Av. Ender DEDEAĞAÇ
Maddi
hukuka ilişkin bilgilerin, uygulamaya konulması, toplumun hizmetine sunulması
ancak usul hukukuna ilişkin kuralların varlığı ile mümkündür. Usul hukukunu
bilmeyen bir avukat sergilediği silahların kullanılmasını bilmeyen silah
koleksiyoncusuna yada güzelliklerini bilmeyen evde kalmış kıza benzer.
Avukatın, usul hukukunda var olan kurallarla,
maddi hukuk bilgisini topluma ulaştırılmasında ki silahları ise, yazı yazmada ve konuşmada sahip olduğu
yetenekleridir. Yazmak yada konuşmak bir yönteme dayanmıyorsa, can sıkıcı bir
sohbetten öte gidemez. Bu nedenle, avukat öncelikle, yazı yada konuşma yolu ile
topluma ulaştırmak istediği fikirlerini daha doğrusu kendi tezini uygun metotla
hazırlamak zorundadır. Bu metot bilimsel araştırmalarda kullanılan metottur.
Bu nedenle, hukuk eğitiminde, “hukukçu, hukuk
alanındaki problemleri görebilen ve doğru olarak çözebilen kişidir. Ayrıca
hukukçunun fikirleri, varılan sonuçları söz ve yazı ile doğru ve açık olarak
ifade edebilmesi de şarttır. Hukuk eğitiminin temel hedefi hukukçuya bu yetenekleri vermek, geliştirmek ve belli
olgunluk düzeyine çıkarmak” ( karayalçın/yongalık Hukukta medot, kaynaklar
,problem çözme sayfa 161 )hedef olarak benimsenmiştir.
Bu ilke doğrultusunda yetiştirilen hukukçu,
hukukun toplumda amacını sağlamakla görevlidir. Hukukun konusu ve amacı ise “toplumda
hukuk düzenini kurmak ve sürdürmek; kişiler arasında, kişilerle siyasi
iktidarın örgütlenmiş şekli olan devlet arasında ortaya çıkan menfaat
çatışmalarını azaltmak ve adalet sağlamaktır.” ( Karayalçın/Yongalık sayfa 122)
“Toplumda hukukçu olarak görev alacak kişilerin
yetiştirilmesi planlanırken hukukçunun toplum içindeki görevlerini ifa edeceği
<rol>leri, çalışma alanlarını göz önüne almak gerekir. Amacı belli
olmayan ve amacına uygun olarak düzenlenmemiş bir eğitim emek, zaman ve para
öğütür ve ayrıca kişisel ve toplumsal sorunların ortaya çıkmasına neden olur.”(Karayalçın/Yongalık
sayfa 43) Bu yorum, yönetim bilimlerinde benimsenen roller teorisine uygun bir
tanımlamadır( Yönetimde rol kavramı ve yönetsel roller, Orhan Gökçe Ali Şahin,
Selçuk Üniversitesi İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi. İnternet).
Bu çalışma avukatlara yönelik olarak
hazırlandığı için, bu çalışmada usul hukuku, avukatın üstlendiği rol
doğrultusunda değerlendirilecektir.
Kişilerin kişilerle yada devletle olan menfaat çatışmaları,
avukatın önüne bir sorun olarak gelmektedir. Avukat, kendisinden çözümü
istenilen konu hakkında, “planlı ve sistemli bilgi toplamak, değerlendirmek,
açıklamak yolu ile sorunlara güvenilir çözümler bulmak zorundadır. Böylesi bir
çalışma ancak bilimsel araştırma yöntemlerine uygun davranmakla sağlanabilir.
(Bilim, Araştırma ve Uygulamalı Hukukta Yöntem Prof. Dr. Durmuş Dündar internet
). Üstelik yargılama boyunca avukatın rolü ile hakimin rolü arasında zaman
zaman birinin aktif zaman zaman diğerinin aktif olduğu durumlar olmasına
rağmen, uygulamada, tüm yargılamayı hakim aktif olarak götürmektedir. Kanımızca
bu davranış avukatlığı dejenere etmenin yanı sıra, adil olmayan bir
yargılamanın oluşmasına da neden olmaktadır.
“Uygulamalı hukukta ise yöntem; olayın
saptanması, olayın hukuki niteliğinin belirlenmesi, uygulanacak hukuk
kaynaklarının saptanması, hukuk kaynağının olaya uygulanması ve sonuçlandırma
gibi daha teknik özellikler içermektedir” ( Prof. Dr. Durmuş Dündar &
Hukukta Yöntem Prof. Dr. Rona Serozan internet ).
Bu çalışma yapılırken hukuk biliminin “ akılcı,
sorgulanabilir, denetlenebilir ve aynı zamanda adaletli çözümler üretmenin
mantıksal yolunu, hukuksal akıl yürütmenin teknik enstrümanlarını gösteren bir
bilim” (Prof Dr Rona Serozan) olduğunu da unutmamak gerekmektedir.
“Hukukta uygulamada, yargılama olay temelinin
üzerine kurulur. Bu nedenle öncelikle olay saptanmalıdır. Hukuk yargılanmasında
olayın saptanması, davayı sonuçlandıran kararın gerçeği yansıtması ve hakkın
gerektiği gibi elde edilmesi bakımından en önemli ve en büyük yeri
tutmaktadır.”( Durmuş Dündar )
Avukata sorun aktarılırken, soruna neden olan
olaylar aktarılır. Avukat öncelikle bu olaylar arasından hukuki değeri
olmayanları ayıklamak zorundadır. Hukuksal nitelikli olaylar ise bir sistem
dahilinde sıralanmalıdır. Bu sıralama yapılırken genellikle olayın tarih ve
akış sırası dikkate alınır. Bu sıralamanın sonucunda, yapılan sıralamanın
mantık sırası içerip içermediğine bakılır. Eğer mantık sırası içermiyorsa,
olaylar mantık sırasına göre düzeltilir. Çünkü mantık sırası, tarih sırasından
daha önceliklidir. (Dr. Durmuş Dündar)
Avukat, olaylara ilişkin anlatımı hukuki
nitelikli olayların ayıklanmasını
sağlayarak değerlendirirken, kişinin anlatımından çok, olayla ilgili
olan ve hukuken kabul edilebilecek delillerin neler olduğunu da saptamalı hatta
eğer delilleri yetersiz görürse, gereken delillerin neler olduğunu bildirerek
hukuki yardım isteyen kişiden talep etmelidir.
Aslında bu aşamada avukat Avukatlık Kanununun 53
maddesinin kendisine emrettiği, görüşme tutanağı düzenleme yükümlülüğünün ilk
aşamasını gerçekleştirmektedir. Avukatın görüşme tutanağı düzenleme
yükümlülüğü, benzer bir çalışma olan hekimle hasta arasındaki görüşmenin
belgelendiği, epikriz raporuna benzemektedir. Bu belge her iki meslekte de,
avukatın ve hekimin sorumluluktan, daha doğrusu gerçek dışı suçlamalardan,
kurtulması için hazırlanması kaçınılmaz bir belgedir.
Hukuksal değeri olan olayları bir mantık
sıralaması içinde ortaya koyduğumuzda, hukuksal yardım talep eden kişinin
aradığı çözümü de dikkate alarak, olaya uygulanacak olan hukuk kurallarını
saptamak gerekecektir. “Somut, yani bir kişinin çıkarı ve belli bir olayla
ilgili hukuk problemini ele alan hukukçunun gayesi o olay ve kişi ile ilgili
hukuk problemini görmek, doğru olarak çözmek ve varılan sonucu bazen söz fakat
genel olarak yazı ile ifade etmektir. (karayalçın/yongalık sayfa 162 )
Bazı düşünürlere göre, hukukla ilgili çalışma
yapılırken, çalışma beş basamaklı olarak gerçekleştirilmeli ve sonuca bu yolla
ulaşılmalıdır. Önerilen çalışmanın beş basamağı aşağıdaki gibidir. (
Karayalçın/Yongalık sayfa 174-175);
-
Olayı ve olayla ilgili bütün
belgeleri tam olarak tespit etmek
-
Bütün belgeleri incelemek
-
Olayı kavramak, hukukçu olarak
tanımlamak, şemayı çizmek, hukuki problemi görmek
-
Tespit edilen hukuki problem veya
problemleri doğru olarak çözmek
-
Varılan sonucu yazmak
Bize göre, avukat sadece yazmakla kalmamalı,
ulaştığı sonucu sözle de savunarak, sonuca ulaşmayı gaye edinmelidir.
İşte, anlatılanlar içinde yer alan hukuksal
nitelikli olayları ayıklayan, ayıklanan olaylar arasında kendisine sunulan
belgelere göre, kanıtlanması olası olayları belirleyen, ilk anlatımda,
belgelenememiş olay varsa onlara ilişkin belgelerin toplanması için hukuki
yardım talep eden kişiden yardım isteyen ve bunun sonucunda görüşme tutanağını düzenleyen avukat
bu bilgiler ışığında olaya uygulanacak olan hukuk normunu belirlemekle
görevlidir. Çünkü; “yargılama; hukuki nitelik kazanmış bir olaya hukuk
kurallarının uygulanarak sonuca ulaşılmasıdır. Hukukçunun en önemli görevi,
hukuki niteliği saptanmış olan olaya uygulanacak normları belirlemesidir.”(DR.
Durmuş Dündar)
“Olaya uygulanacak hukuk kurallarının
saptanabilmesi için öncelikle olayın hukuki niteliği ortaya konmalıdır. Hukuki
niteliği saptamak; olayın hangi müessesenin malı olduğunu ortaya koymak
anlamına gelmektedir. Hukuki müessese, bir hukuki ilişkiyi düzenleyen ilkelerin
sistematik birliğidir.( Dr. Durmuş Dündar )
Çünkü avukatın çözmekle yükümlü olduğu temel
soru, talep yada savunmanın hangi hukuki sebebe dayandığına ilişkin sorudur.
(Karayalçın/Yongalık sayfa 184 )
Hukukta yöntem konusunda yapılan bir başka
çalışmada da hukukta yöntem çalışması yapılırken şu basamaklara uygun davranmak
gerektiği belirtilmiştir. ( Dr. Durmuş Dündar )
-
Olayın saptanması
-
Olayın hukuki niteliğinin
belirlenmesi
-
Hukuki niteliği belirtilmiş olay
hakkında uygulanacak hukuki kaynakların saptanması
-
Bu hukuk kaynakları hakkında gerekli
açıklamalar, incelemeler ve bilgiler elde edilmesi
-
Hukuk kaynağının olaya uygulanması
-
Sonuçlandırma
Görüldüğü gibi, her iki çalışmada da, olayın
hukuki nitelendirilmesinin yapılması ve olaya uygulanacak olan hukuk normunun
belirlenmesi, problem çözümünde en önemli yeri tutmaktadır.
Hukuk normunun belirlenmesinde, avukat yönlü
düşünmek zorundadır. Yani, kendisinden hukuki yardım talep eden kişinin amacına
uygun olarak problemin çözümünü aramalıdır. Elbette avukatın yönlü düşünmesi,
onun etik kuralları ve HMK 29. maddesinde yer alan doğruluk kuralını ihlal
anlamına gelmemelidir. Bu aramayı yaparken, delillerin önemini unutmamalıdır. Çünkü
“deliller olayı saptamaya yardımcı olacak verilerdir. Bu nedenle hukukun temel
dayanağı sayılırlar.” (Dr. Durmuş Dündar )
Avukatlık Kanununa göre tutulması zorunlu olan
görüşme tutanağının içeriği hakkında bir hüküm yoksa da, anlatılan olayların
saptanmasından sonra, tutanağa geçirilmesi gereken en önemli konu, hukuki
yardım talep eden kişinin olayları anlatırken dayandığı belge yada tanık
niteliğindeki delillerin neler olduğudur. Elbette, bu kişiden istenilen başkaca
delil olup olmadığı ve kişinin bu istenilen delilleri sunup sunmadığı da
tutanağa geçirilmelidir. Tutanağın içeriğinde, hukuki yardım talep eden
kişinin, isteminin yer alması ise, ileride doğacak olan uyuşmazlıkların
sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için gereklidir.
Kabul görmüş yoruma göre, “yasalar olayın hukuki
niteliğini saptama konusunda görevi hakime vermiştir. Ancak, avukatların,
avukatlık görevlerinin kamu niteliği taşıması ve gerçek adaletin ortaya
çıkmasına yardımcı olmaları bakımından, hukuki niteliği tespit etmeleri yararlı
olacaktır.” ( Dr. Durmuş Dündar )
Bu görüşe katılmadığımızı, bu görüşün hakimin ve
avukatın rolünü görmezden gelerek, yasa maddesinin ( HMK 33 maddesi )şekli
anlamda yorumu ile, hukuki niteliğin belirlenmesini hakimin tekeline veren bir
yorum olduğunu belirtmek isteriz.
Eğer avukat kendisine aktarılan olayları
değerlendirerek, hukuki yardım talep eden kişinin isteminin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini
saptamak ve bunu hukuki yardım talep eden kişi ile paylaşmak zorunda ise,
avukat, iddiasını yada savunmasını oluşturan hukuksal nedeni/nedenleri daha
işin başlangıcında saptamak zorundadır.
Ancak bu şekilde davranırsa, kendisine
sunulan olaylardan yapmış olduğu hukuksal açıdan değer taşıyan olaylar ayıklamasını
takiben, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek olan olayların ayrımını
yapabilecektir. Aksi takdirde, elinde yer alan, hukuksal nitelikli olan ve
olmayan olayların tümünü mahkemeye sunarak, gerek kendisi, gerekse karşı taraf
ve mahkeme açısından zaman ve emek kaybına yol açacaktır. Üstelik, bu davranış
ile, karşı tarafın hukuki dinlenilme hakkının bir parçası olan, HMK 27/2.a
maddesinde yer alan “bilme hakkından” mahrum olmasına yol açacaktır. Ayrıca, bu
davranış gereksiz bilgilerin paylaşılmasının yanı sıra istenmeyen bazı
bilgilerin karşı tarafın eline geçmesine neden olacağı için, bu davada yada bir
başka davada kendisinin temsil ettiği tarafın zararına kullanılabilecektir.
Tüm bunlardan öte, yasalarımızda bir tanımı
yapılmadığı için, bizim her zaman başvurduğumuz tanım olan mecelledeki tanımda
(Hakim, hakim,fehim, Müstakil,emin, mekin ve metin olmalıdır. İnternet Bianet
Fikret İlkiz açıklamasına bakılabilir ), hakimin, davayı hazırlamak görevi ile
görevli olduğuna dair bir açıklamaya rastlamamaktayız. Hakim, hüküm kuran kişi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilindiği gibi, özel hukukta, davayı açmak yada
açmamak kişiye tanınmış bir hak olduğu gibi, davayı hazırlamakta ona yüklenmiş
bir görevdir. Davanın hazırlanışında, onun hukuki nedeni bu kadar önemli
olduğuna göre, bunu belirlemekte tarafa düşen bir görevdir. Bu belirleme
yapılmaksızın, sunulacak olayların saptanması mümkün olamayacağı gibi, bu
olaylara ilişkin kanıtları da belirlemek ve mahkemeye sunmak mümkün
olamayacaktır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bunların saptanması
ve sunulması karşı tarafın hukuki dinlenilme hakkını, bilgilenme hakkını gereği
gibi kullanmasına yol açacağı gibi HMK
119 ve 129 maddelerinde yer alan ve tarafa yükletilmiş olan emredici
kuralların da yerine getirilmesini sağlayacaktır.
Bu aşamada, HMK 33. maddesinde yer alan,
uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kuralını hakim belirler hükmünü nasıl
açıkladığımızı da bilginize sunmakta yarar bulunmaktadır. Kanımızca, bu hüküm,
tarafların sunduğu hukuksal nedenle bağlı olmamanın ötesinde hiçbir anlam ifade
etmemektedir. Benzer bir kuralı delillerin değerlendirilmesi ile ilgili olan
HMK 198. maddesinde de görmekteyiz. Orada da hakim delilleri serbestçe takdir
hakkına sahip olduğuna ilişkin hüküm vardır. Bu hükmün olması delileri, hakimin
belirleyeceği anlamına gelmemektedir. Hatta HMK 31. maddesinde yer alan hakimin
davayı aydınlatma görevi kapsamında, hakime yeni delil isteme hakkı veren madde
bile hakime delil sunma hakkının vermemektedir. Çünkü, hakim bu kararını
taraflara belirtirken, hangi delili istediğini değil hangi somut olayı
anlamadığını bu nedenle bu somut olay kapsamında kalan diğer bir anlatımla
iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına aykırı olmayan
şekilde delil sunmalarını belirlemek yetkisini vermektedir.
Genel kanının bizim kanımızla farklı olmasının
sebebi, yargılama pratiğinde roller teorisi doğrultusunda yargıda yer alan süjelerin
rollerinin belirlenmemesinden kaynaklanmaktadır.
Bunun yanı sıra, tüm tek tanrılı yada çok
tanrılı dinlerde, yargılamanın, dinsel güce sahip bir kişi tarafından
gerçekleştiğini düşünürsek, profesyonel anlamda yargıç/hakim kavramına geçerken
bunun etkilerinin de inkar edilemez olduğunu ikrar etmemiz gerekecektir. İşte
bu ve benzeri nedenlerle, toplumda var olan kanıya göre, yargılamada, üstün rol
hakime yüklenmiş olduğundan, hukuksal nedenin belirlenmesini de hakimin
tekelinde kabul eden görüş, hakim görüş halini almıştır.
Bilindiği gibi, HMK 32. Maddesi hakime şekli
anlamda yargılamanın dışında kalan, yargılamanın sevk ve idaresi görevini
vermiştir. Bunun sonucunda da hüküm kurması beklenmektedir. Yasalar hakimden davayı
hazırlamasını istememektedir. Hatta, HMK 25. Maddesi böylesi davranışları
engellemek için yasalaşmıştır.
Avukat hukuki nedenin belirlenmesi için yapacağı
araştırmayı, bir bilim adamına yakışır şekilde gerçekleştirmek zorundadır.
Avukat,
tüm yargılama boyunca, yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte, yapmış olduğu
bu belirlemenin sınırları içinde kalacağını bilmeli ve gereken özeni
göstermelidir.
İşte bu aşamadan sonra, yargılamanın yazılı ve
sözlü aşamalarını gerçekleştirecektir.
Yargılama boyunca, HMK nın yazılı yargılama
kavramının, yargılamada konuşma yasağı olarak değerlendiren hakimlere, bunun
yanlış olduğunu anlatmakla görevli olduğunu, sözlü yargılamanın ilk yargılama
yöntemi olduğunu antik çağlardan geldiğini, sözlü yargılama aşamasında vücut dili
vb kişisel yeteneklerinde devreye girdiğini unutmamalıdır.
Bazı düşünürlere göre, avukat dava hazırlığını
yaparken, özellikle ;
-
Kaza hakkı, görev ve yetki
konularını
-
Somut olaya uygulanması gereken
maddi hukuk kurallarını
-
Somut olaya uygulanması gereken usul
hukuku kurallarını
Belirleyerek başlamalıdır ( Karayalçın / Yongalı
sayfa 176 )
Yukarıda yer alan belirlemeye katılmakla beraber
sıralamaya katılmamaktayız. Bize, göre, “somut olaya uygulanması gereken maddi
hukuk kurallarını” saptama aşaması, sıralamada ilk aşama olarak yerini
almalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder