16 Mayıs 2010 Pazar

Avukatlık Sınavı



08.01.2010 tarihli Resmi Gazetede 5558 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun’un 2 maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı yayınlandı. Bilindiği gibi, 5558 sayılı Kanun 4667 sayılı Kanunla Avukatlık Kanununa getirilen staj sonrası sınav şartını kaldıran kanundur. Anayasa Mahkemesi tarafından sınav şartının kaldırılmasına ilişkin kanun iptal edildiği için ilk aklıma gelen, sınav şartına ilişkin kanunun kendiliğinden yürürlüğe gireceği ve böylece sınavın uygulanmaya başlayacağı oldu. Ancak yanıldığımı anladım ve “inisiyatif.net” adlı sitede bu konuda bir yazı yayınladım.
Daha sonra, Sn. Av. Güneş Gürseler’in bu konuda ki yazısını okudum ve daha geniş bir yazı oluşturmaya ve konuyu bir kez de sizlerle paylaşmaya karar verdim ve bu yazıyı kaleme aldım.
Öncelikle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin 14 numaralı dergisinde yer alan Sn. Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çağlayan’ın “İptal Edilen Düzenleyici İşlemin Yerine Eskisi Yürürlüğe Girer mi?” adlı makalesinden bazı alıntılar yapmak gereğini duymaktayım.
Söz konusu makalede, öncelikle öğretide yer alan Sn Kıratlı’nın, Sn Ocakcıoğlu’nun, Sn Aliefendioğlu’nun ve Sn. Serim’in eserlerinden yapılan alıntılara yer verilmektedir. Söz konusu yazarlar, konuyu değişik boyutları ile incelemiş olmalarına rağmen hiç biri, bazı istisnai durumlar hariç, uygulamanın yani bir yasanın iptali halinde bir önceki yasanın yürürlüğe girmesinin kendiliğinden oluşacağını belirtmemektedirler. Genel kanı, böylesi bir durumda yeni bir yasaya gereksinim olmasıdır. İstisnaların neler olduğu bizim özel durumumuzun bu istisnalar arasında yer alıp alamayacağı konularını şimdilik bir yana bırakmaktayım. Zaten, sınavın gelmesini bir kısım barolar beklediğine ve TBB de bunlar arasında yer aldığına göre, bana kalırsa, onlar bu konuyu çoktan incelemişlerdir. Eğer meslek örgütlerimiz, sınavın başlaması için iptal kararının yeterli olduğunu düşünselerdi, çoktan uygulamaya başlarlardı diye düşünmekteyim.
Zaten, söz konusu makale, öğretiden yapmış olduğu alıntılarla yetinmemiş, bunu yargı kararları ile de desteklemiştir. Makalede yer alan kararlar AYİM, Danıştay ve YİBBGKK kararlarından oluşmaktadır. Sayın yazarın bu kararlara dayalı olarak yapmış olduğu yorumu incelediğimizde de yeni bir yasaya gereksinim olduğunun kendi fikri olarak da belirtildiği görülmektedir.
Bu, benim beklemediğim bir sonuçtur. Çünkü anayasa mahkemesinin almış olduğu kararın bir önemi kalmamaktadır. Üstelik bir haksızlığa da yol açılmaktadır. Gerek yasalar gerekse mahkeme kararları bir sosyal grubun ya da bir çıkar grubunun yararını ortaya koymaktadır. Somut olayımızda da yasa ile bir gruba tanınan yarar, yani stajın sınavsız olarak tamamlanması, bir başka grubun yararları ile ters düştüğü için, yararları zedelenen grup yargıya başvurmuştur. Yargı bu başvuru nedeni ile yapmış olduğu inceleme sonucunda, yararları zedelenen grubun yargı tarafından korunmasına karar vermektedir. Ancak bu kararın uygulanabilmesi için, yasama erkinin, yeniden bir faaliyet gösterip, yeni bir yasa çıkarmak zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu düşünce tarzı Anayasamızın 153/2 maddesinde yer alan “Anayasa Mahkemesi bir kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” Hükmüne de uygundur.
Yasamanın siyasal tercihlerinin olması hatta faaliyetlerini belirli grupların yararlarına göre düzenlemesi yapısı gereğidir. Bu durumda, yasamanın siyasi tercihleri yeni yasa çıkarmaya yatkın değil ise, yargısal faaliyetin ve alınan kararın bir anlamı kalmayacaktır. Eğer, yasamanın siyasi tercihleri, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasanın yürürlükte kalmasını, istemiyorsa, örneğin iptali istenen yasa bir önceki dönemde görev yapan parlamenterler tarafından kabul edilmiş ise yeni dönem parlamenterler, Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemek ve iptal kararından sonra, yeni bir yasa yapmak yerine, peşin peşin yeni bir yasa oluştururlar. Böylesi bir yol izlendiğinde de yargısal faaliyetin bir anlamı kalmayacaktır.
Bu olayı bu şekilde değerlendirdiğimizde, son günlerde siyasi platformda yer alan yargı yürütmeyi de yasamayı da kuşatmıştır şeklindeki değerlendirmenin ve buna paralel olarak öğretide yer alan yargı devleti açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığı görülmektedir. Ayrıca, anayasamızda yer alan herkes yargı kararlarına uymakla yükümlüdür, hükmünün de anlamı kalmamaktadır.
Ancak “Avukat gözü ile yargı bağımsızlığı/yargıç teminatı/yargı sorumluluğu” adlı çalışmamı tamamladığımda sizlere sunacağım örneklerde de göreceğiniz gibi gerek yürütme gerekse yargı yasamanın yetkilerini gasp etmektedir. Hatta zaman zaman yürütmenin yapmış olduğu davranışlar yargı tarafından, zaman zaman ise yargının davranışları bürokrat dayanışması görünümü ile yürütme tarafından korunmaktadır.
Tekrar konumuza dönersek, Avukatlık Kanunu ile ilgili olarak Anayasa mahkemesi tarafından alınan bu iptal kararının günlük yaşamda bir önemi olmamaktadır. Bu durumda bu kararın çıkmasını beklemenin, staj sonrası sınavı savunan Barolar ve staj sonrası sınavı açıkça savunan TBB açısından ne gibi bir yararı olduğunu anlamak mümkün değildir. Eğer Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra da yasamanın yasa yapmasına gereksinim varsa TBB’nin bunu bilmemesi mümkün değildir. Buna rağmen yasamadan stajı düzenleyen bir yasa çıkarmak yerine, nafile bir bekleyişle Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemeyi anlamak ta mümkün değildir.
TBB’nin bekleyişini, Avukatlık Kanununun tamamında yapılmasını istediği düzenleme ile açıklamak da artık güçtür. Çünkü TBB’nin 2009 yılındaki genel kurulunda Avukatlık Kanununun 117/3 maddesine dayanılarak alınan karar, staj sonunda yapılması gereken sınav uygulanmasını, TBB’ye görev olarak vermiştir. Bu aşamadan sonra TBB yönetiminin uygulamadan kaçınmaya hakkı yoktur. Sorunu çözmek zorundadır. Avukatlık Kanununun 124. Maddesi yönetim kuruluna bunu emretmektedir.
Üstelik Av. K madde 252de yer alan değerlendirmeyi sınav olarak kabul etmek ve uygulamak, var olan ile gerekeni yapmak açısından, en güzel yoldur. Bu yolun uygulanabilmesi için öncelikle adliyelerin kapasiteleri dikkate alınarak bir dönemde alınacak stajyer sayısı saptanır. Üstelik iyi bir çalışmayla, hâkimler tarafından düzenlenen raporların içeriği yeniden düzenlenebilir ve amaca uygun hale getirilebilinir. Aynı düzenleme yanında stajyer bulunduran avukat tarafından düzenlenen raporlar içinde yapılabilinir. Benzer küçük tedbirlerle ve tüm barolar tarafından oluşturulacak müşterek uygulama ile barolar arasındaki farklı uygulamaya da son verilir. Zaten İstanbul Barosunun karar altına aldırdığı da böylesi bir uygulamadır.
İşin garibi, staj sonrası sınavı düzenleyen yasal düzenlemeden önceki dönemdeki yasadan kaynaklanan, sistem iyi çalıştırılabilinseydi, sınava ilişkin hükümlere bile gereksinim olmadan konu çözümlenebilinirdi. Sınav düzeni geldi diye bu hükümler kaldırıldı. Sınav kaldırılırken eski halin geri gelmesine bile dikkat edilmedi. Üstelik bundan ötürü ne barolar nede TBB rahatsız olmadı.
Unutulmamalıdır ki önceleri stajyerler barolar için bir gelir kaynağı olarak görülmekte idi hâlbuki bu gün kendilerine yapılan ödemelerden ötürü barolar stajyerler için bir gelir kaynağı haline dönmüştür.
Sınavın kaldırılmasını sağlayan yasanın gerekçesini, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararından yaptığım alıntı ile dikkatlerinize sunmak isterim. Gerekçede “…avukatlığın bir meslek olarak bilgiye, kişisel ve mesleki tecrübeye dayandığı, sadece mevzuatın bilinip bilinmediğine yönelik yapılacak bir sınavın avukatlık yapmak için gerekli olan beceriyi ölçemeyeceğinin aşikar olduğu, teklif ile (yani sınavın stajın başlangıcına alınması ile, ED) avukatlık mesleğini icra edecek olan kişiler için herhangi bir fayda sağlamayaca…”ğı belirtilmiştir. Doğru düşünerek yanlış sonuca örnek gösterilsin dense bence çarpıcı örneklerden biri bu gerekçe olurdu. Yasama organı, avukatlık mesleğinin, mesleki bilginin yanı sıra, mesleki beceriye de gereksinimi olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Buna rağmen stajın öncesinde ya da sonrasında yapılacak sınavın gereksizliği yönünde bir yasanın çıkmasına dair karar almaktadır. Yasama organına göre, avukatlık bir meslektir. Bu mesleğin iki ayrı unsura gereksinimi vardır. Bunlardan biri mesleki bilgi diğeri ise mesleki beceridir. Mesleki bilginin, bu öğretimi vermekle yükümlü fakülteler tarafından verildiği Yasama organı tarafından kabul edilmiş olabilir. Bu kabul, staj öncesi sınavın gereksizliği için bir gerekçe olabilir ama mesleki becerinin staj aşamasında verilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Çünkü mesleki becerinin genel anlamda hukuk eğitimi veren fakülteler tarafından verildiğini söylemek mümkün değildir. Mesleki beceri verilmesi, bir öğreti olmayıp bir eğitimdir. Üstelik mesleki öğretimi/bilgisi yeterli olmayan stajyerin mesleki beceri eğitiminde başarı göstermesini beklemek hayalcilik olacağı için, mesleki beceriyi ölçen staj sonrası sınav, aynı zamanda mesleki bilgiyi yani fakültelerin mesleki bilgi için verdiği öğretimi de ölçen bir araç olacaktır. Staj sonrası mesleki beceriyi ölçmek için yapılan sınav, sadece stajyerin başarısını ölçmek için bir araç olmayacak aynı zamanda barolar arasındaki stajyer yetiştirmekteki farklılıkları daha doğrusu olumsuzlukları gidermek için de kullanılacak bir araç olacaktır. Bana kalırsa, sınavın topluca yapılmış olması, barolar arasında yarışmaya yol açacak ve meslek için olumlu katkılar sağlayacaktır. Üstelik böylesi bir ölçek öğretim kurumlarının da kendilerini test etmelerine neden olacak ve avukat yetiştirmek isteyen fakülteler öğretim programlarını buna göre gözden geçirmek zorunda kalacaklardır. Bir kısım fakülteler avukat yetiştirmeyi amaçlamayacak ve danışman, uzlaşmacı gibi meslek gruplarının yetişmesine katkı sağlayacak şekilde, öğretim programlarını düzenleyeceklerdir. Tüm bu doğruların yanı sıra vazgeçilemez bir doğru daha bulunmaktadır, o da sınavın vazgeçilmezliğidir. Mesleki becerinin, meslek odaları tarafından verilmesi gerçeğini kabul ediyorsanız, bu öğretinin sonuçlarının da meslek odası tarafından izlenmesini kabul etmek zorundasınız. Sınavın yerine bir başka ölçüm sistemi getiremiyorsanız, işte bu zorunluluk sizi sınavın vazgeçilmezliğine götürecektir.
Daha önceki bir yazımda değinmiş olduğum bir stajyer ile staj grup yöneticisi arasındaki konuşmayı okuyan, bir başka staj grup yöneticisi meslektaşım kendi grubunda da aynı şekilde konuşmanın geçtiğini aktardı. Bu konuşmayı aktarmakta yarar bulunmaktadır. Grup sözcüsü, bir becerinin kazanılması için grupla aktif olarak çalışırken, bir stajyer, grup yöneticisine, hocam, sen, benle uğraşmayı beni yetiştirmeyi bir kenara bırak, ben ruhsat alınca bir büro açacağım ve sizler gibi yetişkin avukatlara iş vereceğim, benim bunu yapmaya yeterli param ve iş bulmaya yarayacak çevrem var, diyebilmiştir. Bunu diyebilecek cesareti göstermiştir, çünkü staj sonrası gecikmeli de olsa ruhsat almak garantisi bulunmaktadır. Böylesi bir garanti varken staja ve bunun sonrası beceri eğitimi sınavına ne gerek var? Dikkat edilirse ben beceri eğitiminin sınavından söz ediyorum. Hukuk bilgisinin öğretimine ilişkin sınavdan söz etmiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesine baktığımızda, “Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargı, yargının olmazsa olmaz koşulu olan savunma ile birlikte anlam kazanır. Savunma, sav-savunma-karar üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez öğesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir. Avukatın önemi ve özelliği nedeniyle bu mesleğe girişin kimi koşul ve kayıtlamalara bağlı kılınması, hukuk devletinin ve adil yargılama hakkının gereğidir.” Şeklindeki bir açıklama ile birlikte, “Avukatın seçkinliği ve üstün nitelikler taşıması, hem kamunun hem de yargının beklediği bir husus olup, bunun sağlanmasında mesleğin gelişmesine katkı kadar mesleğe seçilmede önem kazanır. Sadece temel hukuki konularda eğitilmiş olmak, bir mesleği yürütmek için yeterli olamaz. Mesleki açıdan yetkinlik, stajyerlik gibi özel eğitimlerin yanı sıra mesleğe girişte seçme ya da elemeyi içerir.” Şeklinde bir açıklamanın yer aldığını görürüz.
Bu gerekçeler bize avukatlığın toplum yapısında ki vazgeçilmezliğini ve mesleki bilginin yanı sıra mesleki becerinin de gerekliliğini öğretmektedir. Mesleki bilgi öğretim kurumlarında mesleki beceri de meslek odalarında meslek büyüklerinin daha doğru değişle meslek ustalarının eğitimi ile öğrenilir. Gene Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi mesleki beceri konusunda ki eğitim bir sınavla değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme meslek ustalarının kendilerini yenilemelerini sağlayacağı gibi verilen emeğin karşılığının alınıp alınmadığının göstergesidir. Ayrıca başarısız ile başarılıyı ayıran unsur olmanın yanı sıra, hem sağ hem de sol düşüncenin kutsal saydığı emeğin karşılığıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin kararında yer alan karşıt oyu değerlendirdiğimizde, karşıt oyda yer alan açıklamaların da özünde, avukatlık mesleğinin seçkin bir meslek olduğunun, meslek mensuplarının belirlenmesinde sınavın yer almasının olağan olduğunun vurgulandığı görülmektedir. Karşıt oy, sınavın staj öncesi mi yoksa staj sonrası mı yapılmasının daha doğru olduğunu irdelemektedir. Çünkü sınavın kaldırılmasına ilişkin yasa, sınavın zamanı ile ilgili yasanın görüşülmesi aşamasında verilen bir önerge ile gündeme gelmiş ve kabul edilmiştir. Bu irdeleme yapılırken 4667 sayılı yasanın staj sonrası sınavı hükme bağladığı ve 4765 sayılı yasanın ise 2001 yılında öğrenci olanların sınavdan muaf tutulmasının doğru olup olmadığı tartışılmaktadır.
Diğer bir anlatımla, Anayasa Mahkemesi kararında yer alan karşıt oy dâhil olmak üzere tüm üyeler, avukatlığın bir beceri mesleği olduğunu bunun sınavla değerlendirilmesinin gerektiğini vurgulamaktadır. Eğer avukatlık mesleğinin fakültelerde verilen mesleki bilgi öğretiminin yanı sıra mesleğin büyükleri tarafından verilen mesleki beceri eğitimine gereksinimi olduğunu kabul ediyorsak, staj sonrası yapılacak olan mesleki beceri sınavı aynı zamanda mesleki bilgi sınavını da içereceği için, yeterli ve amaca uygun olmalıdır.
Tüm bunların yanı sıra, İstanbul Barosu’nun TBB’nin 2009 yılı genel kuruluna sunduğu ve genel kurul tarafından Avukatlık Kanunu 117/3 maddesi doğrultusunda kabul gören önerilerini incelediğimizde, bu önerilerde, 3568 sayılı yasada TURMOB’la ilgili sınav koşullarının değerlendirilmesine atıfta bulunduğunu görmekteyiz. 3568 sayılı yasayı incelediğimizde, bu yasanın 5. Maddesinde, SM olabilmek için sadece staj görmek şartının yer aldığını, staj öncesi ya da sonrası sınava ilişkin bir kuralın bulunmadığını görmekteyiz. Buna karşılık 3568 sayılı yasanın 50. Maddesi stajın bir yönetmelikle düzenleneceği ve yönetmeliği TURMOB’un hazırlayacağının hüküm altına alındığını görmekteyiz. İşte TURMOB 3568 sayılı yasanın 50 maddesine dayanarak bir yönetmelik getirmiş ve bu yönetmelikle staja başlarken, staj içinde ve sonunda sınav yapmaya başlamıştır. 3568 sayılı yasada sınav yer almamasına rağmen yönetmeliğe dayalı olarak yapılan sınavlar nedeni ile Danıştay’a davalar açılmıştır. Açılan bu davalardan biri Danıştay 8. Dairenin 18.06.2003 gün ve 2002/2262 E 2003/2977 K sayılı kararı ile diğeri ise 21.11.2005 gün ve 2004/3847 E 2005/4730 K sayılı kararıdır. Bilgisayar taramasında bu kararların sayısı artmakta ise de bu iki kararda yer alan gerekçe bizim için yeterlidir kanısındayım. Bu gerekçeler içindeki şu cümle bize yardımcı olacak nitelikte olduğu için sadece bu cümleyi almakla yetinmekteyim. Söz konusu cümleye göre “yönetmeliğin… staj değerlendirme vasıtaları… bir sınav olmayıp aday meslek mensuplarının iyi yetişmesini amaçlayan stajın bu sonucu sağlayıp sağlamadığının ölçülmesi amacı ile yapılan bir değerlendirme niteliği taşıdığı açıktır.”
Görüldüğü gibi, Danıştay da Anayasa Mahkemesi gibi düşünmekte ve stajın, sınavla test edilmesinin zorunlu olduğunu belirtmektedir. Üstelik Danıştay bu yorumu yaparken, meslek mensuplarının yetişmesinin, sağlıklı bir koşula bağlanmış olmasını, kamu yararı olarak kabul etmekte ve bu nedenle yasayı olabildiğince geniş yorumlamaktadır. Hatta nerede ise kanun vazı gibi davranmaktadır.
Ortada pratik anlamda bir sonuç doğurması beklenmeyen bir Anayasa Mahkemesi kararı olduğu düşünülüyorsa, yukarıda belirtilen Danıştay kararlarından yararlanılarak, staj sınava bağlanabilir diye düşünmekteyim. Avukatlık Kanunu 24 ve 25 madde de yer alan hâkimlerin, savcıların, yanında staj yapılan avukatın ve yönetim kurulunun görevlendireceği avukatın düzenleyeceği raporlar çok ciddi tutularak bir değerlendirilir. Staj süresince yapacağı çalışma bir master tezi gibi değerlendirilir. Sonucuna göre stajı başardığı ya da başarmadığı yolunda karar verilir. Bu değerlendirme yapılırken, başarısız stajyer için uygulanan 6 aylık uzatma süresinin sonunda mutlaka ruhsat verilmesi gerektiği mantığının yanlışlığı ve haksızlığının da bilincine varılır. Çünkü mutlaka ruhsat verilecek olan, staj dönemi, 1960’lı yılların bazı okulları için söylenen “boğaza nazır diploma hazır” söylemeni hatırlatmaktadır. Bu ise iyi niyetle mesleki beceri elde etmek için uğraşanla, keyfince gezen arasındaki farkı kaldırmakta hatta gerek staj içinde gerekse sonraki meslek yaşamında, beleşçilerin yararına haksız rekabet oluşmasına, çalışanın ekmeğinden bir parçanın, koparılarak, çalışmayana armağan edilmesine neden olmaktadır. Bu davranış, bana göre, çok çirkin ve adaletsizdir.
Üstelik bu değerlendirme, örneğin TBB dergisinde yayınlanan bir makalede ve başka yayınlarda yer alan diğer makalelerde incelendiği ve yargı kararlarında nelere dikkat edileceği hüküm altına alındığı gibi, sözlü sınavlarda dikkat edilmesi gereken tüm kriterlere uygun olarak gerçekleştirilse bile, ister istemez ÖSYM’nin yapacağı sınavlardan daha sübjektif olacaktır. Bunun sorumlusu ise elbette ki bizler olmayacağız. Eğer, stajyerin denetlenmesi yapılmayacak ise, kimse bizlerin stajyer yetiştirmesini zorunlu tutamaz. Unutulmaması gerekir ki stajyere işyerinin ve işlerimin sırlarını vermekteyim. Yıllardır edindiğim tecrübeyi vermekteyim. Bazı meslektaşlarım işyerlerini bırakarak staj merkezlerinde ücretsiz olarak gereken dersleri vermektedir. Bir saat dersin üç saat ders öncesi çalışmasının olduğu unutulmamalıdır. Diğer bir anlatımla, stajyer yetiştirmek bir onur ve bir görev olduğu kadar bir eziyettir. Eğer katlandığım eziyetin karşılığını alacak isem ona katlanırım. Stajyerlerinde unutmaması gereken, ailelerinin ya da kendi paraları ile pek çok şeyi satın alabilmelerine rağmen tecrübelerimizi satın almalarının mümkün olmadığıdır.
İnternet ortamında stajyer tarafından yapılan eleştirileri okudum onlara da değinmekte yarar bulunmaktadır.
Bu eleştiriler arasında devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasındaki çekişmenin buraya, yani sınav yapılması koşuluna, yansıdığı söylenmektedir. Bu avukatları ilgilendiren bir konu değildir. Bu olsa olsa eğitim kurumları arasında olumlu rekabetin bir göstergesi olabilir. Eğer böyle bir yarışma varsa bundan kaçmak yerine yarışmaya katılmak haklı olmayı gösterecek kanıttır. Kim iyi ise o kazansın, kazananlar o eğitim kurumunun gücünü ve itibarını arttırsın. Ben, 41 sene sonra da AÜHF’nin verdiği eğitim ile gurur duymaktayım Bu Galatasaray Hukuk’un adli yargı hâkim sınavındaki başarısızlığına rağmen danışmanlık konularındaki başarısını inkâr etmem anlamına gelmez. Bana göre böylesi bir savunma, gelmesinden korkulan başarısızlığa, baştan mazeret aramaktır.
Gene bu eleştiriler arasında çalışan avukatların yeni avukatlara şans tanımak istememesi nedeni ile bu uygulamanın getirildiğini savunanlar var. Önce şunu söylerim ki ben staj eğitimi için gösterilen çabadan çok, meslek içi eğitime çaba harcanmasından yanayım, böylece eskiler de yeniliklere açık hale gelecektir. Ben bu isteğimin yanı sıra meslek içi eğitimin de yaptırımlara bağlanmasını istemekteyim. Elimden geldiğince de bu konuda çalışmaktayım. Çünkü yeniler yani stajyerler için gösterilen çaba eskilerin kendisini yenilemesi için gösterilen çabadan çok fazladır ve bu farklılık eskilerin aleyhinedir.
Eğer yenilerin gelmesini önlemek istesek buna olanak tanıyan pek çok yolu deneriz. Örneğin staja başlamaların, mahkemelerin olanakları ile sınırlandırılmasını uygularız. Stajyere yan gel yat yöntemi yerine zorluklar koşarız. Yanımıza stajyer almayız. TBB tarafından, maddi yardım yaparken daha hasis oluruz, böylece en azından askere gidene kadar ya da evlenene kadar harçlığının artmasını engelleriz. Yasaya aykırı bir şekilde stajyerlere maaş verme yöntemini kaldırırız.
Yukarıda yer alan tüm açıklamaların kanuna dayandığını ve akla hitap ettiğini kabul etmeme rağmen, Anayasa Mahkemesi kararının etkisizliğini anlamam, kabul etmem mümkün değil. Bana göre, bir yasayı kaldıran diğer bir yasanın iptali ile yasanın içeriğinde yer alan bazı maddeleri kaldıran diğer bir yasanın iptali olayını karıştırmaktayız. Bizim somut olayımızda, yasanın tamamı ile ilgili bir sorunumuz yok, sadece birkaç maddeyi yürürlükten kaldıran bir başka yasanın iptali söz konusu. Bu durumda, bazı düşünürlerin belirttiği, istisnanın uygulanması gerektiğini düşünmekteyim. Bu düşüncemi basit bir örnekle dile getirmekteyim. Evden çıkarken, kazağınızı, ceketinizi ve paltonuzu giydiniz, büroya geldiğinizde ceketle oturmak istiyorsunuz, bu durumda sadece paltonuzu mu çıkarırsınız yoksa gömlek dahil her şeyi çıkarıp yeniden mi giyersiniz? Kısaca bana göre, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile bir önceki durum geri gelmiştir. Yeni bir yasaya gerek yoktur. Bu konuda çalışmak ve bilgilenmek istiyorum. Lütfen gerek öğretide gerekse yargı kararlarında bana olumlu ya da olumsuz katkısı olacak kaynakları bildirin.
Eğer ben haklı çıkarsam, baronun ve TBB’nin daha önce, limited şirket aracılığı ile avukatlık yapanlara karşı açtığım, haksız rekabete ilişkin davada beni yalnız bırakmasını unutmayarak, hatta baronun aynı tür davaları kendi görevlendirdiği avukata açtırmasını hiç aklımdan çıkarmayarak, yargıya ve mesleğime olan saygımdan ötürü, Anayasa Mahkemesi’nin kararının uygulanmasını ya da stajın denetlenmesini sağlamaya çalışacağımın bilinmesini isterim.
Stajyer kardeşlerim, hukuk fakültesinden sonra her hangi bir mesleğe girerken KPSS’ye ya da benzeri sınavlara girerken, hâkim, savcı, patent vekili, marka vekili, SM olmak için sınava girerken bir sakınca görmeyen sizler, avukat olmak için sınava girmekten, neden kaçınmaktasınız? Bunu da ben anlamamaktayım.
Mesleki dayanışmanın ve gelişmenin temeli olarak gördüğüm TBB, daha önce, gene Anayasa Mahkemesi tarafından, iptal edilen, hâkimlerin avukatlığa geçişlerinde uygulanması gereken yasaklayıcı hükümlerin yerine, yeni hüküm konulması çalışması yapmayarak, fiilen meslekte olanlara zarar veren davranışlarında olduğu gibi, bu iptal kararından sonra ve en önemlisi genel kurulun TBB ye vermiş olduğu göreve rağmen stajı gerçek zeminine oturtmaz ise TBB’yi sevmeye ve saymaya devam edeceğimi ancak, özellikle sınavdan yana olan ve tüm meslek yaşamında staj için çalışan, değerli katkılar sağlayan meslektaşlarım başta olmak üzere TBB’de görev yapan tüm meslektaşlarımı, sevmeye ve saymaya devam etsem de, kendi gönlümde ibra etmeyeceğimi belirtmek isterim.

Değerli dostlar,
Bu ara ben de pek çok kişi gibi, yargı bağımsızlığı ile yatıyor yargı bağımsızlığı ile kalkıyorum. Yargı bağımsızlığının elden gitmesinden korkuyorum.
İşte böylesi bir duygu ve düşünce yoğunluğu içinde olduğum bu günlerde, elimden geldiğince, konu ile ilgili kitapları okumaktayım, zaman zaman yazılı basındaki açıklamaları ve görsel basında yer alan açık oturum panel gibi toplantıları izlemekteyim.
İşte bu amaçla 1 Nisan günü AÜHF’de yapılan bir sunuma katıldım. Sunumun konusu anayasa değişiklikleri ve yargı bağımsızlığını kapsayacak şekilde hazırlanmıştı. Sunuculardan biri olan AÜHF’nin öğretim üyelerinden olan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu yargı reformunun avukatsız düşünülmesinin mümkün olamayacağını dile getirdi. Bu nedenle de avukatlığın nicelik olarak güçlenmesi gerektiğini vurgulayarak stajın sınava bağlanmasının zorunluluğundan söz etti.
Birkaç meslektaşımla beraber balkonda ayakta izleyebildiğimiz bu toplantıya katılan öğrenciler sınavın gerekliliği konusunu alkışları ile desteklediler. Ben de yanımda bulunan meslektaşlarıma bu durumu işaret ettim. Öğrencilerden biri, sınavın zorunlu olduğunu ancak böylece gerek lisans öncesi gerekse lisans eğitiminde çalışarak gösterdikleri fedakârlıkların sonucunu alabileceklerini ayrıca kahvede, sinemada staj yapanla kendileri aralarında bir farkın olması gerektiğini vurguladı. Bu açıklama civarda bulunan diğer öğrenciler tarafından da desteklendi. Gençlerin bu konuyu benimsemeleri ve ekmeklerini öğrenci deyimi ile "yaylacılara" kaptırmak istememesinden ötürü memnun oldum.
Ayrıca, sınavın kalktığı öğrencilerine müjde olarak sunan bir dekan aklıma geldi. Yeni tablodan ve okulumdan ötürü gurur duydum. Dekanlık yapan bir öğretim üyesi öğrencilerine olan güveninden ötürü sınavı önerebiliyor aynı zamanda öğretim üyesine güvenen öğrencide sınava evet diyor, ne güzel bir yaklaşım.
Darısı diğer öğretim üyelerine ve öğrencilere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder