21 Ağustos 2019 Çarşamba

BENİM HAYALİ ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMAM


Av. Ender DEDEAĞAÇ
Yaş ilerleyip, kişinin gözü toprağa bakmaya başladıkça, saçmalama hakkının arttığına, çenesinin düştüğüne inanıyorum. Kusura bakmayın.
İlk kez, Bülent Nuri Esen ve İlhan Arsel’den öğrendiğim kuvvetler ayrımına inanıyorum. Bu konuda sayın Burhan Kuzu gibi düşünmediğim için de mutluyum. Sayın Kuzu’nun, kendisi ile aynı düşünmeyen bana ve meslektaşlarıma hakaret içeren ya da en azından küçük düşüren sözleri için “kötü söz sahibinindir” diyerek dikkate almıyorum.
Yıllarca, beni sevmedikleri için, baro siyasetine katmamalarına rağmen baro çalışmalarının içinde olduğumu açıkça söylüyor ve bugün yaşanan olumsuzluklardan payıma düşen tüm eleştirilere boyun eğmek zorunda olduğumu kabul ediyorum.
Oyumun, adli yıl açılışının, Yargıtay’ın salonlarında yapılması gerektiği ve sarayda yapılacak olan açılışa katılmamak yönünde olduğunu öncelikle ifade ediyorum.
Daha önce yaşadığımız bir adli yıl açılışını hatırlıyorum. O yıl, alternatif açılış yapılmış ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi salonunda toplanmıştık. İsimlerini hatırlamamakla beraber pek çok ilk derece mahkemesi ve Yargıtay hakiminin de bizlerin açılış toplantısına katıldığını hatırlıyorum. O gün de bizlerle aynı düşünceyi paylaşan fakat günün koşulları nedeniyle, bizlere destek veremeyen hakimlerin varlığına inanıyorum. Sağlık olsun.
Hayal kurmak kimseye zarar vermez diye düşünüyorum. Kendi kendime kurduğum hayale göre, 2019 adli yılı açılış konuşması yapmam için bana görev verildiğini düşünüyorum.
Bu görevi yaparken öncelikle, hakimler ve savcılarla, avukatların meslektaş olarak kabulünün mümkün olmadığını kabul ediyorum.  Çünkü halkın parasıyla, görev yaptığımız adliye binalarında, aynı asansörü, aynı tuvaleti kullanmadığımızı hatırlıyorum.
Ben konuşmamda, aşağıda bir bölümünü aktardığım, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 06.01.2015 tarihinde 2013/6932 Başvuru numaralı Türkan Bal kararında yer alan
 Açıklanan nedenlerle, mevcut yapısal mekanizmanın işletilmesindeki eksiklikle birlikte ele alındığında, Yargıtay dairelerinin ilamlarında yeterli gerekçeyle desteklenmeyen farklılıkların bulunmasının, başvurucunun açtığı davanın görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden olduğu ve başvurucu açısından öngörülemez bulunduğu sonucuna varılmıştır.
 Bu kapsamda, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Hükmüne yer verirdim. Daha sonra ise şu açıklamayı yapardım.

Anayasa Mahkemesi’nin, gerek bu kararında gerekse pek çok kararında belirtildiği gibi, kararlar gerekçeli olmak zorundadır. Üstelik bu zorunda olma, sadece Yargıtay’a ve gerekçeli karar aşamasına ilişkin değildir. Tüm yargı mercilerinin ara kararları da dahil olmak üzere tüm kararları için geçerlidir.

Anayasa Mahkemesi’nce yeterli gerekçeden yoksun yargı kararlarının, “hukuki belirsizliğe neden olduğu” bu kararda vurgulanmakta ve bunun sonucu olarak “öngörülemezlik”in doğmasına yol aldığı ifade edilmektedir.

Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, bu davranış, Anayasamız ve AİHS ile hüküm altına alınan “adil yargılanma hakkının” ihlaline neden olmaktadır.

Adil yargılamanın sağlanamadığı bir ülkede, hukuk devletinden söz etmek, bu konuda söylevler vermek, kişisel kanıma göre, “avara kasnak” gibi dönmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

Adil yargılanma hakkını sağlamayan bir yargıç, bunun sorumluluğunu taşımalıdır. Yargıcın sorumluluğu onun onurudur. Bu nedenle, katı uygulanması ne kadar zararlı ise hiç uygulanmaması da aynı derece de zararlı olan yargıç sorumluluğunun uygulanmasına özen gösterilmelidir. Sorumluluk kağıt üzerinde kalmamalıdır. Hassas dengeye dikkate edilerek uygulanmalıdır.

Eğer yargıç sorumluluğu uygulanabilmiş olsa idi, 15 temmuzdan birkaç gün sonra görevden atılan ve nerede ise yargıçların yarısını oluşturan, yargıçların yargı içinde yuvalanmasına olanak verilmezdi. Böylece, sağlıklı bir yargının oluşmasına olanak tanınır ve bu davranış ise yargının diğer kurumları sağlıklı bir şekilde denetlemesine ve 15 Temmuz felaketinin yaşanmasına olanak vermezdi.

Adil yargılanmanın içinde, aleniyet ilkesinin de var olduğu unutulmamalıdır. Aleniyetin, sadece duruşma salonlarının kapılarını açık tutmakla değil, gerekçeli kararların toplumla paylaşılması ile sağlandığının da bilinmesi gerekmektedir. Toplum bu yolla yargıyı denetlemektedir.

Adil yargılanmanın sağlanabilmesi için, HMK ya göre sözlü yargılama aşaması CMK ya göre esas hakkında görüş bildirilmeden, önceden hazırlanmış kararların okunması yerine, bu aşamalar tamamlanarak karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, karar duruşmasının tutanağı, derhal taraflara verilmelidir. Bunun yapılmaması ve tutanağın gerekçeli kararla birlikte kanun yoluna başvurma sürelerinden sonra UYAP’a konulmaması gerekir. Bunlara dikkat edilmemesi yargıcın sorumluluğunu doğurur ve mutlaka uygulanması gerekir. Böylesi bir davranışın, hoş görü ile karşılanması ve sorumluluk doğurmaması, açık kanun hükmüne aykırı davranışların himaye edilmesi anlamına gelir.

Yargının bağımsızlığını istiyorsak, yargıcın sorumluluğunu hassas dengeye dikkat ederek uygulamak zorundayız.

Bu konuşma 15 dakikadan daha kısa bir zamanda yapılabileceği gibi, nerede yapılırsa yapılsın, yargıda yargıç olarak görev alanlardan ne beklediğimizin küçük bir kısmının kamu oyunca bilinmesine neden olurdu.

Elbette, kol kırılır yen içinde kalır ilkesi ile, yargıcın gerekçeli kararını oluşturabilmesi için, avukat olarak bizlerin taraf dilekçelerini usul hükümlerine uygun yazmamız gerektiğini, özellikle “hukuki nitelendirmenin” hakime bırakılmayacak kadar önemli olduğunu, ön inceleme tutanağında, hukuki nitelendirmenin bizim belirlediğimiz şekilde yer almasına dikkat etmemiz gerektiğini de kendi meslektaşlarıma uygun bir şekilde duyururdum.

Ayrıca Yargıçlara A. R. Gür’ün Osmanlı’da Kadılık Sistemi adlı yapıtının ekinde yer alan mahkeme kararını okumalarını, Avukat meslektaşlarıma ise, ayaklarının dibine serilen paraları neden almadığı sorulduğunda, onları almak için eğilmek gerekirdi, diye cevap veren Paris Baro Başkanını hatırlamalarını öneririm,

Yaşlılıkta görülen hayal olarak kabul edeceğinizi umduğum bu yazıdan ötürü, vaktinizi aldığım için özür dilerim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder