Av. ENDER DEDEAĞAÇ
Yargıtay 11 HD 26.12.2016 gün ve 2016/6289 E
2016/9804 K sayılı kararını (Kararara.com) incelediğimde, söz konusu kararın
HMK da yer alan hükümlerle bağdaşmadığını gördüm. Bu nedenle de bu yazıyı
sizlerle paylaşmak gereğini, hissettim.
Söz konusu karara göre, hukukçular tarafından
hazırlanmış olan “hukuki mütalaa” uzman görüşü olarak kabul edilmelidir. Buna
katılmak mümkün değildir.
Uzman görüşü, ilk kez HMK 293 maddesinde düzenlenmiştir.
Söz konusu maddenin gerekçesine baktığımızda, “Uzman görüşüne başvurulması
bilirkişilikten farklıdır. Gerekli hallerde bilirkişiye başvurulmasına mahkeme
kendiliğinden veya talep üzerine karar verebilir. Ancak, tarafların bilirkişi
dışında uzmanından bilimsel nitelikli görüş almaları mümkündür. Böylelikle özel
ve teknik konularda da tarafların uzman görüşünden yararlanmaları ve iddia veya
savunmalarını bu görüşlerle desteklemeleri mümkün olacaktır.” İfadesinin yer
aldığını görmekteyiz.
Madde gerekçesinden açıkça anlaşıldığı gibi, “özel
ve teknik konularda” görüş bildirecektir. Bu durumda, sorulması gereken soru,
bir uyuşmazlık konusunun tamamı yada bir bölümü, için hukuki görüş/mütalaa,
özel ve teknik bir konuyu mu oluşturmaktadır?. Hukuki görüş içeriğinde yer alan
açıklamaları, mahkemenin “çözümü hukuk dışında, özel ve teknik bilgiyi
gerektiren” hallerden sayması mümkün mü?. Diğer bir anlatımla, söz konusu
hukuki mütalaa içinde yer alan, bilgiler, yargılamayı yapan hakim tarafından HMK 266 maddesinde ifade edilen “Hakimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konular…” dışında
kaldığını mı kabul edilmektedir?
Acaba yasa koyucunun madde gerekçesinde,
”..tarafların bilirkişi dışında uzmanından bilimsel nitelikli görüş almaları…”
şeklindeki açıklaması, tarafların, bilirkişinin verdiği yada vereceği,
bilirkişi raporunda yer alan görüşle yetinmeyip, bilirkişinin görüş bildirdiği
yada bildireceği konularda, kendi seçtiği bir uzmandan görüş alabileceği
anlamına gelmemekte midir?
Üstelik yasa koyucu burada, bilim insanından,
demek yerine, “uzmanından bilimsel görüş” alınmasının gerektiği fikrini
benimsediğine göre, uzman görüşünün mutlaka akademik unvanı olan kişilerce
hazırlanmayacağını, konusunda uzman olan, en azından dosyada yer alan
uyuşmazlıkta ki özel ve teknik konularda kendisine sorulacak olan sorulara,
bilimsel nitelikli cevap verecek kişilerin görüşlerinin de uzman görüşü olarak
kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yukarıda ki soruların cevabını aradığımda, yasa
koyucunun, uzman görüşünü, mahkeme hakiminin “Hakimlik mesleğinin gerektirdiği
genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konular…” dışında kalan
konular için bilirkişiye gitmesinin paralelinde, yargılama hakiminin takdiri
delil olarak değerlendirmesi olanağı olan, taraflara hak tanınmış bir kurum
olarak benimsediğini, anlamaktayım.
Yasa koyucunun özel ve teknik bilgiden ne anladığı
ise, HMK 266 maddenin gerekçesinde açıklanmıştır. Bu açıklamaya göre “…özel
bilgiden maksat, hukuk bilimi dışında, belirli bir bilim dalının araştırıp
ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgidir”, “…teknik bilgi ile kastedilen ise,
fizik, kimya, matematik gibi pozitif bilimlerin verilerini uygulamaya yeterli
bilgidir. Yine belirli bir işletme boyutunu aşan, genel nitelik kazanmış,
yetkili kişi, kurum yada kurullarca tespit edilmiş olan teknik standartlarda,
teknik bilgi kavramının kapsamı içinde yer alır..”.
Kanımca, uzman görüşüne ilişkin HMK 293
maddesinin, yasanın bilirkişiliğin sınırlarını çizen HMK 266 maddesi ile
birlikte değerlendirilmesinde yarar vardır. Çünkü yasa koyucu gerek uzman
görüşünü düzenleyen HMK 293 maddesinde gerekse bilirkişiliği düzenleyen 266 maddesinde,
uzmanın ve bilirkişinin sadece özel ve
teknik bilgi gerektiren konularda, mahkemeye yardımcı olmak üzere görüş
bildireceğini kabul ettiği tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır.
Olayı bir kez de, Bilirkişilik Kanunu açısından
değerlendirmekte yarar vardır. Söz konusu kanunun 3 maddesinde yer alan hükme göre,
“Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı,
özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz”. Üstelik
bu kanunun diğer maddelerine baktığımızda, yasa koyucunun, bilirkişilere özel
eğitim vererek, sınava tabi tutarak, ruhsat vererek, onları bir meslek olarak
kabul ettiğini söylemek zorunda kalırız. Kanımca, yasa koyucu, bu çözümü
oluştururken, hakime yardımcı bir mesleğin oluşmasını amaçlamıştır. Bu amacını
dile getirirken bile, “Bilirkişi….hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.
Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki
bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” Hükmüne
yer vererek, HMK 266 maddesinde yer alan “Hakimlik mesleğinin gerektirdiği
genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz” tekrar etmiştir. Bu tekrar, yasa koyucunun, hukuki konularda
bilirkişiye başvurulamayacağına ilişkin görüşünü kabul ettiğini açıklamaya yetmektedir.
Yasa
koyucu, hukuki konularda, bilirkişiye başvurulmayacağını, HMK 266 maddesinin
gerekçesinde yer alan “Ancak, yer yer hukukun spesifik alanlarına ilişkin
hukuki bilginin de, özel bilgi kavramının kapsamı içerisinde mütalaa edilip
bilirkişilik kurumunun kapısının aralanmaya çalışılması yönünde bir eğilimin
belirlemesi nedeniyle, 270 inci maddede özel bilgiye işaret edilirken, açıkça
“hukuk bilimi dışında” bir vurgu yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.” Açıklaması
ile tartışmasız bir şekilde dile getirmiştir.
O halde, her
ne kadar HMK 293 maddenin içeriğinde yer almasa bile madde gerekçesinde yer
alan “özel ve teknik” bilgi için uzman görüşü alınabileceğine ve de bunun
bilirkişi raporu gibi değerlendirileceğine ilişkin açıklama nedeniyle ve de HMK
33 maddesinde yer alan “hakim hukuku resen uygular” kuralı nedeniyle, hukuksal
nitelikli görüşlerin uzman görüşü olmadığını kabul etmek gerektiğine
inanmaktayım.
O halde,
hukuk dalında çalışan akademisyenlerden alının görüşleri nasıl değerlendirmek
gerekecektir ?
Kanımca bu
görüş, eğer, dilekçeler aşamasında alınmış ise bunları, tarafın yapmakla yükümlü
olduğu ancak, yapılmasa bile hakim tarafından resen yapılacağı HMK 33
maddesinde yer alan hukuki görüşün HMK 119/1.g ve 129/1.f kapsamında mahkemeye
sunulması olarak değerlendirmek gerektiğine inanmaktayım. Diğer bir anlatımla,
hukuki görüş veren kişi yada kişilerin bu konudaki makale yada kitaplarını
nasıl dilekçelerimizde, referans olarak gösteriyorsak, onlardan alınmış hukuki
görüşleri de dayandığımız hukuki nedene ilişin referans olarak sunmalıyız.
Bilirkişi
raporlarında, HMK 266, 279 ve Bilirkişilik Kanunu 3 maddesi hükmü gereği,
hukuki konulara değinemeyeceğine ve sadece HMK 273 maddesi hükmü gereği,
hakimin, tarafların da görüşünü alarak sorduğu sorulara cevap vermekle yükümlü
olduğuna göre, hukuki görüşün bu aşamada alınması ve mahkemeye sunulmasında bir
yarar görmemekteyim. Çünkü, bilirkişi raporuna itiraz başlığını taşıyan HMK
281/1 maddesine göre, tarafların
itirazları sadece “eksik gördükleri hususların tamamlattırılması” ve “belirsizlik
görülen hususların açıklattırılması” ile sınırlandırılmıştır. Kanımızca,
bilirkişi raporunun delil olarak değerlendirilmesi, HMK 185/3 madde kapsamında
kalan, “tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalar” aşamasında ve son şans olarak
HMK 186 maddesinde yer alan sözlü yargılama aşamasında mümkündür.
Kanımızca,
HMK 141/2 maddesinin gerekçesinde belirtildiği, “İkişer dilekçeden sonra, hangi
ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında
kabul edilmelidir”. Olayı bu boyutu ile değerlendirdiğimizde, tarafın “hukuki
sebep” le ilgili açıklaması anlamına gelen hukuki görüşün, ancak tarafa
tanınmış dilekçeler kapsamında sunulması gerektiğine inanmaktayım.
Özel ve
teknik bilgiyi içermeyen bir uzman görüşünün mahkemece değerlendirilmesinin Hakimler
ve Savcılar Kanununun 63/1.e maddesinde belirtildiği gibi, gereksiz yere
bilirkişiye başvuru olarak kabul edilmesi ve hakime uyarma cezası verilmesi
gerektiğine inanmaktayım.
Hukuki
mütalaa alınırken, üniversitelerin bünyesinde yer alan döner sermaye yerine bir
bilim dalında bilim insanı olarak yetişmiş kişiden mütalaa almayı
anlamamaktayım. Çünkü, döner sermayeden alınan hukuki görüşte, değişik bilim
dallarında, yetişmiş bilim insanlarının görüşü yer alacağı için, kanımca olayın
değişik boyutları incelenmiş olacaktır.
Söz konusu
karada katıldığım ve titizlikle uygulanması gerektiğine inandığım bir hususa da
değinmek isterim. Yargıtay kararında, uzman görüşünün, ilk derece mahkemesi
tarafından değerlendirilmemiş olması eksik incelemeye dayalı olarak bir bozma
sebebi olarak kabul edilmiştir. Kanımca, gerçekten hukuk ve genel bilgi ile
çözümlenmesi gereken konular dışında kalan özel ve teknik konularda alınmış bir
uzman görüşü, taraf delilidir. Bu nedenle de hakim HMK 297/1.c hükmü gereğince,
“….çekişmeli vakıaları, toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve
değerlendirilmesini…” gerekçeli kararında göstermek zorundadır. Kanımca, bu
konuda yeterince açıklık taşımayan ilk derece mahkemesinin kararı, gerekçe
içermeyen karar olarak değerlendirilmelidir.
Uç bir
değerlendirme olduğunu biliyorum ama, söylemeden edemeyeceğim bir husus, HMK
297/1.c hükmünde yer alan hususları içermeyen bir gerekçeli karar, gerekçeli
karar olarak kabul edilmemeli, taraflar zaman sınırlaması olmaksızın kanun
yoluna başvurabilmelidir.
Uzman
görüşü hakkında daha önce yazmış olduğum yazılarda, hukukçunun uzman görüşü
yazabileceğini yazdığımı unutmadım. Ancak, bunun hata olduğunu kabul ediyor ve
özür diliyorum
ek
Kararara.com da yayınlanan Yargıtay 19 CD 10.06.2019 gün ve 2019/23974 E 2019/9339 K sayılı kararına baktığımızda, Yargıtay'ın konkordatoda karşılıksız çeklerle ilgili olarak bilimsel görüş aldığını ve buna bilirkişi görüşü yerine bilimsel görüş dediğini belirtmekte yarar görmekteyim.,
ek
Kararara.com da yayınlanan Yargıtay 19 CD 10.06.2019 gün ve 2019/23974 E 2019/9339 K sayılı kararına baktığımızda, Yargıtay'ın konkordatoda karşılıksız çeklerle ilgili olarak bilimsel görüş aldığını ve buna bilirkişi görüşü yerine bilimsel görüş dediğini belirtmekte yarar görmekteyim.,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder