Av.Ender DEDEAĞAÇ –
Stj.Av.Elçin SANAL
Bireysel
başvuru nedeni ile Anayasa Mahkemesi 2.Bölümü, 20.05.2015 tarihinde, iki karar
vermiştir. Söz konusu kararlar, avukatlık ücreti ile ilgilidir. Bu nedenle
kararları ve kararlarla ilgili kişisel kanımızı sizlerle paylaşmak istedik.
Kararlar,
2014/6129 ve 2013/7872 başvuru numaralarını taşımaktadır. Her iki kararda da
başvurucu, idari yargıda açmış olduğu davada, davanın reddedilen kısmı için,
idare yararına hükmedilen vekalet ücretinin, yani karşı taraf vekalet ücreti
olarak nitelendirdiğimiz ücretin, yüksek olduğunu ve bu nedenle adalete
erişimin engellendiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu savunmayı, hak
arama özgürlüğünü kısıtlamak ve adalete erişimi engellemek yönünden değerlendirerek,
başvurucuyu haklı görmüş ve idare tarafından başvurucuya tazminat ödenmesine
karar vermiştir.
Bu
yazıyı bitirdiğimde, internette Anayasa Mahkemesi’nin 1.Bölümünün 24.06.2015
gün ve 2013/4513 sayılı kararını gördüm. Söz konusu karar da diğer iki kararla
yanı konuda, aynı gerekçeyle, aynı sonuca ulaşan bir karar olduğu için onu
sizlere bilgi olarak sunma gereğini hissettim.
Her
ne kadar uyuşmazlığın dayandığı yasa maddesi, 659 sayılı KHK’nin 14/1. maddesi
ise de, bu madde, HMK 323/1.g maddesinin idari davalara uygulanmış halidir.
HMK
323.maddesi, “yargılama giderlerinin kapsamı” madde başlığını taşımaktadır. Bu
maddenin 1/ğ bendi “vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir
olunacak vekalet ücreti” nin yargılama gideri kapsamında olduğunu
belirtmektedir. Bu maddeyi doğru yorumlayabilmek için, aynı maddenin 1/g
fıkrasını da birlikte yorumlamak gerekmektedir. 1/ğ maddesi, “Vekille takip
edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat
ve konaklama giderlerine karşılık hakimin takdir edeceği miktar” ın yargılama
gideri kapsamında davanın tarafına/asıla ödenmesi gerektiğini hükme
bağlamaktadır.
Davanın
iki tarafı olduğuna göre, 323/1.g ve 323/1.ğ’de yer alan gideri hangi taraf
ödemekle yükümlü olacaktır sorusuna ise HMK 326.maddesi cevap vermiştir. HMK’nın
326.maddesi bir bütün halinde yorumlandığında, yargılamada haklı çıkan taraf
haksız çıkan taraftan, eğer her iki taraf da kısmen haklı çıkmış ise
haklılıkları oranında birbirlerinden, talep edebileceklerdir.
HMK
323/1. ğ ile ilgili özet açıklamadan da anlaşılacağı gibi, karşı yan vekalet
ücreti dediğimiz ücret, davanın tarafının davayı bizzat takip etmeyerek bir
vekil aracılığı ile davasını takip etmesi halinde ödenir. Diğer bir
anlatımla, eğer davasını kendi takip
etse idi, ona yapmış olduğu yol gideri, konaklama gideri gibi giderleri
ödemenin yanı sıra, duruşmaya katılmak için elde edemediği yevmiyesinin de
ödenmesi gerekirdi. Ancak kendisini vekille temsil ettirdiği için, bu
masrafların hiç birini yapmayacaktır. Eğer yapacak ise de bu zorunluluk
olmaktan çıkmış olacaktır. Bu masrafların yerine, kendisini temsil ettirdiği
vekile ödediği ücret gideri, yargılama gideri olarak yapmış olduğu gider olacaktır.
Kısacası, HMK 323/1g ve 323/1.ğ maddeleri, davanın izlenmesi için gereken
masrafların, davanın tarafına ödenmesini emretmektedir. Zaten HMK’nın 330.maddesinde
ve YHGK’nun 07.04.2004 gün ve 2004/12-213
E. - 2004/215 K. sayılı kararında,
323/1 ğ nedeniyle hükmedilen yargılama giderinin tarafın kendisine ödenmesi
açıkça belirtilmiştir. Bu karar, hem yasaya hem de adalet ilkelerine uygundur.
Çünkü 323/1.ğ’de yer alan gider 323/1.g’de yer alan giderin yerine gelmiştir.
Taraf hangi gideri gerçekleştirdi ise, o giderin karşılığını alması gerekir.
659
sayılı KHK’nin 14/1.maddesi yürürlüğe girmeden önce de idare avukat tarafından
temsil edildiğinde, HMK 323/1.ğ hükmü gereğince, idare yararına karşı taraf
vekalet ücretine hükmedilmekteydi.
İdare
avukatına ödenen ücret maaş cinsinden olduğu için, burada AAÜT uygulanmasında
bir sakınca yoktur. Çünkü TBK m.50/2’ye göre, saptanamayan zararlarda hakim,
hakkaniyete göre bir ücret takdir edecektir.
659
sayılı KHK m.14/1, idare lehine hükmedilen karşı taraf vekalet ücretinin
kapsamını genişletmiştir. Söz konusu madde, “Tahkim usulüne tabi olanlar dahil
adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekil sıfatıyla hukuk
birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından
temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi
gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.” hükmünü
getirerek, avukat olmadığı halde idareyi temsil eden kişiler için de vekalet
ücreti hükmedilmesine olanak tanımıştır.
Söz
konusu KHK’nin bu hükmü, eleştiriye açıktır. Ancak öncelikle, Anayasa
Mahkemesi’nin kararını irdelemek ve gereken yerlerde eleştirilerimizi yapmak
istiyoruz.
Yukarıda
da belirttiğimiz gibi, karşı taraf vekalet ücreti dediğimiz ücret, HMK m.323’te,
yargılama gideri kapsamında yer almaktadır. Bunun kime yüklenmesi gerektiği
ise, HMK m.326’da belirtilmiştir. HMK m.326’nın benimsediği ilke, davada
“kısmen ya da tamamen haklı çıkmak” ilkesidir. Halbuki söz konusu Anayasa
Mahkemesi kararlarında, yasada yer almayan, hatta yasanın temel felsefesine
aykırı şekilde oluşturulan yeni bir ilke benimsenmiştir. Benimsenen bu ilke,
“başarı” ilkesidir. Öncelikle kararların bu yönüyle yasalara aykırı olduğunu
belirtmekte yarar bulunmaktadır.
HMK
m.323, haklılığı ilke olarak benimsemiştir. Çünkü HMK’nın 326.maddesi ile
birlikte 327. ve 329.maddelerini değerlendirdiğimizde, yasa koyucunun, davada
haksız çıkan tarafın, haklı çıkan tarafa karşı bir haksız eylem
gerçekleştirdiğini kabul ettiğini görmekteyiz. Hatta HMK m.327 dürüstlük
kuralına aykırı davranılmış ise, HMK m.329 da kötü niyetle dava açılmış ise,
mahkemece takdir edilecek olan karşı taraf vekalet ücretinin daha
ağırlaştırılmış olarak hükmedilmesini emretmektedir. Kanımızca, bu şekilde
davranılarak, her haksız eylemde yaptığımız gibi kusurun ağırlığı
değerlendirilmiştir. Zaten HMK m.326’da haklılık oranı denilirken bir anlamda
TBK’nın temel kurallarından biri olan ve 52.maddede hükme bağlanan, karşı
tarafın kusuru oranında indirim yapılır ilkesi benimsenmiştir.
HMK
323.maddesine göre hükme bağlanan karşı taraf vekalet ücretinin, haksız fiil
tazminatı olduğunu sadece yasa maddelerini yorumlayarak söylememekteyiz. YİBGK
13/04/1949 gün ve 1949/1 E. 1949/6 K. sayılı ve 23/05/1960 gün ve 1960/11 E.
1960/10 K. sayılı kararlarında da, karşı taraf vekalet ücretinin haksız fiil
tazminatı olduğu belirtilmiştir. YİBGK’nın tarihine bakarak bunun HMK için
geçerliliği olmadığını iddia etmek de mümkün değildir. Çünkü HMK’nın
gerekçesine baktığımızda, HMK hazırlanırken HMUK’tan yararlanılmaya
çalışıldığının belirtildiğini görmekteyiz. Yasa koyucu, bundaki amacının, HMUK
dönemimde oluşmuş ilmi ve kazai içtihatlardan yararlanmak olduğunu da belirtilmiştir.
HMK 323.maddesinin karşılığı HMUK 423.maddesidir. Her iki madde, birbirinin
aynıdır. Bu nedenle, YİBGK’daki değerlendirme hala geçerlidir. Zaten 17/04/2013
gün 2013/12-470 E. 2013/563 K. sayılı YHGK kararı da bu yöndedir.
HMK
323/1.ğ’deki ve buna paralel olarak çıkarılan 659 sayılı KHK 14/1.maddesindeki
karşı taraf vekalet ücretinin, haksız fiil tazminatı olduğunu belirttiğimize
göre, Anayasa Mahkemesi kararında yer alan başarı ilkesini benimsemek mümkün
değildir.
Anayasa
Mahkemesi bu kararında, vekil ile temsilciyi karıştırarak bir başka hukuki hata
oluşturmuştur. Çünkü KHK’de sayılan avukat dışındaki tüm görevliler, idarenin
temsilcisidir. Onlar için yargılama kapsamında bir ücret hükmetmek gerekecek
ise bu ücretin HMK 323/1.g maddesi gereğince hükmedilmesi gerekir. Aynen bir
özel hukuk tüzel kişisinin temsilcisine ücret takdir etmekte olduğu gibi düşünülmesi
gerektiğine inanmaktayız. Her ne kadar uzun bir süredir, HMK 323/1.g’nin
uygulanmadığı herkes tarafından biliniyor ise de, bu davranış, yasayı
yürürlükten kaldırmak olmayıp, görevi savsaklama kapsamına giren bir davranıştır.
Üstelik geçmiş dönemlerde, bu yönde uygulamalar olduğunu da bilmekteyiz.
Bu durumda, KHK’nin avukat dışında kalan
kişiler için ödenmesini istediği karşı taraf vekalet ücreti, kanımızca KHK
323/1.g maddesinde yer alan tarafın bizzat takip ettiği davalar için ödenmesi
gereken yargılama gideridir. Bunun ödenebilmesi için, idarenin davayı takip
etmek için yapmış olduğu giderleri açıklaması gerekir. Yoksa bunlar için
avukatla takip edilen davalarda olduğu gibi karşı taraf vekalet ücreti
hesaplamak hele hele bunu başarı ile değerlendirmek mümkün değildir.
Anayasa
Mahkemesi, başarı ilkesini benimserken, bir hukuki hata daha yapmaktadır. Gerek
HMK m.323/1.ğ gerekse 659 sayılı KHK m.14/1.c, AAÜT doğrultusunda ücret
ödenecektir hükmünü içermemektedir. HMK’ya göre “kanun gereğince takdir
edilecek”, KHK’ye göre ise “mevzuata göre hükmedilmesi gereken” ücretten söz edilmektedir.
Halbuki uygulamada bu kurala da dikkat edilmemektedir. Uygulama, Av. K. 164/son
maddesinde yer alan hükümden yararlanarak devam etmektedir. Av.K. 164/son
maddesi yürürlüğe girerken yürürlükte olan HMUK 423.maddesinde de “kanun
mucibince” ifadesi yer almasına rağmen, kanun mucibinceden ne anlaşılması
gerektiği tartışılmadan, hatta kanımızca geçmiş uygulama dikkate alınmadan,
tarifeye bağlılık ilkesi benimsenmiştir.
Eğer
yukarıda ki açıklamalarımızda yer alan ‘karşı taraf vekalet ücreti haksız fiil
tazminatı karşılığı olarak ödenir’ ilkesini kabul ediyorsanız, haksız fiil
tazminatının tarife ile ödenmesi gerektiğini kabul etmeniz mümkün değildir.
Çünkü tarifeler hazırlanırken, dava değeri para ile ölçülemiyorsa görevli
mahkemeye göre maktu bir ücret belirlenmektedir. Eğer para ile ölçülebiliyorsa,
dava değerinin tarifedeki yüzdesi ücret olarak belirlenmektedir.
Karşı
taraf vekalet ücreti ister maktu isterse nispi olarak takdir edilsin, yine de
her somut olayda o somut olayın gerektirdiği mesleki yetenek, emek, zaman vb.
faktörler nedeniyle aynı olması mümkün değildir. Bu nedenle, tarife ücretinden
karşı taraf vekalet ücreti oluşturmak, hakkaniyetle bağdaşmayan, kolaycılığa
yol açan bir davranıştır.
Tarifede
yer alan ücret, ancak ispatlanamayan vekalet ücretleri için uygulanabilecek bir
değerdir. Aksi takdirde ispatlanan akdi vekalet ücretinin davanın tarafı için
karşı taraf vekalet ücreti olarak kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle, idare
avukatına ödenen ücret maaş cinsinden olduğu için, burada AAÜT uygulanmasında
bir sakınca yoktur. Çünkü TBK 50/2.maddesine göre, saptanamayan zararlarda
hakim, hakkaniyete göre bir ücret takdir edecektir.
Kamu
avukatları arasında vekalet ücretinin dağıtımını esas alınan kurallar dikkate
alındığında, kamu avukatları için tarifenin geçerli bir yöntem olduğu yönündeki
kanımız daha da artmaktadır.
Aynı
şekilde, idare adına temsil yetkisi ile katılanlar için de, hakimin hakkaniyet
ilkesi doğrultusunda hesap yapması söz konusu olabilecektir.
Üstelik
bazı eski kararlara baktığımızda, örneğin Yargıtay 8.H.D.’nin 15/06/1967 gün ve
3312-3141 sayılı, Yargıtay 4.H.D.’nin 16/12/1965 gün ve 964-10340 sayılı
kararlarında bireyin uğradığı zararı yani vekiline ödediği gerçek ücretini
tahsil etmeyi amaçladığını görmekteyiz.
Anayasa
Mahkemesi bu kararını oluştururken, Avukatlık Kanunu 35.maddesine göre “Kanun
işlerinde ve hukuki meselelerde, mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı
yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait
hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün
evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir.” hükmünün yarattığı,
tekel hakkı olarak isimlendirilen hakkın delinmesine olanak veren KHK hükmünü
benimseyerek, avukatlık mesleğinin herkes tarafından yapılabileceği yolundaki
yürütme organına ait olan kanıyı benimsemiş olmaktadır. Karar, bizce bu yönüyle
de kabul edilebilecek bir karar değildir.
Anayasa
Mahkemesi’ne göre, karşı taraf vekalet ücretinin tarifeye göre belirlenmiş
olmasında bile aşırılık bulunabilmektedir. Bu düşünce de yanlıştır. Çünkü söz
konusu kararlarda, idarenin haklı çıktığı ve bireyin vekalet ücreti ödemesi gerektiği
hükme bağlanmıştır. Ancak bunun tersi de olabilir. Yani idare
haksız, birey haklı çıkmış olabilir. Mahkeme, aynı şekilde bireye de
avukatlık asgari ücret tarifesi üzerinden karşı taraf vekalet ücreti
belirlemektedir. Daha önce de söylediğimiz gibi karşı taraf vekalet ücretini
tarife gereğince belirlenmesine karşıyız, ancak uygulama bu şekildedir. Bu durumda
yargı, bireye ödenen karşı taraf vekalet ücretini de fahiş bulabilecektir.
Böylesi bir durumda bireye tanınacak olan karşı taraf vekalet ücretini fahiş
bulup tazminata hükmederse, bireyin haklarını zedelemiş olacaktır. Daha önce de
söylediğimiz gibi, karşı taraf vekalet ücreti olarak takdir edilen ücret, bireyin
kendisini vekille temsil ettirmek için ödediği ücret karşılığındadır. Bireyin
avukata avukatlık asgari ücret tarifesinde belirlenen ücretin altında ücret
belirleyemeyeceği dikkate alındığında, anayasa mahkemesi bireyin haksız fiil
tazminatına hak kazandığını kabul etmekle birlikte, gönlünce indirim yapmış
olacaktır. O zaman Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile kamulaştırma davalarında
maktu ücreti kabul eden yasa arasında ne fark kalkacaktır. Kamulaştırama
davaları ile ilgili karşı taraf vekalet ücretini iptal eden anayasa mahkemesi,
böyle bir davranışta bulunursa kendi yapısı içinde çelişkiye düşmüş olmayacak
mıdır?
Adil
yargılanma hakkının bir parçası olan adalete erişimin kısıtlanmasına dair herhangi
bir karar verilirken, erişimin gerçekten kullanılamaz hale getirilmesi ilke
olarak benimsenmiştir. Bu ilkenin uygulanmasında, kanımızca harç ve diğer dava
giderleri incelenmeli, onlardaki fahişliğin olup olmadığı ve bu nedenle de
adalete erişimin engellenip engellemediği saptanmalıdır. Yoksa bireyin ya da
idarenin diğerine yapmış olduğu haksız fiilden ötürü ödemekle yükümlü olacağı
tazminatı esas almamalıdır. Eğer tazminatın adalete erişimi engellediği
düşünülüyor ve haksız fiil tazminatında indirim yapılıyorsa bu kez haksız fiile
uğrayanın mağduriyeti giderilmemiş olacaktır. Bireyin idareye karşı haksız
çıkmasıyla, bireyin özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine karşı haksız çıkması
arasında hiçbir farkı yoktur. Birinde idareye daha doğrusu kamuya zarar verilmektedir.
Diğerinde kişiye zarar verilmektedir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi kararına
katılmak mümkün değildir.
Yazı
içeriğinde yer alan YİBGK kararları, karşı taraf vekalet ücreti için haksız
fiil demektedir. Bu bilgiyi sizlerle paylaştık. Bilindiği gibi Yargıtay Kanunu
m.45’e göre, İçtihadı Birleştirme Kararları, ilke kararları olup benzer hukuki
konularda Yargıtay genel kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini
bağlar (Baki Kuru – Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt V, sayfa 4955).
Yargıtay Kanunu’nda yer alan bu emredici hükme rağmen, Yargıtay dairelerinin bu
kararlara aykırı hüküm kurduğu, hatta kurulan hükümler arasında çelişkiler
olduğu bu nedenle de yasal yükümlülüklerin yerine getirilmediği herkesçe
bilinen bir gerçektir. Anayasa Mahkemesi’nin de YİBGK kararlarını ya da
İçtihadı birleştirme niteliğinde olan Hukuk Genel Kurulu kararlarını
uygulamamak gibi bir alışkanlığa sahip olmasından korkmaktayız.
Her
üç kararda da yerel mahkeme tarafından takdir edilen karşı taraf vekalet
ücreti, AAÜT’ne göre takdir edilmiştir. Genel düzenleyici nitelikte olan
AAÜT’nin butlanına ya da iptaline karar vermedikten sonra, söz konusu tarifenin
uygulanmasının zorunlu olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bilginize sunduğumuz
kararlarda Anayasa Mahkemesi, bu görüşü de benimsememiş, kendiliğinden tarifeyi
değiştirmiştir.
EK BİLGİ
Mehmet Şimşek tarafından yazılan ve Dergipark.com.tr de bulunan Yargı Organlarınca Hükmedilen Vekalet Ücretinin aidiyeti"adlı çalışmada, karşı taraf vekalet ücretinin avukata ait olmasına ilişkin madde değişikliğinin TBMM deki kabulüne ilişkin açıklamalar yer almaktadır.
EK BİLGİ
Mehmet Şimşek tarafından yazılan ve Dergipark.com.tr de bulunan Yargı Organlarınca Hükmedilen Vekalet Ücretinin aidiyeti"adlı çalışmada, karşı taraf vekalet ücretinin avukata ait olmasına ilişkin madde değişikliğinin TBMM deki kabulüne ilişkin açıklamalar yer almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder