Av. ENDER DEDEAĞAÇ
“HMK yargılamada aleniyet ilkesini benimsemiştir.
Bu ilke, yasada tanımlanan sınırlamalar dışında kalan tüm duruşmaların aleni
yapılmasını emretmektedir. Aleniyet, tarafların güvencesi olduğu gibi toplumun
yargının işleyicini denetlemesinin aracıdır. Bu nedenle, kanımızca, yargı
kararını açıklamak ve eleştirmek topluma olan borcumuzdur. Bu düşünce ile
hareket etmem nedeniyle, kararı tamamını da yazının sonunda bilgilerinize
sunmaktayım”
Konkordatonun tarifi, İİK 286/1 ve 2 maddelerine
dayanarak , “konkordato, tacir olsun yada olmasın, herhangi bir borçlunun,
borçlarını vadesinde ödeyemiyorsa yada var olan borçlarını vadesinde ödeyememe
tehlikesi altında ise, iflas tehlikesinden kurtulmak için, yeniden vade
oluşturmak yada borçlarında indirim sağlanarak borçlarını ödemesine olanak
verilmesini amaçlayan, bizzat yada hakkında iflas istemeye yetkili olan bir
alacaklısının talebi ile başlatılan süreç” olarak yapılabilir.
Yasa maddesinde açıkça ifade edildiği gibi, adi
konkordatodan söz edebilmek için, borçlunun iflas tehlikesi içinde bulunması
gerekir. Bu ifadenin bir başka anlamı ise (mefhumu muhalifi) konkordato talep
edilebilmesi için, borçlunun iflas etmemiş olması gerekir. Bu konkordatoya, adi
konkordato denir. Eğer borçlu iflas etmiş olmasına rağmen konkordato talep edecek
ise, iflastan sonra konkordato denilen kurumdan yararlanmak zorundadır.
İncelediğimiz yargı kararında, konkordato talep
eden şirketin, anonim şirket olduğu ve konkordato talebini yaptığı aşamada
hakkında alınmış bir iflas kararının bulunmadığı görülmektedir. ANCAK, inceleme
konusu yapılan kararın dördüncü sayfasında “….istem sahibi şirketin
varlıklarının 169.510.102.11 TL, borçlarının ise 186.364.671.47 TL olduğu
saptanmıştır” ifadesi yer almaktadır. Bu nedenle, somut olayın yeni TTK 376
maddesi ışığında değerlendirilmesi gerekmektedir. Eğer, yargı kararında yer
alan bu açıklama, yasada yer alan “….aktiflerin, şirket alacalılarının
alacaklarını karşılamaya yetmediği…” olarak anlaşılacak ise, geçici konkordato
komiserleri tarafından bu durumun bir raporla mahkemeye sunulması gerektiğine
inanmaktayız. Sunulan bu raporla birlikte, ilk derece mahkemesinin de, şirket
yönetim kurulunun yeni TTK 376/3 maddesin uygulaması gerektiğine karar vererek,
konkordato incelemesini durdurması gerektiğine kanısındayız.
Bu aşamada kendi inancımızı belirtmenin nedeni,
yeni TTK 376/3 maddesinin yönetim kuruluna emrettiği, iflas için başvuru
görevinin yerine getirilmemesi halinde izlenmesi gereken yolun gösterilmemiş
olmasından kaynaklanmaktadır. Bizim inancımıza göre, ilk derece mahkemesi, TMK
1 ve HMK 165 maddesinden yararlanarak, bekletici sorun kararı almalıydı.
Böylece, yasa gereği zorunlu olarak iflas etmesi gereken bir şirket hakkında,
adi konkordato hükümlerini uygulamayarak yasaya uygun davranılırdı. Üstelik,
şirket yönetiminin İİK 179. Maddesine göre, yapması gereken iflas isteme
başvurusunu yapmamasından ötürü hakkında uygulanması gereken İİK 345
.maddesinin uygulanabilmesi için, alacaklılardan birinin başvurusu halinde,
ceza yargıcına somut delil oluşturmuş olurdu.
İstinaf kanun yoluna başvuruyu düzenleyen HMK
maddelerine, özellikle 353 ve 357 maddelerine baktığımızda, ilk derece
mahkemesi tarafından, bekletici mesele yapılması gereken bir şeyin, bekletici
mesele yapılmaksızın, karara bağlanması haline ilişkin açık bir hükme
rastlanmamakta ise de, HMK 355 ve yeni TTK 376/3 maddeleri birlikte
değerlendirilerek sonuca gitmek mümkündür.
Çünkü, yeni TTK 376/3 maddesi emredici bir hükümdür, ilk derece
mahkemesi tarafından resen gözetilmesi gerekir. HMK 355 maddesi “kamu düzenine
aykırılıkların” resen incelenmesine karar verdiğine göre, ilk derece
mahkemesince yapılmayan bu değerlendirme, BAM tarafından
gerçekleştirilebilirdi. Eğer BAM bizimle aynı kanıyı paylaşsa idi, somut olay
HMK 353/1.b de yer alan hiçbir koşulu taşımadığı için, ilk derece mahkemesi
tarafından olayın incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşarak, dosyayı ilk derece
mahkemesine gönderirdi.
Her ne kadar yeni TTK 376/3 maddesine ilişkin bir
yasal yaptırım, İİK dışında, yasalarımızda yok gibi görülüyor ise de, yeni TTK
553/1 maddesi hükmü gereği, kanununun emrettiği bir görevi yapmamış olmaktan
ötürü, konkordato talep eden şirketin yönetim kurulu ve denetim kurulu şahsen
de sorumludur.
BAM kararına baktığımızda, BAM’ın dosyaya sunulan,
geçici konkordato komiseri raporunu, önce eleştirdiğini ve daha sonra da
kendisinin, adeta yeni bir rapor
hazırladığını görmekteyiz.
Geçici konkordato komiseri raporunu nasıl
değerlendirmemiz gerektiğini sorguladığımızda, raporun, konkordato ve kendi
mesleği konusunda gerekli eğitimi almış kişiler tarafından hazırlandığını
dikkate aldığımızda, bu kişilerin, söz konusu raporu, sahip oldukları özel ve
teknik bilgilerine dayanarak hazırladıkları sonucuna ulaşırız. Bu ise, bu
kişiler tarafından sunulan raporun HMK 266 maddesinde belirtilen, bir bilirkişi
raporu olduğunun kabulünü gerektirir.
BAM’ların göreve başlamasından önceki dönemde,
Yargıtay incelemesi aşamasında, bilirkişi raporunun denetime elverişli bir
rapor olması ve hakim tarafından “kabul edilebilir delil” olarak
nitelendirilmesinin arandığını görmekteyiz. Yargıtay, bu incelemesi sonucunda,
dosyada mevcut bilirkişi raporunu denetime elverişli ve kabul edilebilir delil
olarak görmüyorsa, bilirkişi raporuna göre alınan kararı bozarak ilk derece
mahkemesine göndermekteydi. İlk derece mahkemesi, bozmaya uyma kararı verir
ise, bozma kararı ışığında yeni bir rapor alıyordu. Elbette direnme hakkı
bulunmaktaydı.
HMK 353.maddesi
ışığında, BAM kararlarına baktığımızda, istinaf isteminin reddine, ilk derece
mahkemesi kararının değiştirilerek onanmasına
yada ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesine
gönderilmesine ilişkin kararlar verdiğini görmekteyiz. Üstelik bunların bir
kısmı kesin nitelikli kararlardır.
Cenk Akil tarafından kaleme alınan ve AÜHFD, 60
(3) 2011: 693-731 yayınlanan “YARGITAY HUKUK GENEL KURULU’NUN HÂKİMİN BİLİRKİŞİ
RAPORUYLA BAĞLI OLUP OLMADIĞI HAKKINDA VERMİŞ OLDUĞU 24.12.2008 GÜN ve E.
2008/4-734, K. 2008/766 SAYILI KARARININ TAHLİLİ “ başlıklı makale
incelendiğinde, hakimin kendi özel ve teknik bilgisinin yettiği hallerde
bilirkişiye gerek duymadan karar verebileceğine ve veremeyeceğine ilişkin, ilmi
ve kazai içtihatların bulunduğu görülmektedir.
Bu makaleden bizim çıkardığımız sonuç, hakimin kendi özel ve teknik
bilgisinin bilirkişi raporu gibi değerlendirilmemesi gerektiğinin yargı
kararlarında ağırlıkla kabul edildiği yönündedir. Makaleden elde ettiğimiz, kişisel kanımıza
göre, hakim bilirkişiden rapor almak yerine, eğer denetlenebilir bir gerekçe
ile kendi özel ve teknik bilgisi ile
sonuca gitmiş ise, bunun kabul edilmesi gerektiği yönündedir.
Somut olayımızda da, BAM, önce raporun
eleştirisini yapmış ve raporda yer alan değerlere dayanarak kendi yorumunu
oluşturmuştur. Bunlar;
-
Somut olayda istem sahibi şirketin
varlıklarının 169.510.102.11 TL borçlarının ise 186.364.671.47 TL olduğu
saptanmıştır. Bu durumda şirketin borca batıklık oranı yüzde 9.10
seviyesindedir.
BAM ilk derece mahkemesi tarafından alınan karara
esas oluşturan konkordato komiseri raporundaki bu muhasebe biliminin kapsamında
kalan teknik bilginin varlığını kabul etmesine rağmen, “Bir an için şirketin
iyileşmek suretiyle borçlarını ödeyemeyeceği kabul edilse bile şirketin kendini
tasfiye etmesi ve yüzde 10 civarındaki makul bir tenzilatla alacaklılarının
alacaklarına kavuşabilmesi ihtimali üzerinde durulmaması doğru değildir.”
yorumu ile geçici konkordato komiserleri tarafından sunulan raporu ve ilk
derece mahkemesi kararını eleştirmiştir.
-
BAM kararında “Her halükarda şirkete
geçici mühlet verildikten sonra alacaklıların oyuna başvurulmaksızın şirketin
doğrudan iflasının açılması bakımından da uygun bir yarar-zarar denetiminin
yapılıp yapılmadığı karardan anlaşılamamaktadır” denilmektedir. BAM göre,
geçici mühlettin sonunda konkordato talebinin reddi ve iflas kararının
verilebilmesi için “alacaklılar toplantısının yapılmasının “ şart olduğu ve
bunun yapılmamış olması eleştirilmektedir. Ancak, bizim yasada yapmış olduğumuz
taramada, geçici konkordato döneminde alacaklılar toplantısının yapılmasına
ilişkin her hangi bir yasa maddesine rastlamadığımızı da söylemek isteriz.
-
BAM kararında “Nihayet mahkemece arsa
sahiplerinin 63.000.000 USD tutarındaki alacaklılarının 165.000.000 TL olarak
yeniden yapılandırılması şekle aykırılık nedeniyle uygun bulunmamıştır.” yorumu yer almaktadır. Ancak BAM kararında uygun
bulunmayışının nedenleri açıklanmamıştır. Kişisel kanımıza göre, bu ifade,
gerekçeli kararın oluşmasına katkı sağlayan bir ön karardır. Bunu ara karar
olarak da yorumlamak mümkündür. Ancak, tüm kararlarda gerekçe bulunması
anayasal bir zorunluluk olduğuna göre, bu ön karar/ara karar, gerekçesiz olduğu
için,anayasaya aykırı bir karar olup, nihai kararın yani hükmün, taraflarca ve
kamu oyunca denetlenmesini engellemiştir.
Ayrıca,
eğer bu “yeniden yapılandırma” USD nin TL ye çevrilmesi nedeniyle elde edilen
bir değer ise, bunu eleştirmek mümkün değildir. Çünkü, bu aşamada yapılacak
hesaplamaların, rayiç değerle üzerinde yapılması gerekir. Yabancı para
alacaklarını/borçlarının işlem günüdeki TL ye çevrilmesi yasal zorunluluktur.
-
BAM kararına göre, “arsa maliklerinden
Elif Aktaş’ın sözleşmede imzasının bulunmadığı hususları da
komiserlerce,evrakın mahkemeye sunulmasından önce saptanıp düzeltilmesi
istenebilecek hususlardandır.” BAM tarafından komiserlere yüklenen bu görevin
yasal dayanağı tarafımızdan anlaşılamamıştır. Mahkemeye sunulan bir sözleşmede
hakim, nasıl, imza noksanlarının tamamlanmasına ilişkin karar alamıyorsa,
geçici komiser de belgedeki imzalatmak zorunda değildir. Ayrıca, imza noksanı
ile bir sözleşmenin geçersiz olacağının bilinmesi özel bir bilgiyi
gerektirmemektedir. Tacir olsun olmasın tüm kamu oyu tarafından bilinen bir
kuraldır. BAM’a kira hukukunda yer alan bir hususu hatırlamak isterim. Eğer
kiraya veren yada kiracı kendi sunduğu kira sözleşmesinde imzasını tamamlamaz
ise, bu sözleşme yargılamada dikkate alınmaz. O halde BAM’ın bu konudaki
yorumuna katılmak mümkün değildir.
Ayrıca,
konkordato başvurunda aranan belgeler arasında bağımsız denetleme kurumlarından
alınacak bir raporun yer almasının şart olduğunu düşündüğümüzde, böylesi bir
noksanın, unutkanlıktan değil, zorunluluktan kaynaklandığı sonucuna ulaşırız.
-
BAM kararına göre “konusu taşınmaz
mülkiyetinin devri olan sözleşmeler” ifadesi ile, yapılacak parasal borç
hesaplarında öncelikle, bu sözleşmelerin parasal değerlerinin yargı kararları
ile belirlenmesinin gerektiği gözden uzak tutulmuştur. Gözden uzak tutulmuştur,
çünkü, eğer bu husus dikkate alınsa idi, konkordatonun yasal süre içinde
bitmesinin olanaksız olduğu görülürdü.
BAM kararında incelenmeyen bir husus; konkordato
talep eden şirketin arazi sahibi ile yapmış olduğu anlaşma sonucunda kendisine
kalan dairelerden kaçını sattığı ve parasını aldığının saptanmasının gerekli olmasına
ilişkindir. Eğer bu husus değerlendirilmiş olsa idi, yüklenici konumunda olan
konkordato talep edenin elindeki satılmamış dairelerin imalat ve satış değerleri
karşılaştırılarak, bu durumdaki bir şirkete sermaye yatırmak istenip
istenmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirdi. Ayrıca bu karşılaştrma ile satışı
yapılmayan daire satışları ile imalatın yani binaların yapılmasının
tamamlanması işinin bir taşerona yaptırılıp yaptırılmayacağı da anlaşılırdı.
Böylece, konkordato kararı alınması için şart olan, yeniden sermaye bularak
şirketin devam etmesinin mümkün olup olmadığı saptanabilirdi. Üstelik
satışlardan elde edilecek kar ile işin taşeron tarafından yapılması halinin
konkordato mühleti verilmesi için yeterli bir neden olup olmadığı tartışılırdı.
Tüm bunların yanı sıra, konkordato “iyi niyetli
borçluları” korumak amacıyla hukuk sistemimize kazandırılmış bir kurum olduğuna
göre, konkordato talep edenin, satışlardan elde ettiği para ile neden
inşaatlara devam edemediğinin de saptanması gerekmektedir. Üstelik haklardan
yararlanmak için iyi niyetli davranmış olmak TMK 2 maddesi gereği tüm hukuk
sistemimizde kabul edilen bir kural olduğuna göre, BAM kararında böylesi bir
değerlendirme yapılmaksızın, kesin nitelikli bir karar ile, kesin konkordato
müddeti verilmesi kanımızca doğru bir davranış değildir.
Yazımızın başında ifade ettiğimiz gibi, BAM
kendisini bilirkişi/konkordato komiseri
yerine koymuş ve dosyada yer alan konkordato komiserinin raporundaki
değerlerle yeni bir inceleme yapmaksızın, karar vermiştir. Kanımızca, bu husus
HMK 27 maddesinde yer alan “hukuki dinlenilme hakkının” kullanılmasını
engellemekle birlikte, hüküm mahkemesi sıfatı ile çalışan BAM, ilk derece
mahkemelerinde olduğu gibi, karar öncesi yani tahkikat sonunda, tarafların HMK
184 ve 185 maddeleri kapsamında kalan haklarının kullanılmasına da engel
olmuştur. Davanın hasımsız olması, bu yasa maddelerinin uygulanması
gerekliliğini ortadan kaldırmaz.
Kanımızca, BAM kararı hukuka uygun bir karar olmadığı
gibi, adil bir karar da değildir.
Eğer, bu eleştiriye bir katkıda bulunulacak yada
eleştiri yapılacak olursa, bunu da değerlendireceğimi ve sizlerle paylaşacağımı
söylemek isterim.
EK
Daha sonra dikkatimi çeken Yargıtay 11 HD 14.03.2019 gün ve 2017/3177 E 2019 / 2155 K sayılı kararı (karararacom da bulabilirsiniz ) BAM'ın resen karar vereceği durumları açıklayan bir karar. Bu karar ışığında yazıya konu Ankara BAM kararını değerlendirdiğimizde, BAM kararının HMK ya aykırı bir başka yönünü de görmekteyiz
EK
Daha sonra dikkatimi çeken Yargıtay 11 HD 14.03.2019 gün ve 2017/3177 E 2019 / 2155 K sayılı kararı (karararacom da bulabilirsiniz ) BAM'ın resen karar vereceği durumları açıklayan bir karar. Bu karar ışığında yazıya konu Ankara BAM kararını değerlendirdiğimizde, BAM kararının HMK ya aykırı bir başka yönünü de görmekteyiz
A N K A
R A
B Ö L G E
A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S
İ (K A R A R I N K A L D I R I L A R A K
M Ü H L E T K A R A R I V E R İ L M E S İ )
ESAS NO :
2019/1168
KARAR NO :
2019/878
T Ü R K M İ
L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A
D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
BAŞKAN :
AHMET GÖKHAN BARUTCU 30191
ÜYE :
DEYİŞ CESUR 37489
ÜYE : Dr.
CEMAL FAZIL KARAKAŞ 36941
KATİP :
EMİNE SAYRIM
222724
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 25.04.2019
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/855E., 2019/378K.
KONKORDATO İSTEYEN : ONS TÜKETİM MALLARI OTOMOTİV GIDA İNŞAAT PAZARLAMA
VE TİC. A.Ş.
VEKİLİ : Av. EBUBEKİR ELMALI - Çayyolu Mah. S.Saltoğlu
Bulvarı 2693 Cad. No:2 Beysupark Sitesi
Çınar - A Blok No:1 Kat:1 Çankaya / ANKARA
Konkordato
talep eden vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa
yoluna başvurulması üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352'nci
maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucunda dosyada eksiklik bulunmadığı
anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde
yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İSTEMİN KONUSU :
İstem konkordato mühleti verilmesine ilişkindir.
İDDİANIN ÖZETİ :
İstem sahibi şirket vekili müvekkili şirketin 2003
yılında tütün ürünleri dağıtımı amacıyla kurulduğunu, 2007 yılında inşaat
sektörüne girdiğini ve 2012 yılında tütün ürünleri satışı işini sonlandırdığını
ve talep tarihinde ONS İncek Residence projesinin uygulanmasına devam
edildiğini,
Şirketin sermayesinin 8.000.000,-TL olduğunu,
sermayenin tamamının ödendiğini; alacak tahsilinde yaşanan sorunlar, hammadde
fiyatlarının dövizle belirlenmesi ve bu nedenle döviz üzerinden kredi
kullanılması sonrasında kurda ortaya çıkan beklenmeyen artışlar, ülke
ekonomisinde ortaya çıkan olumsuzluklar ve şirketin stok yönetiminin iyi
olmaması nedeniyle finansal açıdan zor duruma düştüğünü; derdest ve yapılacak
icra takipleri sonucunda borca batık duruma düşebileceğini,
Borçların tenzilatsız olarak, ilk dokuz ay
ödemesiz, ikinci yıl %30’u, üçüncü yıl %30’u ve dördüncü yılı %40’ı üç aylık
zamanlar itibariyle eşit taksitlerle ödenebileceğini; iflasın açılması halinde
alacaklılara sadece %38 oranında ödeme yapılabileceğini ileri sürerek
konkordato mühleti verilmesini istemiştir.
İstem sahibi şirket daha sonra (24.04.2019
tarihinde) sunduğu revize ön projede sermayenin 7.000.000,-TL tutarında
arttırılmasına ek olarak borçlarını %11,70 oranında tenzilatla ve 36 ay vadede
ödemeyi teklif ettiğini, arsa sahipleri ile yaptığı anlaşmada 63.000.000,-USD
olan borcu 167.000.000,-TL olarak tadil ettiklerini ve gerek bu bedelin
ödenmesinin gerek binaların yapımının Doğruer Pet. İnş. Tic. Ltd. Şti adlı bir
şirket tarafından üstlenileceğini; böylelikle elde edilecek gelirlerle
borçların ödeneceğini bildirmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince 24.04.2019 tarihli revize
ön projeye göre şirketin toplam borcunun 351.579.930,96 TL olduğu, bunun
87.003.948,48 TL'sinin rehinli, 3.142.172,62 TL'nin imtiyazlı ve konkordatoya
tâbi olmayan alacak olduğu, konkordatoya tâbi borç miktarının ise
261.433.809,86 TL olduğu,
Alınan komiserler kurulu raporunda konkordato
talep eden şirketin varlıkları toplamının 169.510.102,11 TL; borçları
toplamının 186.364.671,47 TL olduğu; istem sahibinin projesini dayandırdığı ONS
İncek Residence projesine ilişkin sözleşme ile arsa maliklerine 63.000.000,-USD
ödeme taahhüdünde bulunduğu, proje için
iyiniyet mektubu veren Doğruer....Ltd. Şti'nin ödenmiş sermayesinin
50.000,-TL olup, anılı şirketin dahi projeyi gerçekleştirmek için yabancı bir
ortak bularak sermaye girişini hedeflediği; iyiniyet mektubunda, bahsi geçen
yabancı ortağın imzasının bulunmadığı, bu nedenle yabancı ortak ve sözleşmeye
ilişkin belirsizliğin bulunduğu, iyiniyet mektubuna dayalı olarak yapılacak
sözleşme akdedilmiş olsa dahi şirketin arsa sahiplerine güncel borcunun
367.655.400,-TL olduğu ve bu suretle revize ön projenin gerçekleşme ihtimalinin
bulunmadığı, kesin mühlete geçilmesinin uygun olmadığının bildirildiği;
Arsa sahipleri ile akdedilen 18.10.2015 tarihli ek
sözleşmede arsa sahiplerinin arsa bedeli olarak 165.000.000,-TL talep ettiği
gösterilmiş ise de düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde arsa
sahibi olarak yer alan Elif AKTAŞ'ın ek sözleşmede imzasının bulunmadığı; resmi
şekilde yapılan sözleşmeye ek olarak yapılan sözleşmenin adi şekilde tanzim
edilmiş olmakla hukuken geçerli olmadığı, bu durumda noter tarafından düzenleme
şeklinde düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesine itibar edilmesi
gerektiği, bu kabulden hareketle arsa sahiplerine konkordato talep eden
şirketin ibraz edilen komiserler kurulu raporuna göre güncel 367.655.400,-TL
borçlu olduğu; yine her ne kadar konkordato talep eden şirket revize ön
projesinde arsa sahiplerine olan borcunun 167.000.000,-TL olarak göstermiş ise
de revize öncesi mahkememize sunulan ilk projede arsa sahiplerine olan borcun
125.000.000,-TL olarak gösterilip mahkemeye yanıltıcı ve çelişkili beyanda
bulunulduğu;
Şirketin 5 aylık geçici mühlet içerisinde kira
geliri dışında hiçbir mali kaynak sağlayamadığı, ödenmiş sermayesini arttırma
konusundaki taahhüdüne ilişkin hiçbir girişimde bulunmadığı;
Doğruer...Ltd..Şti.'nin iyiniyet projesini gerçekleştirmesine yönelik mali
kaynak temini konusunda mahkemeye ve geçici komiserler kuruluna asgari düzeyde
dahi mali veri sunmadığı;
İyiniyet mektubundaki sözleşmenin akdedildiği ve
sözleşmedeki yükümlülüklerin yerine getirildiği kabul edilse dahi konkordato
talep eden şirketin revize ön projesinin gerçekleştirme ihtimalinin bulunmadığı
ve şirketin borca batık olduğu geçici komiserler kurulu raporu ile sabit
olmakla İcra ve İflas Kanunu'nun 292/1-b maddesi gereğince şirketin iflasına
karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstem sahibi şirket vekili istinaf dilekçesinde;
Konkordato mühleti verilmesine ilişkin
yargılamanın çekişmesiz yargı işi olduğunu ve re’sen araştırma ilkesi gereği
gereken belgelerin mahkemece istenmesinin gerektiğini, birtakım evrakın
sunulmamasının iflas kararı verilmesini gerektirmeyeceğini; sadece komiserler
kurulu raporuna itibar edilmemesi, rayiç değerler için bilirkişi incelemesi de
yaptırılması gerektiğini, komiserlerin eksik belgeleri istemeden rapor
düzenlediklerini,
Arsa sahiplerine olan 63.000.000,-USD tutarındaki
borcun 165.000.000,-TL olarak revize edilmesinin mahkemece yanlış
değerlendirildiğini,
Süreç içinde kira geliri dışında bir gelir elde
edilememesinin karara gerekçe yapıldığını, oysa projede bu dönemde bir gelir
elde edilmesi yönünde taahhütte bulunmadıklarını; kaldı ki gelen kiraların
tutar olarak az sayılamayacağını,
Niyet mektubunun hatalı biçimde
değerlendirildiğini; müvekkilinin başka yatırımcı bulabileceğini, konunun
alacaklıların görüşüne bırakılması gerektiğini,
Bilançonun rayiç değer esasına göre
düzenlenmediğini, inşaatın seviyesinin doğru hesaplanmadığını ileri sürerek ilk
derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve kesin mühlete karar verilmesini
istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR :
Uyuşmazlık istem sahibi şirkete kesin mühlet
verilmesi şartlarının sağlanıp sağlanmadığı ve iflasına karar verilmesinin
yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE
GEREKÇE :
Konkordato bir borçlunun belirli bir zaman dilimi
içindeki tüm borçlarını, alacaklıları tarafından kanunda öngörülen nitelikli
çoğunlukla kabul edilmiş ve yetkili makamca onaylanmış olan önerisi
doğrultusunda ve kendisi için daha elverişli bulunan şartlar çerçevesinde
ödenmesini mümkün kılmak üzere, ona yasa tarafından tanınmış bir hukuki
imkandır.
Talep dilekçesi ekinde İcra ve İflâs Kanunu'nun
286’ncı maddesindeki belgeleri sunan borçluya mahkemece geçici mühlet verilir
ve geçici komiser atanır.
Konkordato komiseri konkordato prosedürünün
objektif ve tarafsız biçimde yürütülmesi ve sağlıklı biçimde işleyebilmesi;
borçlu ile alacaklıların menfaatlerinin dengelenmesi ve bu suretle bunlar
arasında bir anlaşma zemini yaratılmasında etkin rol oynar (Tanrıver, S.:
Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s.27-28). Konkordato komiseri borçlu ile
alacaklılar ve mahkeme arasında köprü rolü oynar ve konkordatonun
tamamlanmasını sağlar (Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılanma
Hukuku, 4.b., İstanbul 2018, s.137 vd.).
İcra ve İflâs Kanunu'nun “Konkordato komiseri ve
alacaklılar kurulu ile bunların görevleri” başlıklı 290’ıncı maddesine göre
komiserin görevleri şunlardır:
a) Konkordato projesinin tamamlanmasına katkıda
bulunmak.
b) Borçlunun faaliyetlerine nezaret etmek.
c) İcra ve İflâs Kanunu'nda verilen görevleri
yapmak.
d) Mahkemenin istediği konularda ve uygun göreceği
sürelerde ara raporlar sunmak.
e) Alacaklılar kurulunu konkordatonun seyri
hakkında düzenli aralıklarla bilgilendirmek.
f) Talepte bulunan diğer alacaklılara
konkordatonun seyri ve borçlunun güncel malî durumu hakkında bilgi vermek.
g) Mahkeme tarafından verilen diğer görevleri
yerine getirmek.
Dosyanın incelenmesinde borçlunun talebi üzerine
üç adet geçici konkordato komiseri atandığı, bunların borçlu ile temasa geçerek
işlemlerini denetledikleri görülmüştür. Ancak yukarıda gösterilen yasal
düzenlemeden ve öğretideki görüşlerden de anlaşılacağı üzere komiserlerin
görevi sadece borçlu tarafından kendisine sunulan belgeleri mahkemeye iletmek
değildir.
Geçici komiserlerin temel görevi borçlunun talep
dilekçesi ekinde sunduğu mali tabloların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve
(gerekirse revize edilmesine de katkı sağladıkları) ön projenin başarıya ulaşıp
ulaşamayacağı hakkında kanaat belirtmek ve bu çerçevede kesin mühlet verilmesi
hususunda mahkemeyi aydınlatmaktır. Somut olayda tabloların denetlenip
düzeltilmesinden ziyade eleştirilmesi ve hatalarının bulunması ile yetinildiği;
tabloların gerçekliğinin saptanması bakımından komiserlerce bizzat ya da bilirkişi
eliyle değer tespitlerinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Üstelik belgelerin
mevcudiyetinden bahisle geçici mühlet verildikten sonra bunların sıhhatinin
yeterince ortaya konulmaması da konkordato prosedürüne uygun değildir.
Komiserler borçlunun sunduğu bilgi ve belgeleri
inceleyip denetlemeli, somut olaya ya da hukuka uygun bulmadıklarını
düzeltmesini borçludan istemelidir. Komiserin “Konkordato projesinin
tamamlanmasına katkıda bulunmak” (İİK m.290/II) şeklinde açıklanan görevi
çerçevesinde borçlunun öngörmediği bazı hususları komiserlerin öngörmesi,
borçluyu konkordatonun başarıya ulaşması ve tasdik edilmesi için gereken
hususlarda yönlendirmesi de gerekir. Nitekim 30.01.2019 günlü Resmi Gazete'de
yayımlanan "Konkordato Komiserliği ve Alacaklılar Kuruluna Dair
Yönetmelik" komiserlerin bu görevi ifa edebilmesi için hangi nitelikleri
haiz olmaları ve hangi eğitimleri almaları gerektiğini göstermektedir.
Mahkemece konkordato mühletinin kaldırılarak
borçlunun iflasının açılmasına gerekçe olarak gösterilen hususlar, önceden
komiserlerce denetlenebilecek ve düzeltilebilecek veya borçluya
düzelttirilebilecek hususlardır. Ezcümle yabancı ortak sağlanması ve inşaatın
bir başka şirketin yüklenimine bırakılması hususları komiserlerce mümkün
görülmemiştir.
Borçlunun iflası tercih edilebilecek son seçenek
olmalıdır (Budak/Tunç Yücel, Öztek-Konkordato Şerhi, m.292, no.8). Komiserlerin
şirketin iflasından önce konkordatonun başarıya ulaşmasının ne şekilde mümkün
olabileceğini, borçluyla birlikte değerlendirmeleri gerekir. Nitekim borçlu ilk
projesinde tenzilat istemezken, sonradan komiserlere gönderdiği projede
tenzilat talebini de dile getirmiştir.
Konkordatonun amacı borçların ödenmesidir. Bu
işletmenin iyileştirilmesi suretiyle olabileceği gibi tasfiyesi suretiyle de
olabilir. Eğer borçlunun iyileşmesi mümkün görülmüyorsa tasfiyesinin,
konkordatonun amacına ulaşması bakımından iflasa göre daha iyi sonuç doğurup
doğurmayacağı da değerlendirilmelidir. Zira işi ve sektörü yakından tanıyan
borçlunun, şirketin varlıklarını icra ve iflas organlarının yapacağı tasfiyeden
daha verimli biçimde (daha düşük maliyetle ve daha yüksek değerlerle) tasfiye
edebileceği düşüncesi yaygındır.
Somut olayda istem sahibi şirketin varlıklarının
169.510.102,11 TL, borçlarının ise 186.364.671,47 TL olduğu saptanmıştır. Bu
durumda şirketin borca batıklık oranı yüzde 9,10 seviyesindedir. Bir an için
şirketin iyileşmek suretiyle borçlarını ödeyemeyeceği kabul edilse bile
şirketin kendini tasfiye etmesi ve yüzde 10 civarındaki makul bir tenzilatla
alacaklıların alacaklarına kavuşabilmesi ihtimali üzerinde durulmaması da doğru
değildir.
Her halükarda şirkete geçici mühlet verildikten ve
ön proje revize edildikten sonra alacaklıların oyuna başvurulmaksızın şirketin
doğrudan iflasının açılması bakımından da uygun bir yarar-zarar denetiminin
yapılıp yapılmadığı karardan anlaşılamamaktadır.
Nihayet mahkemece arsa sahiplerinin
63.000.000,-USD tutarındaki alacaklarının 165.000.000,-TL olarak yeniden
yapılandırılması, şekle aykırılık gerekçesiyle uygun bulunmamıştır. Hemen
belirtmek gerekir ki konusu taşınmaz mülkiyetinin devri olan sözleşmelerin
resmi şekilde yapılması yasal zorunluluk ise de (TMK m.706/I) bu şekilde
yapılarak geçerlik kazanmış bir sözleşmeden doğan para borcunun miktarının
azaltılması şekle tâbi olmaksızın yapılabilir (Öz, K.: Tadil Sözleşmesi,
İstanbul 2016, s.103 vd.).
Aynı konuda borcun yeni tutarının çelişkili olduğu
ve arsa maliklerinden Elif Aktaş’ın sözleşmede imzasının bulunmadığı hususları
da komiserlerce, evrakın mahkemeye sunulmasından önce saptanıp düzeltilmesi
istenebilecek hususlardandır. Bu eksiklik borçluya tamamlatılabileceği gibi
tamamlatılmaması halinde bu alacaklının alacağının bir kısmından vazgeçmediği
kabul edilerek hesaplama yapılması da mümkündür.
Konkordato borçluyu borcundan kurtarırken
alacaklıları da belirli tenzilat ve/veya vade ile alacaklarına kavuşturmak
amacıyla getirilmiş bir hukuki müessesedir. Alacaklıların oyuna başvurularak
borçlunun işletmesini iyileştirmesi veya iflas tasfiyesine nazaran daha iyi şartlarla
tasfiye etmesine imkan tanınması gerekirken iflasın açılması doğru değildir.
Konkordatonun borçlu ve alacaklılar arasındaki
uzlaşma ve borçlunun faaliyetine devam etmesi suretiyle borçlunun,
alacaklıların ve kamunun menfaatini gözeten amaçları dikkatten uzak tutularak
yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Dairemizce yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde
yapılan değerlendirmede, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün
olabileceğinin anlaşılması nedeni ile istem sahibi şirket vekilinin istinaf
başvurusunun kabulü ile İcra ve İflâs Kanunu'nun 293’üncü maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince verilen iflas kararının kaldırılmasına
ve adı geçene kesin konkordato mühleti verilmesine ve –gerekirse– yeni komiser
atanması da dahil olmak üzere diğer işlemlerin yapılması için dosyanın
mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I- Konkordato mühlet talebinde bulunan ONS Tüketim
Malları, Otomotiv, Gıda, İnşaat Pazarlama ve Tic. AŞ. vekilinin istinaf
başvurusunun kabulü ile İcra ve İflas Kanunu'nun 293'üncü maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2018/855 E., 2019/378 K. sayılı dava
dosyasında verdiği 25.04.2019 tarihli
kararın kaldırılmasına, konkordato isteminde bulunan şirkete 23.05.2019
tarihinden itibaren 1 YIL SÜRE İLE KESİN MÜHLET VERİLMESİNE, komiserin
görevlendirilmesi de dahil olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için
dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine.
II- 492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı
tarife gereğince, alınması gereken istinaf karar harçları peşin alındığından
başka harç alınmasına yer olmadığına.
III- Konkordato isteyen tarafından yapılan istinaf
posta giderinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar
kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
IV- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 302. maddesinin
(5) numaralı fıkrası gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan
kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; 359. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince de karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması
ve gider avansı iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından
yapılmasına.
23.05.2019
tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda İcra ve İflas Kanunu'nun
293'üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 23.05.2019
Ahmet
Gökhan
Deyiş Dr.
Cemal Fazıl Emine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder