Av.Ender
DEDEAĞAÇ
Bu
yazıda, Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı tarifelerle, adalete erişimi nasıl
engellediği konusundaki görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özellikle
belirtmek istediğim husus, Adalet Bakanlığı söz konusu tarifeleri hazırlarken
gider avansının içeriği ile delil avansının içeriğini karıştırmış olmasıdır. Bu
nedenle hazırlanmış olan gider avansı tarifesi, delil avansını da içerecek ve
de yargılamanın taraflarının adalete erişiminin engelleyecek şekilde hükme
bağlanmış, aynı hüküm doğrultusunda hazırlanan tarifeler uygulamaya
konulmuştur.
Kişisel
bilgilerim beni yanıltmıyorsa, TBB’nin de idari yargıda bu konuda açmış olduğu
bir dava bulunmaktadır. Eğer bu bilgim doğru ise, TBB de benimle aynı kanıyı
paylaşmaktadır.
Bu özet bilgiden sonra Adalet Bakanlığı’nın
hazırlamış olduğu tarifelerin neden yasaya aykırı olduğunu özet olarak sunmakta
yarar görmekteyim;
- HMK 120.maddesi
“gider avansı” ile ilgilidir. Söz konusu madde dava açılırken gider
avansının yatırılmasını emretmektedir. Ancak madde kapsamında ya da
HMK’nın herhangi bir yerinde giderin hangi kalemlerden oluştuğu
belirtilmemiştir. Adalet Bakanlığı, işbu belirsizlik nedeniyle, delil
giderini de gider avansı kapsamında değerlendirmiş, 28 Eylül 2014 tarihli
Resmi Gazete’de yer alan gider avansı tarifesinin 3.maddesine “keşif
giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri ile dosyanın Yargıtay’a
gidiş-dönüş ücretleri” gibi giderleri de kapsayacak şekilde tarife
hazırlamış, yürürlüğe koymuştur.
Tarifenin 3.maddesinde görüldüğü gibi temyiz
edilip edilmeyeceği bile belli olmayan bir dosyanın Yargıtay’a gidip gelmesine
ilişkin gideri, dava gideri kapsamında saymıştır.
- Halbuki HMK
324.maddesi “delil gideri” ile ilgilidir. Ancak 324.madde de, HMK
120.maddesinde olduğu gibi, nelerin delil olduğunu saymamıştır. Saymasına
da gerek yoktur. Çünkü HMK 187 ve devamında yer alan tüm maddeler nelerin
delil olduğunu açıkça belirtmektedir.
- Yukarıda yer alan
açıklamalardan yola çıktığımızda, yasa koyucunun dava gideri ile delil
giderini kesinkes ayrı düşündüğü sonucuna ulaşılmaktadır.
- Zaten her iki
maddeye aykırı davranışının sonuçları da farklıdır. HMK m.120/2’de açıkça
hükme bağlandığı gibi, dava giderinde bir eksiklik varsa ve bu eksiklik
mahkemece tanınan iki haftalık kesin sürede giderilmiyorsa, gider avansı
HMK m.114/1.g’de tanımlanan dava şartlarından olduğu için HMK m.115
doğrultusunda dava usulden reddedilir.
- Halbuki HMK
m.324/1-2’ye göre, delil giderinin yatırılmamış olması halinde karşı
tarafın delil giderini yatırabilme şansı olduğu gibi eğer dava tarafların
serbestçe tasarruf edebileceği davalardan değil ise giderin hazineden
karşılanması olanağı bile vardır. Ancak söz konusu gideri taraflar yatırmıyor
ve de resen yatırılması gereken giderlerden sayılmıyorsa, dava, söz konusu
delil sunulmamışçasına dosya içeriğinde yer alan diğer delillere bağlı
kalınarak hükme bağlanır. Yani dava giderinde olduğu gibi, HMK
m.120,114,115 maddelerinin emrettiği şekilde davanın usulden reddine karar
verilemez.
- Adalet Bakanlığı,
söz konusu tarifeleri hazırlarken, delil sunma özelliklerinden olan HMUK
m.218’de yer alan “kabul edilebilir delil” kavramını değerlendirme dışı
bırakmaktadır. HMUK m.218, HMK 189/4’ün gerekçesinde belirtildiği gibi, HMK’ya
189/4 olarak yansımıştır.
Davacı HMK m.119, m.194 hükmü gereğince
somutlaştırma kuralına uygun bir şekilde delillerini belirtmek, elinde olan ya
da temin edilebilmesi kendi imkanları dahilinde bulunan delilleri mahkemeye
delil dilekçesinin ekinde sunmak ya da HMK m.140/5 hükmü doğrultusunda ön
inceleme aşamasından sonra sunmakla yükümlüdür. Bu yükümler birlikte
değerlendirildiğinde, davacının bizzat sunmakla yükümlü olduğu deliller için
delil avansına ihtiyaç yoktur.
Davacı için var olan bu yükümlülük HMK 129,194 ve
140/5 maddeleri doğrultusunda, davalı için de geçerlidir.
Delil avansı, keşif, bilirkişi ve tanık delili
ile tarafların elinde bulunmayan, bulunması da objektif koşullarda mümkün
olmayan delillerin bulundukları yerlerden getirtilebilmesi için gerekmektedir.
Tarafların mahkemeye sunma olanağına sahip olduğu
deliller dışındaki delillerin toplanabilmesi, işbu delillerin hakim tarafından
HMUK m.218’deki ifadesiyle, kabul edilebilir delil olmasıyla mümkündür. HMUK
220.maddesine baktığımızda, tahkikat aşamasında hakimin delillerin kabulü veya
reddi hakkında karar vermesi gerektiği belirtilmiştir. Bu madde her ne kadar
HMK’ya alınmamış ise de HMK m.218’deki “caiz olan delillerin” belirlenmesi ile
birlikte, hükmün doğası gereği kendiliğinden oluşmaktadır. HMK 32.maddesinin
gerekçesine baktığımızda, yargılamanın sevk ve idaresinin iki aşamada oluştuğu,
duruşma günü tayini, tebligatların yapılmasına karar vermek gibi işlemlerin
yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi kapsamında kaldığı ve kalemin görevinde
olduğu görülmektedir. Vakıaların aydınlatılmasına yönelik olan mahkemenin
yetkisine maddi anlamda sevk yetkisi denemektedir. Bu ise HMK m.31’de hükme
bağlanan hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında kalmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında HMUK dönemindeki Yargıtay
kararlarını da değerlendirdiğimizde, hakime tahkikat aşamasında ispat ve delil
yükünün paylaştırılması emredildiğine göre(Dr. H.Bülent Acar – Özel Hukuk’ta
İspat ve Delil Bağlamında Uygulamalı Hukuk, Av.Ender Dedeağaç - Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na Göre Hakimin Rolü/Prof.Dr.Ejder Yılmaz’a Armağan Cilt1), HMK
uygulamasında tahkikatın ilk aşaması, ön inceleme olduğuna göre, HMK m.189/4’ün
ifadesiyle “caiz olan delil” yani HMUK m.218’de daha anlaşılır bir şekilde
ifade edilen kabul edilebilir delil, yargılamayı maddi anlamda sevk ve idareyle
yükümlü olan hakim tarafından, ancak ön inceleme duruşmasında
saptanabilecektir. Bu nedenle, tarafların elinde bulunmayan ve taraflarca
getirilebilmesi mümkün olmayan ancak usulüne uygun şekilde verilmiş taraf
dilekçelerinde dile getirilen delillerden hangilerinin toplanması gerektiğine
ilişkin karar ancak ön inceleme duruşmasında verilebilecektir. Zaten HMK
m.137/1’e göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının belirlenmesi de ön
incelemede yapılmaktadır. HMK m.187/1 delillerin çekişmeli vakıalarla sınırlı
olarak toplanmasını emretmektedir. Bu emir, usul ekonomisinden
kaynaklanmaktadır. Ayrıca HMK m.195/1 bu tür delillerin toplanmasını, maddi
anlamda yargılamanın sevki kapsamında değerlendirmiş ve mahkemenin kararına
bırakmıştır.
Davadaki uyuşmazlık konularının neler olduğunu,
bunların hangi delillerle kanıtlanacağının kararı, ön inceleme duruşmasında
verilebileceğine göre, dava dilekçesinin tevzii bürosuna verilmesi ya da diğer
dilekçelerin kaleme verilmesi aşamasında hakimin uyuşmazlık konusuyla ilgili
faaliyetleri doğmadığı için maddi hukuka ilişkin olan delil toplama kararı,
tarifeye bağlanarak yetki gaspı oluşturulacak bir şekilde kaleme
bırakılmaktadır. Bu davranış, doğurduğu parasal yükümlülükler nedeniyle adalete
erişimi engellediği gibi, yasada yer alamayan yargıya erişim yetkilerinin kalem
personeline bırakılması ile yasanın açıkça ihlali anlamına gelmektedir.
Üstelik iddia ve savunmanın genişletilmesi ve
değiştirilmesi yasağı, cevaba cevap ve ikinci cevaptan sonra başladığına göre,
masraf içeren delilleri gerektiren maddi vakıaların, bu dilekçelerde dile
getirilmesi halinde Bakanlığın tarifesinin dolanılarak ihlali her zaman
mümkündür. Her ne kadar bir kuralı dolanarak ihlal etmek hukuka uygun bir
davranış değilse de kanunda yer almayan yetkiyle bir tarife çıkartarak adalete
erişimi engellemek de o denli hukuka uygun olmayan bir davranıştır.
- Tarifeye ilişkin
hukuka aykırılığı dile getirmiş olmanın yanı sıra, tarifede belirlenen
rakamlarla ilgili olarak da bir başka hukuksuzluğu dile getirmekte yarar
vardır. Örneğin tanık gideri, HMK m.265/1 doğrultusunda, tanığın
kaybedeceği zaman, seyahat edip etmeyeceği, konaklama ve beslenme gideri
yapıp yapmayacağı dikkate alınarak belirlenmelidir. Her ne kadar tanıklık
bir kamu görevi ise de söz konusu kamu görevinden ötürü tanığın zarara
uğratılması, hem de bir başkasının yararına zarara uğratılması hiç
düşünülemez. Yasa koyucu bu gerçeği dikkate alarak bu hükmü
yasalaştırmıştır. Buna aykırı bir şekilde tarife oluşturmak kanımızca
mümkün değildir.
Yukarıdaki
nedenlerden ötürü, gider avansı tarifesi, tanık ücret tarifesi, bilirkişi ücret
tarifesinin içerdiği ücretlerin yasaya aykırı olduğunu düşündüğümüz gibi, bu
ücretlerin tamamını dava gideri kapsamında görmenin hukukla bağdaşır bir
davranış olmadığı kanısında olduğumuzu bilgilerinize sunarız.
EK
YHGK 04.11.2015 GÜN VE 2015/2-3037 e 2015/2430 k sayılı kararına baktığımızda, yönetmeliğin 45/5 maddesine atıf yaptığını ve delil avansının hakim tarafından belirlenmesi gerektiğinin hüküm altına alındığını görmekteyiz.
EK
YHGK 04.11.2015 GÜN VE 2015/2-3037 e 2015/2430 k sayılı kararına baktığımızda, yönetmeliğin 45/5 maddesine atıf yaptığını ve delil avansının hakim tarafından belirlenmesi gerektiğinin hüküm altına alındığını görmekteyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder