Av. Ender DEDEAĞAÇ
|
||
|
İflas erteleme; Olaganüstü halin devamı
süresince 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı icra ve iflas kanunun 179. Maddesi
uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi
talebinde bulunulamaz. Bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilir.
KHK kararname ile, İİK 179 maddesinin
uygulanması olağanüstü halin devamı süresince ertelenmiştir.
İflas erteleme kurumunun, uygulanmasından
kaynaklı, problemlerin olduğu, bu konu ile ilgili herkes tarafından bilinen bir
gerçektir. Hatta Torba yasa ile bu aksaklıkların giderilmesine çalışılmış ve
çalışma TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir.
Bu problemlerin bir kısmı yargıdan kaynaklı
problemler olmakla birlikte bir kısmı alacaklılardan kaynaklanmaktadır. Çünkü,
gerek yargı aşamasında görev alan yargıç ve bilirkişiler gerekse alacaklılar
yasayı tam anlamı ile özümsemediği için iflas ertelemesi sağlıklı bir şekilde
işlememektedir. Ayrıca iflas ertelemesi süresince görev alan kayyumların
görevlendirildikleri şirketin bulunduğu alanda işletme bilgisine sahip olmaması
hatta hayatı boyunca hiçbir şirketi yönetmemiş olması iflas erteleme kurumunun
başarısız bir şekilde uygulanmasına neden olmaktadır.
Kişisel kanıma göre, bu aşamada, Maliye
Bakanlığı’nın hazırladığı ve Adalet Bakanlığı’nın olumlu katkı verdiği torba
yasa çalışmasından yararlanarak iflas erteleme kurumunun sağlıklı bir şekilde
işler hale getirilmesi sağlanabilirdi. Örneğin, yıllardır faaliyet gösterdiği
ticaret merkezindeki asliye ticaret Mahkemesi’nin yetki alanından kurtulmak ve
kendisince daha rahat olabileceği bir asliye ticaret mahkemesinin yetki
alanında bulunabilmek için, iflas erteleme talebinden hemen önce, şirket
merkezini taşıyan şirketlerin TMK nın iyi niyet kuralı ile bağdaşmayan bu
davranışını önleyen yada TTK ve İİK kanunda yer alan yetkili mahkeme ikilemini
ortadan kaldıran bir önlem, iflas erteleme kurumunun işleyişini durdurmaktan
daha yararlı olurdu diye düşünmekteyim.
Torba yasada yer alan hükümlerle birlikte
yeniden düzenlenen iflas erteleme kurumunun, kurumun işleyişini askıya alan KHK
hükmünden daha yararlı olacağını düşünmenin yanı sıra, KHK nin bu hükmünün,
yeni bir karmaşaya neden olmasından da korkmaktayım. Bilindiği gibi, hukuk
sistemimizde, iflas ertelemeyi düzenleyen temel hükümler TTK 376 maddesinde yer almaktadır. Bu hükümler
dururken, KHK ile İİK 179 maddesinin uygulanmasını askıya almak hukuk alanında
bir karmaşaya neden olacak mıdır? Sorusuna yanıt bulmak gerekmektedir.
İİK 179
ile TTK 376/3 maddesi arasındaki benzerlik, uygulamada tereddütlerin doğmasına
neden olacaktır. Çünkü İİK 179
maddesinde hükme bağlanan “borçların aktiften fazla olması” haline karşılık
376/3 maddesinde ”borca batıklık” durumu dikkate alınmıştır. Borçların aktiften
fazla olması ile, borca batıklık aynı maddi vakıayı belirlemektedir. ( Her ne
kadar torba yasada bu iki kavramın farklı olduğu kabul edilerek, İİK 179
maddesindeki kavramında borca batıklık olarak düzeltilmesi önerilmekte ise de).
Bu durumda İİK 179 maddesinin askıya alınması, TTK 376/3 maddesinin de askıya
alınması anlamını taşımaktadır. HMK 33. maddesine göre, uyuşmazlığa uygulanması
gereken hukuk kuralını belirlemek yargıcın görevi olduğuna göre, yargıç somut
olayda “borca batıklık” yerine “borçların aktiften fazla olması” halinin
varlığını kabul ederek, talebi İİK 179 doğrultusunda askıya alınmış olarak
değerlendirip KHK 4 maddesi gereğince ret mi edecektir? Kanımızca bu sorunun
cevabı evet olmalıdır. TTK 376/3 e dayanılarak yapılan başvurularda, İİK 179
maddesine göre yapılmış başvuru gibi değerlendirilmelidir.
Bilindiği gibi, TTK 376/3 maddesine ve İİK 179
maddesine göre, yapılacak olan başvuru, öncelikle, iflas istemine ilişkindir.
İflasın ertelenmesi yolundaki talep, iflas isteminden sonra yada birlikte
yapılan bir taleptir. Her iki yasaya göre de eğer iflas erteleme talebi
mahkemece ret edilirse, iflasa ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu durumda, KHK
4. Maddesi “iflas erteleme uygulanamaz” diyerek, iflasın uygulanmasını zorunlu
hale mi getirmiştir?. Bu soruya olumlu cevap vermek gerekecektir.
Bu kez, şu anda derdest bulunan iflas erteleme
davalarına da, KHK 4 maddesi uygulanarak iflas erteleme talepleri ret mi
edilecektir? Sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Eğer, KHK 4 maddesini lafzen
yorumlarsak, bu soruya evet demek gerekecektir. Ancak, hukuk sistemimizin temel
kurallarından biri olan her dava, açıldığı tarihte yürürlükte olan hukuk
kurallarına göre çözümlenir, ilkesine dayanarak, derdest davalara KHK 4
maddesinin uygulanamayacağını söylemek zorunluluğumuz doğar.
Aksini düşündüğümüzde, iflas davasından
feragatin olmaması davanın resen sürdürülmesi nedenlerine dayalı olarak,
iyileştirme aşamasında olan iyi niyetli şirketlerinde zarar görmesine neden
olunur.
Bu düşünce tarzı hem hukuka uygun hem de
adildir. Üstelik ekonomiye de zarar vermeyecek bir yöntemdir. Ancak, derdest
davalara İİK 179 maddesini uygularken, yaşanan problemleri göz önüne alıp, bazı
çıkarcı firmaların, yasadan yararlanarak ekonomiye verdiği zararı ortadan
kaldırmak gerekir. Bunun için ise, mevcut yasal düzenlemeler yeterlidir. Yeter
ki uygulayıcılar olarak gereken özeni gösterelim.
TTK 376/2 maddesine baktığımızda, söz konusu
maddeye göre, sermaye kaybından ötürü de, iflas bildiriminde bulunmak, yasada
sayılan kişiler için bir zorunluluktur. Sermaye kaybı genelde “borca batıklığı”
yani “borcun aktiflerden fazla olması” halini kapsayacak bir kavram ise de,
zaman zaman, borca batıklık/borçların aktiflerden fazla olması hali olmaksızın
da, sermayenin kaybı söz konusu olabilmektedir. Böylesi bir bildirim halinde,
mahkemenin, İİK 179 maddesinin, sermaye kaybına ilişkin her hangi bir hüküm
içermemesi nedeniyle, iflas bildirimini kabul ederek işlemlere başlaması
gerekmektedir.
Çünkü, TTK 376/2 maddesi gereğince, sermaye
kaybından ötürü, iflas bildiriminde bulunulduğunda, yasaya göre, bu bildirimin
“şirketin kendiliğinden sona ermesi” halinin saptanması olarak değerlendirilmesi
gerektiğine inanmaktayız. Yasa, şirket genel kuruluna, sermaye tamamlanması
yada kalan sermaye ile yetinilmesi yani sermayenin azaltılması olanaklarından
birini uygulamak için şans tanımış, şirket genel kurulu bu olanaktan
yararlanmamıştır. Kendi iradesi ile şirketin kendiliğinden sona ermesini kabul
etmiştir. Böylesi bir durumda, TTK 376 maddesinin ve onun yollaması ile İİK
179/a ve 179/b maddelerinin uygulanabilmesinin olanağı bulunmamaktadır. Çünkü, mahkemeden iflas
kararı istenmemekte, sadece kendiliğinden sona ermenin tespiti talep
edilmektedir. Bu nedenle de mahkemenin, iflas kararı yerine, önce iflas
erteleme kararı vermesinin olanağı bulunmamaktadır.
Bir an için, iflas talebinin TTK 376/3 maddesine
dayandırıldığı ve mahkemenin de TTK 376/3 maddesini uygulayarak, olayı TTK 376,
İİK 179/a ve 179/b maddelerini uygulayarak çözüme kavuşturduğunu düşünelim.
Kanımızca, böylesi bir davranış, yargının yasamanın yetkilerini gasp etmesi
olarak yorumlanmalıdır. Çünkü, geçici ve sınırlı da olsa yürütme, yasamaya
ilişkin yetkileri kullanarak KHK çıkarmaktadır.
KHK nin Anayasaya uygun olup olmadığı yolunda ki
sorunun değerlendirilmesini anayasa hukukçularına bırakmaktayım.
Yazının başında da belirttiğim gibi, İİK 179
maddesinin uygulamasını askıya almak yerine Plan ve Bütçe komisyonundaki metni
esas alarak bir KHK oluşturmak kanımca ekonomik yaşama daha fazla katkı
sağlamış olacaktı.
İflas ertelemesine ilişkin kuralların doğru
uygulanmadığı, TBMM deki çalışmalarda ve tasarıyı hazırlayan Maliye Bakanlığı
ve onu destekleyen Adalet bakanlığı tarafından belirlendiğine ve de tasarı ile
doğru uygulanmanın sağlanmasına çalışıldığına göre, bu aşamada, kişisel
kanımızı da belirtmekte yarar bulunmaktadır.
Kanımızca, hatalı uygulamanın ilk nedeni
yargıçların konuyu yeterince bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle,
bilirkişi raporlarına bağlı kalmaktadırlar.
Alacaklı vekilleri de konuyu yeterince
bilmediğinden ve de finans kuruluşları dışında kalan alacaklıların her birinin
parasal yararı, bilirkişi raporlarının eleştirisi için harcanacak giderden az
olduğu için, alacaklılarda bilirkişi raporlarında yer alan değerlendirmeyle
yetinmektedirler. Finans kuruluşlarının alacakları ipotekle teminat altın
alındığından ve bu nedenle özel koruma hükümlerine tabi olduğundan ötürü,
finans kuruluşları, iflas ertelemeden ötürü diğer alacaklılar kadar
etkilenmemektedir. Bu nedenle, bilirkişi raporlarını ve kayyum yönetimini
gerektiği gibi kontrol etmemektedir.
Gerek şirket bünyesinde yer alan gerekse
bilirkişi olarak atanan mali bilgilerde uzman kişiler, özellikle işletmenin
devamlılığını gösterir bilanço hazırlamadan konuyu mahkemeye taşıdıkları için,
şirketin geleceğinin doğru değerlendirilmesi yapılamamaktadır.
Kayyumların, atandıkları şirketin konusu ile
ilgili olarak işletme bilgisine sahip olmaması hatta genel anlamda işletme
bilgisine sahip olmaması nedeniyle, kayyum yönetime karışmamakta sadece alınan
kararları tasdik etmektedir. Hatta zaman zaman bu tasdik işlemi için bile
yeterli denetim yapılamamaktadır.
Kanımızca, öncelikle TTK da yer alan anonim
şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin maddede, kanıt yükünün
şirket yönetim kurulu üyesinde olduğuna dair bir yasal değişikliğe gereksinim
bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla 6101 sayılı TTK daki yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu yasanın ilk haline
döndürülmelidir.
Yönetim kurulu üyesi, 5 yıllık zaman aşımı
süresi içinde kendi kusurundan kaynaklanmadığını ispat edemediği zararlandırıcı
tüm işlemlerden sorumlu hale gelmelidir.
Tüzel kişiliğin iflası ile birlikte, iflastan
sorumlu olan yönetim kurulu üyelerinin de kişisel iflasına karar verilmelidir.
Diğer bir anlatımla bankalardaki uygulama TTK da da benimsenmelidir.
Bilirkişilerin sorumluluğunda yer alan,
bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına ilişkin kural yerine, hukuka ve
gerçeğe aykırı bilirkişi kararlarına dayalı olarak verilen tedbir kararlarından
ötürü de bilirkişilerin sorumlu olduğu kuralı benimsenmelidir.
Kayyumların, şirketin yapısı dikkate alınarak,
şirkette geçireceği asgari mesai saatleri belirlenmelidir. TTK göre atanan
kayyumlarında TMK ya göre atanan kayyumlarla aynı hukuk kurallarına bağlı
olduğu kabul edilerek sorumlulukları düzenlenmelidir.
HMK da hakim sorumluluğuna ilişkin kuralların
uygulamada neden işlemediği değerlendirilmeli, bu kurallara işlerlik
kazandırılmalıdır. Örneğin hakim hatasından kaynaklı davalarda, Yargıtay
tarafından hazinenin sorumluluğuna karar verilmiş ve gereken ödeme yapılmış
ise, hakime rucu davası açıldığında HSYK nın iznine gerek olmadığı kabul
edilmelidir. Böylece yasada yer almayan bir koruma tedbirinin fiilen
uygulanmasına da olanak verilememelidir.
Olayın bir başka açıdan değerlendirilmesi ise,
kabul edilemez bir çelişkiyi içermektedir. Kanuna göre, hakim hatasından ötürü
hazinenin sorumluluğuna karar veren Yargıtay’dır. Uygulamada, HSYK bu karara
güvenmemekte ve kendisi tekrar değerlendirmektedir. Bu iki yargısal kurumun bir
birine güvensizliğinden başka bir anlam taşımamaktadır. Haricen öğrendiğime
göre, HSYK nın görüşü dava şartı gibi değerlendirilmektedir. Bu uygulama
nedeniyle Yargıtay tarafında hazinenin ödemesine karar verilen tazminatların %
2 si için rucu davası açılabilmektedir.
Hakim sorumluluğuna ilişkin kuralların
oluşmasında ve uygulamasında çok dikkat edilmesi gerektiğine yürekten
inanıyorum. Ancak hakimlerin sorumsuz olmadıklarına da inanmaktayım.
Eğer hakim sorumluluğunda doğru uygulamalara
başlarsak, yargıda görev alan tüm sujelerin sorumluluğu da gerçekleşmiş
olacaktır.
SONUÇ olarak; Derdest davalar hariç olmak üzere,
KHK 4. Maddesinin yürürlüğe girdiği andan itibaren, İİK 179 maddesinin askıya
alınması nedeniyle borca batıklıktan kaynaklı iflas istemlerine dayalı iflas
erteleme istemlerinin hepsinin ret edilmesi anlamına geldiğini düşünüyorum.
Ancak, yeniden yapılacak bir değerlendirme ile
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen tasarıda yer alan hükümlerle ve
iflas ertelemesine katılan yargı görevlilerin sorumluluklarının yeniden
değerlendirilmesi ile, iflas ertelemenin ülke ekonomisine yararlı olarak hukuk
sisteminde yer alacağına inanmaktayım.
OLAYI DAHA GENİŞ YORUMLAYABİLMEK AÇISINDAN DAHA
ÖNCE BU BLOGDA 23.11.2015 de yayınladığımız İflasın ertelenmesinin alacaklılar yönünden
değerlendirilmesi konulu yazının okunmasını da önermekteyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder