Av.Ender Dedeağaç
(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 25.07.2007 tarihinde yayınlanştır.)
Geçenlerde de dediğim gibi yaşlandıkça huysuzlaşmaya başladım. Huysuzlaşmaya başladım, çünkü her gün önünden geçmiş olmamıza rağmen pek çoğunuzun okumadığı, adliye binasının DTCF girişindeki kapıların önüne konmuş olan, savcılık duyurularını ben birkaç kez okudum. Her okuduğumda, tüylerim diken diken oldu. Her bir vesile ile insan hakları savunuculuğuna soyunan meslekten olan ve olmayan kişilerin bu konuda ne diyeceklerini merakla bekledim, sessiz kalmalarına hayret ettim.
DTCF tarafındaki giriş kapılarının her ikisinin de önüne konan iki büyük pano ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, vatandaşın, adliye binasına girişlerinde, güvenlik açısından gerekli gördüğü ve uygulanmasını istediği konuları tek tek saymıştır. Ancak, güvenlik konusundaki istemlerini saymanın yanı sıra, vatandaşın duruşmaları izlemesini ortadan kaldırıcı istemlerini de aynı belge içinde dile getirmiştir.
Bilindiği gibi ülkemde, bazı istisnalar hariç, yargılama aleni olarak yapılır. Bu kural hem yazılı kaynaklarda yer alan hem de kamunun vicdanında kabul görmüş bir kuraldır. Bu temel kuralın, bir kamu görevlisi tarafından, güvenlik amacıyla da olsa ortadan kaldırılması olanaksızdır.
Bu durumda, kanımca yasaya aykırılıktan öte temel hak ve hürriyetlere aykırılık oluşturan ve kapı trafiği nazara alındığında uygulanması çok güç, hatta olanaksız olan bu emrin, bir an evvel sadece güvenlik amacı ile konulanlarını saklamak kaydı ile ortadan kaldırılması en doğru yol olacaktır.
Ayrıca, her vesile ile insan hakları savunuculuğu yapan meslektaşlarımdan, böylesi ufak şeyleri de dikkate almalarını rica etmekteyim.
Şeytanın gör dediği şeylerden bir başkası ise, BARO pulu ile ilgili olarak yaşadıklarımdır.
Bir kısmınızın bildiği gibi eşim İstanbul’da noter olarak çalışmaktadır. Zaman zaman iş yerinde eşimi ziyaret ettiğimde, değişik işler için noterliğe gelen avukatlar ile baro pulu yüzünden yaşananları gördüğümde hırsımdan patlamaktayım.
Gelen avukatlar, genelde, işlemlerine esas olarak kullandıkları vekâletname asıllarına ya da örneklerine baro pulu yapıştırmamaktadırlar. Kendilerinden baro pulu talep edildiğinde ilk cevapları, yanlarında baro pulu olmadığı bu nedenle bu işlemin pulsuz yapılmasında bir sakınca görmedikleri, olmaktadır. Bu istemlerinin yasaya aykırı olduğu anlatıldığında hatta unutkan avukatlar için alınmış baro pulu bulunduğu, istedikleri takdirde kendilerine baro pulu verilebileceği söylendiğinde ise, anlamsız tepkiler ortaya koymaktadırlar. Kendilerine TBB’nin bu konuda noterlere gönderilmiş yazısı hatta yasa maddesi gösterildiğinde ise, bu tepkileri daha da artmaktadır. Ben bazı meslektaşlarımın bu davranışlarına kızarken, duvarlarda yer alan panoları okumak alışkanlığım olduğu için önce panolarda daha sonra ise internette, baroya yapılan başvuruda bile verilen vekâletname örneğinde baro pulunun bulunmadığını bunun ise Adalet Bakanlığı müfettişlerince saptanarak eleştiri konusu yapıldığını belirten yazı örnekleri gördüm. Bu kez kızgınlığım, kahrolası bir üzüntüye dönüştü.
Bu konu ile ilgili olarak daha önce ayırmış olduğum kararları incelediğimde, kararların tamamında, pul yapıştırmanın dava şartı olmamakla birlikte bir zorunluluk olduğu, pul yapıştırılmamış ise yasadan kaynaklandığı için tartışmasız olarak kesin süre olarak kabulü zorunlu 10 günlük süre içinde bu noksanın giderilmesi gerektiğinin belirtildiğini gördüm. Yargıtay’ın değişik dairelerinin yorumu arasında bir fark olmadığını zaten olmasının da olanaksız olduğunu gördüm. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.04.2003 gün ve 2003/19-265 E,2003/267 K sayılı kararını görünce, avukat olarak bizlerin yapmış olduğu bir hatadan ötürü, vatandaşın zarar görmemesi için Yargıtay’ın yorum geliştirdiğini görünce, üzüntüm utanca dönüştü. Ne böylesi bir hata yapılmalı idi ne de böylesi bir yorum geliştirilmeliydi.
Söz konusu kararın, bence, dikkat çeken kısımları aynen “...böyle hallerde, ortada pulsuz veya pulu eksik vekâletnameyi sunan vekil ile müvekkil arasında geçerli bir vekâlet akdi her halükarda mevcuttur. Sadece anılan yasa hükmünün kendisine yüklediği, vekâletnameye pul yapıştırma yükümlülüğünün avukatça yerine getirilmediği ve bu nedenle de, yine anılan yasa hükmü uyarınca sunduğu vekâletnamenin işleme konulamayacağı bir durum söz konusudur”, “Hemen belirtilmelidir ki, bir avukatın, Türkiye Barolar Birliğinin kredi kaynaklarından birini oluşturmak üzere ihdas edilen ve yasaca kendisine yüklenmiş olan pul yapıştırma yükümlülüğünü mahkemece verilen yasal süre içinde yerine getirmemesi, davanın tarafı olan ve açıklanan konuda hiçbir yükümlülüğü bulunmayan müvekkilinin, salt bu nedenle hak kaybına uğramasına neden olacak bir olgu olarak kabul edilemez. Yasanın hükmü de böyle bir sonucu doğuracak şekilde yorumlanamaz.”, “müvekkilin her hangi bir şekilde durumdan etkilenebilmesi için vekilinin yerine getirmediği yükümlülükten haberdar edilmesi, durumun ve sonuçlarının kendisine açıkça bildirilmesi gerekir.” Şeklinde kaleme alınmıştır. Burada yer alan sözcükler bir gerçeği yansıtmakta olup ayrıca, kanımca, mesleki dayanışma açısından zayıflığımızı da sergilemektedir. Bu yasa maddesi, stajyerlerin ve meslektaşların yararına çıkarılmıştır. O halde bu maddenin taviz vermeden uygulanmasını sağlamak gerekir. Üstelik uygulamakla yükümlü olan meslektaşlarımız olduğuna göre TBB ve barolar gereken önlemleri almalı ve aksine davranan meslektaşlarımızı ise en azından uyarmalıdır. Bu maddenin uygulanması için başkalarından yardım istemek yerine yapılması gereken budur.
Bu arada bir Danıştay kararından da söz etmek gereği duymaktayım. Bu karar TBB’nin SSK ya karşı açmış olduğu bir dava sonucunda verilmiştir. Harçtan muaf olduğu için, baro pulu yapıştırmak yükümlülüğü bulunmadığını iddia eden SSK ya Danıştay harçtan muaflığın pul yükümlülüğünü kaldırmadığını hükümle bildirmiştir.
Pul parasının beni neden ilgilendirdiğini anlayabilmeniz için öncelikle buna ilişkin yasal kaynağa bakmak gerekecektir. Bu amaçla Avukatlık Kanununun 27 maddesi incelendiğinde, baro pulu yolu ile elde edilen gelirin iki ayrı amaçla kullanılacağının hüküm altına alındığı görülmektedir. Bu gelir öncelikle stajyere kredi olarak verilecektir. Hatta stajyere verilecek olan gelir hesaplanırken sadece puldan gelen para hesaplanmayacak bunun yanı sıra kredilerin geri ödenmesinden elde edilen gelir ve bu paranın oluşturduğu faiz vb gelirlerde dikkate alınacaktır. Eğer stajyerlere yapılan harcamalardan geriye para kalırsa, kalan bu para meslektaşlara destek ve mesleki gelişmeyi sağlamak için kullanılacaktır.
Ancak, bugüne kadar oluşan kanıya baktığımızda bu paranın sadece stajyerlerin hakkı olduğunu hatta geri ödenmesinin gerekmediğini görmekteyiz.
Yukarıda da belirttiğim gibi, bu para, öncelikle stajyerin için kullanılacak ancak artanı meslektaşa destek olarak verilecek ya da mesleki gelişmeyi sağlamakta kullanılacaktır. Bu nedenle, öncelikle, stajyere verilen kredinin verilmesinde, dikkatli davranmak gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü bildiğim kadarı ile bazı öğrenciler, avukat stajyeri olarak başvurmakta, bunun sonucu olarak kredi almakta, ancak bir yandan da iş aramaktadır. Bunlara verilen ve geri dönmesi çok zor olan kredilerin amaç dışı ziyan olması önlenerek gereksinimi olan stajyere gereksinimi kadar kredi verile bilinir artan kısımlardan da yasanın diğer emirleri yerine getirilir.
Tüm bunlar için ise meslektaşların kendileri ilgili yasayı iyi bilmeleri, benimsemeleri ve severek uygulamaları gerekmektedir.
Meslek odaları ise, yasa çıkarılmasını sağlamalının yeterli olamadığı gerçek çalışmanın var olan yasalarla ya da çıkarılabilenlerle en iyi sonucu elde etmek olduğunu bilerek, bu uygulamayı gerçekleri ile anlatmak ve severek uygulanmasını sağlamak görevi olduğunun bilinci ile hareketi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder