4 Temmuz 2010 Pazar

Avukatlık Kanununun 35. Maddesiyle TTK 272. Maddesini Birlikte Yorumlamak

Av. Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 01.02.2008 tarihinde yayınlanmıştır.)
Türk Ticaret Kanunu’nun 272. maddesine baktığımızda; bu maddenin 24.06.1995 tarihinde 559 sayılı KHK ile değiştirildiği ve anonim şirketlerin sermayesinin en az 5 milyar lira olarak belirlendiğini, yasa tarafından belirlenen bu sermaye miktarının Bakanlar Kurulunca 10 kat arttırılabileceğinin de aynı madde ile hüküm altına alındığı görülmektedir.

Bakanlar Kurulu yasanın kendisine vermiş olduğu yetkiye dayanarak 22.12.2001 tarih ve 2001/3500 sayılı kararının 1. maddesi ile bu yetkisini kullanmış ve anonim şirketlerin en az sermaye miktarını 10 kat arttırarak 50 milyar liraya çıkarmıştır. Söz konusu kararname 19.01.2002 günlü Resmi Gazete ile yayınlanmış ve kararnamenin 2. maddesi doğrultusunda yayını tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

559 sayılı KHK'nin değişikliği hükme bağlayan maddesine baktığımızda artırıma ilişkin kararın Bakanlar Kuruluna ait olduğunu görmekteyiz. Zaten yasama organı kendisine ait olan yasa koyma yetkisini özel bir yasa maddesi ile devrederken bakanlar Kurulunu yetkili olarak gösterdiğine göre bunun aksini düşünmek ya da aksine bir davranışta bulunmak mümkün değildir. Bu nedenle, sermaye miktarının 50 milyar liraya çıkarılması Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleştirilmiş olup söz konusu kararın yürütme görevi de Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır.

Ancak, yayını tarihinde yürürlüğe girmesi kararlaştırılan bu değişiklik sürekli olarak ertelenmektedir. En son erteleme 29.12.2007 günlü Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ile gerçekleştirilmiştir. Tebliğ Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na ilişkin bir tebliğdir.

Söz konusu tebliğ incelendiğinde, tebliğin TTK 274 maddesine ve 3143 sayılı yasanın 33 maddesine dayanılarak çıkarıldığının belirtildiği görülecektir. İlgili yasa maddelerini incelediğimizde, TTK 274 maddesinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na, TTK nın ticaret şirketlerine ilişkin hükümlerinin tatbikatı ile ilgili olarak tebliğler çıkarmaya yetkili olduğunu belirttiği 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 33 maddesinin ise “Bakanlık kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük,yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir” hükmünün yer aldığı görülmektedir.

Tebliğe hukuki dayanak olarak gösterilen her iki yasa maddesi de, yasama organının yetkisinde olan kanun yapmak yetkisi dışında kalan, kanunun uygulanmasını gösteren değişik nitelikli idari metinler yapmak yetkisinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığında olduğunu belirtmektedir. Bu, zaten hukukumuzun doğasında olan bir kuraldır. Ancak, yukarıda belirttiğimiz tebliğin içeriği incelendiğinde, tebliğ ile Bakanlar Kurulu Kararının uygulanmasının ertelendiği görülmektedir. Üstelik burada Bakanlar Kurulunun kullandığı yetki yasama yetkisidir. Diğer bir anlatımla dolaylıda olsa yasama yetkisi erteleme kararına dayalı olarak gasp edilmektedir.

Gerek tebliğe dayanak olarak gösterilen yasa maddelerinin metni gerekse genel hukuk kuralları idarenin bu davranışının hukuki bir davranış olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Diğer bir anlatımla ortada, idarenin yoklukla malul bir tebliği ve bu tebliğe güvenerek sermayelerini en alt yasal sınıra çıkarmayan şirketler bulunmaktadır.

559 sayılı KHK geçici 2/1 maddesine göre, iki yıl içinde sermaye artırımını tamamlamayan şirketlerin münfesih hale gelecekleri hüküm altına alınmış olmasına ve Bakanlar Kurulu kararına dayalı olarak yapılan yeni belirlemenin yayını tarihinden itibaren yani 19 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirtilmiş olmasına rağmen, eski şirketlerin hangi zaman diliminde yeni duruma uyacakları, sermayelerini yeniden belirlenen en az sermaye miktarına uygun olarak düzenleyecekleri hüküm altına alınmamıştır. Bu nedenle, eski şirketlere ilişkin uygulama ya 559 sayılı KHK de yer alan 2 yıllık süreye uygun olarak yada hakkaniyete uygun olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca verilecek tarihe uygun olarak gerçekleştirilir. Ancak, hiçbir şekilde Bakanlar Kurulu kararı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının tek başına alacağı karar ile uygulanmaz hale getirilemez. Böylesi bir davranış hukuk devleti ilkelerine aykırılık oluşturur.

Bilindiği gibi Danıştay’ın yerleşmiş kararlarına göre Türkiye Barolar Birliği hukuka aykırı konularda hukuk devletinin koruyucusu olarak dava açmak yetkisine sahiptir.

Yasama organının yetkilerinin gaspına çalışılan böylece idarenin inanılırlığına güvenen iş adamlarının, şirketlerinin münfesih sayılmasına neden olarak, ekonomik yaşamımızı derinden etkilemesi olası bir tebliğin iptali için dava açmaları, kanımca hukuk devletinin korunması açısından yapılması zorunlu bir davranış olacaktır.

Üstelik 22.12.2001 gün ve 2001/3500 sayılı KHK ile en az sermayenin 50 milyar liraya (50.000 YTL) çıkarılması ile Avukatlık Kanununun 35 maddesine 2.5.2001 gün ve 4667 sayılı yasanın 22. maddesi ile getirilen ek hüküm arasında da bir bağlantı bulunmaktadır. Hatırlanacağı gibi 4667 sayılı yasa ile TTK'nın 272 maddesince öngörülen esas sermaye miktarının beş katı ve daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketlerin sözleşmeli avukat bulundurması zorunluluğu getirilmişti. İşte, Bakanlar Kurulu kararı ile sermayenin 10 kat arttırılması ve arttırmanın sürekli ertelenmesi,bu maddede yer alan sözleşmeli avukat hükmünden kaynaklanmış ve gazetelerde köşe yazarı olan bazı yeminli mali müşavir kökenli akademisyenlerce önerilmiş, önerilerinin kabulünde ise bunu başarıları olarak kamu oyuna duyurmuşlardır.

Kısaca ve amacı saklamadan söylemek gerekirse dava açmaya ilişkin bu talebim, meslektaşlarımın geliri ve onuru ile ilgilidir.

Üstelik madem ki sermayenin 50 milyar liraya çıkarılmasına ilişkin hüküm tarih açısından ertelenmiştir. O halde, TTK 272 maddesi bu günkü haliyle en az sermaye miktarını 5 milyar lira olarak kabul etmektedir.Zaten,yeni kurulan şirketlerde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca en az sermaye olarak 5 milyar TL aranmaktadır.O halde,Avukatlık Kanununun 35. maddesindeki uygulama için de 5 milyar esası alınmalıdır. Bir kanunun uygulamasında farklılıkların doğuracağı sakıncaları önlemek için uygulamada eşitlik sağlanmalıdır. Bu ise hem TBB hem de her baronun görüşerek yada dava konusu yaparak çözebileceği bir husustur.

Avukatlık Kanunu 35. maddesine aykırı davranışlara ilişkin cezalar, bir aylık asgari ücretin brüt tutarındaydı ve mülki idare amirlerince verilmekteydi. 23 Ocak 2008 tarihinde kabul edilen 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe girdiğinde, idari para cezası haline dönüştürülmüş ve cezanın tutarı iki katına çıkarılmış olacaktır.

Zorunlu avukatlığı kabul etmek başka şey, var olan yasaların meslek mensuplarının lehine uygulanmasını sağlamak başka şeydir. Bu nedenle, zorunlu avukatlığı kabul etmeyen baro görevlilerinin bile bu konuya işlerlik kazandırmak görevi ile yükümlü olduğunu düşünüyor ve onları göreve davet ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder