3 Aralık 2012 Pazartesi

AVUKATLIK YAPMASINA ENGEL OLDUKLARIMIZ




Av. Ender DEDEAĞAÇ

( Bu yazı daha önce kaleme alınmış olmasına rağmen, yayınlanmamıştı. Ancak, 14. maddeye aykırı uygulamaların arttığını duymuş olmamdan ve bazı haksızlıkların anlatılmasından ötürü yayınlamaya karar verdim.)

Dün Ankara Barosu sayfasını incelerken, emekli bir hakimin, hakimlik döneminde avukatlara olan tutumundan ötürü, baroya yazılma isteminin reddedildiğini öğrendim. Bu gün ise, Ankara İdare Mahkemesi’ndeki bir duruşmam nedeniyle, daha yeni mezun bir gence TBB tarafından verilen ruhsatın iptali için Adalet Bakanlığı’nın açmış olduğu davayı izledim.

Her ikisinde de içime sinmeyen bir şeyler gördüm ve sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Benim sözcüklerimle “yargıç olarak görev yapan meslektaşlarımdan biri” emekli olduğunda, Ankara Barosuna avukatlık yapmak için başvurduğunda, bu kişinin yargıçlık döneminde avukatlara karşı olan olumsuz davranışları nedeniyle, başvurusunun reddine karar verilmesi özünde doğru fakat noksan bir karardır.

Söz konusu yargıcı tanımıyorum, ceza davası almadığım için hatırlamıyorum bile, onun için kendisi hakkında olumlu ya da olumsuz bir görüşüm yok. Ancak, başkanı ya da yönetimi kimlerden oluşursa oluşsun, zaman zaman kararlarına katılmamakla birlikte, benim Baro’ma inancım sonsuz olduğu için, alınan karardaki maddi vakıayı doğru kabul ediyorum. Maddi vakıayı doğru kabul ettiğim için de, alınan karara katılıyorum. Ancak, noksan ve günü kurtarır bir uygulama olarak görüyorum.

Daha önceki dönemlerde de “savcı olarak görev yapan meslektaşlarımdan biri” emekli olduğunda avukatlık için başvuru yapmış ve bu başvuru aynı nedenlerle red edilmişti. Ancak, söz konusu emekli savcı, yargı yolu ile avukatlık hakkını almış ve “avukat olarak görev yapan meslektaşlarımdan biri” olmuştur.

Bir mesleğin içinde olduğu halde mesleğin bir bölümünü hor gören onlara karşı kötü davranan kişinin, meslekte kalmasına tahammülüm yok. Örneğin savcının avukatı ve hakimi hor görmesine nasıl tahammülüm yoksa avukatın savcı yada hakimi hor görmesine de tahammülüm yok. Zaten avukatlık meslek kurallarına baktığımızda, avukatın avukata karşı davranışlarının da kurala bağlandığını görmekteyiz. Ben bu kurallar zincirinin bütünün tamamı için uygulanmasından yanayım. Bu nedenle verilen kararı doğru buluyorum.

Ancak, noksan buluyorum. Bilindiği gibi, Avukatlık Kanununun 14 maddesi, hakim, savcı ve bazı kamu görevlilerinin emeklilik istifa yada benzeri nedenlerle görevlerinden ayrılmalarından sonra avukatlık yapmak istemeleri halinde uymakla yükümlü olduğu kuralları düzenlemektedir. Ancak uygulanmamaktadır.

Söz konusu maddenin 23.01.2008 tarihli 5728 sayılı kanunun 327 maddesi ile yapılan değişiklikle ulaştığı son hali;

“Emeklilik ve istifa gibi sebeplerle görevlerinden ayrılan adlî, idarî ve askerî yargı hâkim ve savcıların son beş yıl içinde hizmet gördükleri mahkeme veya dairelerin yargı çevresinde görevden ayrılma tarihinden itibaren iki yıl süre ile avukatlık yapmaları yasaktır. Yüksek yargı ve bölge mahkemeleri hâkim ve savcıları ile raportörlerinin son beş yıl içinde münhasıran hizmet gördükleri mahkeme veya dairelerde, buralardan ayrılma tarihinden itibaren iki yıl süre ile avukatlık yapmaları yasaktır.” hükmünü içermektedir.

Görüldüğü gibi, madde hükmüne göre, avukatlık için başvuru yapan hakimin başvurusu, özünde yasaya aykırı bir başvurudur. Çünkü adı geçen kişi, baro levhasına yazıldıktan sonra üç ay içinde Avukatlık Kanununun 43. maddesi doğrultusunda büro edinmek zorundadır. Diğer bir anlatımla, kayıtlı olduğu baro bölgesini ana çalışma alanı olarak belirlemek zorundadır. Yani temel çalışmasını bu bölge içinde gerçekleştirmeye karar vermiş demektir. Eğer baronun bulunduğu bölge, hakimin “…son beş yıl içinde hizmet gördükleri mahkeme veya dairelerin yargı çevresi…” içinde ise, hakimin bu bölge içinde yapmış olduğu başvurunun da red edilmesi gerektiğine inanmaktayım. Çünkü bu red işlemine karşı yapılabilecek olan, bir avukatın tüm Türkiye’de görev yapabileceği yolundaki savunma bana yeterli gelmemektedir. Herkesin bildiği bir gerçek, büronuz nerede ise temel çalışma alanınız orasıdır. İşte, emekli hakimin avukatlık için başvurusunun bu red nedenini de içermemiş olması bence büyük bir noksanlıktır.

Avukatlık Kanununun 14. maddesinin uygulanmasının gerekliliğini anlatabilmek için, 14 maddenin bir önceki halinin Anayasa Mahkemesi tarafından 15.10.2002 gün E 2002/309 E 2002/91 K sayılı kararına dayalı, iptali aşamasında, iptal kararında yer alan şu cümleleri sizlere aktarmak isterim “ Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargı gücü, günümüzde temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamu düzeninin korunmasının da güvencesidir. Yargının bağımsızlığının amacı ise, bireylere her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve inancını vermektir. Bu bağlamda, Anayasa’nın 138. maddesinde düzenlenen objektif bağımsızlık da yargılama çalışmalarında hakimlerin hiçbir etki altında kalmamaları gereğine dayanmaktadır.

Taraflardan birinin davasını üstlenen bir avukatın kısa bir süre önce o mahkemede hakim veya savcı olarak görev yapmış olması, karşı tarafta ve toplumda kuşku ve rahatsızlık yaratabilir. Yargıya bir etkinin yapılması kadar, yapılabilmesi olasılığı da adaleti olumsuz yönde etkileyerek sonuçta yargı bağımsızlığını zedeler.”

Yukarıda yer alan Anayasa Mahkemesi kararı söz konusu sınırlamanın yargının bağımsızlığı için vazgeçilmez olduğunu açıkça dile getirmektedir. Eğer yargının bağımsızlığına inanıyorsak, anayasa çalışmalarını eleştirmek ve/veya yeni kurallar peşinde koşmak yerine var olan somut önleyici kuralları hayata geçirmenin daha doğru olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle de bu maddenin bir an önce uygulanması gerektiğine inandığımı bir kez daha dile getirmekteyim. (Daha önce inisiyatif.net adlı sitede bu konuda iki ayrı yazımın yayınlandığını, aynı yazıların ender dedeağaç adlı blogumda da yer aldığını hatırlatmak isterim )

Bir grubun liderliğini üstlenen kişinin ilk işi, o grubun ilk gereksinimlerini karşılamaktır. Avukat da bir ansan olduğu gibi tüm insanlar gibi onunda ilk gereksinimi, yaşaması için gerekenleri sağlamaktır. Yani yeme/içme gereksinimini karşılamaktır. O halde tüm baro başkanları ve birlik başkanı bu maddeyi uygulayarak emekli hakim ve savcılar tarafından oluşturulan haksız rekabeti önlemek ve meslektaşlarıma karşı birincil görevini gerçekleştirmek zorundadır. Kanımca, bu görev, stajyere kredi ya da burs vermeden daha önce gelmesi gereken bir görevdir.

Avukatlık Kanununda bu maddeye aykırı davranma için, özel bir yaptırım getirilmediğini gördüm. Yargı bağımsızlığının yıkan bir uygulama için bir yaptırım getirilmemiş olması büyük bir hatadır. Ancak, çözümsüzlük değildir. Bir defa bu davranış yani, her hangi bir şekilde alınmış bir avukatlık ruhsatı ile örneğin bir başka ilden alınmış avukatlık ruhsatı ile emeklilikten önce görev yaptığı yargı çevresinde avukatlık yapan kişi, öncelikle disiplin suçu işlemiştir. Kendisine disiplin cezası verilir ve tekrarı ile artırılarak meslekten çıkarma dahil olmak üzere tüm yaptırımlar uygulanılır. Ayrıca, benim kanıma göre, burada ki sınırlama işten yasaklama anlamına gelmektedir. Bu nedenle de Avukatlık Kanununun 63. maddesinde belirtilen idari para cezasının uygulanması gerekmektedir.

Bu yazıyı hazırlarken, eski yazıma baktım. Avukatlık Kanununun 14. maddesinde 23.01.2008 tarihli 5728 sayılı Kanununun 327. maddesi ile değişiklik yapıldığını gördüm. Değişikliği görebilmek için, Yetkin yayınevi tarafından 2011 tarihinde basılan Hakan Pekcanıtez ve arkadaşlarının hazırladığı HMK adlı yapıta, kazancı bilgi bankasına, TBB nin sitesinde yer alan Avukatlık Kanununa baktım. Hiç birinde 14 madde değişikliğinin işlenmediğini gördüm. Adalet Bakanlığı sitesine bağlı olarak çalışan Ankara Barosu sitesinde ise değişikliğin yer aldığını gördüm. Bu bana iki şeyi tekrar öğretti, eğer bir kanundan yararlanmak istiyorsan, birden fazla kaynaktan kontrol et. Ayrıca, Avukatlık Kanunu 14 maddesi benim dışımda pek az insanı ilgilendiriyormuş ki, birden fazla kaynaktan yer almaması bunca zamandır kimseyi ilgilendirmemiş.

Gelelim ikinci olaya, olayın detaylarını bilmediğimden olay hakkında yorum yapmak hakkına sahip değilim. Ancak, daha önce de izlediğim hatta bizzat yaşadığım bir şeyin tekrarını gördüm. Adalet Bakanlığı, ister avukatlar için isterse hakim ve savcılar için vermiş olduğu kararlardan ötürü kendisine karşı açılan yada kendisinin açtığı davalarda, kendisini ne avukat aracılığı ile ne de hukuk müşaviri aracılığı temsil ettirmemektedir. Adalet Bakanlığında görevli kişilerin hakim ve savcı kökenli olduğunu düşündüğümüzde, bu davranışın meslektaşlar arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanmasının, mesleğin mensuplarına karşı olumsuzluk olduğu düşüncesine sahibim, bu nedenle bu davranışın en azından benim tarafımdan yadırgandığının bilinmesini isterim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder