12 Ekim 2016 Çarşamba

LİMİTED ŞİRKETLERDE ÇIKMA, ÇIKMAYA KATILMA, ÇIKARMA VE HAKLI NEDENLERLE ŞİRKETİN FESHİ

Av. Ender DEDEAĞAÇ & Av. Elçin SANAL

ETTK döneminde çıkma, çıkarma ve haklı nedenlerle şirketin feshini istemeye ilişkin hükümler çıkmaya katılma hariç, ETTK’nın 549/4. ve 551. maddelerinde yer almaktaydı. YTTK, ETTK’da yer alan hükümlerin yanı sıra, çıkmaya katılma kurumuna da yer vermiş ve tüm bunları YTTK’nın 636, 638, 639 ve 640. maddelerinde hüküm altına almıştır.
Kanımızca, genel kurul kararlarının iptali davalarından sonra en çok çıkma, çıkarılma konularında dava açılmaktadır. Özünde son derece anlaşılır olarak kaleme alınan bu kurumlara ilişkin maddelerin uygulanmasında sorun, “haklı neden” kavramından çıkmaktadır. Gerek ETTK gerekse YTTK döneminde, yasa koyucu, haklı nedeni tanımlamak ya da sınırlamak için bir gayret göstermemiş, somut olaya göre haklı nedenin var olup olmadığını saptamayı yargıya bırakmıştır.[1] Elbette yargıda gerek savunman gerekse yargıç olarak çalışanlar, somut olayın özelliğine göre haklı neden için yorum oluştururken, ilmi içtihatlardan yararlanacaklardır.
YTTK’nın söz konusu maddelerine baktığımızda haklı neden ve haklı sebep kavramlarının;
-          YTTK 636/3. maddesinde her ortağın haklı nedenlerin varlığı halinde şirketin feshini isteyebileceği,
-          YTTK 638/2. maddesinde her ortağın haklı nedenin varlığı halinde şirketten çıkma davası açabileceği,
-          YTTK 639/2.b maddesinde, bir ortağın açtığı çıkma davasının varlığı halinde bir başka ortak, çıkma davası açan ortağın davada ileri sürdüğü haklı nedeni kendi açısından da çıkma davası açmak için haklı neden olarak yorumlarsa, bizzat açacağı yeni bir dava ile daha önce açılan çıkma davasına katılabileceği
-          YTTK 640/3. maddesinde, haklı nedenlerin varlığı halinde, şirket ortağının şirketten çıkarılması için dava açabileceği konularında yer aldığını görmekteyiz.
Yukarıda yer alan açıklamadan anlaşılacağı gibi, haklı nedenle çıkma, çıkmaya katılma, çıkarılma ya da şirketin feshini isteme söz konusu ise, talep sahibi, davacı sıfatı ile mahkemeye başvurmak zorundadır. Diğer bir anlatımla, haklı nedenin olup olmadığı her somut olaya göre, mahkeme tarafından bizzat karar altına alınacaktır. Davacı taraf bu davada, dava dilekçesinin maddi vakıalar bölümünde yer alan tüm olayları, haklı nedenin varlığını kanıtlayacak olaylardan seçmek zorundadır. Üstelik seçilen bu maddi vakıaları, usul hukukunun somutlaştırma kuralı doğrultusunda, bire bir delillerle desteklemelidir.
Her ne kadar bu davaların açılması için yasa koyucu bir zaman sınırlaması getirmemiş ise de iyi niyet kuralları ile bağdaşmayan bir zaman diliminin geçmesinden sonra böyle bir hakkın kullanılması, hukuken korunmayacaktır. Çünkü bu davranışta bir anlamda zımni icazet vardır.[2]
Elbette, ileri sürülen haklı nedenin doğumuna, davacı neden olmamalıdır. Eğer böylesi bir durum varsa, davacı kendi eyleminin sonuçlarına katlanmak zorunda olup böyle bir davada hukuki yararı bulunmamaktadır.
Ortaklar veya şirket ile ortak arasında açılacak olan bu davalar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde açılması  gereken ve basit yargılama usulüne tabi davalardandır.
YTTK m.638/2 son cümleye göre, haklı nedene dayanarak şirketten çıkma davası açan ortak, mahkemeden talep ettiği takdirde mahkeme;
-          Davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarının bir kısmının veya tümünün dondurulmasına,
-          Ortağın alacağının teminat altına alınması için gereken başkaca tedbirlerin alınmasına karar verebilir.
Maddenin yazılımından dolayı, bu önlemlerin çıkma davası açmış ortağa tanınmış bir hak olarak yazıldığı kanısına ulaşılabilmekte ise de bunun çıkmaya katılmak isteyen ortak için de uygulanması gerektiğine inanmaktayız. Çünkü YTTK ortaklara eşit davranılması ilkesini benimsemiştir. Ayrıca, burada belirtilen tedbirler, özünde HMK’da yer alan tedbirlerin devamıdır. Bu nedenle, hakim, şartlar elverdiği ölçüde tedbir kararı alabileceğine göre, eğer şartlar elveriyorsa davaya katılan durumunda olan ve çıkmaya katılma isteminde bulunan ortak için de gereken önlemleri almak zorundadır. Kanımızca, davacının talebi ile ihtiyati tedbir karar verilmesi halinde davalının, davacının talebinin ret edilmesi halinde ise davacının HMK’daki kurallara uyarak bu karara karşı bölge adliye mahkemesine başvurmak hakkı bulunmaktadır.
 Çıkma ve çıkmaya katılmaya ilişkin talepler, haklı nedene dayandırılarak mahkemeden istenebileceği gibi, eğer şirket ana sözleşmesinde bu konuda bir hüküm yer alıyorsa, şirket sözleşmesinde yer alan bu şartın oluşması halinde ortağın talebi şirket müdürüne de ulaştırılabilir. Bu bildirim, yenilik doğuran bir hakkı karşı tarafa ulaştırdığı için şirketin bu konuda kabul ya da ret hakkı bulunmamaktadır.
Şirket, ortağın şirketten çıkma talebini reddeder ya da işleme koyarak ortağın adının şirketin ticaret sicil kaydından silinmesini talep etmez ise, kanımızca, ortak, öncelikle ticaret siciline başvurarak YTTK’nın 33. maddesinin uygulanmasını talep etmelidir. Ticaret sicil müdürünün ret kararı vermesi halinde ise, ticaret sicil müdürlüğünün ret kararı için YTTK’nın 34. maddesi hükmüne dayanarak, asliye ticaret mahkemesine 8 günlük hak düşürücü süre içinde başvurmalıdır.
Ortağın bu yöndeki talebinin şirket tarafından açıkça ya da zımnen reddedilmesi halinde ortak, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurarak dava da açabilir. Ancak daha az masraflı ve daha çabuk sonuç vermesi olası bulunan YTTK 33 ve 34. maddelerinden yararlanmak varken bu yolun benimsenmesini önermemekteyiz. Burada açılacak olan davanın iptal mi yoksa butlan davası mı olduğu konusunu tartıştığımızda, bu husus kanunun emredici hükmüne aykırı olduğu ve YTTK 447/1.a’da yer alan kanuni hakların sınırlandırılması olarak değerlendirilecek bir karar olduğu için butlan davası açılmalıdır. Butlan davasının şirket adına karar oluşturmayacağı, bu konuda şirketin yeniden karar alması gerektiği dikkate alındığında, bir önceki önerimizin hakkın alınması açısından daha kolay bir yöntem olduğu açıkça anlaşılır.
Şirket ana sözleşmesinde, çıkmaya ilişkin şartlar belirlenebildiği gibi çıkarmaya ilişkin şartlar da belirlenebilir. Eğer böylesi bir durum varsa şirket ortağı, genel kurul kararı ile şirketten çıkarabilir. Çıkarma kararı, ortağa tebliğ edilmelidir. Ortak, tebliğ edilen bu karara karşı üç aylık hak düşürücü süre içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde dava açabilir. Açılan bu dava, basit yargılama usulüne tabidir. Ortak tarafından açılacak olan bu davada, davacı sıfatı taşıyan ve kendisi hakkında çıkma kararı verilmiş olan ortak, çıkarılma kararının alındığı genel kurul toplantısının yasanın emrettiği koşullarla yapılmadığını, bu nedenle butlanla malul  ya da iptal edilebilir bir karar olduğunu kanıtlamanın yanı sıra, çıkarmaya ilişkin maddi vakıanın şirket ana sözleşmesinde yer almadığını ya da böyle bir maddi vakıanın olmadığını iddia edecektir.
Şirketin gerek şirket ana sözleşmesinde yer alan bir nedenle gerekse haklı nedene dayalı olarak ortağın çıkmasına karar verebilmesi için her şeyden önce, bu konuda alınmış bir genel kurul kararının varlığı gerekir.   YTTK 616/1.h maddesine göre genel kurul bu konudaki karar alma yetkisini devredemez. YTTK’nın 621/1.h maddesine göre, şirket ister haklı nedene dayansın isterse şirket ana sözleşmesinde yer alan bir nedene dayansın, şirket ortağını çıkarmak isterken alınacak olan genel kurul kararında ağırlaştırılmış nisap uygulanacaktır. Ağırlaştırılmış toplantı nisabı, şirket sermayesinin tamamının salt çoğunluğu, karar nisabı ise toplantıda temsil edilen oyların 2/3’nün olumlu oyu ile oluşmaktadır. Üstelik haklı nedenle şirket ortağının şirketten çıkması davası açılacak ise bu genel kurul kararı dava şartıdır. Ancak davanın açılışında bu şartın olmaması davanın reddini gerektirmeyip, mahkemece, daha sonra tamamlanması için gereken sürenin davacı tarafa tanınması ile çözümlenebilir.
Bilindiği gibi, ETTK’nın uygulandığı dönemde yasa, bir ortaklı limited şirketlere olanak tanımadığından, Yargıtay iki ortaklı limited şirketlerde ortaklıktan çıkmanın ya da çıkarmanın uygulanmasının mümkün olmadığını eğer böyle bir istem varsa bunun şirketin feshi olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşüne kararlarında yer vermekte idi. Ancak YTTK tek ortaklı limited şirketlere olanak verdiğinden, bundan böyle iki ortaklı limited şirketlerde ortaklıktan çıkma ve çıkarılmanın uygulanması mümkün hale gelmiştir
Ancak, ortaklıktan çıkarmada bir problemin çözülmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi, bir ortağın gerek şirket ana sözleşmesinde yer alan bir nedenle gerekse haklı bir nedenle şirketten çıkarılması için ortaklar kurulu kararı alınması gerekmektedir. Söz konusu çıkarma kararı da YTTK 621/1.h’de yer alan ağırlaştırılmış nisaba tabi olduğundan, kararın alınması bazen imkansız olur. Bu nedenle iki ortaklı limited şirketlerde, haklı nedenle ortaklıktan çıkarma için genel kurul kararı aranmaması gerektiğine inanmaktayız. Şirket sözleşmesinde yer alan bir nedenle şirketten çıkarmayı da bu çerçevede bir haklı neden olarak görüp, bunun da genel kurul kararı aranmaksızın mahkeme tarafından karara bağlanmasının gerektiğini düşünmekteyiz. Bu nedenle, YTTK döneminde iki ortaklı limited şirketlerde, genel kurul kararı aranmaksızın bazı hakların kullanılmasına olanak veren Yargıtay kararlarının[3] iki ortaktan birinin diğer ortak hakkında çıkarma davası açmak istemesi durumunda da uygulanması gerektiğine inanmaktayız. Unutmamak gerekir ki, şirketi toplantıya çağırma yetkisi, azınlık hakları dışında şirket müdürüne tanınmış bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Olayı bu açıdan değerlendirdiğimizde, iki ortaklı şirkette, oyların dağılımı, bazen toplantı yapılmasını bazen karar alınmasını olanaksız hale getirebilir. Ya da daha kötü bir sonuç doğurur ve bu hakların sadece bir ortak tarafından kullanılması söz konusu olur, diğer ortak için böylesi bir haktan söz edilemez. Bu ise adil bir yorum olarak kabul edilemez. Bu nedenle, eğer olayı bu şekilde çözüme götürmekten kaçınırsak, diğer ortağın haklı nedenle şirketten çıkarılması istemi, bu kez YTTK 636/3 maddesine dayanılarak şirketin feshi olarak karşımıza çıkacaktır. Bu ise ülke ekonomisine zarar verecek bir karar olur. Kurulmuş ve işlemekte olan bir şirket için harcanmış zamanı ve emeği hiçe saymak anlamına gelir. Bu nedenle bu aşamada, ilk derece mahkemelerinin bu konuyu MK’nun 1. maddesi ışığında çözmesi gerektiğine inanmaktayız. MK’nun 1. maddesi ilk derece mahkemelerine tanınmış çok özel bir yetkidir. Yasa koyucu, zaman zaman uygulamada doğacak çözümsüzlüklerin bu yolla çözülmesini arzu ettiği için bu maddeye yer vermiştir. Süs olarak konulmadığına göre, ilk derece mahkemeleri için bir emir niteliği de taşımaktadır. Gerek HMUK gerekse HMK döneminde, Yargıtay içtihat mahkemesi olarak belirlendiği için, bu yetki Yargıtay tarafından kullanılamaz. Ancak, MK mahkeme belirlemesi yapmaksızın “hakim” kavramını kullanmıştır. Bundan hüküm kuran hakim anlaşılacağından ve bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemesi gibi karar vermeye yetkili ve görevli olduğundan bölge adliye mahkemelerinin de bu yetkiyi kullanabileceğine inanmaktayız.
Ortağın çıkması ya da çıkarılması halinde, YTTK m.641 doğrultusunda kendisine ayrılma akçesinin ödenmesi gerekmektedir. YTTK’nın 641. maddesinin ikinci fıkrası, ayrılma akçesinin nasıl belirleneceğinin şirket esas sözleşmesi ile kararlaştırılabileceğini hükme bağlarken, birinci fıkrası da şirket esas sözleşmesinde böylesi bir belirlemenin olmaması halinde “esas sermaye payının gerçek değerinin” ayrılma akçesi olarak kabul edilmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Söz konusu maddenin gerekçesine baktığımızda, sermaye payının değişik yöntemlerle hesaplanması mümkün olduğundan, ikinci fıkrayı hükme bağlayarak ileride bu konuda uyuşmazlık doğmasını amaçladığını görmekteyiz. Gerekçede, maddenin birinci fıkrası ile hesaplama yapılırken en bilinen yöntemin bilanço değeri olduğu ve en az değer olarak bunun kabul edilebileceği belirtilmekle birlikte, bu konuda gerçek hesaplamanın öğreti ve yargı kararları ile oluşacağı fikri kabul edilmektedir. Kanımızca, en haksız yöntem, bilanço değeridir. Çünkü herhangi bir varlığın şirkete kazandırılması ile birlikte, bu malın değerinde, hayatın getirdiği bazı değişiklikler oluşmaktadır. Örneğin şirkete alınan bir araba ya da bilgisayar alındığı anda değer kaybına uğramaktadır. Buna karşılık bir taşınmaz, büyük bir olasılıkla değer kazanmaktadır. Bu nedenle, bilanço değeri yerine çıkma ya da çıkarılma olayını fiktif tasfiye olarak kabul edip şirketin rayiç değer bilançosunu yapmak en doğru çözüm olacaktır. Zaten rayiç değer bilançosu, YTTK’nın da yabancısı olan bir kavram değildir. YTTK, 376/3. maddesinde sermayenin kaybı halinde şirketin muhtemel satış fiyatları üzerinden bilançosunun çıkarılmasını kabul etmiştir.
Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, uygulanacak olan yöntemin zaman açısından da değişkenlik gösterdiği inkar edilemez bir gerçektir. Seçilen zaman, bazen ayrılan ortağı bazen de kalan ortakları korur. Bu nedenle, adil bir zamanlamanın, yasa koyucu tarafından seçilmesi doğru olurdu kanısındayız. Böylesi bir zamanlama olmadığına göre, YTTK’nın 642. maddesinden de yararlanarak bir çözüm üretmek uygulamacılara düşmektedir. Burada uygulamacılardan kastımız sadece yargıçlar değildir. Asıl kastımız, meslektaşlarımız olan avukatlardır. Çünkü uyuşmazlıkları yargıya taşıyan ve bu nedenle olası çözümleri sunanlar, avukatlardır. Ayrıca, uyuşmazlığın çözümünden ötürü yarar sağlayacak olanlar da avukatlardır. Bu nedenle, avukatların daha aktif bir tutum izleyerek çözüm üretmesi gerektiğine inanmakta ve çözümü avukatlardan gelecek önerilerden beklemekteyiz.
Geçmiş dönem uygulamalarında karar tarihine en yakın tarihte yapılan bilirkişi değerlendirilmesinin esas alınması ilkesi benimsenmişti.[4]
Kanımızca, YTTK m.642/1 ödeme zamanını belirlediğinden, şirket genel kurulunun ya da mahkemenin alacağı çıkma ya da çıkarılma kararı ile ödeme zamanını ve ödemede oluşacak değeri ayrı düşünmek zorunluluğu vardır.
YTTK 642/1.a maddesine göre, çıkan ya da çıkarılan ortağa ortağın hakkı, şirketin tasarruf edebileceği bir öz kaynak üzerinden ödenebiliyorsa, yani şirket esas sözleşmesinde yer alan şirket esas sermayesinden fazla bir öz kaynağa sahip ise, yapacağı ödeme nedeni ile sermayesinde bir azalma meydana gelmeyecek ise, ortağın alacağı ayrılma ile muaccel olur. Maddeden bizim anladığımız, ortağın çıkma ya da çıkarılma kararı yeterli değildir. Bu kararın uygulanır hale gelmesi için ortağın ayrılma akçesinin ödenmesi gerekmektedir. O halde, ortağın haklı çıkma ya da çıkarma kararı ile değil ortağa yapılacak ödeme anındaki değere göre belirlenmelidir.
YTTK 642/1.c maddesi ise, şirketin öz kaynaklarında ayrılan ortağın ayrılma akçesini karşılayacak bir değerin olmaması halinde ortağın hakkının, şirket sermayesinin yasaya uygun olarak azaltılması ile elde edilecek öz kaynak fazlasından karşılanması halini düzenlemektedir. YTTK 642/2 maddesine göre, şirket sermayesinin azaltılması gerekiyorsa, sermayede azaltılması gereken miktarın saptanması, işlem denetçisi tarafından yapılacaktır. YTTK 592/1. maddesine göre, esas sermaye azaltılması, anonim şirketlerin esas sermaye azaltılmasına ilişkin hükümlerine göre gerçekleştirilir. Anonim şirketlerde sermayenin azaltılmasının YTTK m.473 ile düzenlendiğini bilmekteyiz. Söz konusu maddeye göre, sermaye azaltılması için öncelikle müdür, yasanın emrettiği bir raporu genel kurula sunmalıdır. Genel kurul, sunulan bu rapor doğrultusunda esas sözleşme değişikliği yapmalıdır. Bu işlemlerin yapılabilmesi için, işlem denetçisinin raporuna gereksinim vardır. Ayrıca, sermaye azaltılması yapılırken şirketin alacaklılarının alacaklarının karşılanacağı kadar aktifin şirket bünyesinde kalması ve kalan sermayenin yasada belirlenen en az sermaye tutarının altında olmaması koşullarının da sağlanması gerekir. Bu durumda ise çıkan ya da çıkarılan ortağın hakkı, işlem denetçisi tarafından yapılan belirlemeye göre oluşmalıdır.
YTTK 642/1.b maddesinde, ödemenin şirket kaynaklarından karşılanmadığı bir hal düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre, ayrılan ortağın payı, şirket ortağı olan ya da olmayan bir kişi tarafından devir alınmıştır. Ayrılan ortağa ödenecek olan ayrılma akçesi, şirketten karşılanmayacağı için şirketin sermaye yapısı ve öz kaynaklarının tutarı bu işlemde dikkate alınmaz. Ancak, bu devrin nasıl yapılacağı yasada düzenlenmemiştir. Bilindiği gibi, devir, şirket genel kurulunun alacağı bir kararla gerçekleşir. Şirket böyle bir karar almaya yanaşmıyorsa ne olacaktır ya da ayrılan ortağın bulacağı kişi şirket tarafından istenmiyorsa ne olacaktır? Şirket esas sözleşmesinde, devrin şirket ortaklarına yapılmasına ilişkin bir kural varsa ve şirket ortakları almak istemiyor ve başkasının almasına izin de vermiyorsa ne olacaktır?
YTTK 636. maddesi sadece herhangi bir ortağın mahkemeden haklı nedene dayalı olarak şirketin sona ermesini düzenlemekle yetinmemiş, diğer sona erme sebeplerini de aynı madde kapsamında saymıştır. Bunlar;
-          Şirket esas sözleşmesinde yer alan bir nedenin gerçekleşmesi,
-          Genel kurul kararı ile(bu yöndeki karar YTTK 626 /1.ı maddesi gereğince ağırlaştırılmış nisaba tabidir),
-          Kanunda sayılan diğer sona erme sebeplerinin gerçekleşmesi ile,
-          Şirket organlarından birinin yokluğu ve mahkemece verilecek süreye rağmen bu boşluğun giderilememesi,
-          Haklı nedenin varlığı, olarak sayılmaktadır.
Şirketin feshi talebinde, taraflardan birinin talebi ile mahkeme, davanın devamı sürecinde ortakların hak kaybına uğramaması için gereken önlemleri almakla yükümlü olduğu gibi, eğer şirket esas sözleşmesinde tasfiye memurunun kim olacağı belirlenmemiş ise tarafların talebi olmasa da bunu belirlemekle yükümlüdür.
Gene Yargıtay kararlarına göre,[5] fesih ve tasfiye istemli bir dava, ıslah yolu ile şirketten çıkma olarak devam edebilir.
Yerleşmiş Yargıtay kararlarına göre, eğer şirketin feshine karar veriliyorsa ve tasfiye memuru şirket esas sözleşmesinde belirlenmemiş ise, talep olmasa da mahkeme bunu belirlemeli ve kararında yer vermelidir.
Yargıtay HGK bir kararında, uzun bir müddet kar edemeyen şirket hakkında haklı nedenle fesih davasının açılabileceği kabul edilmiştir.[6]



[1] Kazancu İçtihat Bankası - Yargıtay 11 HD 22.11.2001 gün ve 2001/7132 E 2001/9218 K
[2] Doç.Dr.Tolga Ayoğlu - Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi, sayfa 224
[3] Kazancı İçtihat Bankası - Yargıtay 11 HD 3.3.2009 gün ve 2007/7822 E 2009/2454 K sayılı karar
[4] Kazancı İçtihat Bankası - Yargıtay 11 HD 11.06.2012 gün ve 2012/5955 E 2012/10241 K sayılı karar
[5] Kazancı İçtihat Bankası – Yargıtay 11 HD 11.01.2010 gün ve 2008/8642 E 2010/150 K, 25.04.2002 gün 2002/54 E 2002/3894 K sayılı kararları
[6] Kazancı İçtihat Bankası - HGK 12.12.2012 gün ve 2012/11-560 E 2012/1103 K sayılı karar 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder