Av. Ender Dedeağaç
Bu yazıda sizlerle Ankara Bilirkişilik Bölge
Kurulu’nun 9.11.2018 gün 2018/32 toplantı 2018/1883 karar sayılı kararını
tartışmak istiyorum.
İlk derece mahkemesinde görülmekte olan dava,
limited şirkette haksız rekabete ilişkindir.
Davanın yargılaması aşamasında ilk derece mahkemesi
“ Dosyanın mahkemece resen seçilecek mali müşavir bilirkişiye tevdi ile taraf
iddia ve savunmaları, dosyaya sunulan belgeler, davacı şirketin kayıtları
incelenmek suretiyle ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlıklar
konusunda taraf iddia ve savunmalarını karşılar mahiyette rapor düzenlenmesinin
istenmesine” ve ilişkin ara kararı ile dosyada bilirkişi
görevlendirir. Yani Ankara mahkemelerinin özellikle iş mahkemelerinin her gün
defalarca vermiş olduğu ara karar benzeri bir karar ile dosyada bilirkişi
görevlendirilmiştir.
Rapor geldiğinde, tarafların itirazlarını bildirmesi
için taraflara tebliğ edilmiştir.
Dosya kapsamında yer alan davacı ve davalı itiraz
ve/veya beyanlarını incelediğimizde bunların HMK 281/1 maddesine uygun
olmadığını, bunların uygulamadaki formata uygun olduğunu görmekteyiz. Çünkü söz
konusu maddeye göre, itiraz; “…raporda eksik görülen hususların bilirkişiye
tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin
açıklama yapmasının sağlanması…” için yapılmalıdır. Rapor hukuki değerlendirmeyi
içerdiği için taraflar HMK185 maddesi hükmü gereğince tahkikatın sonunda
yapması gereken değerlendirmeyi ve/veya sözlü yargılamada yapılması gereken
değerlendirmeyi bu aşamada yapmaya çalışmışlardır.
Rapor davacı açısından aleyhe hususları
içerdiğinden ötürü, davacı, ilk derece mahkemesine yapmış olduğu, itirazla
birlikte, Bilirkişilik Bölge Kuruluna da başvurur.
Bilirkişilik Bölge Kurulu, 6734 sayılı
Bilirkişilik Kanununun 3/2 maddesi doğrultusunda bilirkişiye ceza verir.
Gerekçesinde;
“Bu konuda yeterli delil dosyada mevcut değil”
“Dava konusu uyuşmazlık açısından ortada seçimlik
illiyet bağının bulunduğu görüş ve kanaatine varılmıştır”
“Davalının bir takım belge ve kayıtları
beraberinde götürdüğü iddiasının soyut kaldığı ve hangi belgelerin
götürüldüğünün ortaya konulması gerektiği”
“Diğer davalı E…Ltd. Şti nin davacı şirkete zarar
verdiğinin somut ve inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı”
İfadelerinin, 6734 sayılı Bilirkişilik Kanunun 3/2
maddesinde yer alan “Bilirkişi,
raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar
dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”
Hükmüne aykırı olarak “hukuki nitelendirme ve değerlendirme” içermesi nedeniyle
cezalandırıldığı belirtilmiştir.
Ankara Bilirkişilik Bölge Kurulunun bu kararına
katılmaktayım, ancak, eleştirilmesi gereken bir karar olduğunu da belirtmek
zorundayım.
Öncelikle belirtmek isterim ki, Bilirkişilik
Kanunu, bir anlamda HMK nın tekrarında başka bir şey değildir. Kanun, HMK da
olduğu gibi, hakimlerin, hatta tarafların bilirkişi seçme özgürlüğünü
sınırlamış ve ayrıca bilirkişi tayinini yasaya aykırı olarak yapan hakim ile
hatalı işlem yapan bilirkişiyi cezalandırmaya ilişkin hükümler getirmenin yanı
sıra Adalet Bakanlığı’nın bilirkişilik kurumunun işleyişini kontrol etmesine
olanak vermiştir.
Bilindiği gibi HMK nın 266/1 hukuki konularda
bilirkişiye başvurulamayacağını açıkça hükme bağlamıştır. HMK 266/1 maddesi de
hukuk sistemimize yeni kazandırılmış bir hüküm içermemektedir. Bu madde HMUK da
yer alan 275 maddenin bir tekrarı olmasına rağmen HMUK tan bu yana uygulanmayan
bir maddedir .
Bilirkişilik Kanununun aynı zamanda HMUK 276/1
maddesinin taraflara tanımış olduğu bilirkişi seçme özgürlüğünü de ortadan
kaldırdığını hatırlamakta yarar bulunmaktadır.
HMK 273/1.a ve 1.b maddeleri ise, HMK 266 da yer
alan hakimin hukuki konularda bilirkişiye gitmesini önlemek için yasalaşmıştır.
Bu hükümlere göre, hakim, bilirkişinin inceleme konusunu bütün sınırları ile
belirlemenin yanı sıra, bilirkişinin cevaplaması gereken soruların neler
olduğunu da belirtmek zorundadır. Kişisel kanıma göre, bu madde doğru çalışırsa, hakim, bilirkişiye hukuki
konularda görüş bildirme olanağı vermez. Ya da hakim bilirkişiden hukuki
konularda görüş bildirmesini gizli de olsa talep edemez.
Üstelik HMK 273 maddesi HMUK 279 maddesinde yer
alan, bilirkişilerin taraflara soru sormak hakkını ortadan kaldırıyor gibi
görünse de, gerek HMUK 179/3 maddesinde gerekse HMK 119/1.f ve 194 maddesinde
yer alan, maddi vakıalarla kanıtların eşleştirilmesi yani somutlaştırma kuralı doğru
uygulanırsa bu hakkın ortadan kalkmadığı görülür.
HMK ve HMUK un hakimlere yüklemiş olduğu görevleri
özetlersek, hakim hukuki konularda bilirkişiye gidemeyeceği gibi bilirkişinin
hangi soruları cevaplamakla yükümlü olduğunu da belirtmek zorundadır.
Halbuki somut olayımızda böyle olmamıştır. Ara
kararda “tarafların iddia ve savunmaları…” nı karşılayacak şekilde rapor
düzenlenmesi istenerek, zımnen de olsa bilirkişinin hukuki görüş bildirmesi
istenmiştir Diğer bir anlatımla hakim yasaya aykırı davranmıştır.
Elbette, bilirkişinin HMK 278/2 maddesine
dayanarak, hakimden sormak istediği soruları açık bir şekilde belirtmesini
istemesi yasal açıdan mümkündür. Ancak bunun uygulamada gerçekleşmesi mümkün
değildir. Çünkü böylesi bir davranış, o bilirkişinin söz konusu hakim hatta o
adliyedeki tüm hakimler tarafından kara listeye alınması anlamına gelir.
Yasaya aykırı davranan bilirkişiye ceza vermek,
bilirkişilerin hukuki değerlendirme yapmasını engelleyecek midir? Kanımca
hayır.
Hakimin, yasaya aykırı davranışı nedeniyle sessiz
kalmak doğru mu? Kanımca hayır. Çünkü Hakimler ve Savcılar Kanunun 63/e maddesi
gereği, bu tür hakimlerin disiplin cezası ile cezalandırılmaları gerekmektedir.
Ancak unutmamak gerekir ki eğer cezalandırmaya başlarsak, hakimlerin istekleri
yada cezaları nedeniyle ayrılmalarına neden oluruz.
Ankara Bölge Bilirkişilik Bölge Kurulu’nun bu
kararının yol gösterici olarak bir faydası olup olmadığını sorguladığımda,
tereddütsüz olmadığını söylemek zorunda kalırım. Çünkü, aynı mahkemenin, bu
kurul kararı ve taraf beyanlarından sonra almış olduğu ara karar aynen
şöyledir;
“Önceki bilirkişi raporuna itiraz, Bilirkişi Bölge
Kurulu kararı da dikkate alınarak dosyanın mahkemece resen seçilecek 1 mali
müşavir bilirkişiye tevdi ile; Davacı ve davalı şirket defterlerinin yerinde
inceleme yapılması suretiyle, davalı F…nin 30/03/2011 tarihli 11386 yevmiye
numaralı ….. Noterliğinden verilen vekaletname kapsamında davacı şirket adına
yapmış olduğu işlemlerden dolayı ve şirket ortağı olarak yaptığı işlemlerden
dolayı davacı şirketi zarara uğratıp uğratmadığı, TTK 613 maddesine göre
rekabet yasağını ihlal edici davranışlarda bulunup bulunmadığı, ayrıca davacı
şirketin önceki bir kısım işçilerinin davalı şirkette çalışıp çalışmadığı, davalı Feyzullah Aslan'ın davalı şirkette ortak yönetici
yada şirket çalışanı olarak görev alıp almadığı, görev almış ise hangi
dönemlerde görev aldığı, şirketin zararı var ise miktarı konusunda dosyaya
sunulan konularında taraf iddia ve savunmalarını karşılar mahiyette rapor
alınmasına,”
Görüldüğü gibi, bu ara kararda;
“rekabet yasağını ihlal edici davranışlarda
bulunup bulunmadığı”
“davalı ….. ın…….verilen vekaletname kapsamında
davacı şirket adına yapmış olduğu işlemlerden dolayı ve şirket ortağı olarak
yaptığı işlemlerden dolayı davacı şirketi zarara uğratıp uğratmadığı”
“davalı ……ın davacı şirkette ortak yönetici yada
şirket çalışanı olarak görev alıp almadığı, görev almış ise hangi dönemlerde
görev aldığı”
“davacı şirketin önceki bir kısım işçilerinin
davalı şirkette çalışıp çalışmadığı”
Konuları bilirkişiye soru olarak yöneltilmiştir.
Bu ara kararda yer alan, “rekabet yasağının ihlal
edilip edilmediği” ve “zarara uğratıp uğratmadığı” konuları hukuki
değerlendirme niteliğinde olmanın dışında hükme esas olan bir değerlendirmedir.
“Davacı işçilerinin davalı şirkette çalışıp
çalışmadığı” “davalının davacı şirkette yönetici olarak görev alıp almadığı”
konuları ise, hakimin, mesleğinin gerektiği genel ve hukuki bilgiyle
çözümlenmesi mümkün olan konular arasında yer aldığından ötürü, bilirkişiye
sorulmaması gereken sorulardandır.
Kısacası, hakim, yeni ara kararı ile de hukuka
aykırı bir karar oluşturmuştur. (Bu bloğda yer alan “Yargıtay kararına göre
gereksiz konularda bilirkişiye gitmek bozma nedenidir. Bana göre ise aynı
zamanda suçtur” başlıklı yazımın okunmasını önermekteyim).
Ayrıca, tarafların bilirkişiye itirazlarında, HMK 281/1
maddesine uygun olmaması nedeniyle, hakimin aynı maddenin ikinci fıkrası
hükmüne uygun soru hazırlaması da mümkün değildir. Bu nedenle ikinci ara
kararda yer alan “…önceki bilirkişi raporuna itiraz…” açıklaması, soyut bir
açıklamadan öte bir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca, bu ara kararda yer alan
“…Bölge Bilirkişilik Kurulu kararı da dikkate alınarak …” hükmüne yer
verilerek, Bölge Bilirkişilik Kurulu kararının, ilk derece mahkemesinin
kararını bağlayıcı olduğu mu vurgulanmak istenmektedir sorusu akla gelmektedir.
Eğer buna olumlu cevap verirsek, bu cevabımız Anayasa’nın hakimlere hiç kimse
emir ve talimat veremez hükmüne aykırı olmaz mı ?
Tüm bunların yanı sıra, yeni bilirkişi, yeniden
oluşturulmuş, bu ara karar doğrultusunda rapor düzenlerse, o da ceza alacaktır.
Tüm bu karmaşık durumun doğmasında bakanlığın bir
katkısı yok mudur? Elbette vardır. Bilirkişinin kendi meslek alanında yeterli
bilgiye sahip bir kişi olması gerektiği gerçeğini görmezden gelerek,
bilirkişilik eğitimi verilmesine olanak tanıyarak, bilirkişiliği bağımsız bir
meslek gibi kabul etmiştir.
Üniversitelerimiz, eğitim konusunda, hiç tereddüt
etmeksizin, eğitim vererek döner sermayelerine katkı sağlamakta bir biri ile
yarışmışlardır.
Yasaya göre, bilirkişinin tek sorumluluğu
kendisine sorulan sorulara cevap vermek iken, rapor yazma teknikleri öğretmeye
kalkmışlar ve öğretilen bu rapor tekniklerinde, hakimin kararına nasıl katkı
sağlayacakları daha doğrusu dosyayı nasıl çözüme kavuşturacakları konusunda
eğitim almışlardır.
Tüm bu karmaşadan bilirkişiyi sorumlu tutmak
insafsızlık olur.
Bu karmaşanın çözümü mümkün değil mi? Elbette
mümkün.
Eğer biz avukatlar, taraf dilekçelerini yasaya
uygun olarak hazırlarsak, hem bilirkişiler doğru görev yaparlar hem de
yargılama süratle sonuçlanır. Kısaca HMK 119/1.f ve 194 uygun hazırlarsak, tüm
deliler gibi bilirkişi deliline neden başvurduğumuzu hangi maddi vakıalar için
cevap aradığımızı somutlaştırma kuralı doğrultusunda belirtirsek, yargılamanın
aktif süjesinin taraflar olduğunu, dilekçelerimizde hakime, hangi hukuki nedene
dayandığımızı, bunun için hangi maddi vakıalara dayandığımızı ve hangi
delillerle maddi vakıaları kanıtlayacağımızı , belirtirsek, hakim sadece kimin
dayandığı hukuki nedenin doğru olduğunu ve bunun sunulan delillerle kanıtlanıp
kanıtlanmadığını hükme bağlamakla yükümlü olur.
Bunun yanı sıra, bilirkişi tarafından cevaplanması
gereken bir soru varsa, dilekçe sunmadan önce bunu HMK 293/1 maddesi hükmüne
uygun uzman görüşü alırsak, mahkemenin atayacağı bilirkişinin cevap vermesi
gereken soruların cevaplarını yargılamanın başında sunarak usul ekonomisine
katkımız olacağı gibi, mahkemenin atayacağı bilirkişiyi denetlemek olanağımız
da ortaya çıkar. HMK 293 ve HMK 266 maddelerinin gerekçelerini birlikte
incelediğimizde, uzman görüşünün sadece bilirkişilere sorulması olanağı olan
sorularla sınırlı olduğunu, uzman görüşü adı altında hukuki mütalaa
istenemeyeceğini, görürüz (ender dedeağaç bloğ.spotta yer alan Hukuki Mütalaa
Uzman Görüşü müdür? Başlıklı yazımda geniş bilgi vardır). Kanımca, hukuki
nitelikte uzman görüşü, taraf dilekçelerinin ekinde yer alan, makaleler gibi
değerlendirilmelidir.
Konuyu AYM açısından da değerlendirmekte yarar
bulunmaktadır. AYM 2 Bölümü tarafından değerlendirilen 2015/10393 başvuru nolu
9.1.2019 günlü ve 31.1.2019 günlü Resmi Gazetede yayınlanan bireysel başvuruya
ilişkin kararda, hakimin kendi mesleki bilgisi ile çözümlenmesi mümkün
konularda yasaya aykırı olarak bilirkişi incelemesi yaptırmasının, MÜLKİYET
HAKKINA MÜDAHELE olarak değerlendirilmesine karar vermiştir. Üstelik karar
incelendiğinde, gerekçede AYM nin bu yönde başka kararlarının da olduğunu
görmekteyiz.
EK
Yargıtay 15 HD 11.12.2018 gün 2018/3161 E 2018/1319 K sayılı kararı hukukçu bilirkişi atanmasını bozma nedeni olarak görmüş (Hukukçular postasından)
EK
Yargıtay 15 HD 11.12.2018 gün 2018/3161 E 2018/1319 K sayılı kararı hukukçu bilirkişi atanmasını bozma nedeni olarak görmüş (Hukukçular postasından)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder