1 Haziran 2011 Çarşamba

6100 Sayılı HMK’da Tanık

Av. Ender Dedeağaç

Çok tıklanan ( 45300 kez ) bir yazı olması nedeniyle 3.Ocak.2018 de yeniden yazımı sunulmuş ancak eski yazım silinmemiştir.

 TANIK DELİLİ
HMK bir maddi vakıanın kanıtlanmasında asıl olanın belgeye dayalı kanıtlamak olduğunu temel kural olarak kabul etmiştir. Tanık dinlenilmesi ancak HMK 203 maddesinin izin verdiği koşullarda mümkündür. Bu konulara ek olarak, HMK 202 maddesinin kapsamına giren delil başlangıcının bulunması yada tarafları HMK 193/1 maddesi uyarınca delil sözleşmesi yapmış olmaları halinde tanık dinlenebilir (Sümer Altay sayfa 713)

Tarafların davalarını kanıtlamak için başvurdukları delil türlerinden birisi de tanık delilidir. HMK 240/1, 244/1.c, 259/1 vb. hükümlere baktığımızda, tanığın ancak bir vakıayı aydınlatmak için dinlenebileceğinin hükme bağlandığını görmekteyiz. Bu nedenle, tanık ancak bizzat beş duyusu yolu ile algıladığı bir olay hakkında bildiklerini mahkemeye sunmakla görevlidir. Tanığın beş duyusu ile bilgi sahibi olduğu vakıalar dışında, örneğin yorumları açısından, dinlenmesi söz konusu olamaz.
Ancak, tanık dolaylı tanık olarak dinlenebilir yani bir başkasından duyduğu olayları aktarması yoluyla da tanıklık yapabilir ( Bilge Umar sayfa 724 ).
Tanık delili takdiri bir delildir. Davanın tarafları dışındaki bir kişinin (üçüncü kişinin) davayla ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında, duyu organları aracılığı ile bizzat edinmiş olduğu bir bilgiyi mahkemeye aktarmasına tanıklık, aktarma işlemini gerçekleştiren kişiye de tanık denir ( Süha Tanrıverdi sayfa 869).

Bir kişinin tanık olabilmesi için, HMK 240/1 maddesi gereği, davanın tarafı olmaması şarttır. Ayrıca, karşı tarafın HMK 255/1 maddesi gereği tanığın, tanıklığına itiraz etmemiş olması, bu itirazın kanıtlanarak mahkemece kabul edilmemiş olması gerekir. Her ne kadar HMK 240/1 maddesinde yer alan hükmün benzeri HUMK’da yer almıyorsa da bu hüküm tanıklık kurumunun doğası gereği var kabul edilen bir hükümdür. Buna karşılık HMK 255/1 de yer alan itiraza ilişkin hüküm, HUMK 254. maddesinin tekrarı olarak HMK’da yer almaktadır.
Tanıklık yapmak, HMK 245/1f.1c gereği, kamu görevidir, Türk yargısına tabi olmak şartıyla, herkes için bir zorunluluktur (Süha Tanrıverdi sayfa 870).
Yabancıların tanıklık yapması işle ilgili kuralları 1963 tarihli Viyana sözleşmesine göre düzenlenmiştir Süha Tanrıverdi sayfa 871)
Tüzel kişilerde, tüzel kişiliği temsile yetkili organlarda görev alan kişiler, tüzel kişinin taraf olduğu davalarda, tanık olamaz (Süha Tanrıverdi sayfa 869). Bunlar, taraf sıfatı ile sorgulanabilir.
Yargıç tanıklık yapamaz. Hatta daha önce bir başka mahkemede bu konuda tanıklık yapmış olması HMK 36/c hükmü gereği, bu bir ret sebebidir ( Bilge Umar sayfa 723 ).

HMK’nın 240/2 maddesi, tanık gösteren tarafın, tanığı hangi vakıa için dinletmek istediğini, mahkemeye sunması gerektiğini hükme bağlamıştır. Bu hüküm yeni bir hüküm gibi gözüküyorsa da, aslında yargılamanın gereği olarak HUMK’da da var olduğu kabul edilmesi gereken bir hükümdür. Üstelik bazı mahkemelerde bu kural HUMK döneminde de uygulanmakta olan bir kuraldır. Hatta bazen uygulanan bazen uygulanmayan, uygulanmadığında karşı tarafın istemi ile uygulanır hale gelen bir kuraldır. HMK bu kuralın uygulanmasını daha sıkı ve kontrol edilebilir hale getirmiştir. Üstelik bu kural dava dilekçesinin içeriğini düzenleyen HMK 119/1 maddesinin e ve f bentleri ile HMK 261/1 maddesine ve de somutlaştırma kuralı olarak isimlendirdiğimiz HMK 194 maddesine uygun bir kuraldır ( Hakan ve ark sayfa 501, Baki Kuru ve ark sayfa 432 & Aksi görüş Bilge Umar sayfa 732). Tanıkla ispatlanacak maddi vakıanın somutlaştırılması taraf dilekçeleri aşamasında yapılmakla birlikte tanık isimleri, mahkemenin tanık dinlenilmesine karar vermesinden sonra gerçekleştirilir. Kanımızca, tanık giderinin de tevzi aşamasında değil, hangi maddi vakıa için tanık dinlenebileceği yolunda mahkemenin karar vermesinden sonra yapılması gerekir.
Eğer, HMK ya göre tanıkla ispatı mümkün olmayan bir olayda, HMK 200/2 madde hükmü gereği, karşı tarafın açık oluru varsa bu konuda tanık dinlenilmesine olanak verilir (Hakan ve ark. Sayfa 501). Bu durumda, tarafların birinin yokluğunda devam eden yargılamalarda, yargılamayı takip eden taraf, karşı tarafın olurunu elde etmek imkanına sahip olmadığı için, tanık dinletme hakkı da doğmayacaktır.

Gene aynı madde hükmü doğrultusunda, tanığın hangi vakıa için dinlenileceği mahkemeye bir tanık listesi halinde verilmeli ve bu listede tanıkların ad-soyadları ile tebliğe elverişli adresleri bildirilmelidir. Bu liste düzenlenirken;
- İkinci bir liste verilemeyeceği
- Bu listede yer alamayan kişilerin tanık olarak dinlenemeyeceği
İlkesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Liste verilmemesi ya da liste verilmiş olmasına rağmen listede yer almayan tanığın dinlenmesine ilişkin istisnai hüküm HMK 243/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, eğer tanık duruşmada hazır bulundurulmuş ise liste verilip verilmediğine ya da listede yer alıp almadığına, buna ilişkin delil gideri yatırılmış olup olmadığına bakılmaksızın hazır bulunan tanık dinlenir. HMK 243/1 maddesinin uygulanabilmesi için,
- Tanık listesinin verilmesi için kesin süre belirlenmiş olmalıdır.
- Tanık dinlenmesi için gün belirlenmiş olmalıdır.
Bu şartların ikisi bir arada yoksa kanımızca, HMK 243/1 maddesinin hükme bağladığı istisna uygulanamaz.

HMK 243/1 maddesinin yazılımından çıkan bir başka sonuç ise, dava ya da cevap dilekçesinde tanık deliline dayanılmış olmasının yeterli olduğu, dava ya da cevap dilekçesinde tanıkların liste halinde bildirilmesine gerek olmadığıdır. Bu hükme göre, tanık listesi hakimin talebi ile verilebilmektedir. Hakim liste verilmesini daha doğrusu tanık dinlenilmesini karara bağlar iken, tanığın dinleneceği maddi vakıanın, uyuşmazlığın çözümünde etken ve taraflar açısından çekişmeli bir vakıa olduğunu da belirlemelidir (Sümer Altay sayfa 718). Ancak, kanımıza göre doğru bir uygulama değildir. Tanıkların isimlerinin bildirilmemesi, savunma açısından bir bilgi noksanı yaratır. Bu ise savunmayı engeller.
İkinci kez tanık listesi verilemeyeceği, kuralını karşı tarafın oluru ile de ortadan kaldırmak mümkün değildir ( Süha Tanrıverdi sayfa 872, Bilge Umar sayfa 724, Baki Kuru ve ark. sayfa 432-433 Ejder sayfa 1191). Ancak, resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda, ikinci liste verme geçerli olmalıdır (Baki ve ark sayfa 433). Kişisel kanımıza göre HMK 31 maddesi kapsamında kalmak şartı ile hakim, iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı ile bağlı kalarak yeni delil talep etmiş ise, bu kapsamda da ikinci liste verilebilmelidir. YHGK kararına dayanarak, ıslah yolu ile de ikinci tanık listesinin verilemeyeceği görüşünü savunan düşünürler (Baki ve ark sayfa 716, Ejder sayfa 1194 Yargıtay kararına atıf) olmasına rağmen kişisel kanımıza göre, bu görüşe katılmak mümkün değildir. Çünkü ıslah ile yargılama ıslahın yapıldığı aşamaya döner ve yargılama o aşamadan devam eder. Eğer ıslah dava dilekçesinden geçerli olmak üzere yapılmış ise ve ıslah ile yeni maddi vakıa sunulmuş ise, bu halde de ikinci tanık listesi verilemeyeceğini savunmak doğru olmayacağı gibi, taraf dilekçelerinde yer alan maddi vakıaların delillerle ilişkilendirilmesi (HMK 119 ve 129 ) kuralına ve somutlaştırma kuralına aykırı bir durumun doğmasına olanak verilmiş olacaktır.
Tanık listesinde gösterilen tanığın ölümü yada benzer nedenlerden ötürü tanıklık yapabilmesi olanaksız hale gelmiş ise, yeni liste verilebilmelidir ( Ejder sayfa 1196 ).

HUMK’da bulunmayan yani HMK’ya yeni olarak kabul edilmiş olan HMK 240/3 maddesinin uygulamada hak kaybına neden olacağını düşünmekteyiz. Çünkü bu maddeye göre, tanığın doğru adresinin saptanması, davanın taraflarına görev olarak verilmiştir. Hatta tarafça saptanan adreste her hangi bir yanlışlık varsa bunun bile bir defa için dikkate alınacağı, hatta hatanın giderilmesi için verilen sürenin kesin nitelikte süre olduğu hükme bağlanmıştır. Kanımızca bu tepki maddesidir. Kötü niyetli tarafın yanlış adres bildirerek davayı uzatmasının önüne geçilmek istenmiştir. Ancak, bundan böyle, trafik kazasında, tanımadığınız ancak olay yerinde olduğunu bildiğiniz bir kişinin dinlenmesi için adres araştırması yoluna başvurma şansımız kalmadığı gibi, noksan yanlış ya da benzeri bir nedenden ötürü hatta PTT’nin hatasından kaynaklanan tebliğ edilemezlik hallerinin sorumlusu da taraf olmaktadır. Bu hak kaybına neden olabileceği gibi PTT görevlilerinin haklı ya da haksız olarak yargılanmalarına da neden olabilecektir.

HMK’da tepkiden kaynaklanan ve uygulama ile desteklenen bir başka madde ise HMK’nın 241/1 maddesidir. Bu maddeye göre, mahkeme, gösterilen tanıkların bir kısmını dinleyerek, vakıa hakkında bilgi sahibi olursa, diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçebilir. Ancak, bu maddeyi uygularken, gösterilen tanıkların sayısını baştan sınırlamak ya da gösterilen tanıklardan ancak belirli sayıda tanığın dinleneceğini baştan beyan etmek, maddeye göre doğru bir davranış olmayacaktır( Süha Tanrıverdi sayfa 878). Çünkü burada tanıkları sınırlamak amaçlanmamış, mahkemenin gereksiz yere, işgal edilmesi önlenmek istenmiştir. Taraf hangi tanığın olayı yeterince anlatacak ifade vereceğini bilmediği için, vakıayı beş duyusu ile algılayan tüm tanıkları bildirmek zorundadır. Delillerin aynı celsede değerlendirilmesi HMK 197/1 maddesi gereği olduğundan ve tanıklar arasında çelişki olduğunda bunun o celsede giderilmesi gerektiğinden, tarafça gösterilen tüm tanıklar o celseye davet edilmelidir. Ancak tanık dinlenmesi aşamasında mahkeme yeter görürse diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçebilmelidir (Süha Tanrıverdi sayfa 878). Tanıkların gereksiz yere getirilmesinden ötürü maddi ve manevi kayba ise taraf katlanmalıdır. Elbette, dinlenmemiş tanıklar kendi sıraları gelinceye kadar salon dışarısında beklemek zorunda olduğu gibi ifadeleri alındıktan sonra da salonu terk etmemek zorundadır. Tanıklar ayrı ayrı dinlenir(Ejder sayfa 1223-1224 deki Yargıtay kararlarına atfen) ve sonraki tanığın ifadesinin alınması yerine bir önceki tanığın ifadesine katılıyorum şeklinde beyana izin verilmez(Bilge Umar sayfa 751).

HMK 245/1 maddesi, doğrudanlık  ve yüz yüzelik ilkelerine uygun olarak, davaya bakmakla görevli ve yetkili olan mahkemenin tanığı dinlemesi gerektiğini hükme bağlamıştır (Süha Tanrıverdi sayfa 878). Tanığın başka bir yargı çevresinde bulunması nedeniyle, o mahkeme huzurunda  istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verir. Tanığın istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verildiğinde, asıl mahkeme hakimi, tanığa sorulacak soruları da kararında belirtmelidir. Dava ve cevap dilekçesini yollamak yeterli değildir. Çünkü, taraf dilekçelerinde hangi tanığın hangi maddi vakıa için dinlenileceği ön inceleme aşamasında tanık dinlenilmesine karar verilip tanık listesinin mahkemeye sunulması istenilmesi ile netlik kazanır. Tanığın istinabe yolu ile dinlenilmesi söz konusu olduğunda, tarafların talebi halinde, taraflara davetiye çıkarılır. HMK 759 maddesinde yer alan, istinabe yolu ile tanık dinlenilmesi aşamasında taraflara davetiye çıkarılması aksi takdirde taraflar çağırılmadan tanık dinlenilmesinin gerçekleştirilmesi yolundaki hüküm, tarafların haklarının kaybına neden olacak bir ifade taşımaktadır. Yasa hükmünde talep yerine zorunluluk bulunması daha doğru olurdu (Bilge Umar sayfa 748). Geçmişte, istinabe ile tanık dinlenilmesi halinde, taraflara davetiye gönderilmemiş olmasının bozma nedeni olarak kabul eden Yargıtay kararları bulunmaktadır (Baki ve ark sayfa 437).
Tanığın görevsiz mahkemede vermiş olduğu ifadeyi geçerli sayan görüş tanığın bir başka mahkemede alınmış ifadesine atıf yapılmasının doğru olmadığını beyan etmektedir (Bilge Umar sayfa 747 ve 751 deki açıklamalar).
Eğer tanık taşınmazla ilgili olarak dinlenecek ise, tanık taşınmaz başında dinlenilmelidir. Bu nedenle, tanık başka mahkemenin yargı çevresinde oturduğu hallerde bile tanık taşınmaz başına çağrılır (Bilge Umar sayfa 747 ve söz konusu sayfada atıf yapılan HGK kararları).
Bu madde, bu hükmün yanı sıra, yasanın belirlediği çekinme hakları hariç tanıklıktan kaçınılamayacağını da hükme bağlamıştır. Bu nedenle, bu maddeye göre, haklı bir nedeni olmaksızın, çağırılıp gelmeyen tanık hakkında, disiplin para cezası uygulanacağını ve zorla getirileceğinin karar altına alınacağını da hükme bağlamaktadır.

Kural olarak, tanık davetiye ile davet edilir. HMK 243/2 maddesine göre, kural olarak bu davetiyenin duruşma gününden en az iki hafta önce, tanığa tebliğ edilmesi gerekir. Ayrıca davetiyede yer alacak bilgilerin HMK 244/1 maddesinde yer alan bilgileri taşıması gerekir. Özellikle tanığa hangi konuda tanıklık yapacağı hususu davetiyede belirtilir(Baki ve ark sayfa 433 ). Bu koşullar yoksa HMK 245 maddesinde belirtilen zorla getirme ya da disiplin cezası uygulaması yapılamaz. Unutmamak gerekir ki, tanık dinleneceği konuyu bilmez ise, tanıklıktan çekinme hakkını kullanması yargılamanın uzamasına neden olacak şekilde gündeme gelecektir.

HMK 243/2 maddesi davetiyenin tanığın eline duruşmadan en az iki hafta önce ulaşması gerektiğini hükme bağlamıştır. Ancak söz konusu maddenin ikinci cümlesi, hakime bir olanak tanıyarak, acil hallerde bu süreye uyulmaksızın tanığın davet edilebileceğine karar vereceğini de hükme bağlamıştır.

HMK 243/3 tanığın telefon, faks, elektronik posta gibi araçlarla davet edilebileceğini ancak bu davetlerde tanık hakkında gelmemeden ötürü işlem yapılamayacağını hükme bağlamaktadır.

Tanığa gönderilecek davetiyenin içeriği HMK 244/1 maddesinde hükme bağlanmıştır.
Şartlar ne olursa olsun, hakim tanığın duruşmada hazır edilmesini taraflara yükleyemez (Bilge Umar sayfa 730 vd kararlara atıf var)

Tanığa davetiye çıkarılabilmesi için, delil gideri kapsamında olan tanık giderinin de yatırılmış olması gerekir. Bu şart yerine getirilmemiş ise, yada ilgili taraf tanık dinletmeden vazgeçtiğini beyan etmiş ise, ilgili tarafın tanık dinletme isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verilir. Aksi halde tanık zorla da olsa getirilerek ifadesi alınır (Ejder sayfa 1193). Kişisel kanımıza göre, bu madde uygulanır iken delilden vazgeçmenin karşı tarafın oluruna bağlı olduğuna ilişkin HMK 196 maddesi hükmü unutulmamalıdır. Bu nedenle böylesi bir durumun varlığı halinde, tanıkla ilgili giderlerin karşılanması halinde tanığın dinlenilmesine olanak verilmelidir. Tanık listesi verildikten sonra bu kuralı uygulama kolay olmakla beraber taraf dilekçesinde tanık deliline başvuracağını beyan eden taraf tanık listesi vermemiş ise ne olacağının da düşünülmesi gerektiğine inanmaktayız.
HUMK 256. maddesinde hükme bağlanan ancak bize göre hemen hemen hiç uygulanmayan bir madde HMK’nın 246/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. HUMK 256 maddesine göre;
- İstisna olarak
- İki tarafın oluru ile
- Hakimin karar ile
Tanığa soru kağıdı gönderilir ve bunları cevaplaması istenir.
HMK 246/1 maddesi de tanığa soru kağıdı gönderilmesi kabul etmiştir. Ancak, HUMK’tan farklı olarak, bunun “müstesna” hallerde uygulanması gereken bir hal olması yerine bunun hakim tarafından “gerekli görülen” hallerde uygulanması gerektiğini belirtmiştir. HMK yazılı tanıklık için tarafların oluruna gerek olduğunu belirten hükümden de ayrılmış buna madde içinde yer vermemiştir. Bu durumda hakim resen yada sadece taraflardan birinin talebini yerinde görerek yazılı şekilde tanık beyanı alabilecektir. HMK tanık delilinin değerlendirilmesinin özünde var olan bir husus da yani asıl amacın vakıayı anlamak olduğunu açıkça dile getirerek, yazılı cevapların yetersiz olması halinde, tanığın dinlenmek üzere davet edilebileceğini hükme bağlamıştır.

HUMK 249. maddesinde olduğu gibi bazı görevlerde bulunan kişilerin bu görevleri ile ilgili olarak tanıklık yapmaları ilgili makamların vereceği izne tabi tutulmuştur. Aynı hüküm HMK 242. maddesinde de yer almaktadır. Bu hükümde asıl amaç kişinin tanıklığına engel olmak değildir. Asıl amaç sır kapsamında olan bir şeyin mahkemede kamuoyunun bilgisine sunulmasını önlemektir. Bu nedenle izin asıl, izin vermemek ise istisnadır. 
Elbette, idarenin olumsuz yöndeki kararına karşı idari dava yolu açıktır (Bilge Umar sayfa 728).

Tanıklıktan çekinme hakkı HMK’nın değişik maddelerinde hüküm altına alınmıştır. HMK’ya göre üç tür tanıklıktan çekinme söz konusudur. Bunlardan birincisi, kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme halidir. Bu konu öncelikle HMK’nın 248/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. HUMK 245 maddesinin karşılığı olarak yasalaşan bu madde HUMK’dan daha geniş olarak düzenlenmiş ve HMK’da “kayın hısımlar” da kapsama alınmıştır. Ayrıca ikinci dereceye kadar olan akrabalık bağlarını üçüncü dereceye kadar genişletmiş ve her geçen gün uygulaması artan koruyucu aile bağını da bu madde kapsamında değerlendirmiştir. Maddenin birden fazla bent halinde kaleme alınması nedeniyle, madde metni aynen aşağıya alınmıştır:
Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme
MADDE 248- (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler:
a) İki taraftan birinin nişanlısı.
b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu.
ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar.
d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları.
e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk.
Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinmenin varlığı halinde HMK 247/2 maddesi gereği, hakim bunu hatırlatmakla görevlidir.
Tanıklıktan çekinmenin ikinci gurubu, sır nedeniyle tanıklıktan çekinme madde başlığı ile HMK’nın 249/1 maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre kendisinin yapmış olduğu görev nedeniyle, sır olarak bilgi aktarılan kişiler varsa, örneğin doktorlar, meslekleri nedeniyle öğrendikleri bilgiler açısından tanılıktan çekinebilir. Avukatlar da vekil edenlerinin kendilerine aktardığı bilgileri sır olarak saklamakla yükümlüdürler. Ancak bu madde, avukatlar için bir farklı uygulamaya yer vermiştir. Madde metnine göre, eğer sır sahibi açıklanması için izin verirse, avukat tanıklıktan çekinemez ise de avukatlara sır sahibinin izin vermesi yeterli olmamaktadır. Avukat buna rağmen Av.K.36/2 maddesi hükmü nedeni ile tanıklıktan çekinebilir.
Tanıklıktan çekinmenin üçüncü gurubu “menfaat ihlali nedeniyle tanıklıktan çekinme” madde başlığı ile HMK’nın 250. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin uygulana bilmesi için, menfaat ihlalinin tanığın bizzat kendisinde ya da HMK 248. maddede gösterilen kişilerde yani kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme hakkı olan kişilerde meydana gelmesi gerekmektedir. HMK 250/1 maddesi üç ayrı fıkrasında menfaat ihlalinden neyi anladığını da belirtmiştir. Bunlar;
- Maddi zararlar
- Şeref ya da itibarın zedelenmesi
- Ceza kovuşturmasına ya da soruşturmasına yol açılacak olması
- Meslek ya da sanatına ait sırların açıklanmasına yol açacak olması
Olarak özetlenebilir.
Çekinme sebeplerinden her hangi birinin varlığı halinde, tanık bunu, delilleri ile birlikte, duruşmadan önce yazılı olarak ya da duruşmada sözlü olarak beyan eder. Eğer duruşmadan önce yazılı olarak beyan edilmiş ise, tanık davet edildiği duruşmaya gelmeyebilir. Bu bildirimi alan mahkeme, tarafları dinler sunulan delilleri değerlendirir ve tanığın çekilme talebinin haklı olup olmadığı konusunda bir karar verir. Eğer bu çekilme istemi mahkemece kabul edilmez ise tanık mahkemede dinlenir. Mahkemenin dinleme kararına rağmen tanık tanıklık yapmamakta direnirse, tanığa disiplin para cezası verilir ve bir sonraki celse dinlenebilmesi için gereken işlemler tamamlanır.

Tanık ifadeye başlamadan önce, HMK 254 maddesi gereği kimlik tespiti yapılır ve HMK 255 maddesi gereği görevinin önemi ve kendisine yemin ettirileceği hatırlatılır. HMK 256 .maddesinde yer alan metne uygun olarak yemin ettirilir. Tanık yemin etmemekte direnirse, söz konusu madde gereğince kendisine iki haftayı geçmemek üzere disiplin hapis cezası verilir.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, tanık kendisine sorulan sorulara cevap vermezse de iki haftayı geçmemek üzere disiplin hapsi ile cezalandırılır.

Tanıklıktan çekinme bir hak olarak HMK da düzenlenmiş olmasına rağmen HMK’nın 251. maddesi çekinme hakkının istisnalarını düzenlemiştir. Bu maddeye göre
248 ve 249 uncu maddeler ile 250 nci maddenin (a) bendindeki hâllerde;
a) Bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası ve içeriği hakkında,
b) Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında,
c) Aile bireyleri arasında, ailevi ilişkilerden kaynaklanan mali uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar hakkında,
ç) Taraflardan birinin hukuki selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında,
tanıklıktan çekinilemez.
Tanığın sorgulaması başlamadan önce, HMK 254/1 maddesi gereği kimlik tespiti yapılır ve HMK 256/1 maddesi içeriğinde yer alan düzenle görevi ve ifadesinin başında yemin ettirileceği hatırlatılır. Yemin metni HMK 258/3 maddesinde yer almaktadır. Tanığın dinlenmesinden önce tanığa yemin ettirilmesi kanun gereğidir. Ancak HMK’nın 257/1 maddesi on beş yaşın altındaki tanıklarla yemini ayırt etme gücüne sahip olmayanların yeminsiz dinleneceğini hükme bağlamıştır. Bu maddenin karşılığı olan HUMK 247. maddesine baktığımızda, HUMK’da yeminsiz dinlenilenlerin sayısının daha fazla olduğunu HMK da bunun daraltıldığını görmekteyiz. Bu daraltmanın sebebi madde gerekçesinde yer almaktadır ve akılcıdır. HMK 258/3 maddesinde yer alan yemin metni, HUMK 264. maddesinde yer alan yemin metninden farklıdır.
Tanığın dinlenilmesine başlanılmadan önce, HMK 260/1 maddesi gereği hakim, tanığı tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak bilgilendirir. Bu bilgilendirmeden sonra tanığın olayla ilgili olarak bildikleri söylemesi istenir.
Tanığın nasıl dinleneceği, HMK 261. maddesinde beş fıkra halinde, detayları ile hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre;
(1) Tanıklar, hâkim tarafından ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilirler.
(2) Tanık, bildiğini sözlü olarak açıklar ve sözü kesilmeden dinlenir. Dinlenilme sırasında, tanık, yazılı notlar kullanamaz. Şu kadar ki, tanık tarihleri ve rakamları tespit etmek veya bazı hususları açıklamak ya da hatırlayabilmek için yazılarına bakmak zorunda olduğunu hâkime söylerse, hâkim derhâl yazılarına bakmasına veya belirleyeceği duruşmada yeniden dinlenmesine karar verebilir.
(3) Hâkim, tanık sözünü bitirdikten sonra, ifade ettiği hususların açıklanması veya tamamlanması amacıyla başka sorular da sorabilir.
(4) Toplu mahkemede başkan, hâkimlerden her birinin tanığa doğrudan doğruya soru sormasına izin verir.
(5) Tanığın sözleri tutanağa yazılarak önünde okunur ve tutanağın altı kendisine imza ettirilir.

Tarafların, tanığın sözünü kesmeleri, söz veya hareketlerle onu övmeleri ya da tahkir etmeleri yasaktır. Aksi davranış HMK 262/1 in yolması ile HMK 79 ve 151. maddelerinin uygulanmasını gerektirir.
 Söz konusu maddenin açık hükmü nedeni ile, hakimleri de bağlayan bir kuraldır ( Ejder sayfa 1224). Hakimlere ve taraf vekili ile tarafa tanınan soru sorma hakkı tanığın düşünce yapısını bozarak/karıştırarak, tanığı zor durumda bırakmak değildir. Soru sormadan elde edilmek istenilen yarar, açıklamaya muhtaç olan kısımları açıklatmak, gerek kendi ifadesinde gerekse diğer tanıkların ifadelerinde yer alan çelişkiler varsa bunların giderilmesini sağlamaktır.

Gerekirse, tanığın ifade vermesinde, tercüman ya da bilirkişi kullanılabilir.
HMK’da tanık ifadesinin alınmasında, heyetli mahkemelerde üye hakimler 261. ve 152. madde gereğince ve taraf vekilleri ise 152. madde gereğince doğrudan soru sorabilirler. Bize göre bu yenilik hem doğru soru sorulmasını sağladığı için hem de duruşmadaki aktivitenin bizde olduğunun görülmesi açısından önemlidir. Ancak, soru sorma hakkı, tanığın ifadesini bölme anlamına gelmez. Tanığa sorulan soruda, taraflar arasında bir uyuşmazlık doğarsa, HMK 151/1 maddesine dayanılarak hakim tarafından çözüme kavuşturulur (Süha Tanrıverdi sayfa 878).

Tanığın beyanı doğru kabul edilmelidir. Mahkemede aksi düşüncenin kabulü halinde, hakim bunu gerekçeli olarak belirtmek zorundadır (Süha Tanrıverdi sayfa 879 ve Hakan ve arkadaşları sayfa 509 yer alan kararlar, Baki ve ark sayfa 438-439, Sümer Altay sayfa 712 ve 726 kararlar, Ejder sayfa 1214 ilgili Yargıtay kararları).
Yalan yere tanıklık edenler ve onların suç ortakları hakkında işlem yapılmak üzere HMK 264. maddesi gereği, hakim, cumhuriyet savcılığına ihbar eder.

Tanığa,
- İş ve gücünden kaldığı için
- Yol, konaklama ve beslenme giderlerini
Karşılayacak şekilde bir ücret ödenir. İş ve gücünden kalma karşılığı ne ödeneceği Adalet bakanlığınca çıkarılacak tarifeye göre saptanır. Ancak Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan tarife, maddenin amacına uygun bir tarife değildir. Çünkü yasa, her bir tanığın kişisel durumunu değerlendirerek, tanığa ödenmesi gereken tanık ücretinin belirlenmesini emretmiş olmasına rağmen, tarife bu olanağı ortadan kaldırmış ve yasak savma olarak değerlendirileceğimiz, maktu ücret takdirini benimsemiştir. Bu tanığa angarya görevi vermek anlamına gelmektedir.



*******************************************************************

ESKİ YAZIM
Tarafların davalarını kanıtlamak için başvurdukları delil türlerinden birisi de tanık delilidir. HMK 240/1, 244/1.c, 259/1 vb. hükümlere baktığımızda, tanığın ancak bir vakıayı aydınlatmak için dinlenebileceğinin hükme bağlandığını görmekteyiz. Bu nedenle, tanık ancak bizzat beş duyusu yolu ile algıladığı bir olay hakkında bildiklerini mahkemeye sunmakla görevlidir. Tanığın beş duyusu ile bilgi sahibi olduğu vakıalar dışında, örneğin yorumları açısından, dinlenmesi söz konusu olamaz.
Bir kişinin tanık olabilmesi için, HMK 240/1 maddesi gereği, davanın tarafı olmaması şarttır. Ayrıca, karşı tarafın HMK 255/1 maddesi gereği tanığın, tanıklığına itiraz etmemiş olması, bu itirazın kanıtlanarak mahkemece kabul edilmemiş olması gerekir. Her ne kadar HMK 240/1 maddesinde yer alan hükmün benzeri HUMK’da yer almıyorsa da bu hüküm tanıklık kurumunun doğası gereği var kabul edilen bir hükümdür. Buna karşılık HMK 255/1 de yer alan itiraza ilişkin hüküm, HUMK 254. maddesinin tekrarı olarak HMK’da yer almaktadır.
HMK’nın 240/2 maddesi, tanık gösteren tarafın, tanığı hangi vakıa için dinletmek istediğini, mahkemeye sunması gerektiğini hükme bağlamıştır. Bu hüküm yeni bir hüküm gibi gözüküyorsa da, aslında yargılamanın gereği olarak HUMK’da da var olduğu kabul edilmesi gereken bir hükümdür. Üstelik bazı mahkemelerde bu kural HUMK döneminde de uygulanmakta olan bir kuraldır. Hatta bazen uygulanan bazen uygulanmayan, uygulanmadığında karşı tarafın istemi ile uygulanır hale gelen bir kuraldır. HMK bu kuralın uygulanmasını daha sıkı ve kontrol edilebilir hale getirmiştir. Üstelik bu kural dava dilekçesinin içeriğini düzenleyen HMK 119/1 maddesinin e ve f bentleri ile HMK 261/1 maddesine uygun bir kuraldır.
Gene aynı madde hükmü doğrultusunda, tanığın hangi vakıa için dinlenileceği mahkemeye bir tanık listesi halinde verilmeli ve bu listede tanıkların ad-soyadları ile tebliğe elverişli adresleri bildirilmelidir. Bu liste düzenlenirken;
- İkinci bir liste verilemeyeceği
- Bu listede yer alamayan kişilerin tanık olarak dinlenemeyeceği
İlkesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Liste verilmemesi ya da liste verilmiş olmasına rağmen listede yer almayan tanığın dinlenmesine ilişkin istisnai hüküm HMK 243/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, eğer tanık duruşmada hazır bulundurulmuş ise liste verilip verilmediğine ya da listede yer alıp almadığına bakılmaksızın hazır bulunan tanık dinlenir. HMK 243/1 maddesinin uygulanabilmesi için,
- Tanık listesinin verilmesi için kesin süre belirlenmiş olmalıdır.
- Tanık dinlenmesi için gün belirlenmiş olmalıdır.
Bu şartların ikisi bir arada yoksa kanımızca, HMK 243/1 maddesinin hükme bağladığı istisna uygulanamaz.
HMK 243/1 maddesinin yazılımından çıkan bir başka sonuç ise, dava ya da cevap dilekçesinde tanık deliline dayanılmış olmasının yeterli olduğu dava ya da cevap dilekçesinde tanıkların liste halinde bildirilmesine gerek olmadığıdır. Bu hüküm bu günkü uygulamaya uygundur. Ancak, kanımıza göre doğru bir uygulama değildir. Tanıkların isimlerinin bildirilmemesi, savunma açısından bir bilgi noksanı yaratır. Bu ise savunmayı engeller.
HUMK’da bulunmayan yani HMK’ya yeni olarak kabul edilmiş olan HMK 240/3 maddesinin uygulamada hak kaybına neden olacağını düşünmekteyiz. Çünkü bu maddeye göre, tanığın doğru adresinin saptanması, davanın taraflarına görev olarak verilmiştir. Hatta tarafça saptanan adreste her hangi bir yanlışlık varsa bunun bile bir defa için dikkate alınacağı, hatta hatanın giderilmesi için verilen sürenin kesin nitelikte süre olduğu hükme bağlanmıştır. Kanımızca bu tepki maddesidir. Kötü niyetli tarafın yanlış adres bildirerek davayı uzatmasının önüne geçilmek istenmiştir. Ancak, bundan böyle, trafik kazasında, tanımadığınız ancak olay yerinde olduğunu bildiğiniz bir kişinin dinlenmesi için adres araştırması yoluna başvurma şansımız kalmadığı gibi, noksan yanlış ya da benzeri bir nedenden ötürü hatta PTT’nin hatasından kaynaklanan tebliğ edilemezlik hallerinin sorumlusu da taraf olmaktadır. Bu hak kaybına neden olabileceği gibi PTT görevlilerinin haklı ya da haksız olarak yargılanmalarına da neden olabilecektir.
HMK’da tepkiden kaynaklanan ve uygulama ile desteklenen bir başka madde ise HMK’nın 241/1 maddesidir. Bu maddeye göre, mahkeme, gösterilen tanıkların bir kısmını dinleyerek, vakıa hakkında bilgi sahibi olursa, diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçebilir. Ancak, bu maddeyi uygularken, gösterilen tanıkların sayısını baştan sınırlamak ya da gösterilen tanıklardan ancak belirli sayıda tanığın dinleneceğini baştan beyan etmek, maddeye göre doğru bir davranış olmayacaktır. Çünkü burada tanıkları sınırlamak amaçlanmamış, mahkemenin gereksiz yere, işgal edilmesi önlenmek istenmiştir. Taraf hangi tanığın olayı yeterince anlatacak ifade vereceğini bilmediği için, vakıayı beş duyusu ile algılayan tüm tanıkları bildirmek zorundadır. Delillerin aynı celsede değerlendirilmesi HMK 197/1 maddesi gereği olduğundan ve tanıklar arasında çelişki olduğunda bunun o celsede giderilmesi gerektiğinden, tarafça gösterilen tüm tanıklar o celseye davet edilmelidir. Ancak tanık dinlenmesi aşamasında mahkeme yeter görürse diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçebilmelidir. Tanıkların gereksiz yere getirilmesinden ötürü maddi ve manevi kayba ise taraf katlanmalıdır.
HMK 245/1 maddesi, delillerin davaya bakmakla görevli ve yetkili olan mahkemenin tanığı dinlemesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Bu madde, bu hükmün yanı sıra, yasanın belirlediği çekinme hakları hariç tanıklıktan kaçınılamayacağını da hükme bağlamıştır. Bu nedenle, bu maddeye göre, haklı bir nedeni olmaksızın, çağırılıp gelmeyen tanık hakkında, disiplin para cezası uygulanacağını ve zorla getirileceğinin karar altına alınacağını da hükme bağlamaktadır.
Kural olarak, tanık davetiye ile davet edilir. HMK 243/2 maddesine göre, kural olarak bu davetiyenin duruşma gününden en az iki hafta önce, tanığa tebliğ edilmesi gerekir. Ayrıca davetiyede yer alacak bilgilerin HMK 244/1 maddesinde yer alan bilgileri taşıması gerekir. Bu koşullar yoksa HMK 245 maddesinde belirtilen zorla getirme ya da disiplin cezası uygulaması yapılamaz.
HMK 243/2 maddesi davetiyenin tanığın eline duruşmadan en az iki hafta önce ulaşması gerektiğini hükme bağlamıştır. Ancak söz konusu maddenin ikinci cümlesi, hakime bir olanak tanıyarak, acil hallerde bu süreye uyulmaksızın tanığın davet edilebileceğine karar vereceğini de hükme bağlamıştır.
HMK 243/3 tanığın telefon, faks, elektronik posta gibi araçlarla davet edilebileceğini ancak bu davetlerde tanık hakkında gelmemeden ötürü işlem yapılamayacağını hükme bağlamaktadır.
Tanığa gönderilecek davetiyenin içeriği HMK 244/1 maddesinde hükme bağlanmıştır.
HUMK 256. maddesinde hükme bağlanan ancak bize göre hemen hemen hiç uygulanmayan bir madde HMK’nın 246/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. HUMK 256 maddesine göre;
- İstisna olarak
- İki tarafın oluru ile
- Hakimin karar ile
Tanığa soru kağıdı gönderilir ve bunları cevaplaması istenir.
HMK 246/1 maddesi de tanığa soru kağıdı gönderilmesi kabul etmiştir. Ancak, HUMK’tan farklı olarak, bunun “müstesna” hallerde uygulanması gereken bir hal olması yerine bunun hakim tarafından “gerekli görülen” hallerde uygulanması gerektiğini belirtmiştir. HMK yazılı tanıklık için tarafların oluruna gerek olduğunu belirten hükümden de ayrılmış buna madde içinde yer vermemiştir. Bu durumda hakim resen yada sadece taraflardan birinin talebini yerinde görerek yazılı şekilde tanık beyanı alabilecektir. HMK tanık delilinin değerlendirilmesinin özünde var olan bir husus da yani asıl amacın vakıayı anlamak olduğunu açıkça dile getirerek, yazılı cevapların yetersiz olması halinde, tanığın dinlenmek üzere davet edilebileceğini hükme bağlamıştır.
HUMK 249. maddesinde olduğu gibi bazı görevlerde bulunan kişilerin bu görevleri ile ilgili olarak tanıklık yapmaları ilgili makamların vereceği izne tabi tutulmuştur. Aynı hüküm HMK 242. maddesinde de yer almaktadır. Bu hükümde asıl amaç kişinin tanıklığına engel olmak değildir. Asıl amaç sır kapsamında olan bir şeyin mahkemede kamuoyunun bilgisine sunulmasını önlemektir. Bu nedenle izin asıl, izin vermemek ise istisnadır.
Eğer izin verilmez ise ya da verilirse bunun için idari yargıda dava açılabilir mi? Sorusuna nasıl cevap verilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Tanıklıktan çekinme hakkı HMK’nın değişik maddelerinde hüküm altına alınmıştır. HMK’ya göre üç tür tanıklıktan çekinme söz konusudur. Bunlardan birincisi, kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme halidir. Bu konu öncelikle HMK’nın 248/1 maddesinde hükme bağlanmıştır. HUMK 245 maddesinin karşılığı olarak yasalaşan bu madde HUMK’dan daha geniş olarak düzenlenmiştir. HMK’da “kayın hısımlar” da kapsama alınmıştır. Ayrıca ikinci dereceye kadar olan akrabalık bağlarını üçüncü dereceye kadar genişletmiş ve her geçen gün uygulaması artan koruyucu aile bağını da bu madde kapsamında değerlendirmiştir. Maddenin birden fazla bent halinde kaleme alınması nedeniyle, madde metni aynen aşağıya alınmıştır:
Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme
MADDE 248- (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler:
a) İki taraftan birinin nişanlısı.
b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu.
ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar.
d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları.
e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk.
Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinmenin varlığı halinde HMK 247/2 maddesi gereği, hakim bunu hatırlatmakla görevlidir.
Tanıklıktan çekinmenin ikinci gurubu, sır nedeniyle tanıklıktan çekinme madde başlığı ile HMK’nın 249/1 maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre kendisinin yapmış olduğu görev nedeniyle, sır olarak bilgi aktarılan kişiler varsa, örneğin doktorlar, meslekleri nedeniyle öğrendikleri bilgiler açısından tanılıktan çekinebilir. Avukatlar da vekil edenlerinin kendilerine aktardığı bilgileri sır olarak saklamakla yükümlüdürler. Ancak bu madde, avukatlar için bir farklı uygulamaya yer vermiştir. Madde metnine göre, eğer sır sahibi açıklanması için izin verirse, avukat tanıklıktan çekinemez ( DOĞRUSU :Avukatlara sır sahibinin izin vermesi yeterli olmamaktadır. Avukat buna rağmen Av.K.36/2 maddesi hükmü ndeni ile tanıklıktan çekinebilir  20.03.2017)
Tanıklıktan çekinmenin üçüncü gurubu “menfaat ihlali nedeniyle tanıklıktan çekinme” madde başlığı ile HMK’nın 250. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin uygulana bilmesi için, menfaat ihlalinin tanığın bizzat kendisinde ya da HMK 248. maddede gösterilen kişilerde yani kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme hakkı olan kişilerde meydana gelmesi gerekmektedir. HMK 250/1 maddesi üç ayrı fıkrasında menfaat ihlalinden neyi anladığını da belirtmiştir. Bunlar;
- Maddi zararlar
- Şeref ya da itibarın zedelenmesi
- Ceza kovuşturmasına ya da soruşturmasına yol açılacak olması
- Meslek ya da sanatına ait sırların açıklanmasına yol açacak olması
Olarak özetlenebilir.
Çekinme sebeplerinden her hangi birinin varlığı halinde, tanık bunu, delilleri ile birlikte, duruşmadan önce yazılı olarak ya da duruşmada sözlü olarak beyan eder. Eğer duruşmadan önce yazılı olarak beyan edilmiş ise, tanık davet edildiği duruşmaya gelmeyebilir. Bu bildirimi alan mahkeme, tarafları dinler sunulan delilleri değerlendirir ve tanığın çekilme talebinin haklı olup olmadığı konusunda bir karar verir. Eğer bu çekilme istemi mahkemece kabul edilmez ise tanık mahkemede dinlenir. Mahkemenin dinleme kararına rağmen tanık tanıklık yapmamakta direnirse, tanığa disiplin para cezası verilir ve bir sonraki celse dinlenebilmesi için gereken işlemler tamamlanır.
Yukarıda anlatılanlar, tanığın bir neden göstermeksizin tanıklıktan çekinmesi ve yemin etmekten kaçınması halinde de uygulanır.
Ayrıca, aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, tanık kendisine sorulan sorulara cevap vermez ya da yemin etmemekte direnirse, iki haftayı geçmemek üzere disiplin hapsi ile cezalandırılır.
Tanıklıktan çekinme bir hak olarak HMK da düzenlenmiş olmasına rağmen HMK’nın 251. maddesi çekinme hakkının istisnalarını düzenlemiştir. Bu maddeye göre
248 ve 249 uncu maddeler ile 250 nci maddenin (a) bendindeki hâllerde;
a) Bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası ve içeriği hakkında,
b) Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında,
c) Aile bireyleri arasında, ailevi ilişkilerden kaynaklanan mali uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar hakkında,
ç) Taraflardan birinin hukuki selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında,
tanıklıktan çekinilemez.
Tanığın sorgulaması başlamadan önce, HMK 254/1 maddesi gereği kimlik tespiti yapılır ve HMK 256/1 maddesi içeriğinde yer alan düzenle görevi ve ifadesinin başında yemin ettirileceği hatırlatılır. Yemin metni HMK 258/3 maddesinde yer almaktadır. Tanığın dinlenmesinden önce tanığa yemin ettirilmesi kanun gereğidir. Ancak HMK’nın 257/1 maddesi on beş yaşın altındaki tanıklarla yemini ayırt etme gücüne sahip olmayanların yeminsiz dinleneceğini hükme bağlamıştır. Bu maddenin karşılığı olan HUMK 247. maddesine baktığımızda, HUMK’da yeminsiz dinlenilenlerin sayısının daha fazla olduğunu HMK da bunun daraltıldığını görmekteyiz. Bu daraltmanın sebebi madde gerekçesinde yer almaktadır ve akılcıdır. HMK 258/3 maddesinde yer alan yemin metni, HUMK 264. maddesinde yer alan yemin metninden farklıdır.
Tanığın dinlenilmesine başlanılmadan önce, HMK 260/1 maddesi gereği hakim, tanığı tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak bilgilendirir. Bu bilgilendirmeden sonra tanığın olayla ilgili olarak bildikleri söylemesi istenir.
Tanığın nasıl dinleneceği, HMK 261. maddesinde beş fıkra halinde, detayları ile hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre;
(1) Tanıklar, hâkim tarafından ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilirler.
(2) Tanık, bildiğini sözlü olarak açıklar ve sözü kesilmeden dinlenir. Dinlenilme sırasında, tanık, yazılı notlar kullanamaz. Şu kadar ki, tanık tarihleri ve rakamları tespit etmek veya bazı hususları açıklamak ya da hatırlayabilmek için yazılarına bakmak zorunda olduğunu hâkime söylerse, hâkim derhâl yazılarına bakmasına veya belirleyeceği duruşmada yeniden dinlenmesine karar verebilir.
(3) Hâkim, tanık sözünü bitirdikten sonra, ifade ettiği hususların açıklanması veya tamamlanması amacıyla başka sorular da sorabilir.
(4) Toplu mahkemede başkan, hâkimlerden her birinin tanığa doğrudan doğruya soru sormasına izin verir.
(5) Tanığın sözleri tutanağa yazılarak önünde okunur ve tutanağın altı kendisine imza ettirilir.

Tarafların, tanığın sözünü kesmeleri, söz veya hareketlerle onu övmeleri ya da tahkir etmeleri yasaktır. Aksi davranış HMK 262/1 in yolması ile HMK 79 ve 151. maddelerinin uygulanmasını gerektirir.
Gerekirse, tanığın ifade vermesinde, tercüman ya da bilirkişi kullanılabilir.
HMK’da tanık ifadesinin alınmasında, heyetli mahkemelerde üye hakimler 261. ve 152. madde gereğince ve taraf vekilleri ise 152. madde gereğince doğrudan soru sorabilirler. Bize göre bu yenilik hem doğru soru sorulmasını sağladığı için hem de duruşmadaki aktivitenin bizde olduğunun görülmesi açısından önemlidir.
Yalan yere tanıklık edenler ve onların suç ortakları hakkında işlem yapılmak üzere HMK 264. maddesi gereği cumhuriyet savcılığına ihbar yapılır.
Tanığa,
- İş ve gücünden kaldığı için
- Yol, konaklama ve beslenme giderlerini
Karşılayacak şekilde bir ücret ödenir. İş ve gücünden kalma karşılığı ne ödeneceği Adalet bakanlığınca çıkarılacak tarifeye göre saptanır.

EK: Bu yazıya Sn. Av. Prof. Dr. Christian Rumpf tarafından şöyle bir yorum yapıldı.
"Sayın meslektaşım,
tek bir noktada yardımcı olmak isterim: bazı tanıkların tanıklığı, kamu işvereninim iznine bağlı olur. Bu durumda Alman hukuku ve uygulamasına göre, kamu idaresinin izin vermeme işlemine karşı idare mahkemelerine başvurulabilir. Bu, hukuk devletinin gereğidir. Bence, aynı husus Türkiye için de geçerlidir.
Saygılarımla
Stuttgart barosunda kayıtlı Avukat Prof. Dr. Christian Rumpf"
  Biz de kendisine şöyle yanıt verdik.
Değerli meslektaşım,
Benim gibi amatör biri için yurt dışındaki bir meslektaşımdan, yardım gelmiş olması son derece sevindirici bir duygu, öncelikle bunu belirtmek isterim.
Türk hukuk sisteminde de sizin görüşünüzün geçerli olduğuna katılıyorum. Ancak, bizde TBMM üyeleri ve bakanlar için izin TBMM kararı ile verildiğinden ötürü, bu kişiler için izin verilmemesi halinde yapılacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Bunun dışında kalan tüm kamu görevlilleri için bakan yada en üst amir, izin verme yatkisine sahip olduğundan ve bu kararlar idari nitelikli kararlar olduğundan ötürü, olumsuz karara karşı,idari yargıya başvurulması gerektiğine inanmaktayım.

Yardımlarınız için tekrar teşekkür ederim.
saygılarımla

Av. Ender DEDEAĞAÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder