Av. Ender Dedeağaç
İzmir 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi
tarafından, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunun bazı maddelerinin iptali için,
başvurulmuştur.
Kararın tam metnini, Anayasa Mahkemesi sayfasından
bulmak mümkündür. Bu nedenle, bu yazıda sizlerle, sadece özetler halinde, kararın
gerekçesinde yer alan bazı bilgileri paylaşmak istedim.
İtiraza konu yasa maddelerini değerlendirdiğimizde,
öncelikle, İzmir 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi, hukukçu bilirkişi
seçmek ve bu bilirkişilerin hukuki konularda rapor düzenlemesine olanak
verilmesini istediği görülmektedir.
Bu itiraz oluştururken, Bilirkişilik Kanunu ile HMK
arasında ki benzer hükümler bile dikkate alınmamıştır. Kanımca, bu davranışın
nedeni, itiraz eden mahkemeye göre, bilirkişilik yasasında iptali istenen
maddelerin iptali halinde, hukukçu bilirkişi seçimine ilişkin, ceza yargılaması
açısından, tüm engellerin kalkmış olacağını düşünmüş olmasından
kaynaklanmaktadır.
İptali
istenilen maddeleri incelediğimde;
-
3.2)
Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde
bulunamaz.
-
10.4) Hukuk
öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu
ve birinci fıkradaki şartları taşıdığını belgelendirmediği takdirde,
bilirkişilik siciline ve listesine kaydedilemez.”
-
63/1 maddesine 5271
sayılı kanunla eklenen hüküm ) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı
dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak
görevlendirilemez.”
İptali
istenilen üç ayrı maddeyi birlikte değerlendirdiğimde; İtirazın, özellikle, hukukçu
bilirkişilerin özellikle avukatların, bilirkişi olarak görev yapmalarını
sağlamaya yönelik olduğunu görmekteyim. Anayasa Mahkemesi bu talep ret
etmiştir. Ret kararından yapacağım alıntılarla, Anayasa Mahkemesinin görüşünü
size sunmak isterim ;
“Hukuk devletinde kamusal her yetkinin hukuka uygun
kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de önlerine gelen uyuşmazlıklar
hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma yükümlülüğü vardır.
Bilirkişilerin hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamayacaklarına
ilişkin yasağı düzenleyen kural da hâkimlerin hukukun olaya uygulanmasındaki
asli görevlerinin bir sonucudur. Dolayısıyla hukuki sorunları
mesleki bilgi ve deneyimleriyle çözmesi gereken hâkim bu sorunların
giderilmesinde en yetkin kişidir. Anayasa’nın 9. ve 138. maddelerinde de
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde hukuka uygun olarak hüküm verme
yetkisi hâkime tanınmıştır.”
“Bilirkişi incelemesi, kesin deliller
arasında olmayıp takdiri deliller arasında yer aldığından hâkim yönünden
bağlayıcı değildir. Hâkim, bilirkişi incelemesini serbestçe değerlendirir
ve kararını bu değerlendirmenin sonucuna göre verir. Hukuk kurallarını
resen araştırarak bulmak, yorumlamak ve olaya uygulamak hâkimin görevi
olduğundan (AYM, E.2017/20, K.2018/75, 5/7/2018, § 41) uyuşmazlıkta çözümü özel
ve teknik bilgi gerektiren hâllerle sınırlı olarak görevlendirilen bilirkişinin
görevlendirildiği konu ile sınırlı olarak inceleme yapmasının ve görüşünü
bildirmesinin istenmesinde Anayasa’nın 138. maddesinde güvence altına alınan
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini ihlal eden bir yön bulunmamaktadır.”
“Kuralın gerekçesinde; düzenlemenin
amacının Anayasa’yla hâkime verilen mutlak yargı yetkisinin
-bilirkişi vasıtasıyla dahi olsa- bir başkasına devrinin önlenmesi olduğu,
hukuk kurallarını araştırmak, yorumlamak ve bizzat uygulamakla görevli hâkimin
uyuşmazlık hakkında bir de bilirkişi atamasının gereksiz yere yargılama
giderlerinin artmasına ve buna bağlı olarak yargılama sürecinin uzamasına
sebebiyet vereceği, kuralla bilirkişilik kurumunun gerçek fonksiyonunun
sağlanacağı ve yalnızca hukukî değerlendirmeden ibaret olan
konularda bilirkişiye ihtiyaç bulunmadığı belirtilmiştir.”
“Hâkimlik mesleğinde hukuki bilginin
yanı sıra muhakeme gücü, karar vermek için bir konuyu kavrayıp karar şekline
getirerek özetleme yeteneği, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık olmak önem
taşımaktadır. Bu nedenle genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan
konularda bilirkişiye başvurulamayacağının bir yansıması olan hukuk
öğrenimi görmüş kişilerin -hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip
olduğunu belgelendirmedikçe- bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceğine
dair kuralın mahkemelerin bağımsızlığını ihlal edici nitelikte olduğu
söylenemez (AYM, E.2017/20, K.2018/75, 5/7/2018, §§ 39, 40).”
Bir başka iptal istemi ise,
Bilirkişilik Kanunun 3.12.6 maddesi ile ilgilidir
Bilirkişilik Kanunun 3.12.6
maddesinde yer alan
“Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren sorun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun
kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemez.”
Anayasa
Mahkemesi bu istemi ret ederken ;
“Kaldı ki kuralla getirilen düzenlemenin aksine, inceleme
yaptırılacak konunun kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişinin
görüşünün istenmesi, 6754 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde belirtildiği gibi
bu Kanun’un çıkarılmasının esas sebeplerinden birini teşkil eden bilirkişiden
hâkim yardımcısı gibi yararlanılmasının ve yargı yetkisinin bilirkişiye
devredilmesinin önlenmesine ilişkin amaca da uygun olmayacaktır.” Görüşünü gerekçe
olarak kararında yer vermiştir.
Buraya kadar sizlere sunduğum Anayasa Mahkemesi kararında
yapmış olduğumuz gerekçeye ilişkin alıntıları birlikte değerlendirdiğimizde;
Anayasa Mahkemesi, hakimin asli görevinin, uyuşmazlığı çözmek olduğunu, bu
görevinin Anayasaya ve kanunlara aykırı olarak devredemeyeceğini belirttiğini
görmekteyiz. Ayrıca, hakimin bilirkişinin hangi konularda inceleme yapması
gerektiğinin açıkça hakim tarafından sağlanmasının şart olduğunu belirtiği
görülmektedir.
İptal talebinde bulunan mahkeme, hukukçu bilirkişi seçimine
olanak verilmesinin yanı sıra, bilirkişi seçiminde de bir sınırlama olmasını
istememektedir. Bu nedenle “Bölge
kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak uzmanlık dalında bilirkişi
bulunmaması hâlinde, diğer bölge kurulları bilirkişilik listelerinden, burada
da bulunmaması hâlinde, 10 uncu maddenin (d), (e) ve (f) bentleri hariç birinci
fıkrasında yer alan şartları taşımak kaydıyla listelerin dışından bilirkişi
görevlendirilebilir. Listelerin dışından görevlendirilen bilirkişiler, bölge
kuruluna bildirilir.”ve” Listelerin dışından görevlendirilen bilirkişiler, bölge
kuruluna bildirilir.” Maddelerinin de
iptalini istemiştir. Böylece, hakimlerin, denetlenemeyeceğine ilişkin görüşünü ifade
etmiştir. Anayasa Mahkemesi bu istemi de ret etmiştir. Ret gerekçesinde “Diğer taraftan kurallarla bilirkişilik bölge kurulu listeleri
dışından seçilen bilirkişilerin bölge kurullarına bildirilmesiyle bu kişilerin
bilirkişilik için gerekli şartları taşıyıp taşımadıklarının denetlenebilmesine
imkân tanınmak istendiği anlaşılmaktadır. Daha önce de ifade edildiği gibi 6754
sayılı Kanun’la bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapının
oluşturulması amaçlanmakta olup anılan hükmün de bu kapsamda getirildiği
görülmektedir. Bilirkişiliğin etkin ve verimli bir yapıya ulaştırılması
amacıyla getirilen ve yargılamanın işleyişiyle doğrudan ilgisi bulunmayan,
idari tedbir niteliğindeki düzenlemenin adil yargılanma hakkını veya
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.”
Demektedir.
Bu iptal istemleri ile yetinmeyen iptal talep eden mahkeme, Hakimler ve Savcılar Kanunun 63/1 maddesinde
yer alan “Bilirkişi seçimi ve görevlendirmesi sırasında kanunlarla
belirlenen kurallara uymamak,” hükmünün de iptalini istemiştir.
Anayasa Mahkemesi, bu istemi,
“Disiplin
cezaları; kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla
öngörülmüş, yapma veya yapmama biçiminde beliren davranış kurallarının ihlali hâlinde
uygulanan idari yaptırımlardır. Hâkim ve savcılar için öngörülmüş olan disiplin
cezalarının amaçlarından birinin de meslekte disiplini sağlamanın yanı sıra
yargı hizmetlerinin düzenli bir şekilde yerine getirilmesi olduğu
söylenebilir. Bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı
oluşturulmasına ilişkin hedefin gerçekleştirilmesi de gözönüne
alınarak yargı hizmetlerinin düzenli şekilde yürütülmesi, dolayısıyla kamu
yararının devamlılığının sağlanması amacıyla bir idari yaptırım sebebi olarak
ve Anayasa’nın 140. maddesine uygun şekilde kanunla öngörülen kuralın
getirilmesi kanun koyucunun takdirinde olup bu çerçevede kuralın mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesini dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal eden bir yönü
bulunmamaktadır” gerekçesi ile ret etmiştir.
HMUK
dönemine baktığımızda, bugün Bilirkişilik Kanununun iptali istenilen
maddelerinin, HMUK 274 vd maddelerinde de yer aldığını görmekteyiz. Hatta HMUK
274 maddesine 6.7.1981 tarih ve 2494 sayılı kanunla yapılan ekle, hakimlerin
hukuki konularda bilirkişiye başvuramayacağının, çok net bir şekilde hükme
bağlandığını görmekteyiz.
Küçük
yerleşim yerlerinde, HMUK, HMK ve Bilirkişilik Kanunu kurallarının
uygulanmasında bir problem yaşanmamasına rağmen problemin büyük şehirlerde
olması dikkatimi çekmektedir.
İptal
talep eden mahkeme, hakimin yasalara aykırı davranışından ötürü de disiplin
cezası ile cezalandırılmasına ilişkin maddenin de iptalini talep etmektedir.
Bana göre, bu madde yasada yer alsın yada almasın, yasalara aykırı hareket eden
hakim suç işlemiştir. Suç işleyen kişinin, disiplin cezası ile
cezalandırılmasının iptalini istemek boş bir talepten öte gitmez.
Kişisel
kanıma göre, hukuki görüş bildiren bilirkişileri cezalandıran, Bilirkişiler
Kurulunun, aynı zamanda, bu eylemi suçtan haberdar olmak olarak değerlendirmesi
ve ilgili mercilere bildirmesi gerekmektedir.
Yasalara
aykırı olarak hukukçu bilirkişi seçen hakim Yrg CGK 25.06.2019 gün ve
2016/5-981 E ve 2019/490 K sayılı kararında, “hakim mesleki hatalarından ötürü
yargılanamaz. Kastı yoksa suç olmaz” kuralından da yararlanamaz. Çünkü, hakimin
bu davranışı, TCK 257/1 maddesi, hükmünde yer alan, “görevinin gereklerine
aykırı davranmak” fiili kapsamında kalmaktadır. Hiçbir hakim, HMK’yı
bilmediğini söyleyemeyeceğine göre, hakim bile bile, görevinin yerine
getirmekten kaçınmıştır.
Uygulamanın
HMK ya uygun hale gelmesi, bana göre, meslektaşlarımın yararına oluşacaktır.
Çünkü, meslektaşlarım, bu gün, yargıya ucuz emek sunmaktadırlar. Bilirkişinin,
aldığı ücreti aylık hale getiriniz. Bilirkişilik nedeni hiçbir sosyal hakkının
olmadığını düşününüz. Bir hakimin yargıya maliyeti ile hukukçu bilirkişinin
maliyeti arasındaki uçurumu görürsünüz. Üstelik, hakim, bu yöndeki kararı ile, bilirkişiye
vermiş olduğu dosya kapsamında yer alan hukuki uyuşmazlığı kendisinin
çözemeyeceğini, bunun bilirkişi aracılığı ile çözülebileceğini yada çözmek için
zaman bulamadığını, belirtmektedir.
Bu
uygulamanın başlaması ile, dosyayı bilirkişi çözer mantığı yerine, uyuşmazlığa
ilişkin çalışmalar, dava dilekçesi hatta işin alımı aşamasında düşünülecektir.
Böylece, iş bilmediği halde, müşteri potansiyeli olduğu için, dosya
bilirkişisinin aldığı ücretin kat be kat fazlasını alan meslektaşlarım, ya
bilmediği işi almaktan vazgeçecekler yada dosyayı hazırlarlarken, bu gün adına
bilirkişi dediğimiz meslektaşlarımızla, ortak iş yapmak veya başlangıçta
onlardan alacağı raporlara hak ettiği ücret ödeyeceklerdir.
Elbette,
bu aşamada, hukukçu akademisyenlerin, uzman görüşü olarak vermiş oldukları raporların
ise, davanın tarafı için hazırlanmış bir makale çalışması olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü, HMK 293 maddesinin gerekçesini incelediğimizde,
uzman görüşünün taraf tanığı/taraf bilirkişisi gibi değerlendirilmesi
gerektiğini görmekteyim. Yani uzman, bilirkişiler gibi, ancak teknik konularda
yada çözümü özel bir bilgiyi gerektiren konularda görüş bildireceği için, hukuk
konusunda bildirilen görüşler, bu kapsama girmeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder