7 Temmuz 2011 Perşembe

6100 Sayılı HMK’da İhbar

Av. Ender Dedeağaç

Görülmekte olan bir davada, taraflardan biri, davanın kaybedilmesi halinde, kaybeden tarafın, kayıpla oluşan sonuçları, davada taraf olmayan bir kişiye karşı ileri sürebileceğini yani rücu hakkının doğacağını düşünüyorsa, davanın tarafı olan kişi, davayı bu üçüncü kişiye ihbar edebilir. Bu husus HMK 61/1 maddesinde yer alan HUMK 49/1 maddesinin tekrarıdır. HMK 61/1 maddesi HUMK 49/1 maddesini tekrar etmenin yanı sıra, maddeye yeni bir içerik de kazandırarak, “taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde,…..üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa…” hükmünü getirmiştir. Böylece davayı ihbar, sadece davanın taraflarının açabileceği rücu davaları ile sınırlı olmaktan çıkarılmış, onlara karşı açılacak olan rücu davalarını da kapsar hale getirilmiştir.
HUMK 52. maddesinde hükme bağlanmış olan, kendisine ihbar edilen kişinin bu hakkı kendisinin rücu edebileceği kişilere karşı kullanmasına olanak veren hüküm, bu kez HMK nın 61/2 maddesinde hüküm altına alınmıştır. Elbette, HMK 61/2 maddesi, ihbar olanağını HMK/1 de yer alan kapsamda değerlendirdiği için, HMK 61/2 maddesini de aynı kapsamda değerlendirmek ve ihbar olunanın rücu edebileceği üçüncü kişinin yanı sıra, ihbar olunana rücu etmesi olasılığı bulunan kişiyi de bu kapsamda değerlendirmiştir.
HMK 61. maddesine göre ihbar taraf iradesine dayalı bir işlemdir. Bu nedenle, HMK 61. maddesi HUMK 49/1 maddesindeki şekli ile kaleme alınmış olup, ihbarda mahkeme kararına gerek olmadığını vurgulamaktadır. Ancak, bu güne kadar olan yanlış uygulamaya olanak vermeyecek şekilde daha açık yazılmasında yarar olduğunu düşündüğümü de belirtmek isterim. Dilerim eskisi gibi bazı meslektaşlarım ihbarı mahkemeden beklemeye devam etmezler bunu kendi olanakları ile gerçekleştirirler. Aksine davranış tarafa tanınmış bir hakkın hakime devredilmesi anlamını taşımaktadır. Böylece hakim tahkikat aşamasında kanunda tanınmayan bir yetkiyle donatılmış olmakta ve daha aktif hale getirilmektedir.
Taraf kendisine tanınan bu ihbar hakkını nasıl kullanacaktır? Sorusu ise daha önceki dönemlerde cevaplanmış bir sorudur. Özetle ifade edersek, taraf, ihbara ilişkin talebini mahkeme aracılığı ile, ancak mahkemenin bir kararına gerek olmaksızın gönderebilir, ayrıca taraf bu ihbarı noter aracılığı ile de gönderebilir. Hatta kanımca kanıtlanabilecekse elden bile verebilir.
İhbarın elden geldiğince seri bir şekilde tamamlanması gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü, HMK 62/2 maddesi gereği ihbar nedenine dayalı olarak yargılama bir başka güne bırakılamaz ancak ihbarın tevali etmesi gibi zorunlu olan durumlar hariç süre verilmez. Kanun koyucu, HMK 61/1 maddesi ile ihbarın tahkikat sonuçlanıncaya kadar yapılacağını hükme bağlamış olmasına rağmen, HMK 64/1 maddesinin yollaması ile uygulanmasına olana verdiği 69/2 maddesinde belirtildiği gibi, ihbar olunan “…zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkanlarını kullanmasını engellediğini yada kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkanlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılmadığını belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri sürebilir.” Bunlar ise, rücu aşamasında, ihbar edeni zor durumda bırakacak durumlardır. Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir.
İhbar tarafın iradesine ve eylemine tabi bir işlem olmakla birlikte, ihbarın içeriği kanun tarafından hükme bağlanmıştır. HMK 62/1 maddesine göre, ihbarın yazılı olarak yapılması gerekmektedir. Gene aynı maddeye göre “İhbar sebebinin gerekçeleri ile birlikte açıklanması ve yargılamanın hangi aşamada bulunduğunun belirtilmesi gerekir.” Bu güne kadar uygulamada dikkat edildiği gibi, ihbar dilekçesinde davanın özeti yapılmalı yada ekinde dilekçe örnekleri yer almalı, duruşma günü, saati ve yeri bildirilmelidir.
HMK 63/1 maddesine göre, ihbar olunan, “…davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabilir.”. Bu hüküm ile, HUMK 50. maddesinde yer alan, ihbar olunanın, taraf yerine geçmesi olanağı ortadan kaldırılmıştır. Bundan böyle ihbar olunan “…ihbar eden kimsenin makamına kaim olarak…” davaya katılamayacaktır.
İhbarın etkisini yukarıda HMK 69/2 maddesini aktarırken açıklamıştım. Tekrarlarsak, ihbar, zamanında yapılmak kaydı ile, ihbar edileni rücu davasındaki iddia ve savunmalara karşı korur. Ancak, ihbarın zamanında yapılması ve ihbar olunanın kendini savunma olanaklarını yitirmesine neden olunmaması gerekmektedir.
İhbar davanın taraflarınca davayı üçüncü kişiye bildirme yolu olmasına rağmen, davaya müdahale, üçüncü kişinin davaya katılmasının yoludur. HMK 65 vd. maddelerinde düzenlenen müdahale, asli ve feri müdahale olarak iki ayrı yapıda incelenir.
HMK 65/1 maddesi hükmüne göre, “Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen yada tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.” HMK 65/2 maddesine göre ise “Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır.”
Görüldüğü gibi, asli müdahil yeni bir dava açmak zorundadır. Açacağı bu dava, müdahale ettiği dava ile aynı mahkemede görülecek ve karar bağlanacaktır. Maddenin yazılımından anladığım kadarıyla, HMK 65/1 maddesi ile ilk kez düzenlenen bu konuda, müdahilin, müdahale talebini, hakimin kabul yada red olanağı yoktur. Söz konusu davayı da görmek ve sonuca bağlamak zorundadır.
Asli müdahilin, müdahale istemi ile açacağı davanın ilk dava ile aynı mahkemede ve davanın taraflarına karşı açılacağını hükme bağlayan kanun koyucu, kanımca, görev ve yetki açısından bir istisna yaratmıştır.
Asıl davada yararı olduğunu düşünen kişi bu hakkını asıl davaya müdahale olarak kullanabileceği gibi bağımsız yeni bir dava açarak da kullanabilir. Bu durumda hakim gerekirse bekletici sorun kuralını uygulayabilir.
Feri müdahale HMK 66 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Feri müdahale asli müdahalenin aksine HUMK da yer almış olup HUMK 54 vd. düzenlenmiştir. HMK 66/1 maddesine göre “ Üçüncü kişi davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, feri müdahil olarak davada yer alabilir.” HMK 66/1 maddesinde her ne kadar “yer alır” ifadesi bulunmakta ise de HMK 67/2 doğrultusunda asli müdahalenin aksine feri müdahalenin kabul yada reddi konusunda mahkemenin karar vereceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenle “yer alır” yerine “başvurur” demenin daha doğru olacağını düşünmekteyim. Mahkeme HMK 67/2 doğrultusunda karar vermeden önce, müdahale isteminde bulunanın HMK 67/1 maddesi hükmüne uygun olarak vermiş olduğu, müdahale dilekçesini taraflara tebliğ eder ve gerek görürse karar vermeden önce müdahale talebinde bulunan üçüncü kişiyi de davet edebilir. Üçüncü kişinin davete rağmen gelmemesi hakimin müdahale konusunda ki kararının verilmesini engellemez.
Feri müdahil, kendisinin müdahilliğine karar verilen aşamadan sonra, yanında katılmak istediği tarafın yanında takip eder. Hakim bu aşamadan sonra HMK 68/2 hükmü gereği taraflara bildirilen işlemleri müdahile de bildirmekle yükümlüdür. Müdahil ise ancak HMK 68/1 maddesinin ikinci cümlesinde ifade olunduğu gibi, “…yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.”. Buna karşılık, HMK 69/1 maddesinde de bildirildiği gibi, hüküm taraflar adına verilir.
Müdahale sonucunda oluşan kararın müdahil ile asıl davanın tarafları arasında görülecek olan davaya nasıl etki edeceği ihbar olunan için de geçerli olan HMK 69/2 maddesinde hükme bağlanmıştır. İkinci davada HMK 69/2 dikkate alınarak yargılama yapılmalı ve hüküm kurulmalıdır.
Sık sık yapılan bir hatayı dile getirmekte yarar bulunmaktadır. Feri müdahil adına hüküm verilemez ve feri müdahilin temyiz hakkı yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder