Av. ENDER DEDEAĞAÇ
HMK da yer alan göreve ilişkin kurallar, hangi tür
davalara hangi mahkemelerin bakacağını düzenlemektedir (İ.E Postacıoğlu, Sümer
Atalay Medeni Usul Hukuk sa 93 & Baki Kuru, Ramazan Aslan, Ejder Yılmaz Medeni
Usul Hukuku sayfa 121). Elbette göreve ilişkin kuralların uygulanabilmesi için
aynı yargı yolu içindeki davalar söz konusu olmalıdır. Örneğin idare yargısına
konu bir uyuşmazlıkla, adli yargıya ilişkin bir uyuşmazlık söz konusu
olduğunda, bu uyuşmazlıkta görevli mahkemeyi belirlemek için HMK kurallarından
yararlanmak mümkün değildir.
HMK 1 maddesine göre, mahkemelerin görevi kanunla
belirlenir ve kamu düzenine ilişkindir. Anayasamızın 147 maddesinde de aynı
kural yer almaktadır.
Anayasamızın 147 maddesinin gerekçesine
baktığımızda, bu hükmün tabii hakim ilkesi ile bağlantılı olduğu
belirtilmektedir ( Ejder Yılmaz HMK şerhi sayfa 41-42)
Bizim hukuk sistemimizde, mahkemeler, genel
mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere iki temel ayrıma tabi tutulur.
HMK ya göre, genel mahkemeler de kendi aralarında,
asliye hukuk mahkemeleri ve sulh hukuk mahkemeleri olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Bazı özel kanunlarda da ayırıcı hükümler yer almakla beraber,
asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemelerinin görev alanı HMK 2 ve 4 maddelerinde
düzenlenmiştir ( Baki, Ramazan, Ejder sayfa 121).
Avukat, dava
hazırlığı yaparken öncelikle görevli mahkemeyi belirlemelidir. Bu nedenle, ilk
önce, o davanın genel mahkemelerin mi yoksa özel mahkemelerin mi görevine
girdiğini araştırmalıdır (Baki, Ramazan, Ejder sayfa 121). Bu aşamada
hatırlanması gereken ilk şey, özel mahkemelerin görevinin genel mahkemelerin
görevinden önce geldiğidir ( Baki, Ramazan, Ejder sayfa 121; postacıoğlu, Sümer
sayfa 93). Ancak unutulmaması gereken bir başka husus ise, görevden doğan
hataların, hak kaybına değil zaman kaybına neden olmasıdır.
.HMK 114/1.c
maddesine göre, görev dava şartıdır ve HMK 137 maddesine göre, ön inceleme
aşamasında bu konuda karar verilmesi gerekir, eğer ön incelemede bu konuda bir
karar alınmamış yada ara karar niteliğindeki ön inceleme kararından, hakim dönmek
isterse, HMK 115/1 maddesine dayanarak, davanın her aşamasında bu konuda karar
alabilir. Bilindiği gibi HMK 115/2 maddesine göre, hakimin, dava şartının
olmaması nedeniyle davayı usulden ret etmesi gerekmektedir.
Zaten, görev, kamu
düzenine ilişkin bir kural olup, davanın her aşamasında, taraflarca ileri
sürülebileceği gibi hakim tarafından da resen dikkate alınır.
Görevin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, görevle ilgili olarak
tarafların anlaşma yapmaları mümkün değildir ( Baki, Ramazan, Ejder sayfa 127).
Aynı nedenle, görev kuralları kıyas veya yorum yoluyla genişletilemez yahut
değiştirilemez (Ejder sayfa 45)
İsminden de
anlaşılacağı gibi, uyuşmazlıkların çözümünde asıl görevli olan mahkeme asliye
hukuk mahkemesidir ( Postacıoğlu, Sümer sayfa 93). Asliye hukuk mahkemelerinin görev alanı HMK 2
maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre, şahıs ve mal varlığına
ilişkin davalar, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın asliye hukuk
mahkemelerinde görülür. HMK 2 maddesinin 2 fıkrasında yer alan hüküm, maddenin
bütünündeki hükmü kuvvetlendirmektedir. Söz konusu hükme göre, “Bu kanunda ve
diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, asliye mahkemesi diğer dava ve
işler bakımından da görevlidir”. Bu hükmün gerekçesinde yer alan açıklamaya
baktığımızda, bu hükmün yasaya konulmasındaki amacın ileride hangi mahkemelerin
görevli olduğu konusunda doğması olası uyuşmazlıklara meydan vermemek olduğunu
görmekteyiz ( Baki, Ramazan, Ejder sayfa 127).
Yasada yer alan bu
hüküm nedeni ile, HMUK da yer alan dava değerine göre asliye ve sulh hukukun
görevini belirlemeye ilişkin kuralın uygulama olanağı kalmamış, görev açısından
mahkemeler dava değeri dikkate alınmaksızın yeniden düzenlenmiştir. Böylece
aynı konudaki uyuşmazlığın parasal sınır nedeniyle asliye hukuk mahkemesinde
yada sulh hukuk mahkemesinde görülmesi ile oluşmuş bulunan gereksiz ayrım
ortadan kalkmıştır (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekez Medeni Usul
Hukuku sayfa 105 ). Bazı yazarlara göre ise, HMK da yer alan, asliye hukuk ve
sulh hukuk mahkemeleri arasındaki ayrıma ilişkin bu yeni düzenlemeyi, HMUK da
olduğunun aksine, bilimsel bir temele oturtmak mümkün değildir (Postacıoğlu ,Sümer sayfa 101).
Yukarıda yer alan
açıklamalar ışığında bir değerlendirme yaparsak, sulh hukuk mahkemelerinin
hiçbir kritere bağlı olmaksızın, münferit dava ve işlere bakan “sui generis”
bir mahkeme olduğunu söyleyebiliriz (Postacıoğlu, Sümer sayfa 101)
HMK 2 maddesinde yer
alan ifadeden ötürü, mal varlığına ve şahıs varlığına ilişkin olan davaların
neler olduğunu belirlemekte yarar bulunmaktadır. Mal varlığına ilişkin davalar para
ile ifadesi mümkün olan davalar olup şahıs varlığına ilişkin davalar ise para
ile ifade edilmesi mümkün olmayan davalardır (Postacıoğlu, Sümer sayfa 99-100
& ).
Aynı yerde birden
fazla asliye hukuk yada sulh hukuk mahkemesinin bulunması halinde, bu
mahkemeleri eskiden olduğu gibi, aynı mahkeme olarak kabul etmek gerekir.
Bunların birden fazla olması görevin belirlenmesi açısından bir anlam ifade
etmez, bir farklılık oluşturmaz.
Taraflar davanın
görevsiz mahkemede görüldüğünü anladığında, bunu derhal hakimin dikkatine
sunmalıdır. Tarafın davacı yada davalı olması bunu değiştirmez (Bilge Umar HMK
Şerhi sayfa 15). Çünkü, davayı açan davacı olduğuna göre, görevli mahkeme için
gerekli araştırmayı yapmış olsa bile, gözden kaçırdığı bir husus yada üst
mahkemelerin sık sık karar değiştirmesinden kaynaklı bir problem nedeni ile
göreve ilişkin itiraz davacı tarafından da yapılır. Daha önce söylediğimiz
gibi, kamu düzenine ilişkin bu husus hakim tarafından da bizzat
değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Görevsizliğe ilişkin
itirazın yada hakim tarafından yapılması gereken karar değişikliği ancak, karar
kesinleşinceye kadar yapılabilir ( Baki,Ramazan Ejder sayfa 129). Görev
itirazının kesinleşmeye kadar yapılabilmesinin doğal sonucu olarak, görevden
ötürü, yargılamanın iadesi istenemez ( Baki,Ramazan,Ejder sayfa 129).
Göreve ilişkin
değerlendirmenin sonucunda, hakim ya görevli olduğunu kabul edecek yada görevsizlik
kararı verecektir.
Hakim görevli
olduğuna ilişkin olarak vereceği karardan sonra, davaya bakmaya devam edecektir.
Bu iddia ancak, davayı sona erdiren hükümle birlikte, bölge adliye mahkemesinde
ve/veya Yargıtay’da yapılacak olan
değerlendirmede istinaf ve/veya bozma nedeni olarak ileri sürülebilir (HMK 345
ve 371/1.b). Bunun bölge adliye mahkemesi aşamasında istinaf nedeni olarak
sunulmamış olmasının Yargıtay aşamasında bozma nedeni olarak sunulmasını
engellemeyeceği kanısındayız. Çünkü, dosya henüz kesinleşmemiştir ve göreve
ilişkin itiraz kesinleşme oluncaya kadar her aşamada ileri sürülebildiğine
göre, istinaf aşamasında ileri sürülmeyen görevsizlik itirazının Yargıtay
aşamasında ileri sürülmesinde bir sakınca yoktur. Ancak, HGK 18.09.2013 gün
2012/4-1646 E 2013/1373 K sayılı kararına göre (Ali Haydar Karahacıoğlu Aynur Parlar
HMK Şerhi madde 1) görevsizlik kararının kesinleşme sınırının altında kalması
halinde, başkaca bir işlem yapma olanağı bulunmamaktadır. Karar bu haliyle
kesinleşir. Kanımızca, bu karar şeklen doğru bir karar olsa da, hukukun genel
ilkeleri ile bağdaşır bir karar değildir. Çünkü, yargılama tabii hakim ilkesine
aykırı olarak gerçekleşmiş olmakta ve adil yargılanma hakkı ortadan
kalkmaktadır.
Hakim görevsizlik kararı verirse, bu karar usulü
nihai karar (Pekcanıtez, Oğuz, Muhammet sayfa 113) niteliğinde olduğu için,
hakim yargılamadan elini çeker. Görevsizlik kararı mutlaka gerekçeli olarak
yazılmalıdır. Tarafların her biri görevsizlik kararının kesinleşmesinden önce
bölge adliye mahkemesine başvurmak zorundadır (Ejder sayfa 222). HMK 353 maddesi
gereği bölge adliye mahkemesinin görev konusunda vereceği karar kesindir (Süha Tanrıver
Medeni Usul Hukuku sayfa 147).
Eğer taraflar, ilk
derece mahkemesinin verdiği görevsizlik kararı için, kesinleşme süresinde, bölge
adliye mahkemesine başvurmamışlarsa, taraflardan her biri, görevsizlik
kararının kesinleşmesini takip eden iki hafta içinde, dosyanın görevli
mahkemeye gönderilmesini talep etmelidir. Aksi takdirde yani iki tarafında,
dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için bir başvurusu yoksa, dosya konusu
davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekecektir. Yasada tanınan bu
süre hak düşürücü süredir (Yrg 1 HD 15.01.2014 2013/15891 K , 21 HD 28.03.2013
2013/2451 E 2013/6041( Ali Haydar Karahacıoğlu,Aynur Parlak HMK şerhi madde 2 ).
Bu nedenle iki haftalık sürenin geçmesinden sonra başvuru yapılamaz (Bilge
sayfa 92& Pekcanıtez, Oğuz, Muhasmmet sayfa 114&Ejder sayfa 222).
İlk derece
mahkemesinin almış olduğu görevsizlik kararında yargılama giderlerine ilişkin
olarak hüküm kurulmaz. Bu konudaki hüküm görevli mahkemede yapılan yargılama
sonrasında kurulur. Eğer, görevsizlik kararından sonra dosyanın görevli
mahkemeye gönderilmesi için tarafların başvurusu yoksa, bu kez, taraflardan
birinin başvurusu ile, görevsizlik kararı veren mahkeme yargılama giderlerine
ilişkin hükmü kurmakla yükümlüdür.
HMK 301 maddesinde
yer alan kararın yazı işleri müdürü tarafından tebliğe çıkarılması gerektiğine
ilişkin hüküm, yönetmelikle talebe bağlı hale getirilmiştir. Yasaya aykırı
yönetmelik olmayacağına göre bu hüküm butlanla malul bir hükümdür. Ayrıca,
gerekçeli kararın bir ay içinde yazılması zorunluluğu kanundan
kaynaklanmaktadır. Hükümle biten davalarda gerekçeli kararın yazılması için
verilen bu süre, karar duruşması ile birlikte başlar. Kanımızca, görevsizlik
kararından sonra iki haftalık sürenin bitmesi ile birlikte, hakimin gerekçeli
kararını yazması ve yargılama giderlerini bu kararda belirtmesi yasal
zorunluluktur. Karar tarafların talebi olmaksızın yazıldığına göre, karar HMK
301 maddesi gereği tarafların talebi olmaksızın tebliğe çıkarılmalıdır.
Gönderme dilekçesi
mutlaka gönderme kararını veren mahkemeye verilmelidir (Bilge Umar sayfa 85)
Daha önce
söylediğimiz gibi, göreve ilişkin değerlendirmenin, HMK 137 maddesi hükmü
gereği, ön inceleme aşamasında yapılması ve karara bağlanması gerekmektedir.
HMK 138 maddesi ise dava şartlarından olan görevsizlik kararının dosya
üzerinden de verileceğini hükme bağlamıştır. Ancak, yerleşmiş Yargıtay
kararlarına göre, dosya üzerinden karar verilebilmesi için, taraf dilekçelerine
ilişkin aşamanın geçilmiş olması gerekmektedir. Bu adil yargılanmanın bir
parçası olan hukuki dinlenilme hakkının doğal sonucudur (Yargıtay 15 HD
28.10.2014 gün 2014/5360 E 2014/6131 K karararacom; 13 HD 3.4.2017 2016/28951 E
2017/3886 K karamercan hukuk com). Ancak, bazı yazarlar aksi düşüncededir. Bu
yazarlara göre görevsizlik kararı verilebilmesi için mutlaka duruşma
yapılmalıdır (Bilge Umar sayfa 3 ).
Eğer, görevsizlik
kararının, bölge adliye yada Yargıtay aşamasında incelenmesinde, ilk derece
mahkemesinin görevsizlik kararı onanırsa, dosya görevli mahkemeye gönderilir ve
HMK 20/2 maddesi gereği, görevli mahkeme tarafların başvurusunu beklemeksizin
taraflara duruşma gününü belirtir davetiye göndermekle yükümlüdür (Baki,
Ramazan, Ejder sayfa 130). Ancak, bazı bilim insanlarına göre, Anayasa
Mahkemesi’nin 23.11.2016 günlü kararından ötürü HMK 20/2 maddesi
değiştirilmelidir ( Süha sayfa 149 ).
Kişisel kanımıza
göre, gönderilecek olan davetiye ön inceleme duruşmasına ilişkin davetiye
olmalıdır. Çünkü, kural olarak görevsiz mahkemede tarafların yapmış olduğu
işlemlerden ötürü usulü kazanılmış hak doğmamaktadır (Baki, Ramazan, Ejder
sayfa 131). Bu nedenle, ön incelemenin temelini oluşturan, görevsiz mahkeme hakimi
tarafından davanın hukuki nedeninin
tanımlanması ve buna dayalı olarak ispat ve delil yükünün belirlenmesi ve bu
delillerden hangileri açısından taraflar arasında çekişme olduğunun saptanması,
görevli mahkemeyi bağlamayacağından ötürü, davetin ön inceleme duruşmasına
ilişkin davet olarak gerçekleşmesi gerektiğine inanmaktayız.
Elbette, görevli
mahkemenin hakimi, görevsiz mahkemede yapılan işlemlerden hangilerinin
tekrarlanmaması gerektiğine bu aşamada karar verecek ve yargılamanın yol
haritasını buna göre belirleyecektir. Bu belirleme yapılırken,. görevsiz
mahkemede yapılan işlemlerin kural olarak usulü kazanılmış hak oluşturmayacağı
unutulmamalıdır. Bu kuralın istisnası, görevli mahkeme hakiminin tekrarlanmasına
gerek olmadığına ilişkin olarak vereceği kararla görevsiz mahkeme tarafından
yapılan işlemler görevli mahkemede tekrarlanmaksızın geçerli kabul edilecektir
( Baki, Ramazan, Ejder sayfa 131 ). Bazı yazarlara göre, bu işlemler geçerli
sayılmalı, eğer hakim aksi kanıda ise bunu ara karara bağlayarak, yenilenmesi
gereken işlemleri belirtmelidir (Bilge Umar sayfa 87). Bu hakim delilleri
serbestçe takdir eder kuralının bir sonucudur (Bilge Umar sayfa 89).
Kanımızca, görevsiz
mahkemede yapılan işlemler hiçbir ayrıma gerek olmaksızın geçersiz
sayılmalıdır. Bu tabii hakim ilkesinin bir sonucudur. Ancak usul ekonomisi
kuralları dikkate alınarak, görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin tekrarı bir
fayda sağlamayacaksa ve bu işlemlerden görevli mahkeme uyuşmazlığı çözmede
yararlanacaksa, bunu öncelikle karara bağlayarak taraflara duyurmalıdır. Çünkü,
bu davranış bilgilenme hakkının bir sonucudur.
Aydınlanması
gerektiğini düşündüğümüz bir konuyu sizlerle paylaşmakta yarar görmekteyiz.
HMUK uygulamasında sulh hukuk mahkemelerinde ve asliye hukuk mahkemelerinde
verilen dilekçelerin sayısı aynı olup iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve
genişletilmesi yasağı aynı kurala bağlı idi. Bu nedenle görev değişikliği,
dilekçeler açısından ve iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi
açısından bir fark oluşturmamakta idi. Ancak HMK ya göre asliye hukuk
mahkemelerinde dört sulh hukuk mahkemelerinde iki dilekçe verilmektedir. Aynı
zamanda asliye hukuk mahkemesinde iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı bu
dilekçeler açısından işlememektedir Sulh hukuk mahkemelerinde ise, iki dilekçe
verildiği için iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi kuralı
asliye hukuk mahkemesindeki yargılamadan önce başlamaktadır. O halde
görevsizlik nedeni ile sulh hukuk mahkemesinden asliye hukuk mahkemesine
gidildiğinde taraflar için birer dilekçe hakkı ve bunun sonucu olarak iddia ve
savunmanın değiştirilmesi olanağı doğacak mıdır? Aksi olduğunda tarafların
ikinci dilekçeleri dikkate alınmayacak mıdır? Bunun doğal sonucu olarak ikinci
dilekçelerde yer alan maddi vakıalar için iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve
genişletilmesi yasağı uygulanacak mıdır?
Görevle ilgili
değerlendirmeleri tamamlamadan önce, HMK 21/1.c maddesinde düzenlenen olumsuz
görev uyuşmazlığı olarak adlandırılan hali de bilgilerinize sunmakta yarar
bulunmaktadır. Olumsuz görev uyuşmazlığının doğabilmesi için, görevsizlik
kararı veren mahkemenin kararının kanun yoluna başvurmaksızın kesinleşmesi ve
görevli olarak belirlenen yeni ilk derece mahkemesinin de aynı konuda görevsizlik kararı
vermesi gerekir. Böylesi bir durum doğduğunda, HMK 22/2 maddesi hükmüne göre,
görev uyuşmazlığını bölge adliye mahkemesi çözmekle görevlendirilmiştir
(Pekcanıtez Oğuz, Muhammet sayfa 115).
İlk derece
mahkemesinin vermiş olduğu tefhimle kesinleşen kararlarda, görevsizlik
kararının kesinleşmesi için, Yargıtay 16 HD
20.05.2005 gün 2008/3689 E 2008/3589 K kararında (THS) ve 21 HD 1.7.2014
2013/20237 E 2014/15776 K (Forum adalet)da belirtildiği gibi, görevsizlik
kararının, usulü nihai karar/hüküm benzeri bir karar olması nedeniyle, HMK 297 maddesinde
belirtilen koşullardan konuya uygun olanların örneğin kararın gerekçesinin,
tefhim edilen kısa kararda, açıkça yer alması gerektiğine inanmaktayız. Aksi
takdirde, kesinleşmeden söz edilemeyeceğini düşünmekteyiz. Gene aynı şekilde,
tebliğ ile kesinleşen kararlarda da Yargıtay kararlarında belirtildiği gibi,
mutlaka HMK 297 maddesinin görevsizlik kararı ile uyumlu olan, unsurlarının yer
alması gerektiğine inanmaktayız. Anayasa Mahkemesinin 1 Bölüm 20.1.2016 gün ve
2013/7114 Başvuru nolu kararı da aynı niteliktedir. Aksi davranış bozma
nedenidir,
Görevsizlik
kararından sonra, görevli mahkemeye usulüne uygun olarak başvuru yapılmış ise,
yeni mahkemede görülen dava eski mahkemede görülen davanın devamı sayılır. Bu
nedenle, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler eski mahkemede açılan davaya göre
belirlenir. Ayrıca yeni dava için başvuru ve nispi harç alınmaz .
Görevsizlik kararından
sonra gereken usulü işlemler gerçekleştirilip görevli mahkemeye başvurulmamış
ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise, yeniden dava açmaya bir
engel yoktur. Ancak, açılan bu davada yeniden harç alınır ve zamanaşımı ve hak
düşürücü süre hesabı yeni davaya göre yapılır. Sadece TBK 137 maddesine göre,
davacıya zamanaşımı açısından ek süre verilir. (Pekcanıtez Oğuz, Muhammet sayfa 114)
Davanın açılmamış
sayılmasına ilişkin karar nihai bir karardır. Bu nedenle, bu kararla ilgili
olarak, şartlar oluşmuş ise kanun yoluna gidilebilinir (Ejder sayfa 231).
Görevsizlik
kararından sonra görevsizlik kararı veren mahkemeye, dosyanın görevli mahkemeye
gönderilmesi için yapılması gereken
başvuru, yasal süreden sonra yapılamaz ise de bu süreden önce yapılmasında bir
sakınca yoktur. Ancak işleme konulması için görevsizlik kararının kesinleşmesi
beklenir (Bilge Umar sayfa 85& Ejder sayfa 231)
Görevsizlik
iddiasının incelenip karara bağlanabilmesi için, dava harçları açısından bir
noksanın bulunmaması gerekir. Eğer noksan varsa öncelikle bu noksan
giderilmelidir (Bilge Umar sayfa 17).
Eğer, görevsizlik
iddiası ile birlikte yetkisizlik iddiası da varsa önce görevsizlik iddiasının
karara bağlanması gerekmektedir (Bilge Umar sayfa 15).
Davaların yığılması
ilkesine göre açılan davalarda, tüm davaların aynı mahkemenin görev alanında
bulunması gerekir. Eğer, bu şart gerçekleşmemiş ise davaların ayrılması yolu
ile davaların görevli mahkemede görülmesi sağlanır (Bilge Umar sayfa 17).
Elbette karşı dava
için de, karşı davanın asıl davayla aynı görevli mahkemede görülmesi gereken
dava olması gerekmektedir. Eğer bu kural gerçekleşmiyorsa davaların ayrılması
yolu ile davaların görevli mahkemelerde görülmesi sağlanır.
Görevle ilgili
konular usulü kazanılmış hak doğmasına neden olmamaktadır. Bu nedenle, görevli
bir mahkemenin yerine yeni bir görevli mahkeme belirleyen bir yasa çıktığında
görevsizlik kararı verilmesi zorunludur (Ejder sayfa 45). Böylesi bir durumda,
gönderme doğrudan doğruya mahkeme tarafından mı yapılacaktır yoksa tarafların
başvurusu şart mıdır ? sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Kanımızca, risk
almamak için başvuru dilekçesi vermekte yarar bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder