EUROPEAN
COURT OF HUMAN RIGHTS
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
ÜÇÜNCÜ DAİRE
S.C. UZINEXPORT A.Ş. ve ROMANYA
(Başvuru no 43807/06)
KARAR
STRAZBURG
31 Mart 2015
Bu
karar sözleşmenin 44 § 2 nolu maddesi uyarınca kesinlik kazanacaktır. Şekilsel
değişiklikler olabilir
S.C. Uzinexport A.Ş. ve
Romanya davasında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Üçüncü Dairesi aşağıdaki isimlerden oluşup;
Başkan,
Josep Casadevall, Luis
Hâkimler,
López Guerra, Ján Sikuta,
Dragoljub Popovic, Johannes
Silvis, Valeriu Griteo,
Iulia
Antoanella Motoc,
ve yazı
işleri katibi
Stephen
Phillips
10 Mart 2015 tarihli Konsey
Dairesinde davayı görüşüp belirtilen tarihte aşağıdaki kararı almıştır:
USÜL
1. Dava
konusu, Romanya aleyhine verilen bir başvuruda (no 43807/06) Romanya
Hukukuna tabi bir ticari şirket olan S.C. Uzinexport A.Ş. («Başvurucu»),
19 Ekim 2006 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair
Sözleşmenin 34ncü maddesi uyarınca mahkemeye başvurmuştur («Sözleşme»).
2. Başvurucu,
Başkanı olan M. Nicolaide tarafından temsil edilmiştir. Romanya hükumeti ise («Hükümet»)
Dışişleri Bakanlığı görevlisi Bayan C. Brumar tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvurucu,
Devletin gecikmeli ödediği alacağının faizinin ödenmesi başvurusunun reddi ve
adil yargılama hakkı ihlali sebebiyle şikâyette bulunmaktadır.
4.
6 Mayıs 2011 tarihinde başvuru
Hükumete iletilmiştir.
ESAS
I. DAVA KONUSU OLAYLAR
5.
Başvurucu, S.C. Uzinexport A.Ş.,
Romanya Hukukuna tabi ticari bir şirket olup Merkezi Bükreş’te bulunmaktadır.
6.
1980’li yıllarda, o dönemde
sermayesi devletin elinde bulunan başvurucu Mısır’da bir çimento fabrikası inşa
etmiştir.
7.
1990’lı yılların başında
Maliye Bakanlığı, başvurucunun çimento fabrikası inşa çalışmalarını
gerçekleştirmesine müteakip hak sahibi olduğu alacakların bir kısmını üçüncü
taraflara satmıştır. Söz konusu devretme tutarı, ana sözleşmedeki hükümlere
göre ödenmesi gereken alacak tutarlarının altındaydı.
8.
1997 yılında başvurucu
özelleştirilmiş ve sermayesinin tümü özel yatırımcılara devredilmiştir.
9.
Alacaklarının satılması ile mağdur
olduğunu düşünen başvurucu Maliye Bakanlığı aleyhine iki tazminat davası
açmıştır. 31 Mayıs 1999 ve 1 Şubat 2000 tarihli iki yargılama ile Bükreş İl
Mahkemesi davaları görüşüp Bakanlığı yaklaşık 20 milyon Amerikan Doları
tutarında tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Bakanlığın temyiz müracaatı üzerine
bahse konu kararlar 26 Kasım 1999 ve 23 Haziran 2000 tarihli Bükreş İstinaf
Mahkemesi nihai kararları ile onanmıştır.
10.
4 Ağustos 2003 tarihinde, 31
Mayıs 1999 tarihli karar uyarınca belirlenmiş olan rakam Bakanlık tarafından
ödenmiştir. 1 Şubat 2000 tarihli yargılama ile belirlenmiş olan rakam 13
Ağustos 2003 ve 2 Haziran 2004 tarihlerinde olmak üzere iki taksit halinde ödenmiştir.
11.
11 Şubat 2005 tarihinde açılan
bir dava ile, başvurucu yukarıda bahsi geçen yargılamalardaki tutarların
gecikmeli olarak ödenmesi sebebiyle Bakanlığın tazminat ödemeye mahkum
edilmesini talep etmiştir.
12. Talep
iki ayrı dosyaya konu olmuştur. İlki 31 Mayıs 1999 tarihli yargılama kararının
icrası ve ikincisi ise 1 Şubat 2000 tarihli karar konusundaki dosyadır. İkinci
dosyaya sunmuş olduğu sonuçlarda, başvurucu en eskisi 1981 tarihli doktrin ve
uygulamaya göre faizin her bir gecikme günü için geçerli olduğu konusunda bir
fikir birliği bulunduğunu belirtmiştir.
13.
İlk dosya içinse, 24 Ekim 2006
tarihli nihai karara göre, Yüksek Adalet ve İstinaf Mahkemesi davayı kabul
etmiştir. Faizlerin “ardışık hizmetler” olduğunu kabul ederek, mahkeme 167/1958
sayılı kararnamenin 12nci maddesini uygulama sokmuştur ve alacakların ödeneceği
güne kadar gerçekli olmak üzere faizin her bir gecikme günü için ödenmesi
gerektiğini değerlendirmiştir. Bunları talep etme hususunda mahkeme her bir
gecikme gününün yeni bir üç yıllık zamanaşımı müddetinin başlamasına sebep
verdiğini açıklamıştır. Davanın açıldığı 11 Şubat 2005 tarihi dikkate alınarak,
Yüksek Mahkeme 11 Şubat 2002 ve 4 Ağustos 2003 (alacağın ödendiği tarih)
arasındaki dönem için, başvurucunun gecikme faizi talep etme hakkına sahip
olduğu sonucuna varmıştır.
14.
İkinci dosya içinse 23 Mayıs
2006 tarihli nihai karar ile Yüksek Mahkemenin Ticari Dairesi gecikme zammı
isteme hakkının zaman aşımına uğraması sebebiyle talebi reddetmiştir. 167/1958
sayılı kararnamenin birinci maddesi uyarınca, Yüksek Mahkeme 1 Şubat 2000
tarihli karar ile belirlenmiş olan alacak ile ilgili faiz talebinin ikincil
olduğunu değerlendirmiştir. Mahkeme faiz talep etme hakkının da alacakta olduğu
gibi zaman aşımına, yani alacağı nihai olarak sabitleyen karar tarihinden
itibaren üç yıl süresine tabi olduğu sonucuna varmıştır.
II. KONUYLA İLGİLİ İÇ HUKUK VE
UYGULAMA
15.
Son bulan zaman aşımı hususunda 167/1958 sayılı kararnamenin ilgili maddeleri
aşağıda belirtilen şekillerde işler:
Madde 1
« Temel bir hak için dava açma hakkının son bulması ikinciller için de
dava açma hakkının zaman aşımına uğramasına sebebiyet verir »
Madde
3
« Zaman aşımı süresi üç yıldır [herhangi bir miras konulu dava için]. »
Madde 7
« Zaman aşımı süresi dava açma hakkı veya icra
talep etme hakkının başladığı andan itibaren geçerlidir. »
Madde 12
« Davalı ardışık hizmetlerden ötürü borçluysa,
her bir hizmet ayrı bir zaman aşımı süresine tabidir. »
16. Hükümet
tarafından iletilen bir bilgilendirme talebine cevap veren Yüksek Adalet ve
İstinaf Mahkemesi Ticaret Dairesi Başkanı, 14 Eylül 2011 tarihli mektubunda,
doktrin ve içtihadın, gecikme faizlerinin 167/1958 sayılı kararnamenin 12nci
maddesi uyarınca zaman aşımı kavramının uygulandığı “ardışık hizmetler” olduğu
konusunda hemfikir olduklarını belirtmiştir. Bahsedilen zaman aşımının ana
alacak için geçerli olandan farklı olduğu vurgulanmıştır. Örnek olarak, 2007 ve
2011 yılları arasında bahsi geçen mahkemenin Ticaret Dairesi tarafından
verilmiş olan birçok kararı göstermiştir ve bunlar da gecikme faizlerinin
ödenmesi konusundaki talepler için söz konusu maddenin uygulanmasını
kolaylaştırmaktadırlar.
17.
2003 yılında almış olduğu bir
kararda Yüksek Adalet Mahkemesinin Ticaret Dairesi “gecikme zammı ödeme
zorunluluğunun bağımsız bir ardışık hizmet olduğunu ve 167/1958 sayılı
kararnamenin 12nci maddesi tarafından konulan kurala uygun olarak her bir
alacak konusu için yeni bir zaman aşımı süresinin devreye girdiğini”
belirtmiştir (21 Mart 2003 tarih ve 1746 sayı ile Buletinul
Jurisprudentei, Culegere de deciziipe anul 2003, éd.
C.H. Beck, 2005, s. 298 yayınlanan karar).
KARAR GEREKÇESİ
I. SÖZLEŞMENİN
6 § 1 MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
18. 23 Mayıs 2006 tarihli Yüksek Adalet ve
İstinaf Mahkemesinin nihai kararı ile reddedilen davası konusunda, başvurucu
şirket hukuki güvenlik ilkesi ihlali olduğunu ifade etmektedir. Aşağıda
belirtilen şekilde sözleşmenin 6 § 1 nolu maddesini
vurgulamaktadır :
« Kendisi
aleyhine yapılan her türlü suçlamanın hukuki dayanağı konusunda herkes
meselesinin (…) mahkemesi tarafından adil bir şekilde (…) dikkate alınıp karara
bağlanması (…)hakkına sahiptir.
A. Kabul
edilebilirlik
19. Mahkeme, sözleşmenin 35 § 3
a) nolu maddesi uyarınca bu başvurunun görünürde asılsız olmadığını
gözlemlemektedir. Ayrıca, şikayetin hiçbir kabul edilememezlik gerekçesine
takılmadığı belirtilmiştir. Talebin kabul edilebilirliğini beyan etmek bu
durumda yerindedir.
B. Esas
itibariyle
1. Tarafların argümanları
20. Kendi
durumu için 167/1958 sayılı kararnamenin 1nci maddesinin uygulanmasını taraflı
olarak değerlendiren başvurucu, gecikme faizi talebinin geri çevrilmesini ihbar
etmektedir. Ulusal mahkeme ile yargı yerlerinin sürekli içtihatları göz önünde
bulundurularak, başvurucu Yüksek Mahkemenin 23 Mayıs 2006 tarihli kararının
hukuki münasebetlerin güvenliği ilkesine zarar verdiğini
değerlendirmektedir.
21.
Hükümet 23 Mayıs 2006 tarihli
yargı kararının bağımsız bir içtihattan sapma olduğunu kabul eder. Hükümet, iç
mevzuatın uygulanması ve yorumlanmasında değerlendirme yetkileri
gereğince, mahkemenin kendini ulusal
mahkeme ve yargı organlarının yerine koymaması gerektiğini değerlendirmektedir.
2. Mahkemenin değerlendirmesi
a) Genel
ilkeler
22. Sürekli içtihadı gereğince, mahkeme içsel
yargılamaların yerine geçmek gibi bir görevi bulunmadığını hatırlatır. Mahkeme,
bahsi geçen hatalar Sözleşme (Garcia Ruiz ve İspanya [GC],
no 30544/96, §§ 28-29, AIHM 1999-I) tarafından
teminat altına alınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece,
özellikle de, ulusal bir yargılamadan kaynaklı sözde hukuki veya uygulama
hatalarını kabul etmek veya kendi değerlendirmesini ulusal yargı alanlarınınki
ile değiştirmek gibi bir görevi bulunmadığını açıklamıştır.
23.
Türkiye’den Nejded Şahin ve Perihan Şahin davaları
için Büyük Daire tarafından verilmiş olan kararda (no
13279/05, §§ 52, 53 ve 58, 20 Ekim 2011), mahkeme hangi koşullarda yüksek bir ulusal
yargılama içtihadındaki çelişkilerin
Sözleşmenin 6 § 1 maddesindeki adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
beyan etme fırsatı bulmuştur. Dinamik ve geliştirici bir temasın eksikliğinin
tüm iyileşme ve değişme olanaklarını engelleyebileceğini belirten mahkeme,
içtihat geliştirme isinin kendi içinde adaletin iyi yönetilmesine engel teşkil
etmediğini belirtmiştir.
24.
Aynı kararda, mahkeme adil
yargılanma hakkının sözleşmenin giriş kısmı ışığında değerlendirilmesinin
gerektiğini ve sözleşmeye taraf devletlerin ortak mirası uyarınca hukukun
üstünlüğünü vurgulamıştır. Oysa ki hukukun üstünlüğü temel kavramlarından
birisi hukuki münasebetlerin güvenliği ilkesidir (Brumârescu ve Romanya [GC],
no 28342/95, § 61, AIHM 1999-VII).
25.
Bu anlamda, mahkemeler arası
pratik uyumu ve içtihadın tek tipleştirilmesini sağlayacak mekanizmaların
hayata geçirilmesinin önemini vurgulayan mahkeme, aynı anda sözleşmeye taraf
ülkelere adli sistemlerini organize etme zorunluluğunu getirip böylece farklı
kararların alınmasının önüne geçmenin önemini vurgulamıştır (Nejdet
Şahin ve Perihan Şahin, yukarıda ifade edilmiştir: § 55).
b) Sözü
edilen ilkelerin uygulanması
26.
Yüksek mahkeme tarafından 23
Mayıs 2006 günü alınan kararın sözü edilen yargılama içerisinde mevcut
olabilecek bir anlaşmazlığa girmediğini beyan eden mahkeme, ancak Hükümetin de
tanıdığı gibi Yüksek mahkemenin kendi içtihadı ve diğer ulusal mahkemelerin
içtihatlarına göre çok ufak bir sapma olduğunu vurgulamıştır.
27.
Mahkeme, 167/1958 sayılı kararnamenin
12nci maddesinde ardışık her hizmet için yeni bir zaman aşımını süresinin
işlendiğini gözlemlemiştir. Ulusal mahkemelerin, Yüksek Mahkeme dahil olmak
üzere (yukarıda bulunan 16ncı ve 17nci paragraflar), devamlı içtihadı gecikme
faizinin ardışık hizmetler olarak değerlendirildiğini kabul eder ve böylece
zaman aşımının ana alacağın zaman aşımından farklı olduğunu belirtir.
Başvurucunun durumu için bu maddenin uygulanması önceden tahmin edilebilir bir
durumdu. Ayrıca, aynı tarafları karşı karşıya getiren bir ihtilafta, Yüksek
Mahkeme başvurucunun benzer bir talebine haklı bulmuştur (bakınız 13ncü
paragraf).
28.
Bu durumda, zaman aşımı gerekçesiyle başvurucunun
talebini reddeden 23 Mayıs 2006 tarihli Yüksek Mahkeme kararı hem ilgili
mahkeme yorumu hem de diğer yargı organları ve mahkemelerin sabit içtihadı
açısından 167/1958 sayılı kararname ile tezatlık oluşturmaktadır. Söz konusu
karar ile, Devletin gecikmeli olarak ödediği başvurucunun alacağı konusunda 1
Şubat 2000 tarihli mahkeme kararı gereği başvurucunun talep etme hakkına sahip
olduğu tüm tazminat masraflarına istinaden herhangi bir talepte bulunmasının
önüne geçilmiştir.
29.
Elbette ki her bir adalet
sisteminin doğal bir parçası olan içtihatlar arasında olası farklılıklar birçok
esas üzerine yargı kararının doğasında vardır ve bu içtihatların uygulama alanı
ulusal alandır. Fakat, Yüksek bir mahkeme organının rolü bu çelişkileri
çözmektir (Zielinski ve Pradal ve Gonzalez ve başkaları Fransa [GC],
no 24846/94 et 34165/96 à 34173/96, § 59, AIHM 1999-VII).
30. Oysa
ki, en yüksek yargı organı çelişkili kararların temelinde yatar ve bu kararlar
hiçbir geçerli sebebe dayanmıyorsa, kendisi hukuki güvensizlik kaynağı
olmaktadır. Böyle bir durum kamu vicdanının hukuk sitemine olan inancını
saptıracak cinstendir ve hukuki güvenlik ilkesine zarar vermektedir. (Beian
ve Romanya (no 1), no 30658/05, § 39,
AIHM 2007-V (alıntılar)).
31.
Nihayetinde, Hükümet 23 Mayıs
2006 tarihli kararın iç kanunlarla, Yüksek Mahkemenin kendi içtihadı ve diğer
ulusal mahkeme içtihatlarıyla tezat olduğunu kabul ettiğinden, bu durumun iç
hukuk alanındaki yorumlama yetkileri hususunda ulusal adli karar merkezlerinin
sahip olduğu bağımsızlığa gösterilmesi gereken saygıya herhangi bir tesiri
olmayacaktır. Mahkeme, ne Yüksek Mahkemenin ne de Hükümetin, çelişkili
kararının başvurucunun dile getirdiği ve ihtilaflı kararın bahsedilen içtihada
kıyasla bir ilerleme sağladığı konusunda tezat bir yaklaşım sergilenebilecek
farklı olaylara dayandığı konusunda hiçbir argüman sağlamadıklarını
belirtmiştir.
32.
Bu bilgiler mahkemenin,
167/1958 sayılı kararnamenin birinci maddesinin mevcut durum için
uygulanmasının keyfi olduğu kanısına varması için yeterlidir. Şöyle ki, aksi
yönde yeterince açık içtihat ve hukuk standardı mevcudiyeti, Yüksek Mahkemenin
başvurucunun talebinin gecikmiş olduğu kanısına varması ve söz konusu maddenin
uygulanmasının hukuki temasların güvenliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna
varması için yeterlidir.
33. Bu
durumunda Sözleşmenin 6 § 1 nolu maddesi ihlali vardır.
II. BİR NOLU PROTOKOLÜN BİRİNCİ MADDESİNİN
AÇIKÇA İHLALİ
34.
Başvurucu Sözleşme 1 nolu protokolünün 1nci maddesi açısından gecikme faizi
ödenmesi talebinin geri çevrilmesini şikayet etmektedir.
35. Hükümet bu teze karşı çıkmaktadır.
36.
Mahkeme bu şikayetin yukarıda
incelenen ile ilgili olduğunu ve dolayısıyla kabul edilebilir nitelendirilmesi
gerektiğini ifade eder.
37.
Talebin esasını incelemeden
geç kalınmış olduğunu belirten Yüksek Mahkemenin davayı reddetmesi Sözleşmenin 6
§ 1 maddesinin ihlalini teşkil ettiği gözleminden yola çıkarak, Mahkeme bu
durumda mevcut hükmün ihlali gerçekleştiyse başka bir inceleme yapmaya gerek
kalmadığını belirtir.
III. SÖZLEŞMENİN 41 NCİ MADDESİNİN UYGULANMASI HUSUSUNDA
38. Sözleşmenin 41nci maddesi gereğince,
« Mahkeme
Sözleşmenin veya protokollerinin ihlalinin gerçekleştiğini beyan ederse ve
Taraf Devlet İç Hukuku bu ihlalin sonuçlarının sadece küçük bir ölçüde
silinmesine imkan veriyorsa, Mahkeme mağdur tarafa, mevcut ise, adil bir tazmin
verir.»
A. Zarar
39. Başvurucu,
gecikme faizi ödenmesi talebinin reddi sebebiyle yaşamış olabileceği maddi
hasarın tümüyle karşılanmasını talep eder. Hesaplarına göre, söz konusu hasar 8
367 380 Avro’yu bulmaktadır (EUR).
40. Hükümet
başvurucunun talebinin esas itibariyle incelenmediğinin altını çizer. Bu
durumda, Hukuk usulü muhakemeleri kanunu uyarınca davanın tekrar açılmasının,
icabında tespit edilmiş olası ihlalin düzeltilmesi için bir yöntem
olabileceğini bildirmiştir. Bu bağlamda, Romanya Hukukuna ve kanıt unsurlarına
göre, davalı, başvurucunun talebinin haklı olup olmadığının belirlenmesi ve
öyle olması durumunda gecikme faizi için kabul edilecek tutarın belirlenmesi
için ulusal yargı organlarının dosyaya bakmalarının daha yerinde olacağını
değerlendirmektedir.
41.
Mahkeme, bir başvurucunun haklarının ihlali
gözlemlendiğinde yeni Romanya Hukuk usulü muhakemeleri kanununun 509 § 10 maddesinin
Sözleşmenin ulusal anlamda ihlalini düzeltebileceğini ifade eder. Mevcut durum
bununla örtüşmektedir zira Mahkeme hukuki münasebetlerin güvenliği ilkesinin
tanınmamasının Sözleşmenin 6 § 1 maddesinin ihlalini teşkil ettiğine karar
vermiştir. Mevcut koşullar altında, başvurucu için en uygun tazminatın kendi
talebi doğrultusunda ihtilaflı davanın yeniden yargılanması veya açılması
olacağını değerlendirir (bakınız, mutatis mutandis, Sfrijan ve
Romanya, no 20366/04, § 48, 22 Kasım 2007). Bu
durumda başvurucuya maddi hasar anlamında bir tazminat verilmesi
gerekmemektedir.
B. Masraf ve giderler
42. Başvurucu aynı şekilde ulusal yargı organları
nezdindeki girişimleri sonucundaki masraf ve giderleri için 94 933
Avro’nun karşılanmasını istemektedir. Ödeme kanıtını da gösterdiği bu meblağ
talep edilen gecikme faizi tutarları oranında hesaplanmış olan damga vergisini
ifade etmektedir.
43. Ulusal
yargı işlemlerine bağlı olarak oluşan bu masraflar ile ilgili Hükumet
başvurucunun masraflarını karşılayacak bir tutarın, dayanaklandırıldığı
takdirde, ödenmesine karşı çıkmamaktadır. Fakat bu işlemlerin getirmiş olduğu
masraflar ile Mahkemeye sunulan talep arasında doğrudan nedensellik bağı
olmadığını değerlendirir. Mahkemenin içtihadına göre, bir başvurucunun gider ve
masraflarının ödenebilmesi için bu masrafların gerçekliği, gereklilikleri ve
makul oldukları belirlendiği takdirde ilgili masraflar karşılanır. Mevcut durum
içinse, Mahkeme talep edilen masrafların başvurucunun varlıkları ile ilgili
haklarını savunmak için yaptığı gerçek masraflar olduğunu gözlemler. Sonuç
itibarıyla başvurucu tarafından talep edilmiş olan tutarın tümünün ödenmesine
karar verir.
C. Temerrüt
faizi
46. Mahkeme, temerrüt faizi oranını Avrupa Merkez
Bankasının yüzde 3 puanlık yükseltilmiş marjinal sermaye kolaylığı faiz oranına
göre düzenlenmesini uygun görür.
BU GEREKÇELERLE, MAHKEME OY
BİRLİĞİ İLE,
Başvuruyu kabul edilebilir
olarak niteler ;
Sözleşmesinin 6 § 1
maddesinin ihlali bulunduğunu beyan eder;
Sözleşme 1nci protokolünün 1nci maddesi ile ilgili
şikayeti inceleme gereği olmadığını açıklar ;
Davalı Devletin başvurucuya,
Sözleşmenin 44 § 2 maddesi uyarınca karar nihai halini alacağı günü takip eden
üç ay içerisinde 94 933 Avroyu (doksan dört bin dokuz yüz otuz üç avro) Davalı
Devletin para birimine çevrilerek, gider ve masraflar için ödemenin yapılacağı
gün uygulanan kur oranı ile ödeyecektir.
Bu müddetin sona erdiği gün
ile ödemenin yapıldığı gün arasında geçen zaman zarfı için söz konusu meblağ
ilgili dönemdeki Avrupa Merkez Bankasının yüzde 3 puanlık
yükseltilmiş marjinal sermaye kolaylığı faiz oranına eşit basit bir faiz
oranına göre yapılacaktır.
5. Mahkeme artakalan için
adilane tazmin talebini reddeder.
Fransızca olarak düzenlenmiş
olup, 31 Mart 2015 tarihinde yönetmeliğin 77 §§ 2 ve 3 maddeleri uyarınca
yazılı olarak iletilmiştir.
Stephen Phillips Josep
Casadevall
Zabıt Katip Başkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder