları ışığında konuyu bir kez daha irdelemek ve sizlerle paylaşmak gereğini hissettim. Aslında bu yazıyı, yeni Ticaret Kanununun TBMM tarafından kabulünden sonra yazmayı düşündüysem de, TBMM de Ticaret Kanununun görüşülmesi için komisyonun bir türlü toplanamaması karşısında, bu isteğimden vazgeçtim.

Sn. Erdoğan Moroğlu’nun Beta yayınevi tarafından 7. basısı yapılan “Notlu İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat” adlı yapıtının 6. sayfasında yer alan, 11 HD nin 10.6.1988 gün E 88/65 K 88/3848 sayılı kararı[1] ile 11. sayfasında yer alan 11 HD 1.5.1987 gün E 87/1028 K 87/2636 sayılı kararı[2] ve Yargıtay 11 HD 14.02.2000 gün 2000/157 E 2000/1082 K kararını[3] incelediğimde, kararların içeriğinde olmasına rağmen, bir önceki çalışmamda görmediğim bir hususu görmüş oldum. Sn.Erdoğan Moroğlu’nun kitabında yer alan sınıflandırma dikkate alınarak söz konusu iki karar incelendiğinde, kayyumluğa ilişkin kararlarında Yargıtay’ın, TTK nun 4. ve 5. maddesi hükmüne de dayandığı görülmektedir.

Ticaret Kanunun 4. maddesine baktığımızda, bu maddenin ticari davaları mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayırdığını görmekteyiz. Her iki dava arasında en önemli fark, mutlak ticari davalarda hâkimin iş bölümünü resen dikkate almasına karşılık nispi ticari davalarda hâkim, iş bölümünü, resen dikkate alamamakta, bu husus sadece ilk itiraz olarak ileri sürülebilmektedir.

Bir önceki yazımda da değindiğim, Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 10.06.1988 gün 1988/65E 1988/3848 K sayılı kararı incelendiğinde ise, “resen” uygulama zorunluluğundan söz ederek, konuyu mutlak ticari dava olarak nitelendirdiği görülmektedir.

Bir davanın mutlak ticari dava olarak nitelendirilebilmesi için, bunun TTK nun 4 maddesi kapsamında yer alması gerekmektedir. TTK nun 4 maddesini bu amaçla incelediğimizde, kayyumluğun, TTK nın 4/3 maddesinin düzenlediği, BK 372 ila 385 maddelerinde yer alan neşir mukavelesinde olduğu gibi, bu madde kapsamına açık bir hükme dayanarak, girmediğini görmekteyiz. Bu durumda, TTK nın 4/1 Maddesini irdelemekte yarar bulunmaktadır. TTK nın 4/1 maddesi “ Bu kanunda” sözcükleri ile TTK nın içinde yer alan hukuki kurumlara ilişkin davaların mutlak ticari dava olduğunu hükme bağlamaktadır. Konuyu bu madde çerçevesinde de değerlendirdiğimizde, kayyumluğun TTK bünyesinde yer almadığını bu nedenle de mutlak ticari dava olmadığını söylemek zorunluluğumuz doğar. Çünkü TTK nın 435/2 maddesi, kayyumluktan söz etmemektedir. Bu madde “luzumlu tedbirlerden” söz etmektedir. Limitet şirketlere ait olmakla beraber aynı amaçla hükme bağlanmış olan TTK nın 504. maddesine baktığımızda ise açıkça “ ihtiyati tedbir” alınmasının düzenlendiğini görmekteyiz. Bu nedenle, genel anlamı ile ihtiyati tedbir niteliğinde olan “lüzumlu tedbir” alma hükmünü çok özel bir uygulama olan kayyumlukla karıştırmamak gerekmektedir. Üstelik ihtiyati tedbire ilişkin hükümler TTK da değil HMUK da yer almaktadır. Yani TTK 4/1 içeriğinde değerlendirmek mümkün değildir.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, Yeni MK nın 427/4 maddesi hükmü incelendiğinde, maddenin “Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa” hükmünü içerdiği ve gerekçesinde ise “ …bir kısım tüzel kişilerin sayılması yerine bütün tüzel kişileri kapsayacak şekilde kaleme alınmıştır.Buna göre, her hangi bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmışsa ve yönetimi başka bir yasal yolla sağlanamıyorsa yönetim kayyumu tayin edebilecektir.” Açıklamasının yer aldığı görülecektir. Gerek madde metni gerekse madde gerekçesi ve bu konuda yapılan tartışmalar dikkate alındığında, MK nın hazırlanmasında, özellikle ticaret şirketlerinin de yeni MK nın kapsamına almanın amaçlandığı çok açık bir şekilde görülecektir.

Yeni MK nın yürürlük tarihi 01.01.2002 dir. Bu durumda yeni MK nın 427/1 maddesinin bu tarihten sonra hassasiyetle uygulanması gerekmektedir. Bunun böyle olmadığını ise Yargıtay 11 HD nin 26.6.2003 gün 2003/5621 E 2003/6912 K sayılı[4] ve 24.01.2005 gün 2004/15284 E 2005/166 K sayılı[5] kararlarını incelediğimizde görmekteyiz. Özellikle 26.6.2003 tarihli kararı incelediğimizde, kararda şu açıklamanın yer aldığını görmekteyiz, “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 397/2 nci maddesi hükmü uyarınca vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesidir. Aynı Kanunu'nun 427/4 maddesi ile de bir tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalması ve yönetiminin başka yoldan sağlanmaması halinde vesayet makamının yönetim kayyımı atayacağı öngörülmüştür. Yasa koyucunun anılan bende ilişkin gerekçesinde, söz konusu düzenlemenin türü ve niteliği ne olursa bütün tüzel kişileri kapsadığı belirtilmiştir.

Yasanın açıklanan bu düzenlemesi karşısında, tüzel kişilik taşıyan ticaret şirketlerine yönetim kayyımı atanmasına ilişkin istemlerin de sulh hukuk mahkemesince görülüp sonuçlandırılmasının, yasa normunun lafzına uygun olduğu kuşkusuzdur. Ancak, şirketin usulsüz olarak borçlandırıldığı, uzun süredir iş ve işlemleriyle şirketi iflasa sürüklediği ve şirket yönetim kurulu mevcudunun yasal alt sınırın altına düştüğü gibi iddialarla kayyım atanması istemiyle açılan böyle bir davada, mutlak biçimde T. Ticaret Kanunu'nun anonim şirketlere ilişkin hükümleri ışığında kayyım atanmasını gerekli kılan olguların varlığı ve mahiyetinin değerlendirilerek belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların da TTK'nun 4 ncü maddesinin ilk fıkrasının birinci bendinde belirtilen biçimde geniş anlamda ticari dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Bir başka anlatımla, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların, mutlak ticari davalardan olduğunun kabulü gerekir. Bu tür davaların ise Asliye Ticaret Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir. Dairemizin kökleşmiş içtihatları ve vesayet makamları kararlarının temyiz mercii olan Yüksek 2. Hukuk Dairesi'nin yerleşmiş görüşü de bu yöndedir. Konu göreve ilişkin bulunduğundan, mahkemece re'sen görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, esasa girilerek, karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu yön bakımından bozulması gerekmiştir.”

Yukarıdaki alıntıda açıkça görüldüğü gibi, Yargıtay 11 Hukuk Dairesi, yeni Türk Medeni Kanunundaki değişimi değerlendirmekte ve “Yasa koyucunun anılan bende ilişkin gerekçesinde, söz konusu düzenlemenin türü ve niteliği ne olursa bütün tüzel kişileri kapsadığı belirtilmiştir” diyerek de yasa koyucunun amacını açıkça benim anladığım şekilde olduğunu dile getirmektedir. Yargıtay 11 Hukuk Dairesi yasa koyucunun bu açık belirlemesinden kurtulmak amacıyla, gerekçesine “Ancak, şirketin usulsüz olarak borçlandırıldığı, uzun süredir iş ve işlemleriyle şirketi iflasa sürüklediği ve şirket yönetim kurulu mevcudunun yasal alt sınırın altına düştüğü gibi iddialarla kayyım atanması istemiyle açılan böyle bir davada,..” açıklamasını eklemiştir. Daireye göre, kayyum atanması bu istemlere dayandırılıyorsa, o zaman yeni TMK’nın uygulanmaması gerekmektedir. Hâlbuki Ticaret Kanununda “lüzumlu tedbir” almaya olanak veren tek madde, TTK 435/2 maddesi olup, bu madde de lüzumlu tedbirlerin alınabilmesi için tanınan olanaklar arasında, “usulsüz olarak borçlanma” ve “iflasa sürüklenme” gibi konular yer almamaktadır. Şirket yönetim kurulu mevcudunun yasal sınırının altına düşmesi olgusu TTK 435/2 nin kapsamına giren tek vakıadır. Çünkü, bunun anlamı, şirketin organsız kalmasıdır. Yeni MK nın 427/4. maddesine baktığımızda ise, yasanın hükme bağladığı durumunun özellikle organsız kalan tüzel kişiliklerin problemlerine çözüm üretmek için kabul edildiği görülmektedir. Kanımca bu denli açık bir hükme aykırı davranmak doğru bir davranış değildir.

Her ne kadar yeni TTK nın TBMM deki görüşmeleri komisyon yokluğu nedeni ile, ilerlememekte ise de, konumuzla ilgili olan maddelerden 4. ve 5. madde TBMM de görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Bu nedenle bu maddelere bakmakta da yarar bulunmaktadır. Bu maddelerin madde metinlerine ve madde gerekçelerine baktığımızda maddelerin, bu açıdan, eski TTK hükümlerini koruduğunu görmekteyiz. Bu durumda yargı kendi problemini yasamanın dikkatine sunamamış yada haklılığını kabul ettirememiş ve yasama yargının fiilen oluşturduğu uygulamayı kabul etmemiş demek zorunluluğumuz bulunmaktadır.

Yargıtay 2 Hukuk Dairesi de benzer kararları ile aynı durumu benimsemiştir. Bu nedenle bu eleştiriler aynı zamanda Yargıtay 2 hukuk dairesi içinde geçerlidir.

Bu arada dikkatimi çeken bir başka konuyu da görüşlerinize sunmak isterim. Bilindiği gibi asliye hukuk mahkemelerini ilgilendiren işlerde, asliye ticaret mahkemelerinin mutlak ve nisbi yetkilerinden söz etmek mümkündür. Buna karşılık sulh hukuk mahkemesinin yetkisine giren işlerde ticaret mahkemesinin bir yetkisi bulunmamaktadır. Kayyum atamak sulh hukuk mahkemesinin yetkisine girdiğine göre ticaret mahkemesinde ısrarcı olmak bir başka çelişkiyi oluşturmaktadır.

Kanımca Yargıtay 11 Hukuk Dairesi bu davranışı ile yasamanın yetkilerini açıkça gasp etmektedir.


DİP NOTLAR (Karar metinlerinin bazıları Kazancı içtihat bankasından alınmıştır)

[1] T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 1988/65 K. 1988/3848 T. 10.6.1988

• MUTLAK TİCARİ DAVA (Şirkete Kayyum Atanmasına İlişkin Dava)

• ŞİRKETE KAYYUM ATANMASI (Mutlak Ticari Dava)

• ANONİM ŞİRKET ORTAK SAYISININ DÖRDE DÜŞMESİ (Kayyum Atanmasına İlişkin Davanın Ticaret Mahkemesinde Görülmesi Gerektiği) 743, 1086/m.8, 6762/m.1,4,138

ÖZET: Ticari şirkete kayyum atanması asliye ticaret mahkemelerinde karara bağlanır.

DAVA: Taraflar arasındaki davadan dolayı, Bornova Sulh Hukuk Hakimliği`nce verilen 15.6.1987 tarih ve 514-577 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR: Davacılar vekili, müvekkillerinin de ortağı bulundukları anonim şirkette paydaşlardan birinin ölmesi nedeniyle ortak sayısının beşten aşağı düştüğünü, bu nedenle şirket genel kurulunun teşekkül edemediğini ileri sürerek bu noksanlığın giderilebilmesi için şirkete kayyum tayinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İtiraz eden vekili ise, şirketteki pay çoğunluğunun müvekkiline ait olduğunu ileri sürerek kayyum tayini talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanılan delillere göre, davacının isteminin kabulü ile şirkete kayyum tayinine karar verilmiştir.

Kararı itiraz eden vekili temyiz etmiştir.

1 - Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dava ticari bir şirket olan anonim şirketin organ noksanlığından kaynaklanmakta olup, şirket ortakları arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu niteliği itibariyle dava, TTK.`nun 4/1. maddesi uyarınca mutlak ticari davalardan sayılmalıdır.

Bir ticari şirkete kayyum tayini hakkında MK.`nun kayyum tayini ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına dair TTK.`nun 138. maddesinde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, bu şekildeki bir ihtiyacın duyulması halinde TTK.`nun 1 inci maddesi hükmü de dikkate alınarak Türk Medeni Kanunu`nun konu ile ilgili hükümleri uygun düştüğü nisbette ticari şirketlere de kıyas yolu ile uygulanması gerektiğinin kabulü zorunludur. Ancak, kıyas yolu ile bu uygulamada HUMK.`nun 8/III. maddesi yollaması ile MK.`nun 376 ve müteakip maddelerinde ticari şirketlere kayyum tayininin sulh mahkemesince yapılacağına dair açık bir hüküm bulunmadığından bu tür davaların işin özelliği de dikkate alınarak Asliye Ticaret Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir. Dairemizin kökleşmiş içtihatları da bu yoldadır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi`nin 5.7.1983 gün ve 1983/3378-3517 ve 14.11.1984 gün ve 1984/4833- 5525 sayılı kararları). Konu göreve ilişkin bulunmakla bu hususun mahkemelerce re`sen dikkate alınması icabeder.

Dava konusu olayda da, İzmir`de ayrı bir Ticaret Mahkemesi bulunduğuna göre, mahkemenin görev konusu re`sen dikkate alınarak görevsizlik kararı ile dosyanın Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak davanın Sulh Mahkemesince sonuçlandırılması doğru görülmemiştir.

2 - Bozma sebep ve şekline göre muteriz vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda bir numaralı bentde gösterilen nedenlerle kararın BOZULMASINA ve iki numarada açıklanan nedenle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına 10.6.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

[2] T.C. YARGITAY 11. HD 1.5.1987 gün E 87/1028 K 87/2636

“….sulh hukuk hakimliğince….davanın ticari dava niteliği de göz ardı edilerek kendisini yetkili ve görevli sayarak kooperatife kayyum tayin etmesi açıkça usul ve yasaya aykırı bir işlemdir… üst vesayet davası olan Asliye Hakimliğince itiraz üzerine kendisine intikal eden ….sulh hakiminin ….kayyum tayinine ilişkin kararının iptaline karar verilmesi gerekir…” (YKD Cilt 13 sayı 8 sf.1193,1194).

[3] T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2000/157 K. 2000/1082 T. 14.2.2000

• KOOPERATİFE KAYYIM TAYİNİ TALEBİ (Organsız Kalması Nedeniyle - Görevli Mahkeme)

• GÖREVLİ MAHKEME (Organsız Kalan Kooperatife Kayyım Tayini Talebi)

• ORGANSIZ KALAN KOOPERATİFE KAYYIM TAYİNİ TALEBİ (Görevli Mahkeme)

• KAYYIM TAYİNİ TALEBİNDE GÖREVLİ MAHKEME (Organsız Kalan Kooperatif İçin) 1163/m.98, 6762/m.4,5

ÖZET: Dava, kooperatif tüzel kişiliğinin organsız kalması nedeniyle kayyım tayini işlemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 98. maddesi uyarınca, bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde TTK.'nun Anonim Şirketlere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Diğer taraftan TTK.'nun 4 ve 5 inci maddeleri uyarınca bu davalar mutlak ticari dava sayılır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre Anonim Şirketlere kayyım tayini kararları Sulh Hukuk Mahkemesince değil, müstakil Ticaret Mahkemesi olan yerlerde Asliye Ticaret Mahkemelerince, olmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerince Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekir. Sulh Hukuk Mahkemesince bu hususlar gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.

DAVA: Davacılar vekili, müvekkillerinin ortağı bulunduğu S.S.D. Konut Yapı kooperatifinin ortağı olduklarını, 10.05.1998 tarihli genel kurulda yönetim kurulu seçildiğini ancak Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.10.1998 tarihli kararıyla kararın tescil ve ilanının durdurulduğunu ve şu anda kooperatifin yetkili organsız kaldığını bundan dolayı faaliyetlerinin durduğunu ve bundan zarar gördüklerini ileri sürerek, kooperatife kayyım atanmasını talep ve dava etmişlerdir.

Mahkemece, iddia ve toplanan kanıtlara göre, kooperatifin 10.05.1998 tarihinde yaptığı genel kurul toplantısının tescili hususunun Lapseki Asliye Mahkemesinin tedbir koyduğunun anlaşıldığı, bu durumda kooperatifin organlarının teşekkül ettirilmesi ve geleceğinin olumsuz etkilenmemesi bakımından istemin kabul edildiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile, D. Yapı Kooperatifi'nin organlarının oluşturulması için İ.D.'nun kooperatife kayyım olarak atanmasına karar verilmiştir.

Kararı, C.G. temyiz etmiştir.

KARAR: 1- Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 08.06.1999 gün ve 1998/265 Esas ve 1999/131 sayılı kararın itirazı kabil olmayıp, temyizi kabil olduğundan Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bu kararın iptaline ilişkin 01.10.1999 gün ve 2 sayılı ve temyiz isteminin reddine dair 14.10.1999 gün ve 3 sayılı kararların kaldırılması gerekmiştir.

2- Mümeyyiz C.G.'ın temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşılmakla işin esasına geçildi. Dava, kooperatif tüzel kişiliğinin organsız kalması nedeniyle kayyım tayini işlemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 98. maddesi uyarınca, bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde TTK.'nun Anonim Şirketlere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Diğer taraftan TTK.'nun 4 ve 5 inci maddeleri uyarınca bu davalar mutlak ticari dava sayılır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre Anonim Şirketlere kayyım tayini kararları Sulh Hukuk Mahkemesince değil, müstakil Ticâret Mahkemesi olan yerlerde Asliye Ticaret Mahkemelerince, olmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerince Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekir. Sulh Hukuk Mahkemesince bu hususlar gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esas hakkında karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

3- Mahkemenin kabul şekline göre de, kayyım atama istemine ilişkin davaların, kayyım atanması istenen tüzel kişiliğin (anonim şirket, kooperatif vs.) somut olayda S.S. D. Konut Yapı Kooperatifi'nin hasım gösterilerek incelenmesi gerekirken, hasımsız açılan davanın görülmesi de isabetli olmamış ve kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.

[4] T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2003/5621 K. 2003/6912 T. 26.6.2003

•ANONİM ŞİRKETİN USULSÜZ OLARAK BORÇLANDIRILDIĞI VE YÖNETİM KURULU ÜYE SAYISININ YASAL ALT SINIRIN ALTINA DÜŞTÜĞÜ GEREKÇESİYLE ŞİRKETE KAYYIM ATANMASI TALEBİ (Görevli Mahkeme)

•GÖREVLİ MAHKEME (Anonim Şirketin Usulsüz Olarak Borçlandırıldığı ve İflasa Sürüklendiği Gerekçesiyle Şirkete Kayyım Atanması Talebi)

•KAYYIM ATANMASI DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME (Anonim Şirketin Usulsüz Olarak Borçlandırıldığı ve Yönetim Kurulu Üye Sayısının Yasal Alt Sınırın Altına Düştüğü Gerekçesiyle Açılan)

•MUTLAK TİCARİ DAVA NİTELİĞİ (Anonim Şirketin İyi Yönetilmediği Usulsüz Olarak Borçlandırıldığı ve İflasa Sürüklendiği Gerekçesiyle Şirkete Kayyım Atanması Davasında - Görevli Mahkeme)

•TİCARİ DAVA NİTELİĞİ VE GÖREVLİ MAHKEME (Anonim Şirketin İyi Yönetilmediği ve Usulsüz Olarak Borçlandırıldığı Gerekçesiyle Şirkete Kayyım Atanması Talebi)

•YÖNETİM KURULU MEVCUDUNUN YASAL ALT SINIRIN ALTINA DÜŞTÜĞÜ GEREKÇESİYLE ANONİM ŞİRKETE KAYYIM ATANMASI TALEBİ (GÖrevli Mahkeme) 6762/m.4,5, 4721/m.427/4

ÖZET: Anonim şirketin usulsüz olarak borçlandırıldığı, uzun süredir iş ve işlemleriyle şirketi iflasa sürüklediği ve şirket yönetim kurulu mevcudunun yasal alt sınırın altına düştüğü gibi iddialarla kayyım atanması istemiyle açılan böyle bir davada, mutlak biçimde T. Ticaret Kanunu'nun anonim şirketlere ilişkin hükümleri ışığında kayyım atanmasını gerekli kılan olguların varlığı ve mahiyetinin değerlendirilerek belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların da TTK'nun 4 ncü maddesinin ilk fıkrasının birinci bendinde belirtilen biçimde geniş anlamda ticari dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Bir başka anlatımla, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların, mutlak ticari davalardan olduğunun kabulü gerekir. Bu tür davaların ise Asliye Ticaret Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir. Dairemizin kökleşmiş içtihatları ve vesayet makamları kararlarının temyiz mercii olan Yüksek 2. Hukuk Dairesi'nin yerleşmiş görüşü de bu yöndedir. Konu göreve ilişkin bulunduğundan, mahkemece re'sen görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, esasa girilerek, karar verilmesi doğru görülmemiştir.

DAVA: Taraflar arasında görülen davada Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.03.2003 tarih ve 2002/838-2003/191 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak Ü... Müzik Yapım Org San Tic. A.Ş. vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 17.06.2003 günde davacı avukatı ile davalı avukatı ve davalı şirket kayyumu gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Davacı vekili, ikametgahı yurtdışında bulunan müvekkilinin, % 99,9 oranında paydaşı bulunduğu davalı anonim şirketin temsil ve ilzamı ile yetkilendirilen birer pay sahibi iki ortakça şirketin usulsüz borçlandırıldığını, uzun süredir genel kurul toplantısı yapılmadığını, temsilcilerin kişisel harcamalarının şirkete yüklenerek şirketin batık hale getirildiğini, genel kurulun toplantıya çağrılması girişimlerinin sonuç vermediğini ileri sürerek, olağanüstü genel kurul toplantısı yapılıncaya kadar şirkete kayyım atanmasını hasımsız açtığı davada talep etmiştir.

Kayyım atanması istenilen davalı şirket vekili, iki kez genel kurul kararı alınmasına karşın davacının engellemeleri nedeniyle yapılamadığını, usulsüz borçlanma iddiasının doğru olmadığını, davacının yönetimi uzaklaştırmak için gerçek dışı iddialar ileri sürdüğünü savunmuştur.

Mahkemece, şirketin 18.07.2000 günlü genel kurulunda üç yıllığına yönetim kurulu üyeliğine seçilenlerden ikisinin istifa ettiği, ikisinin ise yetkilerinin Beyoğlu Asliye 2. Ticaret Mahkemesi'nin 14.01.2003 tarihli kararıyla kaldırıldığı, MK'nun 427/4 ncü maddesi kayyım tayini gerektiği sonucuna varılarak, davalı şirkete en az üç kişilik yönetim kurulu oluşturuluncaya kadar Av. 'ın kayyım atanmasına karar verilmiştir.

Kararı, kayyım atanması istenilen Ü... Müzik Yapım Org San Tic. A.Ş.vekili temyiz etmiştir.

1-Dava, davacının büyük paydaşı bulunduğu Ü... Müzik Yapım Org San Tic. A.Ş. ye kayyım atanmasına ilişkin olup, sulh hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 397/2 nci maddesi hükmü uyarınca vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesidir.Aynı Kanunu'nun 427/4 maddesi ile de bir tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalması ve yönetiminin başka yoldan sağlanmaması halinde vesayet makamının yönetim kayyımı atayacağı öngörülmüştür.Yasa koyucunun anılan bende ilişkin gerekçesinde, söz konusu düzenlemenin türü ve niteliği ne olursa bütün tüzel kişileri kapsadığı belirtilmiştir.

Yasanın açıklanan bu düzenlemesi karşısında, tüzel kişilik taşıyan ticaret şirketlerine yönetim kayyımı atanmasına ilişkin istemlerin de sulh hukuk mahkemesince görülüp sonuçlandırılmasının, yasa normunun lafzına uygun olduğu kuşkusuzdur.Ancak, şirketin usulsüz olarak borçlandırıldığı, uzun süredir iş ve işlemleriyle şirketi iflasa sürüklediği ve şirket yönetim kurulu mevcudunun yasal alt sınırın altına düştüğü gibi iddialarla kayyım atanması istemiyle açılan böyle bir davada, mutlak biçimde T. Ticaret Kanunu'nun anonim şirketlere ilişkin hükümleri ışığında kayyım atanmasını gerekli kılan olguların varlığı ve mahiyetinin değerlendirilerek belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların da TTK'nun 4 ncü maddesinin ilk fıkrasının birinci bendinde belirtilen biçimde geniş anlamda ticari dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Bir başka anlatımla, ticaret şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin davaların, mutlak ticari davalardan olduğunun kabulü gerekir. Bu tür davaların ise Asliye Ticaret Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir. Dairemizin kökleşmiş içtihatları ve vesayet makamları kararlarının temyiz mercii olan Yüksek 2. Hukuk Dairesi'nin yerleşmiş görüşü de bu yöndedir. Konu göreve ilişkin bulunduğundan, mahkemece re'sen görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, esasa girilerek, karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu yön bakımından bozulması gerekmiştir.

2-Bozma içeriğine göre, kayyım atanması istenilen şirket vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın görev yönünden BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmemesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 26.06.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

[5] T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2004/15284 K. 2005/166 T. 24.1.2005

• TEDBİREN KOOPERATİFE KAYYIM ATANMASI (Anonim Şirketlere Kayyım Tayini Kararları Sulh Hukuk Mahkemesince Değil Müstakil Ticaret Mahkemesi Olan Yerlerde Bu Asliye Ticaret Mahkemelerince Görüleceği)

• ANONİM ŞİRKETLERE KAYYIM TAYİNİ (Sulh Hukuk Mahkemesince Değil Müstakil Ticaret Mahkemesi Olan Yerlerde Bu Asliye Ticaret Mahkemelerince Görüleceği - Olmayan Yerlerde İse Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görüleceği)

• GÖREV (Anonim Şirketlere Kayyım Tayini Kararları Sulh Hukuk Mahkemesince Değil Müstakil Ticaret Mahkemesi Olan Yerlerde Bu Asliye Ticaret Mahkemelerince Görüleceği)

• İHTİYATİ TEDBİR KARARI (Dava Açıldıktan Sonra Yalnız Davaya Bakmakta Olan Mahkemeden İstenilebileceği - Başka Mahkeme Tarafından Verilirse Bu Karar Geçersiz Olduğu) 1163/m.98, 1086/m.104/2, 6762/m.4,5

ÖZET: Dairemizin yerleşik uygulamasına göre Anonim Şirketlere kayyım tayini kararları Sulh Hukuk Mahkemesince değil, müstakil Ticaret Mahkemesi olan yerlerde bu Asliye Ticaret Mahkemelerince, olmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekir.

HUMK.104/2.madde hükmü uyarınca, dava açıldıktan sonra her türlü ihtiyati tedbir yalnız davaya bakmakta olan mahkemeden istenilebilir. Başka mahkeme tarafından tedbir kararı verilirse, bu karar geçersizdir.

DAVA: Taraflar arasında görülen davada S. Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 25.08.2004 tarih ve 2004/196 - 2004/134 D.İş sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ancak davalı vekili 05.11.2004 tarihli dilekçe ile temyiz isteminden feragat ettiklerini bildirmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, 28.05.2004 tarihli dilekçesi ile, davalı kooperatifin yönetim boşluğuna düşmesi nedeniyle S. 2. Sulh Huk. Mah. nin 2004/664 esas sayılı dosyada davalı kooperatife kayyım atanması talebiyle dava açıldığını, ve Av. 'ın kooperatife tedbiren kayyım atanarak, mahkemece görevsizlik kararı verildiğini ancak, görevsizlik kararında kayyımın görevine son verildiğini, kararın temyiz edildiğini, bu durumda kooperatifte yeniden yönetim boşluğunun meydana geldiğini, ileri sürerek, tedbiren ve acilen davalı kooperatife kayyım heyeti atanmasına karar verilmesini talep etmiş, 25.8.2004 tarihli dilekçesi ile de, S. 2. Sulh Hukuk Mah. nin 2004/664-1080 sayılı kararı ile geçici kayyımın görevine son verilmesi kararına denetim mahkemesi olarak itiraz ettiklerini ileri sürerek, S. 2. Sulh Hukuk Mah. nin 2004/664-1080 sayılı kararının geçici kayyımın görevine son verilmesi kısmının iptaline, kayyımın görevinin görevli mahkeme tarafından karar verilinceye dek devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia ve tüm dosya kapsamından, davalı kooperatif yönetim ve denetim kurulu hakkında S. 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığı, bu itibarla kooperatifte yönetim boşluğunun oluştuğu, gerekçesiyle, davacının itirazının kabulü ile S. 2. Sulh Hukuk Mah. nin 2004/664-1080 sayılı kararında geçici kayyımın görevinin sona erdirilmesine ilişkin (6) nolu kararın iptaline, S. Aile Mah.nin 2004/697 esas sayılı dosyasında kayyım atanan Av.'ın görevinin S. 2. Sulh Hukuk Mah. nin 2004/664-1080 sayılı dosyasının kesinleşmesine ve kesinleşmeden itibaren 10 gün sonrasına kadar kayyım atama kararında belirtilen şartlar dahilinde kayyımlık görevinin devamına bu süreden sonra görevin devamına davayı esastan görecek mahkemece karar verilmesine, karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekilleri temyiz etmiş, 05.11.2004 tarihli dilekçe ile de davacı vekili temyiz isteminden feragat ettiklerini bildirmiştir.

1- Kararı temyiz eden kooperatif vekillerinin vekillikten kayyım tarafından azli ile, kayyım tarafından verilen vekaletnameye dayanılarak 05.11.2004 tarihli dilekçe ile mahkemenin kararının temyizi isteminden feragat edilmiştir. Ancak, kararı temyiz eden kooperatif vekilinin talebi üzerine, S. 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/318-252 sayılı kararı ile vekaletten azil kararının tedbiren durdurulmasına dair kararı verildiğinden ve ayrıca, dava açıldıktan sonra her türlü ihtiyati tedbir yalnız davaya bakmakta olan mahkemeden istenilebileceğinden ve başka mahkeme tarafından verilen tedbir kararı geçersiz olduğundan, yine Değişik İş esasından kayyım tayinine karar verilemeyeceğinden feragat dilekçesi dikkate alınmayarak, işin esasına girilmesine ve davalı kooperatif vekillerinin temyiz istemlerinin incelenmesine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, tedbiren davalı kooperatife kayyım atanması ve davalı kooperatife kayyım atanması için açılan davada Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararında kayyımın görevinin sona ermesine dair kararın, itirazen iptal edilmesi istemine ilişkindir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 98.maddesi uyarınca, bu Kanun'da aksine hüküm bulunmayan hallerde TTK.nun Anonim Şirketlere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Diğer taraftan TTK.nun 4 ve 5 nci maddeleri uyarınca bu davalar mutlak ticari dava sayılır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre Anonim Şirketlere kayyım tayini kararları Sulh Hukuk Mahkemesince değil, müstakil Ticaret Mahkemesi olan yerlerde bu Asliye Ticaret Mahkemelerince, olmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekir.

HUMK.104/2.madde hükmü uyarınca, dava açıldıktan sonra her türlü ihtiyati tedbir yalnız davaya bakmakta olan mahkemeden istenilebilir. Başka mahkeme tarafından tedbir kararı verilirse, bu karar geçersizdir.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra, dava konusu olaya dönersek, Bakanlık S. Aile Mahkemesinden davalı kooperatife kayyım tayini isteminde bulunmuş, anılan mahkemenin 2004/697 sayılı kararı ile kayyım tayin edilerek, S. Sulh Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiş, dosya kendisine gelen S. 2. Sulh Hukuk Mahkemesince 2004/664-1080 sayılı kararı ile Asliye Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiş ve bu kararla da daha önce atanan kayyımın görevine son verilmiştir. Mahkeme kararından ve dosya kapsamından bu kararın temyiz aşamasında olduğu anlaşılmaktadır. Davalı kooperatife kayyım tayini için açılan davanın derdest olduğu mahkemenin de bilgisinde olmasına rağmen, tedbir kararı verilerek işin esasının çözülmesi kanuna aykırı olduğundan geçersizdir. Kaldı ki, kayyım tayini için açılan dava da derdest bulunmaktadır. Bu itibarla mahkemece, açıklanan bu hususlar gözetilerek talebinin reddine karar vermek gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3-Bozma sebep ve şekline göre davalı kooperatif vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kayyım tarafından atanan vekilin 05.11.2004 tarihli temyizden feragat isteminin dikkate alınmayarak, işin esasının incelenmesine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı kooperatif vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile kararın BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma sebep ve şekline göre davalı kooperatif vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.01.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder