22 Haziran 2010 Salı

Avukatlara Açık Mektup

Av.Ender Dedeağaç

(Bu yazı www.inisiyatif.net sitesinde 14.05.2007 tarihinde yayınlanmıştır.)
15.04.2007 tarihli ATV’nin ana haber bültenini izlediğimde, haberlerden birinin trafik kazaları için kurulmuş olan garanti fonu ile ilgili olduğunu gördüm. Bu habere göre,kamu oyunda garanti fonunun çalışma alanı açısından yeterli bilgi olmaması nedeniyle, bazı kişiler, vatandaşın, garanti fonu kapsamında kalan alacaklarını, tahsil etmeyi bir uğraş, bir meslek haline getirmişlerdir.

Habere göre, bu kişiler, oluşan trafik kazalarını izlemekte, zarar gören kişileri saptamakta ve onlara garanti fonundan hakları olan ödemelerin yapılması için yardımcı olmaktadırlar. Bu kişiler, yaptıkları bu işlerin karşılığında da bir ücret TV kanalının söylediğine göre, yüklüce bir ücret almaktadırlar.

Bu işi yapan kişilerin yapmış oldukları iş, haberden anladığım kadarıyla, Avukatlık Kanunu 35 maddesinin tanımladığı işler arasına giren bir iş niteliğinde değildir. Bu nedenle de bu kişilere karşı yapılacak bir şey yoktur.

Ancak unutulmaması gereken bir husus, bu işi yapan kişilerin özünde çözdükleri problem, trafik kazası sonucunda meydana gelen bir zararın giderilmesine yardımcı olmaktır.

Bizim bildiğimize göre, bu güne kadar, trafik kazasının oluşmasından sonra, taraflar avukata başvurarak gereken hukuki yardımı alıyorlardı. Trafik sigortalarının parasal değerlerinin yükselmesi, kapsamının genişlemesi ile avukat aracılığı elde edilen zararın giderilmesine ilişkin hukuki yardım yerine, doğrudan doğruya sigortaya başvurarak,gereken yardımın sağlanması yolu da son günlerde uygulanır bir yol haline gelmiştir. Bu nedenle vatandaşın doğan zarardan ötürü oluşan problemleri azalmış ve daha uygar bir çözüm biçimi gelişmiştir. Bu ülkeyi seven,vatan olarak kabul eden bir kişi olarak sigorta şirketlerinin bu tutumundan ötürü, ulaştığımız daha uygar yapıyı benimsememem söz konusu olamaz.Ancak,kamunun yararına oluşan bu değişim, avukatlık mesleğinin aleyhine oluşmuş bir değişimdir. Avukat bu yolla iş kaybına uğramıştır. Buna rağmen, uygar bir yaşam düzeyine ulaşmanın sonucunda oluşan bu iş kaybını,bir kazanç olarak kabul etmek, bu güne kadar aldığımız mesleki terbiye açısından en doğru davranıştır.

Fakat, hiç yoktan bir yeni bir meslek grubu, daha doğrusu iş grubu oluşup elimizdeki olanakları alıyorsa ve biz buna seyirci kalıyorsak bunu kabul etmek mümkün değildir.

Avukatlık Kanununda yer alan, 55 madde ve 48 madde, avukatın, iş aramasını reklam yapmasını yasaklamaktadır. Hatta, avukatın tanıtım yapmasını bile engellemektedir. Halbuki, avukattın çalışma alanından bu örnekte olduğu gibi yasaya aykırı olmayan şekilde ya da patent bürolarının yaptığı gibi yasaya aykırı şekilde elinden iş alan kişi yada kuruluşların reklam yapmak, iş aramak olanağı bulunmaktadır. İşte bu olanak çalışma konularımızın sınırlanmasına, mesleğin ekonomik açıdan zayıflamasına neden olmaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir.

Avukatlık yasasına göre, barolar ve barolar birliği, meslektaşların ekonomik problemlerine de çözüm bulmak zorundadır. O halde, özellikle Barolar Birliği, tarımsal faaliyetlere dayalı ekonomik yapıdan kentsel ekonomik yapıya geçmeye çalışan yada geçmiş olan ülkemizin sosyo-ekonomik yapısını gözden geçirmek ve daha önce benimsemiş olduğu etik kurallara ilişkin görüşlerini yeniden oluşturmak zorundadır. Bu zorunluluk,meslek odalarının temel problemidir. Çünkü, meslektaşların ekonomik güçlerinin zayıflaması yada kaybolması, barolarında güç kaybına uğramasıdır. Günümüzde toplumsal etik kurallar değişime uğramıştır, mesleki etik kuralların da aynı yapı içinde değişmesi kaçınılmazdır.

Değişime direnmek mümkün değildir. Direndiğini düşünen kendini kandırır. Değişim, bazı kural tanımazların, kural dışı uygulamaları ile de gelir hatta bizdeki uygulamalara baktığımızda pek çok değişimin bu yolla geldiğini görmekteyiz. Düzensiz gelen bu değişim, yeni problemler doğurur. Genelde kurallara uymak isteyen uygar kişilerin zararına sonuçlar doğurur.

Unutmayın ki günümüz toplumunda da, Maslow’un merdivenleri hala geçerlidir ve bu merdivenlerin başında, günlük ihtiyaçlarımızın giderilmesi yer almaktadır. Üstelik bu ihtiyaçların giderilmesinde eskiden inandığımız, bir lokma bir hırka, mantığı unutulmuş, bunun yerine, insanca yaşamaya en uygunu ile ihtiyaçların giderilmesi mantığı gelmiştir. Bunu, yani insanca yaşamayı, uyguladığımız etik kurallarla sağlamak mümkün olamazsa yani etik bunu engellerse o zaman kişi etiği hiçe sayacaktır.

Bu nedenle, avukatın sorunlarını düşünürken, avukatın uygar bir insan olarak ihtiyaçları olduğunu, bunu gidermek için çalıştığını, baroların bu çalışmaya ve bunun sonucunda elde edilen yararın artmasına katkı yapmasının kaçınılmaz bir ödev olduğunun kabulü gerekir. Kısaca, kamunun yararına olarak, mesleğin ekonomik yapısından, meslektaşların gelirinden bir kayıp meydana geliyor ise bunu kabul etmek mümkündür ancak mesleğin zararına ve hiç olmayan bir uğraş alanının doğumuna neden olunuyor ise bunu kabul etmek mümkün değildir.

Yukarıda anlattığım olayı yaşadığım günlerde bir başka olay daha yaşadım. Bunu da sizlerle paylaşmak ve değerlendirmek isterim.

Ankara İcra Müdürlüklerinden birinde öğlen vakti hacze gitmek için sıramı beklerken, icra müdürlüğünün ortasında yer alan ve avukat meslektaşların yararlandığı masada bulunan boş yere oturdum. Karşımda genç bir beyefendi bulunuyordu, giysilerinden ve davranışından avukat olmadığı kanısına kapıldığım bu beyefendi, sürekli olarak icra dosyalarına talep açıyor ve imzalıyordu. Dosyaya yazmış olduğu avukat ismini kafama yazdım ve ilk albümden kişinin fotoğrafına baktım, tekrar icraya inerek kişiyi bir kez daha inceledim tam bu sırada yanına gelen kişi daha çok dikkatimi çekti, çünkü tahmin ettiğim gibi ilk beyefendi katip ikinci beyefendi ise katibin yanında çalıştığı avukattı.

Yapılan bu davranışı hangi açıdan eleştirmek gerektiğini sizlerin insafına bırakıyorum. Ancak, bilinmesini istediğim bir husus da bilgilerinize sunmak istiyorum. Benim anlatımımla bu olayda avukat olan meslektaşım meslekle ilgisi olmayan bir kişiyi taşeron olarak kullanmaktadır. Kullanılan bu taşeron nedeni ile söz konusu avukat fiilen yetiştiremeyeceği yoğunlukta bir işi yetiştirmekte ve bir başka meslektaşının ekmeğini elinden almaktadır. Ekmeği elinden alınan meslektaş ise arkadaşlık kuralları yada benden bulmasın nedeni ile suskun kalmaktadır. İşte anlayamadığım çelişki burada yatmaktadır.

Kapı önünde dilekçe yazan arzuhalcilere karşı mücadele ederken içimizden birileri tarafından bize karşı yapılan bu haksız davranışı görmezden gelmek bana anlaşılmaz gelmektedir.

Konuyu Baromun yetkilileri ile paylaşmak istediğimde, bana, olayda şikayet olmadığı takdirde yapılacak bir şey olmadığı söylendi.

Askerde benimle birlikte çalışan bir astsubayımdan öğrendiğim bir ilke nedeni ile şikayetçi olmayı düşünmüyordum. Amacım, bu yolda hareket eden ve haksız rekabette bulunan hatta haksız kazanç sağlayan meslektaşlarımın öncelikle bir kez uyarılmasını sağlamaktı. Bende bu yazıyı bu tür çalışanlara bir uyarı olarak yayınlıyorum. Eğer hala bu yoldaki çalışmalara devam edilecekse o zaman baronun resen işlem yapmasını beklemeksizin isim bildirmek kaydı ile şikayetçi olacağımın bilinmesini hatta yapacağım bu şikayetten ötürü onur duyacağımın da bilinmesini istiyorum.

Avukatlık Kanunu gereği ve işin yapısı gereği meslektaşların ekonomik çıkarlarının korunmasının baroların temel görevi olduğu kanısında olduğumu, bu vesile ile açıklamakta da yarar görmekteyim.

Kısacası dinozorlaştıkça, huysuzlaşmaya başladığımın farkındayım. Ancak, huysuzluklarımın, kişisel çıkarlarım için olmadığını meslektaşlarımın çıkarları için olduğunu gördükçe, huysuzluğumdan ötürü kendimi affediyorum.

Bildiğim olumsuz örnekleri zaman zaman sizlerle paylaşmayı amaçlamaktayım. Bu yüzden de Sayın Tansu’nun ve sizlerin hoşgörünüzden elimden geldiğince yararlanmaya çalışacağım.

Meslekte daha iyi günlere ulaşmak dileği ile,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder