9 Haziran 2010 Çarşamba

Avukatlık Stajı ve Sınavı

Av.Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 27.11.2006 tarihinde yayınlanmıştır.)
Günün popüler konusu olduğu için çorbada benimde tuzum olsun dedim. Bu nedenle aklımın elverdiği kadar bir şeyler karaladım. Bu karaladıklarımı Sn. Tansu ile paylaştığımda, kendisi meclis tutanaklarını göndererek, bir kez daha düşünmemi önerdi. Bu davranış hem çok hoşuma gitti hem de çok yararlandım. Hoşuma gitti, çünkü, hakemli bir derginin gösterdiği ciddiyeti, tek başına bu sayfayı hazırlayan Sn. Tansu’nun göstermiş olmasını sayfanın ciddiyetini ortaya koyan bir davranış olarak algıladım. Yararlandım, çünkü TBMM deki çalışmalardan yararlanmak ve siyasilerin görüşlerine ulaşmak olanağına kavuştum.

Gerek TBMM tutanaklarında yer alan tartışmaları gerekse çevremde oluşan tartışmaları değerlendirdiğimde, sınav yapılmasını isteyen kişilerin temel amacının günümüzde avukatlık mesleğinde oluşan olumsuz gelişmeleri önlemek olduğunu gördüm.

Bu saptamaya, yani meslekte bazı olumsuz gelişmelerin yaşandığına ve bunların giderilmesi gerektiğine bende katılmaktayım, ancak benim kanıma göre, stajın sınav koşuluna bağlanması, sınavın staj öncesi ya da sonrası olması, avukatlık mesleğine ilişkin sorunların sadece bir kısmına ilişkin problemleri çözebilir. Bunun dışında kalan ve TBMM de bile dile getirilen yani artık kendi sorunumuz olmaktan çıkıp ülkenin sorunları arasına giren bazı problemleri örneğin mesleğin ekonomik olarak güçsüzlüğüne ilişkin problemleri çözemez.

Konuyu dağıtmamak açısından problemi sınavla sınırlı tutmakta yarar vardır.

Bu nedenle, sınavın gerekli olup olmadığını irdelemeden önce, cevap verilmesi gereken ilk soru “neden staj yapılır?” sorusudur. Benim kanımca, staj, klasik eğitimini tamamlamış ve bir mesleği seçmiş olan kişiye, seçmiş olduğu meslekle ilgili olarak meslek büyükleri tarafından verilen daha çok uygulamaya yönelik bilgiler bütünüdür. Bu nedenle bir öğretim değil bir eğitimdir. Bu eğitimin en önemli kısmı, stajyerin, meslek büyüğü ile birlikte yapmış olduğu çalışmadır. Bu aşamada, meslek büyüğü, sahip olduğu tüm bilgi ve becerileri stajyere aktarmak zorundadır. Bu onun meslek borcudur. Namus borcudur. Eğer mesleğin yapısı, birlikte staj yapılan meslek büyüğünün bilgi becerilerinin yanı sıra diğer meslek büyüklerinin yada uğraşılan meslek dışındaki meslek mensuplarının bilgilerinin de aktarılmasını zorunlu kılar ise staj sırasında bu bilgilendirme de gerçekleştirilir.

Bu nedenle TBMM de başka meslekler örnek gösterilerek, o mesleklerde staj ve staj sonrası sınavın olup olmamasının örnek gösterilmesine katılmamaktayım. Her meslek kendi içinde değerlendirilmeli ve gereksinimleri saptanarak çözümlenmelidir. Bu nedenle eczacılığın doktorlukla, avukatlığın, hâkimlikle ya da hukuk müşavirliği ile kıyaslanarak problemlerinin çözümlenmesinin olanaksız olduğunu düşünmekteyim.

Avukatlık mesleğinin yapılması aşamasında, kaymakamlık, yöneticilik vb pek çok meslekte olduğu gibi, lisans eğitiminde verilen akademik bilgilerin vazgeçilmesi olanaksız, temel bilgi olduğu kabul edilmektedir. Ancak bunların yeterli olmadığı bunların yanı sıra bu akademik bilgilerin hayata geçirilmesi için mesleki yetenek ve bilgi birikiminin de bulunması gerektiği inkâr edilememektedir. İşte gerekli olan “mesleki bilgi birikimi” stajda eğitimle verilebilecek olan bir unsurdur. Kısaca usta çırak ilişkisi ile oluşacak bir kazanımdır.

Staj sonunda bir sınava gerek vardır. Ancak, bu sınav aslında stajyerle birlikte, yanında staj yapılan meslek mensubunun da sınavıdır. Bu sınavda, stajyer bu mesleğe girmek için gereken bilgileri ve becerileri elde edip edemediğinin hesabını verirken yanında staj yaptığı meslek büyüğü de, kendisine bir onur olarak verilen stajyer yetiştirme görevini başarıp başaramadığının hesabını vermek zorundadır.

Elbette bu sınav meslek büyüklerinin yapması gereken bir sınavdır. Çünkü burada değerlendirilmesi gereken akademik bilgiler olmayıp lisans eğitimi döneminde elde edilen akademik bilgilerin ve staj döneminde elde edilen diğer bilgilerin harmanlanması ile somut bir mesleki çalışmanın sergilenmesi gerekmektedir.

Senelerdir bu böyle uygulanmıştır. Bunun en tipik uygulamasını ahilik yapısında bulmak mümkündür. Ancak unutulmaması gereken bir nokta daha vardır o da ahilik sadece bize özgü bir yapı değildir. Benzer uygulama değişik isimlerle dünyanın pek çok yerinde sergilenmiştir. Ancak bu uygulama tarih içinde oluşan sosyoekonomik değişikliklere uygun olarak yeni şeklini almıştır ve almak zorundadır. Zaten eğer değişimlere ayak uyduramıyorsan yaşam şansın yoktur. Çünkü doğa hem koruyucudur, can verendir hem de affetmeyendir.

Somut olayımızı değerlendirdiğimizde yani “avukatlıkta staj ve sınav” olgusunu değerlendirdiğimizde, sınavdan yana olmakla beraber, öncelikle, yasanın getirdiği sınavın gereksiz olduğunu en azından bu sınavın avukatlık stajının ne başlangıcı ne de sonu ile bir bağlantısının olmadığını görmekteyiz. Çünkü bu sınav, hukuk fakültesinde elde edilmesi gereken akademik-teorik bilgilerin değerlendirilmesini amaçlayan bir sınavdır. Bu sınav, ülkemin her bir tarafında, mısır patlağı gibi açılan, yüksek okullar zincirine katılan, kırka yakın hukuk fakültesi mezunu arasında oluşmuş bulunan ve uçurum ile ifade edilen farklılığı sergilemek/saptamak amacıyla yapılmak istenmektedir.

Bu sınavın yapılması yönünde oluşan tartışmalar ne avukatları nede avukat stajyerlerini ilgilendirmektedir. Bu tartışma, fakültelerin yönetimlerini ve öğretim görevlilerini ilgilendiren bir konudur. Onların başarılarını ya da başarısızlılarını ortaya koyacak olan bir değerlendirmedir. Eğer ben her hangi bir fakültede öğretim görevlisi olsam bu sınavın yapılması için elimden geleni yaparım eğer benim öğrencilerim başarısız olur ise ve sorumluluğu kendimde görür isem hemen görevimi bırakırım.

Bu yasa, akademik bilgilerin ölçümlemesini hem de test yolu ile yani bir parça yazı tura yöntemi ile ölçümlenmesi işini, avukatlık sınavının sonuna koyarak, öğrenci yetiştirmek görevini yapmamış olan eğitim kurumlarının, fakültelerin yetiştiremediği öğrencilerin yetiştirilmesindeki başarısızlığın hesabını vermeyi barolara bırakmaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Lisans eğitimi vermek görevi baroların olmadığı gibi, baroların bu görevi sağlayacak olanakları da yoktur.

Baro, lisans eğitimini tamamlamış olan kişinin, mesleki bilgilerini oluşturmak ve pekiştirmek için gerekeni yapmak zorundadır. Bu görevinden ötürü bir noksan yada kusuru varsa bunun sorumlusu barolardır. Olaya bu açıdan bakmakta yarar bulunmaktadır.

Anladığım kadarıyla barolar da bu yasa ile getirilmek istenilen sınava sıcak bakmamaktadırlar. Çünkü yasanın çıkmaması için yapılan çalışmaları izlememize rağmen çıkması yolunda barolarımızın bir çalışmasını duymadım. Her ne kadar, yasa çalışmaları sırasında, TBB ve barolarla yapılan görüşmelerde, TBB ve baroların sınav konusunda olumlu düşündükleri ve sınavdan yana oldukları, ayrıca, olanakları ölçüsünde bazı baroların staj eğitim merkezleri oluşturulduğu belirtilmekte ve bizce de bilinmekte ise de, kanımca bu düşünce ve çalışmalar inkâr etmediğim fakat “yasanın çıkması yolunda çalışma” olarak nitelendirmediğim çalışmalardır. Aksini düşünebilmem için, stajın kabulü için, objektif kriterlere dayalı gözle görülür bir lobiciğin gerçekleşmiş olması gerekir. Bir mesleğin yararı için, meslek odaları başkanlarının lobicilik yapmaları kanımca utanılacak bir davranış olmayıp övünç duyulacak bir çalışmadır.

Yasanın çıkmasını istemeyenlerden bazıları, sınavın gereksiz olduğunu, iş hayatında beğenilmeyenlerin kendiliğinden devre dışı kalacağını belirtmektedirler. Bu savunmada bulunanlara sorulacak pek çok soru bulunmasına rağmen ben tek bir soru ile yetinmek istedim ve onlara lisans eğitimi sonrası sınavları da kaldıralım mı? diye sormaktayım.

Üstelik ben yasanın bugünkü haliyle sınav sistemini içerdiğini ayrıca bu sınavın amaca daha uygun olduğunu düşünmekteyim. Yasa “mülakat” yapılması şartını içermektedir. Eğer bu mülakat amacına uygun olarak düzenlenir ve stajyerin mesleki bilgi ve becerisinin ölçümlenmesinde kullanılırsa, kanımca, sınav koşulu amacına uygun olarak gerçekleşmiş olur. Ancak, mülakat yöntemi uygulanırken unutulmaması gereken bir husus, başarısız olan stajyer sadece staj süresinin uzaması ile cezalandırılmamalı eğer stajda yeterli bilgi ve beceri kazanmamışsa, uzatmadan sonrada durumunda bir değişiklik yoksa bu kişiye başarısız olduğu bildirilmeli ve ruhsat verilmemelidir. Kanımca yasa buna olanak vermektedir. Çünkü yasa, uzatmadan sonra mülakat yani sınav yapılmayacağını buna karşılık staj bitim belgesinin otomatik olarak verileceğini hükme bağlamamaktadır. Her sınavın bu kapsamda mülakatın amacı başarıyı saptamak olduğuna göre başarısızlığın saptanmasında verilmesi gereken ödülün yani staj bitim belgesinin verilmemesi en olağan davranıştır.

Ancak olay sadece mülakatla sınırlı değildir. Meslektaşlarımızın stajla ilgili olarak affedilmesi olanaksız tutum ve davranışlarını da bu aşamada belirtmekte yarar bulunmaktadır.

*

Bazı meslektaşlarımız büro çalışmalarına devamı stajyerin gönlüne terk etmektedir.
*

Bazı meslektaşlarımız stajyeri ucuz emek olarak değerlendirmektedirler ve yetiştirmek yerine gereksiz işlerin yapılmasında kullanmaktadırlar.

Bu ve benzeri tutumlar yanlıştır. Stajda yetişmemiş bir avukatın bu piyasada iş arayacağını ve hak etmediği halde ekmeğimize ortak olacağını belki de bizi ekonomik açıdan mağdur hale getireceğini unutmamak zorundayız.

Özetle,

*

Eğer her birimiz, staj için bizden yardım isteyen stajyere gereken yardımı sağlamanın bir mesleki onur olduğunun bilinci ile onları bürolarımızda konuk edersek, onlara bildiklerimizi kıskanmadan aktarabilir isek, onlar hakkında istenilen raporları olumlu ya da olumsuz ancak doğru olarak yazarsak,
*

Eğer baroların yapmak zorunda olduğu toplu staj çalışmalarına katkı vermeyi bir yük olarak değil bir zevk hatta bize gösterilen bir güven olarak değerlendirirsek,
*

Eğer mülakatın, uzatmadan sonra yapılanında staj bitim belgesinin verilmesinin zorunluluk olmadığının bilincine varırsak,
*

Bir baroda devam ya da benzer nedenle stajının bitmesinden çekinen her hangi bir stajyeri bir başka baro sorgusuz sualsiz kabul edip belgesini vermez ise,
*

Barolar Birliği, barolar arasında imkânsızlıktan ya da başka nedenlerden kaynaklanan farklılıkları en aza indirici çalışmaları yaparsak,

Kanımca, sınav tartışmasını yaşamadan gereken staj eğitimini sağlamış oluruz.

TBMM tutanaklarından anladığım kadarıyla, yasama organı üyeleri de hukuk fakültelerinde ki eğitimin yetersizliğini ve bu yetersizliğin hukuk eğitimi ile yapılabilen avukatlık dahil olmak üzere yargıçlık, yöneticilik vb mesleklerde sakıncalar yaratacağını bilmektedirler, Bu yetersizlik, avukatlık mesleğine de yansımasına rağmen kanımca bunun çözümünü, fakültelere ve siyasilere bırakıp biz bu yetersiz eğitimden çıkan en iyilerini kapıp, bizce verilmesi zorunlu hatta bir onur borcu olan mesleki eğitimi verip meslektaş olarak kazanmak zorundayız. TBMM de belirtildiği gibi onların aramıza katılması ekonomik açıdan bizi üzmez, bizler iyilerin aramızda olmasından onur duyan kişileriz ayrıca herkesin iş yapabilme sınırı olduğunun da bilincindeyiz.

Bu ise, yani en iyileri avukatlıkta görmek istemek, avukatlığın, gençler arasında istenir bir meslek olmasına bağlıdır. Bu nedenle, gençlerin bir mesleği istenir kabul etmesi için nelere baktığını araştırmak, saptamak ve gereken önlemleri almak gerekmektedir.

Ancak, bu konudaki genel bilgilerimize baktığımızda, gençlerin toplum tarafından kabul görme ve ekonomik çıkarı ön planda ve birlikte değerlendirdiği görülmektedir. Eğer benim bu saptamam doğru ise, gençlere, avukatlar arasında, vergi rekortmenlerinin bulunduğunu, özel uçakları ile tatile gittiklerini, yargıçların ve vekil edenlerin karşısında doğru bildiklerini onurları ile savunduklarını, yargılamaya aktif olarak katılarak kararın oluşmasına yön verdiklerini anlatabileceğimiz bir düzenin yaratılması için çalışmamız gerekir.

Avukatlıkta staj konusunda benim ve TBMM de tüm konuşanlar gibi 1969 yılını temel alan herkese yanıldığını hatırlatmak isterim ve bu sitede yer alan Sn. Tansu’nun yazısını okumasını öneririm. Bu yazı, aynı zamanda, bir tarihte avukatlığın hâkimlikle aynı yapıda değerlendirildiğini daha sonra ayrımın doğduğunu da dile getirmektedir. İyi bir sosyal bilimci tarafından, geçmişte, sınavın varlığı yokluğu, toplumsal değişmelerle birlikte değerlendirildiğinde, kanımca mesleğin geleceğini görebilmek açısından çok yararlı bir çalışma olacaktır.

STAJ EĞİTİMİNDEN DE ÖNEMLİSİ baroların üyeleri bizler olduğumuzdan barolar öncelikle bizim mesleki gelişmelerimizi sağlamakla görevlidir. Bu nedenle, hep birlikte mesleki gelişmemizi sağlayabilmek için neler yapmamız gerektiğini düşünmek, ama düşünmenin ötesinde uygulamaya koymak zorundayız. Örneğin, başka meslek mensupları tarafından bize hasredilmiş işlerin nasıl yapıldığını, bundan ötürü elde edilen yararları görmek ve bunlarla, bizzat ve meslek kuruluşlarımızın desteğiyle mücadele etmek zorundayız.

Bir mesleğin ekonomik yararına çalışmak her meslek kuruluşunun utanmadan benimsemesi gereken görevidir.

Kısaca, “olma rende gibi hep sana hep sana, olma keser gibi hep bana hep bana ol testere gibi bir sana bir bana”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder