18 Temmuz 2010 Pazar

Büyükgövez’e Teşekkür...

Av.Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 21.09.2008 tarihinde yayınlanmıştır.)
Bu yıl adli tatilde, M. Görkem Büyükgövez adlı hukuk öğrencisinin “Fakülteyi Bitir De En Kötüsü Avukat Olursun” başlıklı sitede yayınlanan yazısını okudum. O tarihten bu yana bir, iki satırla konu hakkındaki düşüncelerimi yansıtmayı istedim. Tatile gitmeden evvel Ticaret Kanunu’nun Anonim Şirketler ile ilgili bölümünün incelenmesini kendime görev edindiğimden bu yazıyla ilgili olan düşüncelerimi aktarmayı erteleyip durdum.

Ancak adli yıl açılışında, Sn. Özdemir Özok’un yaptığı açılış konuşmasını okuduğumda, düşüncelerimi bir an evvel yazıya dökmenin şart olduğunu gördüm.

Site yöneticisi Hasan Aydın Tansu’dan M. Görkem Büyükgövez’in Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğunu öğrendiğimde ayrıca keyif de aldım. Ne de olsa kırk yıllık küçük bir zaman dilimini dikkate almazsam okul arkadaşı sayılırız. Ayrıca yazıdaki cümlelerine bakarsak birkaç sene sonra meslektaş olarak beraber çalışacağımızı düşünmek de insana keyif veriyor.

Yazı özünde, Sn. Özdemir Özok’un adli yıl açılış konuşmasında değinmiş olduğu gerçeklerden daha önemli bir gerçeğe, hem de mesleğin temel problemine somut bir dille değinmektedir. Üstelik bu genç arkadaşım, hiç evelemeden gevelemeden kendine olan güvenini sarsmadan ve nezaketinden hiçbir şey kaybetmeksizin annesi, babası, ablası, abisi yaşında olan bizlere hakkımız olan onurlu meslek yaşamının korunmasını önermektedir. Onurumuzun, “yargı makamına saygıyla avukatlık mesleğine olan saygının dengelenememesi yüzünden” elimizden uçup gittiğini hatırlatmaktadır.

Genç bir arkadaşımın yaz tatilinde gözlemlediği ve “yargı yetkisini kullanan hâkimin yetkinin tekelinde olmasına dayanarak, makamının da ona verdiğine inandığı güçle, kürsüden, alaycı, azarlayıcı ve karşısındaki avukatın meslek onurunu zedeleyici sözlerde bulunduğuna şahit oldum” sözcükleriyle ifade ettiği bu olay, onu üzdüğü kadar bu davranışa muhatap olan meslektaşımı hatta hepimizi üzmesi gerekir. Genç arkadaşımın dediği gibi bu davranış, davranışın muhatabı avukatın kişiliğine saygısızlık olduğu gibi savunma makamına da saygısızlıktır. Hoşgörü insan yapısında bulunması gerekli temel öğelerden bir tanesidir. Ancak hoşgörü sadece sizi ilgilendiren konularda kullanabileceğiniz kişisel bir haktır. Eğer saldırı sizin kişiliğinizin sınırlarını aşıyor ve başkalarının, örneğin ailenizin, mesleğinizin, ülkenizin sınırlarını zorluyorsa hoşgörü gösterebilmek hakkına sahip değilsinizdir. İşte genç arkadaşımın anlattığı olayda hâkimin bu davranışına muhatap olan meslektaşımın kendisi ile ilgili davranışları hoşgörü sahibi bir kişinin büyüklüğü içinde karşılaması söz konusu olabilirse de, mesleğin geneline yapılmış sayılabilecek davranışlarda, tepkisini kurallar çerçevesinde göstermeli, kendinin ve mesleğin hakkını aramalıydı. Bu nedenle anladığım kadarıyla suskun kalmış olan bu meslektaşımı kendi adıma affetmediğimi böylesi bir davranışta bulunan yargıcı ise kendi adıma kınadığımı söylemek isterim.

Yazımın başında birkaç kez bu genç kardeşimin yazısını, Sn. Özdemir Özok’un adli yıl açılış konuşmasından daha çok önemsediğimi söylemiştim. Önemsedim çünkü bize temel sorunumuzun onurumuzu korumak olduğunu hatırlatan bir yazıdır. Hukukun üstünlüğü, baroların bağımsızlığı, sanıkların ücretsiz savunma hakkı vb. nedenler ne kadar tartışılırsa tartışılsın, bunlara hayat verecek, yaşatacak canlılar (insanlar) arasındaki en yoğunluklu meslek grubu avukatlardır. Kendi onurunu koruyamayan bir avukatın hukukun üstünlüğünü savunarak tüm insanlığın onuru için mücadele etmesini ben anlayamıyorum. Bu nedenle de bu yazıya önem veriyorum.

Genç arkadaşımın dediği gibi “müvekkillerinin haklarını savunmayla görevli avukatların ise kendi haklarını savunmamaları......” onun üzüntüsüne ve şaşkınlığına neden olduğu gibi benim utancıma neden olmuştur.

Söz konusu yazıyı Sayın Doğan Cüceloğlu’nun “Mış Gibi Hayatlar” adlı eseriyle birlikte değerlendirdiğimde, avukatmış gibi yaşadığımı ikrar etmekten başka bir çarem yoktur. Bundan kurtulmanın tek yolu ise güçlü olmaktır. Burada bahse konu güç bilek gücü olmayıp bilgi, akıl, irade vb. niteliklere sahip olmanın getirdiği güçtür. Bu güce kavuşabilmek için her birimiz tek başına ve toplu olarak özellikle meslek odamızın önderliğinde bilgi ve karakter konusunda yeterince güçlenmeliyiz. Yasaların bize vermiş olduğu görevleri bize tanınan haklarla birlikte özümsemeliyiz. Hukuk mahkemelerindeki yargılamada hâkimin duruşmayı yönetmek ve hüküm kurmak aşamaları hariç, yargılamanın pasif süjesi olduğunu gerçek aktifliğin, kamu düzenine ilişkin davalar gibi, bazı istisnalar hariç, taraflarda ve onların yasal temsilcisi olan avukatlarda olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Hukuk davalarını bizim kurduğumuzu, geliştirdiğimizi, kendi delillerimizle kanıtladığımızı, davanın sonucunu, istem olarak oluşturduğumuzu, hâkimin tüm bu aşamalarda taraf iradelerine karışamadığını, hâkimin sadece hüküm aşamasında hukukun genel ilkelerine ve yasaya uygun olmak koşuluyla hüküm kurmak hakkına sahip olduğunu, bu hakkı Türk Milleti adına kullandığını, Türk Milletinin bütünlüğü içinde hâkimle avukatın eşit olduğunu hiç bir şekilde unutmamalıyız.

Yeni adli yılda özellikle hukuk mahkemelerinde, HMUK’un avukatlara tanıdığı tüm hakları hiçbir taviz vermeksizin kullanacağımızı, yargıya makamına saygıyı ve vekil edenin zarara uğramaması ilkelerini düşündüğümüz kadar mesleğin onurunu da düşüneceğimizi umarak, hepinize başarı dileklerimi iletirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder