22 Haziran 2011 Çarşamba

6102 Sayılı Yeni TTK’ya Göre Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu

Av. Ender Dedeağaç

Yönetim Kurulu hakkında konuşmaya başlamadan önce, anonim şirketlerin, TTK da yer alan sermaye şirketlerinden olduğunu, tüzel kişiliğe sahip bulunduğunu öncelikle belirtmek isterim.

Anonim şirketlerin yönetim kuruluna ilişkin hükümler, yeni Türk Ticaret Kanununun (YTTK) 359 vd maddelerinde yer almaktadır.

YTTK 359/1 Maddesine baktığımızda, bu maddenin YTTK 365/1 maddesi ile aynı yapıya sahip olduğunu ve her iki maddeye göre, yönetim kurulunun, şirketi yönetmenin yanı sıra şirketi temsil görevi ile de görevlendirildiğini görmekteyiz. Bu nedenle YTTK 359/1 maddesi, yönetim kurulu üyeleri arasında,“…temsile yetkili en az bir üyenin..” bulunmasını zorunlu tutmuştur. Elbette bu hükmün mefhumu muhalefetinden anladığımıza göre, hem yönetim kurulu üyesi olmak hem de şirketi temsil görevi ile görevlendirilmemiş olmak mümkündür. Ayrıca YTTK 365/1 maddesi bunu daha açık bir şekilde hükme bağlamıştır.

Bilindiği gibi eski TTK’nın (ETTK) 312. maddesine göre yönetim kurulu en az üç kişiden oluşmakta idi. Buna karşılık YTTK 359/1 maddesinde yapılan değişiklikle, yönetim kurulu üye sayısı, üçten bire indirilmiştir. Yönetim kurulunun yapılanmasındaki bu değişiklik, AB hukukuna uyum sağlamanın yanı sıra, YTTK ile tek kişilik anonim şirketlerin kabul nedenine dayandırılmaktadır. YTTK’nın tasarısına baktığımızda, yasada “kurul” sözcüğünün bulunmasına rağmen, yönetim kurulunun tek kişiden oluşmasının, bir çelişki teşkil etmediği, çünkü burada kurul sözcüğü ile organın ifade edildiği belirtilmiştir.

Tek kişilik anonim şirket ve limited şirket kuruluşuna yasal izin verilmiş olması, uzun bir süredir, aile şirketi diye adlandırdığımız, şirket türünde, yaşanan, göstermelik ortak durumundaki akraba ve arkadaşların sorumluluğunu hem de parasal sorumluluğun yanı sıra, hapse kadar giden sorumluluğunu ortadan kaldıracaktır. Bu olumlu ve ülkemin koşulları ile uyumlu bir gelişmedir. Ancak benim kişisel kanıma göre, tek kişilik şirketleri anonim ve limited şirket içinde oluşturmak yerine ayrı bir yapılandırma içinde gösterseydik daha iyi olurdu.

Şirketi yönetmek ve temsil ile sorumlu olan bu organ, ya kuruluş aşamasında hazırlanan şirket esas sözleşmesi ile belirlenir ya da şirketin kuruluştan sonraki yaşamında şirket genel kurulunun seçimi ile belirlenir. Yönetim kurulunun esas sözleşme ile oluşması ile seçimle oluşması, yönetim kurulunun yetkilerini ve sorumluluklarını etkilemez.

Yukarıda da belirttiğim gibi, yönetim kurulunun en az bir üyesinde şirketi temsil yetkisinin bulunması gerekmektedir. İşte bu nedenle ve şirketle ilgili idari ve yargısal işlemlere kolaylık sağlanması amacıyla, temsile yetkili üyelerin birden fazla olması halinde bunlardan en az birinin, tek üye olması halinde ise bunun, yerleşim yerinin Türkiye’de bulunması ve Türk vatandaşı olması zorunludur.

YTTK 359/2 maddesi, ETTK’nın 312. maddesinde olduğu gibi, tüzel kişilerin de yönetim kurulunda üye bulundurabileceğini hükme bağlamıştır. Her iki kanun da, tüzel kişinin yerine bir gerçek kişinin, yönetim kurulunda bulunması gerektiği gerçeğini kabul etmiş ancak yaşananlar ve ekonomide özellikle yönetim bilimlerinde oluşan değişimler nedeniyle ikisi arasından bazı farlılıklarda oluşmuştur. ETTK’ya göre, tüzel kişi, yönetim kurulu üyesi olmasını istediği gerçek kişiyi genel kurula önermekte ve genel kurulun söz konusu gerçek kişiyi kabul etmesi/seçmesi ile bu kişi yönetim kurulu üyesi olmakta idi. Bu nedenle de bu gerçek kişinin, yönetim kurulu üyesi olarak, sorumlu olduğu hallerde, örneğin şirketi zararlandırıcı bir eyleminden ötürü tazminat ödemesi gerektiğinde, bu tazminattan sadece yönetim kurulu üyeliğine seçilen gerçek kişi sorumlu olmaktaydı. Onu bu göreve öneren tüzel kişiye bir sorumluluk gelmemekte idi. Halbuki YTTK 359/2 maddesi gereği bundan böyle, her hangi bir gerçek kişinin yönetim kurulu üyesi olarak, görev almasını sağlayan tüzel kişi de birlikte sorumlu olacaktır. Sorumluluğun tüzel kişiyi de kapsaması nedeniyle YTTK 359/2 maddesi bir başka farklılığı da hükme bağlamıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi ETTK’ya göre üye seçimi, tüzelkişinin gerçek kişiyi belirlemiş olarak yaptığı önerisine dayalı olarak genel kurulca seçilmekte idi, bundan böyle, seçilen tüzel kişinin kendisi olacak ancak tüzel kişi bu görevi bizzat yapamayacağı için, seçimden sonra tüzel kişi, kendi seçimi ile belirleyeceği bir gerçek kişiyi, şirkete bildirecektir. Belirlenen bu gerçek kişi, YTTK’nın 359/2 maddesi gereği yapılacak olan tescil ve ilan işleminde tüzel kişi ile birlikte tescil ve ilan edilecektir. Söz konusu tescil ve ilan işleminin yanı sıra bu ilanın şirketin internet sitesinde yapılması da aynı maddenin emredici hükmü gereğidir.

Yönetim kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişi tarafından gerçek kişinin belirlenmesi, yönetim kuruluna seçilen tüzel kişi tarafından bu gerçek kişinin değiştirilmesi hakkını da içermektedir. Bu husus madde metninde yer alan sözcüklerden açıkça anlaşılmamakta ise de maddeye ilişkin gerekçede belirtilmiştir. Üstelik kuralın ruhuna uygundur. Buradaki tescil ve ilan zorunluluğu, madde gerekçesine göre, YTTK’nın 364/1 maddesi ile kendine tanınan yetki doğrultusunda, tüzel kişi tarafından yapılması olası değişiklikleri zorlaştırmak ve her toplantıya bir başka kişinin gelmesini önlemek için konulmuştur.

Bilindiği gibi, şirketi temsil yetkisini taşıyan yönetim kurulu üyesi/üyeleri Türk vatandaşı olmak ve Türkiye’de yerleşim yerine sahip bulunmak zorundadır. Acaba bu zorunluluk yönetim kurulu üyeliğine getirilen tüzel kişi için mi uygulanacaktır yoksa tüzel kişinin görevlendirdiği gerçek kişi için mi uygulanacaktır? Ya da her ikisi için mi? Bu sorunun açık bir cevabını YTTK’nın içinde bulamadığımı belirtmek isterim Ancak tasarının madde gerekçesine baktığımızda, bu zorunluluğun gerçek kişi için arandığını görmekteyiz. Madde gerekçelerinin uygulama kabiliyeti olmadığını yön gösterme kabiliyeti olduğunu düşündüğümüzde bu hususun madde halinde belirtilmiş olmasının yararlı olacağını düşündüğümü belirtmek isterim.

YTTK üyeliğe seçilmenin koşullarını ayrıca belirtmek yerine, YTTK 359/4 maddesinde bunu üyeliğin düşmesine ilişkin nedenlere bağlamış ve üyeliğin düşmesini gerektiren bir nedenin varlığı, seçilmeye de engeldir hükmünü getirmiştir. YTTK 363/2 maddesi üyeliği sona erdiren nedenleri saymıştır.

Yönetim kurulu üyesinin tam ehliyetli olması koşulu aranmaktadır. Bu koşul tüzel kişi temsilcisi içinde geçerlidir.

Ancak yönetim kurulu üyelerinin okuma yazma bilmesi gerektiğine ilişkin bir koşul aranmamaktadır. Halbuki bu koşul da YTTK 359/3 maddesinin görüşülmesi aşamasında komisyonlarda, görüşülüp tartışılsa idi kanımca iyi olurdu. Çünkü baba tarafından kurulan ve ölümle birlikte anne ve çocuklara geçen şirketlerde çocuklar arasındaki geçimsizliklerin önlenebilmesi için anneye yönetim kurulunda üyelik verilmesini uygulamada görmekteyiz. Ancak annenin okuma yazma bilmemesi daha yönetim kurulunun tescil ve ilan edilmesi aşamasında karşımıza problem olarak çıkmakta ve herkes bunu kendi kafasına göre çözmektedir. Halbuki tasarıda yer alan yönetim kurulu üyelerinin yüksek öğrenim görmüş olması şartının komisyon görüşmeleri sırasında yumuşatılarak, aynı nedenle yani ülkemin gerçeği dikkate alınarak tek üyeli yönetim kurulunda bu şart aranmaz haline dönüştürülmesi aşamasında bu konuda tartışılabilir ve olumlu yada olumsuz sonuçlandırılabilinirdi. Benim kanım okuma yazma bilmeyenin yönetim kurulunda yer almasının hukuksal yük getirmesi nedenine dayalı olarak olumsuz olmasıdır. Çünkü bu kişinin kararları imzalaması aşamasında şirket sırrı ilkesi bir tarafa bırakılacak ve imza bilmeyenlere ilişkin prosedür uygulanacaktır.

Seçimin tüzel kişi olarak gerçekleştirilmesi, uygulamada gördüğümüz bir yanlış hatta kötü niyetli diyebileceğimiz bir uygulamaya da son vermektedir. Bundan böyle, bir tüzel kişi adına birden fazla yönetim kurulu üyesi seçmek olanağı kalmamıştır.

YTTK’nın 359. maddesinin, madde gerekçesine baktığımızda, tek kişilik şirket ve onun paralelinde kabul gören tek kişilik yönetim kurulu üyeliği kuralları ile grup şirketlerinin gelişmesine ve ekonominin güçlenmesine katkı sağlanacağının öngörüldüğünü ve tüzel kişi adına yönetim kurulunda görev alan üye ile birlikte görev veren tüzel kişin de sorumlu olması ile de ekonomiye zarar veren işlemlerin önlenmesinin amaçlandığını görmekteyiz. Bu görüşe katılmamak mümkün değildir.

YTTK yönetim kurulunun oluşmasını düzenlerken, ETTK’da olmamasına rağmen yargı kararları ile tartışmasız bir şekilde uygulanan yönetim kurulu üyeliğine seçilmek ile ilgili imtiyaz hakkını YTTK’nın 360. maddesinde yasalaştırmıştır. Böylece uygulamayı ve ülke gerçeklerini dikkate alarak olumlu bir görev yerine getirmiştir.

YTTK’nın 360/1 maddesinin ilk cümlesinde yer alan hükme göre, yönetim kurulunda temsil edilmeye ilişkin imtiyaz hakkının varlığı ancak bu hakkın şirket esas sözleşmesinde yer alması ile mümkündür.

YTTK 360/1 maddesinin metnine göre, imtiyaz;
- Belirli pay gruplarına
- Özellik ve nitelikleri ile belirli pay grubu oluşturan pay sahiplerine
- Azlığa
Tanınabilir. Tasarının 360. Maddesini oluşturan bu madde, meclis çalışmaları sırasında alt komisyonda değişikliğe uğramış ve anlamı vurgulayabilmek için “belirli grup oluşturan pay sahipleri” sözcüklerinin önüne “özellik ve nitelikleri ile “ sözcükleri eklenmiştir. Böylece binek otomobili üreten bir şirkette, oto boya üreticileri olarak pay sahibi bulunanlara, yönetim kuruluna üye seçme konusunda imtiyaz tanınabileceği ilkesi benimsenmiştir.

Yönetim kurulu ile ilgili imtiyaz, esas sözleşmede açıkça belirtilmiş olmak şartı ile iki şekilde gerçekleştirilebilinir. Bunlardan birincisi, imtiyaz sahibi grup, genel kurula seçilmesini istediği kişiyi önerebilir. İkincisinde ise yönetim kurulu üyesi, imtiyaz sahibi grup üyeleri arasından seçilir.

YTTK’nın 360/1 maddesinde yer alan “Genel kurul tarafından yönetim kurulu üyeliğine önerilen veya hakkın tanındığı gruba ve azlığa mensup adayın haklı bir sebep bulunmadığı takdirde üye seçilmesi zorunludur.” Hükmünü değerlendirdiğimde, imtiyaz hakkının kullanılması için, imtiyaz sahiplerinin genel kurula bir öneri getirmek zorunda olduğunu görmekteyim. Kanımca eski uygulamada olduğu gibi bu önerinin oluşabilmesi için imtiyaz sahipleri bir toplantı yapmak zorunda kalacaklar ve bu toplantıda alınan kararlar için bir iptal davası hakkı doğacaktır. Ancak görüldüğü gibi imtiyaz hakkına dayalı seçimde, genel kurul sadece seçimi önleyebilecek bir haklı nedenin bulunup bulunmadığını irdelemek durumundadır. Bunun dışında bir değerlendirmesi olmayacağı için kullanacağı oy sadece bu değerlendirmede oluşacak farklılıklarla ilgili olacaktır. Elbette, bu genel kurul kararının da iptali davası söz konusu olacaktır.

ETTK’nın 312. maddesinin karşılığı olarak yasalaşan YTTK’nın 359. maddesine baktığımızda, yeni düzenlemeye göre, yönetim kurulu üyesi olmak için ortak olma şartının aranmadığını görmekteyiz. Yasa koyucu bu şartı kaldırarak, anonim şirketlerde profesyonel yöneticilerin görev almasının önünü açmanın yanı sıra, ETTK’da böylesi bir olanak olmadığı için, yaratılan muvazaaların önünü almış olmaktadır. Ancak bu konunun, profesyonel yöneticilerle tartışılıp tartışılmadığını bilmemekle beraber bence, taslağın hazırlanmasında, servet sahibi kişi, sermayedar kişi, tacir kişi, yönetici kişi kavramları yeterince irdelenmemiştir. Bu kavramlarda ki farklılığın irdelenmesi, bunun şirket esas sözleşmelerine ve şirket organizasyon yapısına nasıl yansıyacağının daha doğrusu yönetsel yapı ile hukuksal yapı arasında nasıl bir uyum sağlanacağının bulunması çok önemlidir.

YTTK 360/1 son cümlesi halka açık anonim şirketlerle ilgili olarak SPK yasası ile uyum sağlamayı amaçlayıcı hüküm getirmiştir. Ancak, SPK konumuz dışında kaldığından ötürü buna değinilmemiştir.

YTTK’nın 359. maddesine göre anonim şirketlerde nasıl yönetim kurulu üyesi olunacağını düzenleyen temel hükmü oluşturmaktadır. Yukarıda da söylediğimiz gibi bu maddeye göre, ya esas sözleşme de yer alan bir hüküm nedeniyle yada genel kurul tarafından seçilerek yönetim kurulu üyesi olunur. Ancak YTTK’nın 334. ve 363. maddelerinde yer alan hükümler yolu ile de anonim şirketlerde yönetim kurulu üyesi olmak mümkündür. YTTK’nın 334. maddesi ETTK’nın 275. maddesinin karşılığı olup, kamu hizmeti gören anonim şirketlerde, pay sahibi olan ya da olmayan devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin esas sözleşmede gösterilmesi şartı ile, genel kurulca seçilmeye gerek olmadan yönetim kurulunda temsilci bulundurabileceklerini hükme bağlamıştır. Her ne kadar bu kişilere gerek eski gerekse yeni TTK “temsilci” diyorsa da, gene her iki yasa bunların yönetim kurulu üyeleri gibi “hak ve görevlerinin” olduğunu da belirtmektedir. Kanımca burada kullanılan temsilci sözcüğü, bunların atama ile göreve başlayacaklarını ve gene görevden alınmalılarının atayan kurum tarafından gerçekleştirileceğini, YTTK 362/2 maddesinde yer alan üç yıl sınırının, bunlar için uygulanmayacağını belirtmek için kullanılmıştır. YTTK’nın 363. maddesi ise ETTK’nın 315. maddesinin karşılığıdır. Bu maddeye göre, yönetim kurulunun görev süresi içinde, her hangi bir nedenle yönetim kurulu üyeliğinde bir boşalma meydana gelirse, yönetim kurulu, bu üyenin yerine ilk genel kurula kadar görev yapmak üzere kendi kararı ile bir üye seçer. Seçilen bu üyenin, yönetim kurulu üyelerinde aranması gereken kanuni şartları taşıması gerektiği kanun tarafından belirtilmiştir. ETTK’da bu yolla seçilen üyenin ilk genel kurula kadar görev yapacağı belirtilmekle birlikte bu genel kuruldan sonra nasıl bir yol izleneceği belirtilmemişti. YTTK bu konuda da hüküm getirmiş ve onamanın olması halinde bu üyenin diğer üyelerle birlikte yönetim kurulunun seçilmiş olduğu sürenin sonuna kadar görev yapacağını hükme bağlamıştır.

Burada aklıma, eğer genel kurul onamazsa eski üyenin süresinden artan zaman açısından ne olur? Sorusu takılmaktadır. Kanımca, böylesi bir durum olursa diye düşünerek genel kurul gündemini oluştururken iki alternatifli yazmak ve gündeme bağlılık ilkesinin yasaklarına yakalanmamak gerekir. Ancak gündem bu şekilde hazırlanmasa bile, böyle bir durum karşısında, bu konunun zorunlu gündem maddesi gibi değerlendirilerek, gündeme bağlılık ilkesi yasağı dışında değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Zaten YTTK 364 maddesi, geçmiş dönemde, değişik Yargıtay kararları ile farklı farklı sonuçlara bağlanan, yönetim kurulu üyelerinin gündemde madde olmamasına rağmen azledilip azledilemeyeceğine ilişkin tartışmaya son vermiştir. Çözüm üretirken, bundan da yararlanılabileceğini düşünmekteyim.

YTTK 364/1 maddesine göre, bir yönetim kurulu üyesi ister, esas sözleşme ile isterse seçimle göreve gelmiş olsun gündemde madde olsa da olmaza da genel kurul her zaman yönetim kurulu üyelerini azledebilir. YTTK 364/2 maddesi YTTK 334. maddesinde yer alan kamu kurumları tarafından atanan üyelerin bu madde kapsamında değerlendirilmeyeceğini onları ancak atayan kurumun görevden alabileceğini de hükme bağlamıştır. Gene bu maddeye göre, tüzel kişilerin kendi yönetim kurulu üyeliği görevini ifa edebilmek için görevlendirdiği gerçek kişiler, ilgili tüzel kişi tarafından her zaman görevden alınabileceğini hükme bağlamakla beraber, bunların genel kurul tarafından azledilip edilemeyeceğine dair bir hüküm getirmemiştir. Kanımca, konuyu, YTTK’nın 360. maddesinde yer alan “haklı sebep” koşulu ile birlikte değerlendirmeli ve eğer söz konusu gerçek kişinin görevden alınmasını gerektiren bir haklı sebep söz konusu ise, bu gerçek kişinin görevden alınmasına, genel kurul da karar verebilmelidir.

YTTK 364 maddesi, bir tartışmaya son vermenin yanı sıra bir haksızlığı da gidermektedir. ETTK’nın azli düzenleyen 316. maddesi azil halinde tazminat ödenmeyeceğini hükme bağlayarak bir haksızlığa yol açmakta idi, işte YTTK 364/2 maddesine göre bundan böyle azledilen yönetim kurulu üyeleri tazminat talep edebileceklerdir. Elbette bu tazminat sadece genel kurul tarafından atanan ve onun tarafından azledilen üyeler için geçerlidir.

YTTK’nın 362. maddesi ETTK’nın 314. maddesinin karşılığı olup yönetim kurulu üyeliğinin en çok üç yıl için olabileceğini, esas sözleşmede bir yasaklama olmadığı takdirde, üyenin/üyelerin yeniden seçilebileceğini hüküm altına almıştır.

Yukarıda, yönetim bilimleri ile hukukun iş birliği yapmak zorunda olduğuna değinmiştik. Bu zorunluluğun en önemli bölümlerinden biri, şirketin yönetimi ve temsilinin nasıl sağlanacağına ilişkin hukuk kuralları ile yönetsel kuralların bağdaşmasında, karşımıza çıkmaktadır.

Kanımca yaşanan problemleri gören tasarıyı hazırlayan kurul ve yasa koyucu, ETTK’da ve YTTK’da yer alan, yönetim kurulunun yönetime ve temsile ilişkin yetkilerini daha detaylı olarak hatta yönetim bilimlerine daha uygun olarak yasalaştırmıştır.

YTTK’nın 365. maddesi ETTK’nın 317. maddesinde olduğu gibi, yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisi olduğunu vurgulamıştır.

YTTK’nın 366/1 maddesine göre, eğer yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa, yönetim kurulu çalışmalarını gerçekleştirmek için, her yıl, yönetim kurulu üyeleri arasından bir başkan ve yeterince başkan vekili seçilir. Eğer esas sözleşmede başkan ve/veya başken vekilinin seçimi genel kurula bırakılmamışsa bu seçim yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilir.

Gene aynı maddeye göre, yönetim kurulu işlerlinde kendisine yardımcı olmak üzere, özellikle iç denetimi gerçekleştirmek, kararları uygulatmak ve gerekli konularda rapor hazırlatmak üzere komiteler ve komisyonlar kurabilir. Bu komite ve komisyonlarda aynı zamanda yönetim kurulu üyeleri de görev alabilir. YTTK’nın 366/2 maddesine göre yapılan bu çalışma, yönetim kurulunun yönetsel görevlerinin devri anlamına gelmez. Bu çalışmada yer alan komite ve kurullar yönetim bilimleri açısından hat elamanı olarak değil kurmay elamanlar olarak değerlendirilmelidir. Yani bunların karar yetkisi yoktur.

Halbuki YTTK’nın 367. maddesinde yer alan “yönetimin devrine” ilişkin hükümlere göre yapılan devirde, devir alan kişilerin karar yetkisi de doğmaktadır. Devirle birlikte YTTK’nın 367/2 maddesinin yönetim kurulu üyelerinin birlikte kullanmasını şart koştuğu yönetim yetkisi devredilenler tarafından kullanılmaya başlanılır. Bu maddeye göre yapılan devirlerde, karar yetkisi de devredildiği için, yasa bu devrin olabilmesi için, buna olanak veren hükmün esas sözleşmede yer almasını şart koşmuştur. Eğer, esas sözleşmede böyle bir hüküm varsa, yönetim kurulu, yönetime ilişkin görevlerinin tamamını ya da bir kısmını, bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine devredebileceği gibi yönetim kurulu üyesi olmayan üçüncü kişilere de devredebilir.

YTTK’nın 367. maddesine göre bir devir gerçekleştirebilmenin ikinci koşulu bu konuda bir iç yönergenin hazırlanmış olmasıdır. Maddenin yazılımından benim anladığıma göre bu iç yönergenin yönetim kurulu tarafından düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak unutmadan söylemek isterim ki maddeye ilişkin gerekçede bunun genel kurul ya da yönetim kurulu tarafından düzenleneceği konusunda çelişki bulunduğu belirtilmektedir. Tasarının gerekçesinde (üçüncü paragraf son cümle)yer alan bu açıklamadan ötürü ister istemez, madem çelişki var neden gidermediniz diye sormak gerekiyorsa da bana göre çelişki yoktur. Çünkü maddenin yazımı çok açıktır. Ayrıca gene gerekçede de belirtildiği gibi, esas sözleşme yönetimin kendisinde olan yetkinin devrine izin vermiştir. Bu devrin şekil şartlarını detaylarını düzenlemek yetkiyi kullanan yönetim kurulunun olmalıdır. İşin doğası bunu gerektirmektedir. İç yönergenin hangi konular içereceği yasada belirtilmiştir. Ancak, bunun sınırlayıcı koşullar olduğunu düşünmemekteyim. Bu bilgilerin yanı sıra yönetim bilimlerinin gerektirdiği görev tanımına ve organizasyon şemalarına ilişkin tüm kuralların bu iç yönergede yer alması gerektiğini düşünmekteyim.

YTTK’nın 365/1 maddesinde belirtildiği gibi şirket yönetim kurulu tarafından temsil edilir. Bu temsil yetkisi yönetim kurulu tek kişiden oluştuğu takdirde, bu kişi tarafından kullanılır. Bunun dışında kalan durumlarda yani yönetim kurulu birden fazla kişiden oluşuyorsa, YTTK’nın 370. maddesine göre, özel bir hüküm olup olmadığını öğrenmek için, şirket esas sözleşmesine bakılır, esas sözleşmede bu konuda bir hüküm yoksa, prensip olarak, temsil yetkisi çift imza kullanmak koşulu ile yönetim kurulu tarafından kullanılır.

Yönetim kurulunun temsil yetkisinin, yönetim kurulu üyeleri tarafından çift imza kuralına uygun olarak kullanılması yasa tarafından kabul edilmiş olmakla birlikte, YTTK’nın 370/2 maddesine göre, yönetim kurulu bu yetkisini, bir veya birden fazla yönetim kurulu üyesine devredebilir. Böylesi bir devir varsa, bu yönetim kurulu üyelerine “murahhas üye denir. Yönetim kurulu, temsil yetkisini, yönetim kurulu üyesi bulunmayan müdürlere de devredebilir. Bunlara da murahhas müdür denilir.

YTTK 370/2 maddesinin son cümlesinde, “En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisine haiz olması şarttır.” Hükmü yer almaktadır. Benim yasadan anladığım kadarıyla, bu hüküm nedeniyle, temsil yetkisinin dışarıdan müdürlere bırakılması halinde, temsil yetkisinin devrinin yanı sıra en az bir yönetim kurulu üyesinde de temsil yetkisi bulundurulacaktır.

YTTK’nın 370. maddesi ETTK’nın 319. ve 321. maddelerinin karşılığıdır. Ancak ETTK’ya göre, temsil yetkisinin devri için “esas mukavelede” buna olanak veren bir madde bulunmalıydı. YTTK’da bu şart kaldırılmıştır.

Yönetim kurulu, temsile yetkili kişileri belirledikten sonra bunların “temsil şekillerini de gösterir” kararını, YTTK 373/1 maddesi gereği, notere onaylatır ve tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline verir. Ticaret siciline verilmek üzere karar onaylattırılması yapılırken YTTK’nın 372/1 ve 40/1 maddesi hükmü birlikte düşünülmeli ve kararın notere tasdiki ile birlikte, şirketi temsil edecek olan kişilerin imzaları da notere onaylattırılmalıdır. Şirketi temsile yetkili kişiler, şirket adına imza atarken, şirket unvanı altına onaylatılmış imzaya uygun imza atmalıdırlar. Bu hüküm eski hükmün uygulaması gibidir.

YTTK’nın 373/2 maddesi hükmüne göre, “Temsil yetkisinin ticaret sicilinde tescilinden sonra, ilgili kişilerin seçimine veya atanmalarına ilişkin her hangi bir hukuki sakatlık, şirket tarafından üçüncü kişilere, ancak sakatlığın bunlar tarafından bilindiğinin ispat edilmesi şartı ile ileri sürülebilir.”

YTTK’nın 371/1 maddesinde temsile yetkili olan kişiler “…şirketin amacına ve işletme konusuna giren her türlü işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir…” hükmü yer almaktadır. Bu hükmün yanı sıra aynı maddenin 3 fıkrasında yer alan hükümde ise “Temsil yetkisinin sınırlandırılması, iyi niyet sahibi üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmez.” Hükmüne yer verilmiştir. Bu iki hükmün birlikte değerlendirilmesi nedeniyle yetkinin sınırlandırılamayacağı sınırlandırılsa bile iyi niyetli üçüncü kişilere karşı bir anlam ifade etmeyeceğini anlamaktayız.

Yetki sınırlandırılması sadece YTTK’nın 371/3 maddesine uygun olarak, yetkinin merkezin ya da şubenin işleri ile sınırlandırılmasında ve de yetkinin yetkililer tarafından birlikte kullanılması gerektiğine ilişkin sınırlandırmada, bu sınırlandırmanın ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmiş olması koşulu ile mümkün olduğunu görmekteyiz.

YTTK’nın 371/2 maddesi “Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemlerde şirketi bağlar…” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm ultra vires kuralının kaldırılması sonucunda yasamızda yer almıştır. Madde gerekçesine göre bu husus AT birinci yönergesinde yer almaktadır. Kanımca ultra vires kuralının ticaret şirketlerinde kaldırılmış olması YMK da yer alan bu kural nedeniyle iki kanun arasında bir çelişki yaratacaktır.

Temsil yetkisine sahip kişiler işletme konusu dışında bir işlem yapmışlarsa, şirketin bundan sorumlu olmaması için, aynı madde hükmüne göre, üçüncü kişinin, yapılan işlemin işletme konusu dışında olduğunu bildiği, şirket tarafından kanıtlanmalıdır. Şirket bu hususu kanıtlayamaz ise, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında olduğunu, durumun gereğinden bilebilecek durumda olduğunu kanıtlamak zorundadır. Gene aynı madde hükmüne göre, şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması bu hususu ispat için tek başına delil olma özelliğine sahip değildir. Gerekçede belirtildiği gibi bu madde YTTK tasarısının 354. maddesi ile uyumludur ve doğrudur, çünkü üçüncü kişiye ilan edileni bilmek zorunluluğunu getirmek doğru değildir.

YTTK’nın 369/1 maddesine göre, gerek yönetim kurulu üyeleri gerekse yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadır.

Yönetim kurulunun temsil ve yönetim yetkisi olduğunu bunların her birinin nasıl devredilebileceğini hükme bağlayan yasa koyucu bununla yetinmemiş ve ETKK’da olmayan hükümlerle, yönetim kurulunun görev ve yetkilerini hatta bunlardan hangisinin devredilemeyecek yetkilerden olduğunu, devredilemeyecek yetkilerin genel kurul tarafından bile kullanılamayacağını da hükme bağlamıştır. Yönetim kuruluna ait yetkilerin genel kurul tarafından kullanılamayacağına ilişkin hüküm ile organlar arasında işlevlerin ayrılığı ilkesini kabul etmiştir. YTTK’nın 374/1 maddesine baktığımızda bu anlattıklarımızın “Yönetim kurulu…..şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkilidir.” Hükmünde ifadesini bulduğunu ve işletme konusunun gerçekleşmesi için öncelikle yönetim kurulunun sorumlu tutulduğunu, görmekteyiz. Bu nedenle YTTK’nın 375. maddesi, yönetim kurulunun devredemeyeceği görevleri saymıştır. Bu görevler, YTTK 374. maddesinde yer alan hüküm nedeniyle, esas sözleşme ile bile, genel kurula bırakılamaz. Esas sözleşme ile ancak YTTK 375. maddesinde sayılan görevler dışında kalanlar genel kurula bırakılabilecek görevlerdir. Kanımca YTTK’nın 375 maddesinde yer alan devredilemez görevlere gene YTTK’nın 368/1 maddesi gereği ticari mümessil ve vekil atamak görevini de katmak gerekecektir. Çünkü hem maddenin yazılımı bunu ortaya koymaktadır hem de madde gerekçesinde bu yönde açıklama yer almaktadır.

Yönetim kurulunun devredilemez yetkilerinin neler olduğunu anlamak için YTTK’nın 375. maddesi ile buna ilişkin YTTK taslağındaki madde gerekçesini bilginize sunmakta yarar görmekteyim. Bu arada söz konusu maddenin alt komisyonda değişikliğe uğradığını hatırlatmakta da yarar görmekteyim. Alt komisyon, tasarıda yer alan 375. maddenin 1 fıkrası b bendinde yer alan “örgütün” ibaresi yerine 336. madde ile uyumu sağlamak amacıyla “yönetim teşkilatının” ibaresini koymuştur. Madde bu değişiklikle kabul görmüştür.

Devredilemez görev ve yetkiler
MADDE 375- (1) Yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görev ve yetkileri şunlardır:
a) Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi.
b) Şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi.
c) Muhasebe, finans denetimi ve şirketin yönetiminin gerektirdiği ölçüde, finansal planlama için gerekli düzenin kurulması.
d) Müdürlerin ve aynı işleve sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunanların atanmaları ve görevden alınmaları.
e) Yönetimle görevli kişilerin, özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetimi.
f) Pay, yönetim kurulu karar ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin tutulması, yıllık faaliyet raporunun ve kurumsal yönetim açıklamasının düzenlenmesi ve genel kurula sunulması, genel kurul toplantılarının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi.
g) Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması.

Madde gerekçesi de aynen aşağıdaki gibidir.

Madde 375 - Yönetim kurulunun devredilemez yetkilerini gösteren 375 inci madde yenidir. Bu hüküm ile, Ticaret Kanununda, organlar arasında işlev ayrımı yapılmış, organlar arasında işlev bağlamında güç yönünden denklik kabul edilmiş, buna karşılık genel kurulun herşeye kadir olduğuna ve bütün kararları alabilme yetkisi ile donatıldığına ilişkin salt yetki teorisi reddedilmiştir. Genel kurulun bir üst organ olduğu anlayışı Ticaret Kanununa yabancıdır. Ancak, bu hükme rağmen 374 üncü maddenin gerekçesinde işaret edilen sorunların kanunî bir boşluk oluşturduğu şüphesizdir. Nitekim aynı hükme sahip İsviçre'de bu konular tartışmalı olup öğreti ve mahkeme kararları sorunları farklı çözümlere bağlamıştır.
Yönetim kurulu, Kanunun 375 inci maddesinde gösterilen bu yetkileri ne esas sözleşmeyle ne de bir kararla genel kurula veya kurulacak kurullara ve komitelere devredebilir. Yönetim kurulu, bu yetkilerden feragat da edemez.
(a) bendi: "Üst düzeyde yönetim" ile kastedilen, genel işletme politikası başta olmak üzere, yatırım, finansman, temettü gibi politikaların hedeflerinin karara bağlanması, bunlara ulaşılması için seçilen araçların gösterilmesi, hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının veya ulaşılıp ulaşılmayacağının belirlenmesi, bütçe uygulamasının kontrolü ve stratejilerin tespitidir.
Politikalara ve hedeflere ulaşılmasına ilişkin kararlar ve stratejilerin uygulanması ile ilgili talimatlar da yönetim kurulu tarafından verilebilir. Talimatlar sözlü veya yazılı olabileceği gibi bir iç yönetmelik, sirküler veya genelge ile de şekillenebilir.
Bağlı şirketlerde, üst düzeyde yönetim yetkisinin kime ait olduğu sorusu özellik gösterir. Başka bir deyişle, bağlı şirketlerin yönetim kurulları üst düzeyde yönetim yetkisini haiz midir? Yoksa bu yetki ana şirketin yönetim kuruluna mı aittir? Hükmün münferit şirketler için ön görüldüğü ne kadar açıksa, bağımsız yönetim kurullarının düşünülmüş olduğu da o kadar doğaldır. Bu hüküm, Tasarının 195 ve devamı madde hükümleri ile birlikte değerlendirilmeli, değerlendirmede 202 ilâ 204 üncü maddeler dikkate alınmalıdır. Bağlı şirketin üst yönetimi, hâkim şirketin ve tepe şirketin üst yönetimi ile uyumlu olmalıdır. Bu ilke şirketler topluluğunun kanun tarafından tanınan gerçeğidir. Başka bir deyişle, hâkim ve özellikle tepe şirketin üst yönetimi bağlı şirketleri de kapsar ve bağlar. Ancak bu sınırlamalara rağmen bağlı şirketlerde de üst yönetim devredilemez.
(b) bendi: Örgüt şeması, yönetimde yer alan herkesin, altlık-üstlük ilişkilerini, görev tanımlarını; bölümleri ve aralarındaki ilişkileri gösteren şemadır. Bu hükümle, yönetim kurulunun, yönetimin bir bütün halinde işleyişini görmesi, politikaların ve stratejilerin gerçekleştirilmesinde görevlilerin rolünü değerlendirmesi; insan kaynaklarının kullanılmasını izlemesi amaçlanmıştır. Şema, sistemin işleyişindeki aksaklıkların ve aksayan yerin belirlenmesine yardımcı olur. Kurul yönetimi devrederken de zaten örgüt şemasını tayin eder. Şemada yer almayan ayrıntıyı, diğer yetkililer belirleyebilir.
(c) bendi: Muhasebenin bölüm olarak belirlenmesi ile kastedilen, kanuna ve genel kabul gören muhasebe ilkelerine göre muhasebe örgütünün (bölümünün), konsolide hesap sisteminin, defter ve kayıtların tutulma kurallarının tespiti, hesap planlarının yapılması, yani, düzenin, bir anlamda muhasebe bölümünün örgütlenmesidir. Muhasebenin hangi ortamda tutulacağını da yönetim kurulu karara bağlar. Muhasebenin belirlenmesi ve programlanmasını, muhasebenin 515 inci maddede öngörülen dürüst resim ilkesine göre belirlenmesini de içerir. "Düzenin kurulması" sözcüğünden de anlaşıldığı üzere, devredilmez olan "düzenin kurulması görevi"dir; yoksa muhasebenin tutulması devredilebilir ve yönetimin devri hallerinde bu husus açıkça ifade edilir.
Finansal denetim düzeninin kurulması, şirketin iş ve işlemlerinin denetlenmesine ilişkin bir "iç-denetim" sisteminin ve bunu yapacak örgütün (bölümün) gösterilmesidir. Şirket hangi büyüklükte olursa olsun, şirketde, muhasebeden tamamen bağımsız, uzmanlardan oluşan, etkin bir iç-denetim örgütüne gereksinim vardır. Bir anonim şirketin denetimi sadece bir bağımsız dış denetim kuruluşuna bırakılamaz. Bir bağımsız denetim kuruluşunun onlarca, hatta yüzlerce müşterisi vardır; onlara birçok hizmet sunmaktadır. Her müşterisini içerden ve yakından izleyemez. Finansal denetim, bir anlamda "teftiş kurulu"nun yaptığı denetimdir. Finansal denetim iş ve işlemlerin iç denetimi yanında, şirketin finansal kaynaklarının, bunların kullanılması şeklinin, durumunun, likiditesinin denetimini ve izlenmesini de içerir. Finansal denetim kurumsal yönetim kurallarının gereğidir.
Finansal planlama, bütçeleme ile yeterli likiditenin sağlanmasının güvence altına alınmasını ifade eder. Kurumsal yönetim kurallarının ve çağdaş yönetim usullerinin gereği olan bu örgüt bütün anonim şirketler için gerekli değildir; şirketin yönetimi gerektiriyorsa finansal planlama zorunludur.
(d) bendi: Müdürler ile aynı işleve sahip kişilerin atanmaları ve imza yetkisini haiz kişilerin seçimi yönetim kurulunun devredilemeyen yetkilerindendir. İmza yetkililerini belirlemek murahhaslar dahil kimseye devredilemez. Bu hükümdeki ‘müdürler ile aynı işleve sahip kişiler’ ibaresi kendilerine yönetme görev ve yetkileri tanınmış olan kimseleri ifade eder. Görev ve yetki verilmesi ile kastedilen yönetim hakkının veya genel olarak yönetimin geçirilmesi, diğer bir ifadeyle ‘delegasyon’ değildir. Kastedilen, işlemlerin yürütülmesi aşamasına ilişkin yetkilerdir.
(e) bendi: Üst gözetim ile kastedilen hem kuramsal açıdan hem de işletme iktisadı yönünden gerekli olan işlerin akışının gözetimidir. Yoksa, yönetim kurulu bir kontrol ve denetim organı değildir. Üst gözetimin normatif niteliği hükmün bizzat kendisinden anlaşılmaktadır.
(f) bendi: Bu bent yönetim kurulunun kararlar ve tescile tâbi paylarla ilgili defterleri tutmasını, yıllık rapora ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ve alınan kararların uygulanmasına ilişkin görevlerini hükme bağlamaktadır.
(g) bendi: 376 ve 377 nci maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.

Yönetim kurulunun kararlarını yapacağı toplantılarda alacağı açıklamaya gerek olmayan bir gerçektir. Ancak, YTTK’nın 390/1 maddesi toplantıların elektronik ortamda da yapılabileceğini hüküm altına alarak bir yenilik getirmiştir. Toplantı ister fiilen yapılsın isterse elektronik ortamda yapılsın aynı madde hükmüne göre, toplantı ve karar yeter sayısı için öncelikle esas sözleşmede bir hüküm olup olmadığına bakılmalıdır. Eğer esas sözleşmede YTTK’nın 390/1 maddesi hükmüne göre, ağırlaştırılmış bir hüküm varsa bu hükme göre toplantı ve karar yeter sayısı oluşturulmalıdır. Eğer hüküm yoksa, YTTK’nın 390/1 maddesi hükmünde olduğu gibi toplantı yeter sayısı için üye tam sayısının çoğunluğu karar yeter sayısı için ise toplantıya katılanların çoğunluğu şartı aranmalıdır. Bu açık hüküm, ETTK’da yer alan yarım adam kavgasına da son vermiş olmaktadır. ETTK’da olduğu gibi YTTK’da da toplantıda oyların eşit olması nedeniyle karar alınamaması halinde ikinci bir toplantı yapılacağı hükme bağlanmıştır. Gene eski yasada olduğu gibi ikinci toplantıda da karar alınamaması halinde öneri reddedilmiş sayılacaktır.

Yönetim kurulu toplantılarına yönetim kurulu üyeleri bizzat katılmakla yükümlüdür. Vekille temsil edilmeleri YTTK 390/1 maddesi hükmüne göre mümkün değildir. Gene aynı madde hükmüne göre, toplantıda bir birleri adına oy kullanmaları da mümkün değildir

ETTK’nın 330/2 maddesinde yer alan mektupla/yazılı oy kullanma yöntemi YTTK’da da benimsenmiştir. Bu yöntemin uygulanabilmesi için, öncelikle üyelerden birinin karar şekline dönüştürülmüş önerisi bulunmalıdır. Bu önerinin oylanması için diğer üyelerin hiç biri toplantı isteminde bulunmamalıdır. Bu sistemde karar haline dönüştürülmüş öneri tüm üyelere gönderildiği için, toplantı yeter sayısından söz etmek mümkün değil ise karar yeter sayısından söz etmek onu aramak mümkündür. İşte yasa koyucu bu iki hususu birlikte değerlendirmiş ve tüm üyelerin toplantıya katıldığını varsayarak karar yeter sayısının üye tam sayısının çoğunluğu olduğunu YTTK 390/3 maddesinde hükme bağlamıştır.

ETTK ile YTTK arasında bu konudaki farkı YTTK daha detaylı hüküm getirerek uygulamadaki problemleri gidermiştir. YTTK’ya göre, öneri şeklindeki karar, bir örnek yazılarak, her bir üyeye ayrı ayrı sunulacağı gibi her bir üye için ayrı ayrı yazılarak onların onaylarına sunulabilinir. Ancak bu karar önerilerinin üyelerce kabul ya da red şeklinde imzalanmış halinin karar defterine yapıştırılması şarttır. Bu yapıştırma işlemi tek tek kağıtların yapıştırılması şeklinde olacağı gibi toplu bir yazılıma dönüştürülerek de olabilir. Yasanın bu konuda aradığı ve geçerlik şartı olarak söyleyebileceğimiz şart, üyelere sunulan önerinin bir birinin aynı olmasının ve önerinin tüm üyelere gönderilmiş olmasının kanıtlanmasıdır. Bu husus özellikle TBMM’de komisyon ve genel kurul çalışmalarındaki tutanaklarda görülmektedir.

Bilindiği gibi yönetim kurulu kararlarının geçerli olması onların yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması/yazılması ile mümkündür. Bu ETTK’nın 330. maddesinde hükme bağlandığı gibi YTTK’nın 390/4 maddesinde de hükme bağlanmıştır.

ETTK’nın 332. maddesinde yer alan, yönetim kurulu üyelerinin yasada belirtilen şartların varlığı halinde, toplantılara katılmalarını yasaklayan hüküm daha genişletilerek, daha açık ve anlaşılır hale getirilerek YTTK’nın 393. maddesinde yer almıştır. Her iki maddede yer alan akrabalık sınırlandırmasından bir değişiklik olmamakla birlikte, YTTK ile “dürüstlük kuralı” getirilmiş ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacak konuların görüşülmesinde de yönetim kurulu üyelerinin toplantıya katılamayacakları belirtilmiştir. Gene YTTK’ya göre, üyenin toplantıya katılıp katılmaması konusunda bir tereddüt söz konusu ise üyenin toplantıya katılıp katılmayacağının kararını yönetim kurulu verecektir.

ETTK’nın 332/2 maddesine göre kurala aykırılık halinde sadece yasağa rağmen toplantıya katılan üyenin şirkete vermiş olduğu zararı ödeyeceğini hükme bağlamıştır. Halbuki YTTK’nın 393/2 maddesi, bu üye ile birlikte kanundaki şartların oluşması halinde diğer üyelerinde zarardan sorumlu olacağını hükme bağlamıştır. Yasa maddesinin kaleme alınış şekline baktığımızda burada birlikte sorumluluk hali olduğu anlaşılmaktadır. Buda genel hukuk mantığına uygundur. Çünkü zarar birlikte oluşturulan eylemle verilmiştir. Yasaya göre diğer üyelerin sorumlu tutulabilmesi için;
- Yasağın varlığını bilmesine rağmen suskun kalması
- Yasağın uygulanması yolundaki oylamada olumsuz oy vermiş olması
Gerekmektedir.

Gerekçeye baktığımızda yasa koyucunun iki konuya dikkat çektiğini görmekteyiz. Bunlardan birincisi, burada söz konusu edilen menfaat kişisel menfaattir yoksa bir grubun elde edeceği menfaatten dolaylı olarak yarar sağlamak değildir. Diğeri ise bu menfaatin şirket dışı bir konuya ait olması gerekmektedir. Yoksa şirket içi yarışmalardan ya da hakların karara bağlanmasından kaynaklanan bir olayda bu yasak uygulanmaz.

ETTK’da hükme bağlanmamış olduğu için tartışılan ve bir biri ile çelişkili yargı kararlarının alınmasına yol açan konulardan bir de, yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun tespitine ya da kararın her hangi bir nedenle örneğin hüsnüniyet kurallarına, yasalara ana sözleşmeye aykırılık gibi nedenlerle iptaline ilişkin dava açılıp açılamayacağıdır. YTTK’nın 391. maddesi bu maddeye çözüm getirmiştir. Söz konusu maddeye göre, yasada açıkça belirtilen dört halin varlığı halinde yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilecektir. Bu dört hal YTTK 391/1 maddesinde sayılmıştır. Bunlar;
- Eşit işlem ilkesine aykırılı olan
- Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen
- Pay sahiplerinin özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren
- Diğer organların devredilmez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin
Kararlardır.

Görüldüğü gibi yasa koyucu genel ilkeye uyum sağlamış ve batıl yönetim kurulu kararlarına karşı açılacak davayı zamanaşımı ya da hak düşürücü bir süre ile sınırlandırmamıştır.

Bu maddenin gerekçesini incelediğimizde, iptal edilebilir kararlarla batıl kararların yasa koyucu tarafından nasıl yorumlandığını/değerlendirildiğini görmekteyiz. Yargıda uzun tartışmalara yol açan bir uygulaması olduğu için bu gerekçeyi aşağıda aynen bilgilerinize sunmaktayım.

Madde 391 - Yönetim kurulu kararları iptal edilemez. Buna karşılık bâtıl yönetim kurulu kararlarına karşı tespit davası açılabilmesi (genellikle) kabul edilmekte, kanunlar bu yolda hükümlere yer vermektedir. Yargıtay'ın yerleşik içtihadına göre, bir yönetim kurulu kararının geçersiz olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir. İsv. BK'nın 714. maddesinde de bâtıl yönetim kurulu kararlarına karşı tespit davası açılabilmesi olanağı genel kurul kararlarına ilişkin 706b'ye gönderme yapılarak düzenlenmiştir. Tasarı 391 inci maddede mevcut uygulamayı hükme bağlamaktadır. Düzenlemenin amacı, dava olanağını tanıyarak ve iptal edilebilir kararlarla bâtıl kararlar arasındaki farka açıklık getirerek paysahibinin korunmasını güçlendirmektir. Hüküm bâtıl kararları örnek gösterme yöntemi ile belirlemektedir. Bâtıl yönetim kurulu ve genel kurul kararları için ayrı hükümler öngörülerek İsviçre'den daha açık ve amaca daha uygun bir sisteme gidilmiştir. Tespit davası meşrû menfaati bulunanlar tarafından bir süreye bağlı olmaksızın ikame edilebilir.
Hükümde, en çok rastlanılan bâtıl kararlar örneklerle (sayım yoluyla) gösterilmiştir. Bir yönetim kurulu kararının geçersiz olup olmadığı genel hükümlere göre belirleneceği gibi butlan sebepleri ile geçersizliğin sonuçları da aynı ilkelere göre belirlenir.
1. En çok rastlanan geçersiz yönetim kurulu kararları, eşitlik ilkesine aykırı olanlardır. SerPK m. 12 bu tür kararların zaten geçersizliğine cevaz vermekte, Yargıtay kararları da bu sebep bağlamında gelişmiş bulunmaktadır. Tasarı 357 nci maddede eşitlik ilkesine açıkça yer verdiği için artık bu ilkeye aykırı kararlar kolayca belirlenebilecektir.
2. a) Anonim şirketin temel yapısına aykırı olan kararlar. Bu hüküm İsv. BK m. 706 b, b.3'ün ilk kısmından alınmıştır. Anılan hüküm, geçersiz genel kurul kararlarına ilişkindir. Yönetim kurulu hakkındaki 714 üncü madde bu hükme gönderme yapmaktadır. İsviçre doktrininde hükmü örneklerle açıklamak eğilimi hakim olmakla beraber, ilkesel temelde yorum yapan yazarlar da vardır. Bunlara göre, emredici hükümleri ihlâl eden münferit kararlar iptal edilebilir kararlar iken, genel kurul veya yönetim kurulu tarafından anılan hükümlere aykırı genel nitelik taşıyan hukuk koyan kararlar geçersizdir. Meselâ, bütün paysahipleri için bilânço açıklarını kapatmak amacıyla Kooperatifler Kanununun 31 inci maddesinde olduğu gibi ek ödeme yükümü (madde yanlış olarak "yüklem" demektedir) getiren bir yönetim kurulu kararı anonim şirketin temel yapısının bir tanımlayıcı ögesi olan paysahiplerinin sınırlı sorumluluğu ilkesine aykırıdır. Tasarının 421 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi hükmü istisnaî bir düzenlemedir.
Daha somut ve kapsamlı bir açıklama anonim şirketin tanımından ve organsal yapısından hareketle verilebilir: Anonim şirketin tanımına, paysahiplerinin hakları ve borçları düzenine ve organsal yapısına aykırı kararlar temel yapıya aykırıdır. Temel yapı ile kastedilen, anonim şirketi taşıyan ana kolonlardır. Yukarıda verilen "ek ödeme yükümü" bu niteliktedir. Bir üçüncü kişinin meselâ büyük kredi veren bir bankanın paysahibine eş (temettü, tasfiye payı, genel kurula katılma gibi) haklarla donatılması veya yönetim kurulu kararlarında ona veto hakkı tanınması temel haklar düzenine; üye olmayan bir kişinin yönetim kurulunda üye haklarına sahip kılınması, organsal yapıya aykırıdır.
b) Sermayenin korunması. Bu ilkeyi (Genel Gerekçe 57 ve 66 numaralı paragraf), şirketin malvarlığının korunması ilkesinden ayırmak, ayrıca genel kurulun ve yönetim kurulunun devredilemez yetkileri ile karıştırmamak gerekir. İlkenin amacı Tasarının 379 (3), 380 (1), 384 ve 399 uncu maddelerinde görüldüğü gibi "sermaye"ye odaklanmıştır. Yedek akçelerin korunması tartışılabilir. Hükmün kapsamına, inter alia, sermaye paylarına faiz ödenmesi girer.
3. Bu geçersizlik sebebinde 2 numaralı halde olduğu gibi, bir üçüncü kişiye paysahibinin haklarına eşit düzeyde haklar tanınması değil, paysahibinin vazgeçilmez ve sınırlandırılamaz haklarının kullanılmasının ihlâl edilmesi veya kısıtlanması söz konusudur. Inter alia, iptal davasının açılabilmesinin yönetim kurulunun onayına tâbi tutulması; kâr elde etmek ve paylaşmak amacının terki; genel kurula giriş kartı verilmesinin veya Tasarının 437 nci maddesi uyarınca bilgi alma ve incelemenin yönetim kurulunun istediği bir taahhütnamenin imzalanması şartına bağlanması; genel kurula temsilci ile katılmanın (m. 425) yasaklanması, bağımsız ve kurumsal temsilciler için (madde 428) şirkete teminat yatırılması zorunluğunun getirilmesi gibi.
Hükümde "özellikle" denilerek geçersizliğin sadece vazgeçilmez haklara özgülenmediği vurgulanmıştır.
4. Organların devredilemez yetkilerinin devrine ilişkin kararlar, aynı zamanda temel yapı ile de ilgilidir. Ancak hüküm organlar arası işlev ayrımı ilkesinin özellikle Tasarının 375, 397, 398 ve 408 inci maddelerinde yer alan düzenin korunmasını amaçlamaktadır. Hüküm devredilemez yetkilerin bütün halinde olduğu gibi münferiden devrinde de uygulanır.

YTTK’nın 394. maddesine göre de yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebilir. Bu hüküm, ETTK’nın 333. maddesinden çok farklıdır. Çünkü ETTK 333. maddesine göre yönetim kurulu üyelerine sadece huzur hakkı ödenebiliyor idi.

Ancak YTTK’da ETTK’daki ilkeyi benimsemiş yönetim kuruluna yapılacak olan bu ödemeleri esas sözleşme ile ya da genel kurul kararıyla belirlenmesini kabul etmiştir.

YTTK’nın 392/7 maddesine göre yönetim kurulu üyeleri her zaman yönetim kurulunun toplanması için başkana yazılı talepte bulunabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder