28 Aralık 2010 Salı

TÜRK TİCARET KANUNU TASARISINA GÖRE CARİ HESAP

Av. Ender Dedeağaç

Türk Ticaret Kanunu Tasarısının cari hesaba ilişkin hükümlerinin madde gerekçelerine baktığımızda, madde madde gerekçelere geçilmeden once, bölümün başlangıcında bir genel gerekçeye yer verildiğini ve bu gerekçede “Eski bir kurum olan cari hesapta herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.” Cümlesinin ise ilk cümle olarak yer aldığını görmekteyiz. Tasarıyı hazırlayan kurul cari hesapta bir değişiklik yapılmamasını ise “Çünkü yabancı ve yerli öğreti ile mahkeme kararlarında bu kurumu temellendiren ilkelerde ve düzeni kuran kurallarda bir gelişmeye rastlanmamaktadır.” Cümlesi ile açıklamıştır. Hatta tasarıyı hazırlayan kurul, “Birçok devlet kurumlarında cari hesaba ya hiç yer verilmemiş ya anılan kurum bir kaç madde ile düzenlenmiştir.” Saptamasına da gerekçe için de yer vererek, cari hesabın dünyada işlemeyen bir kurum durumunda olduğunu, nerede ise sadece eskiye olan saygı nedeni ile tasarıda hiç bir değişikliğe yer vermeksizin aynen eski hali ile bırakıldığını adeta bir lütuf gerçekleştirmiş gibi açıklamaktadır.

Daha once de belirttiğim gibi, akademisyen titizliğinden ve yabancı dil eğitiminden yoksun, hatta yabancı dili bırak yabancı ülke görmeyi bile istemeyen sadece ekmeğini adliye koridorlarından sağlamaya çalışan bir kişi olarak dünyadaki gelişmeleri irdelemenin beni aştığını biliyorum. Ancak yasaların, devletlerin kendi hükümranlık alanları ile sınırlı kurallar olduğunu ve bu kuralların oluşumunda once var olan durumun saptanması daha sonra ise siyasi iktidarın ülkedeki yarar grupları arasında ki dengeyi de gözeterek, ülkenin geleceğine dair kararı ile birlikte oluşturulması gerektiğine inanıyorum. İşte bu inancım ve gözlemlerim doğrultusunda cari hesabın ülkemde yaşamasını biz hukukçuların engellediğini, siyasi iktidarların ise saha araştırması yaparak durum saptamayı ve buna gore yarar gruplarının yararlarını da gözeterek dengeli bir yasalaşmaya gitmek yerine bunu genelde bürokratlardan oluşan kurullara havale ederek çözüm aradığını bunun ise doğru sonuçlar vermediğini öncelikle belirtmek isterim.

Bu yazıma konu Türk Ticaret Kanunu tasarısının cari hesaba ilişkin hükümleri hakkında bir şeyler söylemeden evvel aslında cari hesap adlı bir kurumun muhasebeciler tarafından çok sık kullanıldığını ancak onların cari hesaptan anladıkları ile biz hukukçukların anladıklarının çok farklı olduğunu belirtmekte yarar görmekteyim. Bu açıklamayı bir başka şekilde söylersek, biz var olan cari hesabı görmezden gelmekteyiz, buna karşılık var olan cari hesap ise, bizim kurallarımıza uyamamaktadır demek zorunda kalırız.

Muhasebede cari hesap bir yardımcı hesap olarak yer almaktadır. Bu hesap sayesinde işletmenin sürekli olarak çalıştığı kişilerin işletmeden olan alacak ve borçlarını izlemek mümkündür. İşletmelerin muhasebeleri karşılıklı olarak zaman zaman hesaplarını denetleyerek mutabakata varmaktadırlar. Bu mutabakat sonucunda elde ettikleri bakiyeyi ise yeni başlangıç olarak kabul etmektedirler. Bu mutabakatlarda söz konusu işlemlere uygulamaları gereken faizi de uygulamakta ve mutabakatlarda ana para ve faizi de görmek şansına sahip olmaktadırlar. Bu onlar için daha doğrusu işletme ve tacir için kaçınılmaz bir gereksinimdir.

Ancak muhasebeciler bu cari hesabı tutarken yasada yer alan ve Yargitay kararlarında ısrarla işlenen “birbirlerinden olan alacakları” yerine, kendi işletmelerinin alacak ve borçlarını göz önüne almaktadırlar. Aykırılığı oluştıran bu kısmı biraz daha açarsam ne istediğimi daha rahat anlatacağımı düşünmekteyim. Yasanın 87. Maddesine baktığımızda cari hesap sözleşmesinin tanımının yapıldığını ve “ İki kimsenin para, mal, hizmet ve diğer hususlardan dolayı birbirlerindeki alacaklarını ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem zimmet ve matlup şekline çevirerek hesabın kesilmesinden çıkacak bakiyeyi isteyebileceklerine dair bulunan mukaveleye cari hesap denir.” Şeklinde bir tanım oluşturulduğunu görmekteyiz.

Yargıtay’a göre cari hesap sözleşmesinin varlığını kabul etmek için, bu tanımdan kaynaklanan tarafların karşılıklı olarak “birbirlerinden olan alacakları” olgusunun varlığıdır. Yargıtay bu açıklamadan yola çıkarak cari hesap sözleşmesinin varlığı için mutlaka sözleşmenin taraflarının birbirlerinden zaman zaman alacaklı zaman borçlu olmaları şartını aramıştır. Örneğin. Yargıtay 11 HD 3.2.1989 gün 1989/286 E 1989/493 K sayılı kararında ( Kazancı İçtihat Bankası) açıkça belirttiği gibi bankaların vermiş olduğu kredilerde bankaların devamlı alacaklı olması nedeniyle, cari hesap sözleşmesinden söz etmenin mümkün olmadığını karar altına almıştır. Halbuki muhasebe ile uğraşanlar için tarafların karşılıklı olarak bir birlerinden hem alacaklı hemde borçlu olmalarının aranmasına gerek yoktur. Onlara gore kendi işletmeleri ne kadar alacaklıdır ya da ne kadar borçludur bu husus önemlidir. Çoğunlukla bu hesap türü mal satılan kişilerin hesaplarını kontrol için kullanıldığından ötürü hep kendi işletmeleri alacaklıdır. Onlar bu hesap yolu ile ne kadar alacaklı olduklarını, hesabın ne zamandan beri borç bakiyesi verdiğini, ödemelerin gününde yapılıp yapılmadığını, faizin ne kadar olduğunu görmekte ve bundan kaynaklanan yorumlarla ticari işletmelerinin politikalarını ve uygulamalarını saptayabilmektedirler.

Şimdi sormak isterim, cari hesabın var olabilmesi için aradığımız tarafların bir birlerinden zaman zaman alacaklı zaman zaman borçlu olmasının hukuka ne katkısı var topluma ne yararı var?

Eğer siz de benim gibi bir yarar görmüyorsanız o zaman yeni bir soru sormak gerektiğine inanmaktayım. Soru mademki bir yararı yok o zaman neden muhasebecilerin kullandığı cari hesabı yazılı sözleşmeye bağlamak kaydı ile hukuka uygun cari hesap sözleşmesi olarak kabul etmiyoruz?

Bana göre tasarıyı hazırlayan kurul bu soruları sormaksızın tasarının cari hesap bölümünü hazırlamış ve bu hazırlığına ilişkin gerekçesinde de özellikle yasada ölü doğmuş bir çoçuk olan cari hesabı tasarıda da ölü doğmuş olmaya mahkum ettiklerini belirtmişlerdir. Bu nedenle tasarıyı hazırlayan kurula ölü çoçuğu neden kayda aldınız diye sormak istemekteyim.

Kurul, tasarının 89 maddesindeki tanımı gerçekleştirirken, yasanın cari hesaba ilişkin tanımındaki “para, mal,....hususlardan dolayı” şeklindeki anlamsız cümle parçası yerine “her hangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan” ibaresini koymayı yeterli görmüştür. Böylece cari hesap sözleşmesinin tasarıdaki tanımı yasadaki tanımla özü itibariyle aynı kalmıştır.

Gerek yasa gerekse tasarı tanımı yaptıkları maddelerin ikinci fıkralarında cari hasap sözleşmesinin yazılı yapılması gerektiğini belirtmiş ve bunun bir muteberlik yani sağlık koşulu olduğunu Kabul etmiştir.

Tasarı ile getirilen tek değişiklik yasanın 92. tasarının 94. maddesinde oluşmuştur. Buna değişiklik demek yerine yenilik demek daha doğrudur. Tasarı bu yenlikle alacaklı tarafından noterden gönderilen hesap bakiyesine bundan böyle, kanunda sayılan diğer olanakların yanı sıra güvenilir eloktronik imza ile de itiraz edilebileceğini hüküm altına almıştır.

Bu blog sayfasında ayrıca,Türk Ticaret Kanununda ve Tasarıda tacir, haksız rekabet, acentelik, ticaret şirketleri genel hükümler, anonim şirketlerde yönetim, denetim ve genel kurul, genel kurul kararlarının iptali ve butlanı konularındaki diğer yazılarımı da inceleyebilirsiniz.

Tasarı ve gerekçeye “inisiyatif.net” sitesinden ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder