20 Temmuz 2011 Çarşamba

DOĞRU VE GÜVENLİ YARGI ÖZLEMİ VE YENİDEN YAPILANMA

Bir kitap tanıtımı


Av. Ender Dedeağaç

Yazının başlığı aslında Sayın Çetin Aşçıoğlu tarafından yayınlanmış bir kitaba ait. Sayın yazar bu kitabında, yargıyı ve yargıyı oluşturan hâkim, savcı ve avukat üçlüsünün yaşanmış fakat olmaması gereken olaylarını dile getirmekte ve gerek toplum tarafından gerekse ve özellikle siyasi iktidar tarafından eleştirilen yargının günümüzdeki durumunu gözler önüne sermeye çalışmaktadır.

Sn. Sami Selçuk’un kitaplarında ve konuşmalarında gördüğüm bu tarafsız eleştiri yöntemini bu kez Sn. Çetin Aşçıoğlu’nun eserinde görmekten mutlu oldum. Bir şeyleri saklayarak ya da yok sayarak doğrulara ulaşmak mümkün olmadığına göre, hiçbir şeyi saklamadan yok saymadan tartışarak doğrulara ulaşmayı amaç edinmenin gerektiği, bana göre, bu tür eserlerin varlığı ile ortaya çıkmaktadır.

Kanımca okunması ve tartışılması gereken bir eser. Üstelik tartışmanın sonunda, Sn. Aşçıoğlu’nun, siyasi partilerin, vatandaşın neleri doğru olarak yorumladığının nelerde yanlış yaptığının, özellikle kendimizin doğrularının ve yanlışlarının neler olduğunun yüksek sesle söylenmesi gerektiğine ise inandığımı ayrıca belirtmek isterim..

Her ne kadar Samsun’da ve Adalet Bakanlığı’nda ayrı ayrı yapılan bilirkişi konulu çalışmalarda Sn. Aşçıoğlu ile beraber oldum ise de ben Sn. Aşçıoğlu’nu gerçek anlamı ile emekli olduktan sonra tanıdım. Kendisi emekli olduktan sonra, emekliliğin keyfini çıkarmak, gezip tozmak yerine, Ankara Barosu’na başvurarak, sorumluluk hukuku konusunda bir atölye çalışması yapmak istediğini belirtmişti ve dönemin Baro Başkanı Semih Güner bu çalışmanın gerçekleştirmesi için beni görevlendirmişti. İşte bu çalışma sırasında tanıdığım bu kişi, hukuku bir akademisyen disiplini ve bir uygulamacı pratiği içinde değerlendirme yeteneğini sergiledi. Kendisini daha sonra Sn. Vedat Ahsen Coşar’ın katkısıyla, Ankara Barosu ile Sağlık Bakanlığı’nın birlikte gerçekleştirdiği ve yaklaşık 12-13 hastanede ve 1500 civarında doktora yönelik hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu konulu seri konferanslarda birlikte konuşmacı olarak görev alarak daha yakından tanımak olanağını elde ettim. Kanım hiç değişmedi, karşımda daima bir akademisyen gibi disiplinli, bir uygulamacı gibi pratik olma özelliğinde bir hukukçu gördüm.

Lafı uzatmak yerine kitaptan bazı alıntılar yapmanın daha yararlı olacağını düşünmekteyim.

Kitabın 21 vd. sayfalarında AİHM’in 2001 tarihli Berktay/Türkiye davasına atıfta bulunularak, Sn. Nusret Demiral ve Sn. Nuh Mete Yüksel’in savcılık görevleri sırasında Muzaffer Erdost, Haydar Kutlu, Nihat Sargın, Zeki Mutluer, Doğu Perinçek, Mihri Belli’yi yasalara aykırı şekilde “inandırıcı bir kuşku olmaksızın” gözaltına aldığını ve sorguladıktan sonra serbest bıraktığını dile getirmektedir. Aynı sayfalarda, ayrıca, Merve Kavakçı’nın evinin yasalara aykırı arandığını hatta bu konuda çıkması olası siyasi krizden son anda dönüldüğünü, bu olaydan sonra yargının bağımsızlığının tartışıldığını belirttikten sonra Sn. Nuh Mete Yüksel’in “Ben istediğim kişiyi istediğim zaman gözaltına alır, istediğim zaman ifadesini alırım” diyebildiğini de bize hatırlatmaktadır. İşte Sn. Aşçıoğlu’na göre bu yanlış büyüyerek günümüze gelmiş ve emekli Yargıtay Başsavcısı Kanatoğlu’nun evinin aranmasına kadar yol almıştır.

Sn. Aşçıoğlu bu anlatımları ile yanlışların yanlışları kovaladığını, bu yanlışlar nedeniyle uğradığımız itibar kaybını göstermeye çalışmaktadır.

Bu anlatımlara benden de bir ekleme yapmakta bir sakınca görmemekteyim. Bana göre bu olaylarda Sn. Kanadoğlu’nun da hatası olmuştur. Çünkü yukarıda dile getirdiğimiz olaylar ve aşağıda size sunacağımız mahkeme kararları doğrudan doğruya görevi ihmal ya da görevi suiistimal suçlarından birini oluşturan davranışlardır. Bunların benzeri olayların Sn. Kanadoğlu’nun görevli olduğu dönemde olmadığını iddia etmek mümkün değildir. O halde sormak gerekir bu olaylara ya da benzerlerine ne gibi yasal işlem yapılmıştır?

Aynı eserin 33 ve 34 sayfalarında Çay ve Çankırı adliyelerinde kocanın karısını dövmesinin “örf ve adet” gereği olduğundan bahisle kocanın beraat ettirildiği belirtilmektedir.

Benim hatırladığım kadarıyla 15-20 yıl evvel günlük gazeteler bir yargıcın, koca karısına boş ol dediği için boşanması gerekeceğini belirterek, boşanma kararı verdiğine ilişkin haber yer almıştı.

O zaman sormak gerekir bu hakimlere ne yapılmıştır? Her halde, kol kırılır yen içinde kalır mantığı ile hareket edilmiş ve bozma ile not kırma dışında bir işlem yapılmamıştır.

Ben yargıçların sorumlu tutulmaları konusunda çok dikkatli davranılması ve yargının kendinden korkar hale getirilmemesi gerektiğine inanıyorum. Ancak böylesi davranışlara da olanak verilmemesini düşünüyorum.

Yargıç sorumluluğundan söz açılmış iken, yeni okuduğum bir Yargıtay kararını da sizlerle paylaşmak isterim.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/2
K. 2009/3
T. 18.11.2009
• HAKİMLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞU ( Görevle İlgili Suçtan Cezai Sorumluluğa Karar Verilmeden Yargıtay Üyeleri Hakkında Tazminat Davası Açılmasına Olanak Bulunmadığı )
• YARGITAY ÜYELERİ ( Görevle İlgili Suçtan Cezai Sorumluluğa Karar Verilmeden Haklarında Tazminat Davası Açılmasına Olanak Bulunmadığı )
• TETKİK HAKİMLERİ ( Tazminat Sorumluluğu Bakımından İl Asliye Hukuk Hakimlerinin Tabi Olduğu Usule Tabi Olduğu - Davaya Bakma Görevi Hakimin İncelemesine Konu Uyuşmazlığın Niteliğine Göre Görevlendirilmiş Bulunan İlgili Yargıtay Dairesine Ait Olduğu )
• TAZMİNAT SORUMLULUĞU ( Tetkik Hakimlerinin - İl Asliye Hukuk Hakimlerinin Tabi Olduğu Usule Tabi Olduğu/Davaya Bakma Görevi Hakimin İncelemesine Konu Uyuşmazlığın Niteliğine Göre Görevlendirilmiş Bulunan İlgili Yargıtay Dairesine Ait Olduğu )
2709/m.11, 148/3
2797/m.13, 15, 26, 36, 57, 64
2802/m.3
1086/m.573, 575
ÖZET : Görevle ilgili suçtan cezai sorumluluğa karar verilmeden, Yargıtay Üyeleri hakkında tazminat davası açılmasına olanak bulunmamaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'ndaki hakimlerin sorumluluğuna ilişkin hükümler Yargıtay Üyelerini kapsamaz.

Tetkik hakimleri tazminat sorumluluğu bakımından il asliye hukuk hakimlerinin tabi olduğu usule tabidirler. Bu nedenle, aleyhine açılan tazminat davasına bakma görevi, hakimin incelemesine konu uyuşmazlığın niteliğine göre görevlendirilmiş bulunan ilgili Yargıtay Dairesine aittir.

DAVA : Davacı M.Sait vekili tarafından verilen 21.10.2009 havale günlü dava dilekçesinde, Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyeleri olan davalıların "katıldıkları kararla zarara uğramasına neden oldukları", isimleri belirtilmeyen iki adet tetkik hakiminin de dosyadaki bilgileri eksik aktararak bu hatalı karara yol açtıkları belirtilerek hem hakimin reddi, hem de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve devamı maddelerine dayanılarak tazminat isteminde bulunulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu'nca ilk derece mahkemesi sıfatıyla davacı vekilince ibraz edilen dilekçe, gerek davalıların sıfatlarına, gerekse de iki ayrı talebin niteliğine göre ayrı ayrı incelendi:

KARAR : 1- Tazminat Davası:

1 ) Yargıtay Üyeleri hakkındaki tazminat davasına ilişkin değerlendirme:

Genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı Kamu Tüzel Kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise, onların kişisel kusurlarına tabi tutulmuştur. Hakimlerin Anayasa teminatı ( madde 138/1-2 ) altında bulunan bağımsızlığı, idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hakimler yönünden uygulanmasına olanak vermez. Türk pozitif hukuku, ilke olarak, yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyla Devletin sorumlu tutulamayacağı esasını benimsemiştir.

Yargı yetkisinin özellikleri, hakimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira, yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hakimlerin diğer Devlet Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir. Şu da belirtilmelidir ki, adaletin gerçekleşmesi hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Hakimler, verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulamaz iseler de, Ceza Hukuku açısından sorumlu olan hakimlerin hukuki sorumluluklarının benimsenmesi de hukuk mantığının doğal sonucudur. Ancak, hakimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hakimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz, bu düşüncelerin ışığı altında hakimin bağımsızlığı kadar, tarafsızlığını da güvence altına almak amacı ile onun hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.

Hakimlerin sorumluluğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ila 576. maddelerinde düzenlenmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında da belirtildiği üzere, anılan yasa hükümlerinde, dava sebepleri tahdidi olarak gösterilmiş, görevli merciler özel suretle belirtilmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulması emredilmiştir. Bu hükümler, hakimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa'ya konulmuştur. Gerçekten, hakimlerin hukuki sorumlulukları nedenine dayanan davalar özel usul ve müeyyidelere bağlanmadığı takdirde, ilgililerce kötüye kullanılarak hakim hakkında red sebepleri ihdas edilmesi kolaylaşacak, mahkemelerin gereği gibi çalışmasına ve adaletin selametle dağıtılmasına halel gelebilecektir. Bu itibarla, söz konusu özel hükümler hem meydana gelecek zararlı durumu düzeltip tamir etmek, hem de haksız davaları önlemek amacıyla kabul edilmiştir.

Yargıtay Üyelerinin de geniş anlamı ile ve genel olarak "Hakim" kavramının kapsamına girdiğinde tereddüt olunamaz. Yukarıda hakimlerin hukuki sorumlulukları açısından değinilen genel esasların Yargıtay Üyeleri için de geçerli olduğu ve diğer Devlet Memurlarının tabi oldukları görevden sorumluluk hakkındaki genel kurallara tabi tutulamayacakları tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. O halde, Yargıtay Üyelerinin de, Yasalarla belirlenen sınırlı hallerde görevlerinden dolayı hukuken sorumlu olduklarının kabulü gerekir.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 13/2. maddesi özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına bakmayı Yargıtay'ın görevleri arasında saymış, aynı Kanun'un 15/3. maddesi de, yargılama görevi özel kanunlarınca Yargıtay Genel Kurulu'na verilen kişilere ait davalara ilk mahkeme olarak bakılacağını öngörülmüştür. Yargıtay Kanunu, bu hükümlerle, davalara bakacak merciyi göstermiş, ancak onların hangi hallerde sorumlu tutulacaklarını özel olarak tespit etmemiş ve diğer hakimler hakkındaki kurallara da gönderme yapmamıştır.

Bu konuda, Bidayet Mahkemesi Hakimleri hakkında düzenlemede bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve müteakip maddelerindeki sorumluluk hallerinin Yargıtay Üyeleri hakkında da uygulanıp uygulanılamayacağı üzerinde durulmalıdır. Bu maddelerde, Yargıtay Üyelerinden söz edilmediğinden, 573. maddedeki "Hakim" sözcüğünün de sorumluluk nedenleri açısından sadece 575/2. maddede sayılanları hedef tuttuğunun kabulü gerekir. Zira, 573. ve bunu izleyen maddelerin tedvini sırasında mahalli mahkeme hakimlerinin sorumluluk sistemi içerisinde Yargıtay Üyelerine değinilmediği ve onlar hakkında düzenlemede bulunulmadığı halde, 573. maddedeki "Hakim" sözcüğünün sorumluluk nedenleri bakımından Yargıtay Üyelerini de kapsamına aldığının düşünülmesi, yorum kuralları ile bağdaştırılamaz. Bu açıklamalardan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'ndaki sorumluluk hallerinin Yargıtay Üyelerini kapsamadığı sonucuna varmak gerekir. Aşağıda değinileceği üzere Anayasa'nın Yargıtay Üyelerinin görevden dolayı cezai sorumluluklarının tespitini bir Anayasa müessesesine bağlamış olması da, bu düşünceyi ayrıca doğrular. Diğer taraftan, usulün 573. ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan, kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi de mümkün değildir. O halde Yargıtay Üyeleri hakkında hangi hallerde görevden dolayı tazminat davası açılabileceğinin Yasa ile belirlendiğinden söz edilemez. Bu durum karşısında, sorun, temel düzeni oluşturan Anayasa ve genel ilkeler esas alınarak çözümlenmelidir.

Yasaların uygulanmasında, T.C. Anayasası'nın 11. maddesinde öngörülen Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin sonucu olarak, onların, Anayasa ilkelerinin ışığı altında değerlendirilmesi, yorumlanmaları zorunludur. T.C. Anayasası'nın 148/3. maddesinde, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve Üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve Üyelerini görevleri ile ilgili suçlarından dolayı yargılama görevi Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi'ne verilmiştir. Bu hüküm le güdülen amaç, kuşkusuz yargılanacak kişinin gördüğü işin önem ve özelliği itibariyle özel bir Anayasa güvencesi sağlamak ve kişileri değil, müesseseleri korumak olup, doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle Yüce Divan'da yargılanması gereken kişinin bundan feragati de hukuki sonuç doğurmaz.

Bu açıklamaların sonucu olarak, usulen görevli merci tarafından görevle ilgili suçtan cezai sorumluluk yönünden bir karar verilmeden, Yargıtay Üyeleri hakkında Hukuk Genel Kurulu'nda açılan tazminat davasının görülmesine olanak bulunmadığının kabulü gerekir. Nasıl ki, az önce de açıklandığı üzere, Yüce Divan'da yargılanması gereken bir kişinin bundan feragati hukuki sonuç doğurmuyorsa, asli görevi yasaların ülkenin her yerinde ayni biçimde ve dolayısıyla eşit olarak uygulanmasını sağlamak olan Yargıtay Üyeleri de, hukuki sorumluluklarının tabi olduğunu usulden vazgeçemezler.

Olayda, yukarıda açıklandığı üzere cezai sorumluluğu tespit eden bir karar ibraz edilmemiş bulunduğundan, dava dilekçesi örneklerinin davalılara tebliğ edilmesine, duruşma yapılmasına gerek kalmaksızın ve işin esasına girilmeksizin dilekçenin reddi gerekir ( Tebligata gerek olmadığı hakkında, ayrıca; Hukuk Genel Kurulu Bidayet Esas 1975/1, Karar 1975/1 sayı ve 09.04.1975 günlü kararı ).

2 ) Tetkik hakimleri hakkındaki tazminat davasına ilişkin değerlendirme:

Öncelikle tetkik hakimleri hakkında yasal düzenlemelerin irdelenmesi ve sonucuna göre haklarında açılan tazminat davasına bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun tespiti gerekir.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun;

26. maddesinde:

"Tetkik hakimleri kurul ve daire başkanlarının kendilerine verecekleri dosya ve evrakı, süresinde inceleyerek bir rapor düzenlerler. Kararlara ve yapılacak işlere ilişkin düşüncelerini rapora yazıp, kurullara açıklamakla yetinirler.

Birinci Başkan, kurul ve daire başkanlarının verecekleri diğer görevleri yerine getirirler."

36. maddesinde:

"Yargıtay'da yeteri kadar tetkik hakimi bulunur. Tetkik hakimleri meslekte en az beş yılını fiilen doldurmuş adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından Birinci Başkanlık Kurulunun görüşü alınarak yetkili Kurulca atanır.

Atamanın gecikeceği ve tetkik hakimine ihtiyacın zorunlu bulunduğu hallerde boş bulunan tetkik hakimliği kadrolarına, bu kadrolara atanmak niteliğine sahip hakimler ve Cumhuriyet savcıları ilgili kurulca geçici yetki ile görevlendirilebilirler.

Yukarıdaki fıkralar uyarınca atanan veya görevlendirilenler, kurul veya daire başkanının gösterdiği lüzum ve Birinci Başkanlık Kurulu'nun kararı üzerine yetkili kurulca Yargıtay dışında bir göreve atanabilirler."

57. maddesinde:

"Yargıtay'daki kurulların, üyelerin, tetkik hakimleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcıları ile diğer personelin görev ve yetkileri, çalışma usulleri, seçimlerin yöntemi, tutulacak defterler, kullanılacak basılı kağıtlar ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun oy çoğunluğuyla kabul edeceği İç Yönetmelikle düzenlenir."

64. maddesinde:

"Yargıtay Birinci Başkanı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ile tetkik hakimleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarının bu Kanunda belirtilenlerin dışındaki özlük işleri ve hakları Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yerine getirilir."

18. maddesinde:

"Birinci Başkanlık Kurulu'nun görevleri şunlardır:

3- Yargıtay tetkik hakimlerinin çalışacakları daireleri, kurulları ve görecekleri işleri belli etmek ve gerektiğinde yerlerini değiştirmek, .. "

15. maddesinde:

"Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri şunlardır:

1. Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek,

2. a ) ( Ek fıkra: 26.09.2004-5235 S.K./51. mad ) Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa,

b ) Hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunursa,

c ) Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermiş bulunursa,

Bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak, 3. Yargıtay Başkan ve üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ile yargılama görevi özel kanunlarınca Yargıtay Genel Kurullarına verilen kişilere ait davaları ilk mahkeme olarak görmek ve hükme bağlamak ve ilk mahkeme olarak özel dairelerce verilen hüküm ve kararların temyiz ve itiraz yoluyla incelenmesini yapmak,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

Hukuk ve ceza Genel Kurullarına katılmak zorunda olan Başkan ve üyelerin belirlenmesine ilişkin esaslar, görüşmelerin gündemi, yönetimi, çalışma gün ve saatleri, oylama ve karar, ön sorun ve öncelikle karara bağlanacak hususlar, kararın çıkmış sayılması, kanun hükümleri çerçevesinde Yargıtay İç Yönetmeliği ile düzenlenir."

Hükümleri yer almaktadır.

Diğer taraftan, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun; 3. maddesinde:

"Bu Kanunun uygulanmasında; a ) Hakim: 1. Adli yargıda: Mahkeme başkan ve üyelerini, hakimleri, Yargıtay tetkik hakimleri ile Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında idari görevlerde çalışan hakimleri, ... ifade eder."

Denilmektedir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun; 573. maddesinde:

"Hakim ve icra reisi aleyhine aşağıda yazılan sebeplere binaen tazminat davası ikame olunabilir:

1- İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısıyla diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması,

2- Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması,

3- Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi hükmedilmiş olması,

4- Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmiyen bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması,

5- İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri kanun hüküm verilmiş olması,

6- İhkakı haktan istinkaf olunması,

7- ( Ek bent: 14.12.1929-153911 md. ) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın yapılmaması."

575. maddesinde:

"Mesuliyet ve tazminat davaları arzuhal itasiyle ikame olunur. işbu arzuhalde iki tarafın isim ve şöhret ve sıfat ve mahalli ikameti ve sebebi şikayet olan davanın hulasasiyle cereyan eden muhakemenin ve verilen hüküm ve kararlarla ifa olunan muamelenin hulasaları ve tazminat davasının müstenidi olan esbap ile bunların delaili sübutiyesinin ve talep ve dava olunan zarar ve ziyanın neden ibaret olduğu yazılmak ve sebebi şikayet olan dava zabıtnamesiyle evrakı sübutiyesi ve şuhut pusulası işbu arzuhale merbuten verilmek lazımdır. Şeraiti mezkureden birini cami olmıyan arzuhal müddei isticvap olunmaksızın mahkeme karariyle reddolunur.

( Değişik fıkra: 26.09.2004-5236 S.K./18. mad ) İlk derece mahkemelerinde görev yapan hakimler hakkında tazminat davaları bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi, bölge adliye mahkemesi hakimleri hakkında ise Yargıtay'ın ilgili hukuk dairesi tarafından incelenerek karara bağlanır."

Şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.

Tüm bu hükümler göstermektedir ki, Yargıtay Tetkik Hakimleri 2802 sayılı Kanun anlamında "hakim" sınıfındadır. Yargıtay Kanunu gereğince Yargıtay Birinci Başkanlığı'nın önerisi üzerine yetkili kurullarca atanırlar ve görevlendirildikleri kurul ve daire başkanlarının kendilerine verecekleri dosya ve evrakı, süresinde inceleyerek bir rapor düzenlerler. Kararlara ve yapılacak işlere ilişkin düşüncelerini rapora yazıp, kurullara açıklamakla yetinirler. Birinci Başkan, kurul ve daire başkanlarının verecekleri diğer görevleri yerine getirirler. Yargıtay bünyesinde görev yapmaları ve görevlerinin özelliğine karşın Yargıtay üyeleri ile farklı statüdedirler.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapmasında yasal dayanak Yargıtay Kanunu'nun metni yukarıya aynen alınan 15. maddesidir. Bu maddede Hukuk Genel Kurulu'nun sadece "Yargıtay Başkan ve üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ile yargılama görevi özel kanunlarınca Yargıtay Genel Kurullarına verilen kişilere ait davaları" ilk mahkeme olarak görüp, hükme bağlayacağı belirtilmiş; tetkik hakimleri için böyle bir düzenleme getirmemiştir.

Şu durumda tetkik hakimlerine yönelik tazminat davalarına Hukuk Genel Kurulu'nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakma olanağı bulunmamaktadır.

Tetkik Hakimleri hakim statüsünde olmaları ve HUMK'nın 573. maddesinde ifade edilen hakim kavramı içine girmeleri nedeniyle il asliye hukuk mahkemeleri hakimlerinin tabi olduğu usule tabidirler.

Asliye Hukuk Hakimleri hakkında ise, görevlerinden doğan tazminat davalarına bakma görevi Hukuk Genel Kurulu'nun görevleri dışında kalmaktadır. Bu hakimler aleyhine açılan tazminat davasına bakma görevi, aleyhine dava açılan hakimin incelemesine konu olan uyuşmazlığın niteliğine göre görevlendirilmiş bulunan ilgili Yargıtay Özel Dairesi'ne aittir.

Bu nedenle tetkik hakimleri hakkındaki tazminat istemli davanın görev yönünden reddi ile HUMK'nın 575/2. maddesi uyarınca, ilgilinin başvurması halinde dosyanın görevli Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'ne gönderilmesi gerekir.

11- Reddi Hakim istemine ilişkin değerlendirme: 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 39. maddesinde;

"Yargıtay daireleri ile kurulları oylamaya katılacakların tümünün hazır bulunması veya bu Kanunla belli edilen çoğunluğun meydana gelmesi halinde toplanır.

Görüşmeler gizli olur. Daire ve kurullarda kararlar çoğunlukla verilir.

Özel hükümler saklıdır.

Dairelerin veya genel kurulların başkan ve üyeleri reddolunabilirler. Ret hususundaki istemler, reddedilen başkan veya üye katılmaksızın ilgili daire veya genel kurullarca incelenerek kesin karara bağlanır. Daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu ret istemleri dinlenmez."

Hükmü yer almaktadır.

Bu hükümde dairelerin üyeleri hakkında ret hususundaki istemlerin reddedilen üye katılmaksızın ilgili dairesince incelenerek kesin olarak karara bağlanacağı, belirtilmektedir.

Bu açık hüküm karşısında iki üyesi hakkındaki ret isteminin inceleme görevi Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'ne ait olup; bu dairece incelenmesi ve kesin olarak karara bağlanması gerekir.

Şu halde; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu reddi hakim istemini incelemekle görevli olmadığından, ret istemine ilişkin evrakın tefriki ile dilekçenin görev yönünden reddi ve ilgilinin istemi halinde bir karar verilmek üzere Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'ne gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Yukarıda ( I/1. ) maddede açıklanan gerekçelerle Yargıtay Üyeleri olan davalılar hakkındaki tazminata ilişkin dava dilekçesinin esasa girilmeden reddine; 91.40 TL nisbi harçtan 23.90 TL red harcının mahsubu ile arta kalan 67.50 TL harcın istek halinde davacıya iadesine,

2- Yukarıda ( 1/2. ) maddede açıklanan gerekçelerle Tetkik Hakimleri hakkındaki dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile ilgilinin başvurması halinde dosyanın görevli bulunan Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine,

3- Yukarıda ( II. ) maddede açıklanan nedenlerle, reddi hakim talebinin tefriki ile dilekçenin görev yönünden reddine, ilgilinin istemi halinde bir karar verilmek üzere görevli bulunan Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 18.11.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Karardan açıkça anlaşıldığı gibi, Yargıtay üyeleri kendilerinin sorumlu olmadıkları görüşünde hala ısrar etmektedirler. Buna katılmam mümkün değildir. Çünkü ceza davası açmak vatandaşın görevi değildir. Üstelik yargıcın buradaki davranışı tartışmasız haksız fiil davranışıdır. O halde tüm haksız fiil tazminatlarında olduğu gibi tazminat davası ile ceza davasını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Üstelik milletvekili dokunulmazlığının ya da memur yargılamasının getirdiği koruyucu hükümlerden yakınır iken u kararda direnmek bana göre itibarımızı zedelemektedir.

Sayın Aşçıoğlu sadece eleştiren bir kişi değildir. Bunu kitabına da yansıtmış ve kendi çözüm önerilerini aynı kitap içinde açıkça dile getirmiştir. Bu öneriler neler mi? Onu da kitabı okuyunca sizler bulun.

Konu yargıç sorumluluğuna gelmiş iken size bir önerim daha olacaktır;

YHGK E Bidayet 1986/1 K 1987/1 14.1.1987 günlü kararını ve bu kararda yer alan sn. Aşçıoğlu’nun görüşünü veren Yargıtay C. Savcısı sn. Gökhan Sayın’ın ABC hukuk adlı internet sitesinde yayınlanan “Hakimin Hukuki Sorumluluğu” adlı makaleyi de okumanızı önermekteyim. Okumanızı teşvik için de size yazının son iki paragrafını sunmaktayım.

“Hâlbuki en başta açıklamaya çalıştığımız, görevini yaparken neredeyse sınırsız yetkilere sahip olan “hâkim” zümresinin en üstünde yer alan Yüksek Mahkeme Başkan ve üyelerinin sorumluluktan tamamen kaçmaya yönelik bu düşünceleri kamu görevlilerinin her şekil ve koşulda yargılanabilmeleri gerekir şeklindeki görüşümüzü neredeyse tamamen tersine çevirmekte ve yargıya olan güvenin tamamen ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Yargıya sığınmak yerine yargıdan korunmak gibi bir inanış yaratılmaktadır.

Açıkça söylemek gerekirse Sayın Çetin Aşçıoğlu’nun karşı oy yazısına ve görüşlerine içtenlikle katılmaktayız.”

Bu yazı 16 Mayıs Ulusal Hukuk ve Tavır Dergisi'nin Mayıs-Haziran 2011 sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder