2 Ekim 2012 Salı

ŞAHSİ DEF’İLERİN HAMİLE KARŞI İLERİ SÜRÜLEBİLMESİNE İLİŞKİN BİR YARGITAY KARARININ İNCELENMESİ


Stj. Av. Oğuzhan SAPAN (Ankara Barosu)
Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku - II Dersi "Yargıtay Kararı Tahlilleri" ödevi kapsamında Yrd. Doç. Dr.  Cumhur Boyacıoğlu gözetiminde hazırlanmıştır.

NOT: Tahlil edilen karar yazının sonundadır.

I.       KARARA KONU UYUŞMAZLIĞIN ÖZETİ
Hamil (T) Anonim Şirketi, lehtar (E) Limited Şirketi’nin kendisine ciro ettiği senetlerle ilgili olarak, keşideci (S) Anonim Şirketi aleyhine 50.000 lira ve 15.9.1975 vadeli; 66,938 lira ve 25.9.1975 tarihli bonolara istinaden kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna gitmiştir. Borçluya gönderilen ödeme emrinde bonolardaki yazılı miktarla birlikte; faiz, masraf ve vekâlet ücretinin tahsili istenmiştir.
Borçlu vekili de söz konusu bonoları ödendiğini belirtip borca itiraz etmiştir[1]. Borçlu vekili itiraz dilekçesinde iki kalem banka havalesi ile 85.109,5 liralık kısmı nakden vade tarihinden önce ödendiğini, 31.829 liralık kısmı da (T) A.Ş’den karzen alarak yine vade tarihinden önce lehtar (E) Ltd. Şti.’ne ödendiğini ifade etmiştir. Ayrıca 31.829 liralık borç durumuna ilişkin Ankara Asliye Üçüncü Ticaret Mahkemesi’nde açılan menfi tespit davası devam etmektedir. Borçlu vekili takibe ilişkin bonoların vadeden sonra ciro edildiğini bunun da alacağın temliki hükmünde olduğunu iddia etmiş, ayrıca lehtar ve hamil şirket yöneticilerinin aynı olması sebebiyle birbirleri lehine işlem yaptıkları gerekçesiyle bunun iyiniyetli bir davranış olmadığı ve bu davranışın cezai takibata konu olacağına ilişkin bir yeminli murakıp raporu ve tesbiti delalet raporu sunacaklarından takibin durdurulmasını[2] istemiştir.
Alacaklı vekili, cevap dilekçesinde Akbank cevabında müvekkili şirketten (E) şirketine 50.000 liranın gönderildiğinin bildirildiğini, takibe konu miktar 116,938 liranın, 35.150,5 liralık kısımdan müvekkili şirketin ilgililerinin kusuru sebebiyle onlara ilişkin dava hakkı saklı kalmak üzere feragat ettiğini, aynı kişilerin farklı şirketlere iştirak edebileceğini bildirmiştir.

II.    İLK DERECE MAHKEMESİNİN UYUŞMAZLIĞA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMESİ
İlk derece mahkemesi bir icra mahkemesidir. İcra mahkemesi borçlunun itirazı üzerine verdiği kararda davacı borçlunun itirazlarını haklı bulmamış, söz konusu bonolardaki miktarın (116.938,50 lira) ödenmesine karar vermiştir. İlk derece mahkemesi alacaklı (T) A.Ş’nin feragat ettiği 35.150,5 liraya ilişkin hususu da göz önüne almamıştır.  

III. YARGITAY ÖZEL DAİRESİNİN UYUŞMAZLIĞA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMESİ
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ise, icra mahkemesinin görevsiz olduğundan, borçlunun bile bile zararına ilişkin itirazlarının tespitinin mahkemeye ait bulunduğundan ve alacaklının feragat ettiği meblağdan fazlasının ödenmesine karar vermesinden dolayı İİK 366 ve HUMK 428 uyarınca hükmün bozulmasına karar vermiştir.

IV.  UYUŞMAZLIK KONUSU HUKUKİ İLİŞKİNİN SAPTANMASI

      A. Usul Hukuku Açısından
(1) Usul hukuku açısından değerlendirilmesi gereken hususlardan ilki icra mahkemesinin görevsizliğine ilişkindir. Bilindiği gibi icra mahkemeleri, icra ve iflas işlerine bakmak üzere kurulmuş özel bir yargı organıdır[3] ve verdiği hükümler kural olarak maddi anlamda kesin hüküm[4] teşkil etmez. Yaptığı inceleme sınırlıdır, olayla ilgili bütün delilleri inceleyemez. (İİK 68/I, karş. İİK 169/a,I) Buna göre imzası ikrar edilmiş adî senet, imzası noterlikçe onaylı senet, resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri belgeler, kredi kurumları ile ilgili belgeler, borçlunun resmi daireler veya memurlar huzurunda borç ikrarında bulunması halinde işlem yapabilir[5].
Olayımızda, ilk derece mahkemesi kararını temyiz eden (S) A.Ş’nin temyiz dilekçesinde görev itirazında bulunup bulunmadığı anlaşılamamaktadır. Fakat bilindiği gibi Yargıtay hüküm mahkemesi gibi görev meselesini re’sen hatta ilk olarak incelemek zorundadır. Bunun için tarafların temyiz dilekçelerinde görevsizlik itirazında bulunmaları gerekli değildir[6].
Yargıtay, kararında görev hususunu tartışmıştır. Buna göre, hamilin bonoyu ihtisap ederken borçlunun bile bile zararına hareket etmesi esas itibariyle genel mahkemelerce halledilecek bir husustur fakat hamilin bile bile borçlunun zararına hareket ettiğini gösteren tarafları bağlayıcı nitelikte bir delil veya belge ibraz edildiği takdirde icra mahkemesi bu delil veya belgelere göre itirazı incelemesi gerekir. Bu belge ve deliller alacaklının bile bile borçlunun zararına hareket ettiğini gösterir nitelikte ise icra mahkemesi, ihtilafı uyuşmazlığı kesin olarak halledecek olan genel mahkemeye tevdi edecektir.
Yargıtay’a göre uyuşmazlığın çözümü mahkemeye aittir. Yukarıda da belirtildiği gibi icra mahkemesi sınırlı olarak delilleri inceleme yetkisine sahiptir. İİK 169/a,I’e göre kambiyo senetlerine mahsus haciz yolunda takibi durdurmak isteyen borçlunun borcun olmadığı, itfa veya ihmal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı halinde itirazı kabul edilir. Borçlu bu belgeleri sunarsa icra takibinin geçici olarak durdurulmasına karar verilecektir. (İİK m. 169/a,II)  İtirazın reddi kararı verilmesi ve temyiz yoluna gidilmesi halinde icra işlemleri durmaz, ancak borçlu İİK 33/III’e göre teminat gösterip temyiz incelemesinin sonuçlanmasına kadar icrayı durdurabilir. (İİK 169/a,VII)
İİK 169/a,I’e göre borçlu takibi durdurmak için resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge sunmak zorundadır. Olayda borçlunun sunduğu deliller konusunda açıklayıcı bir bilgi bulunmamaktadır. Her ne kadar kararda belirtilmemişse de, borçlu banka ile gönderdiği miktara ilişkin mahkemeye söz konusu havalelere ilişkin banka dekontu sunmuş olabilir. Eğer böyle bir belge sunduysa ve bu belge resmi bir belge sayılacağından[7] takip bu belge ile durdurulabilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre[8] böyle bir dekont ve sair ödeme belgesi ile ispata girişen borçlunun bu belgede ödeme yaptığı kıymetli evraka ilişkin atıfta bulunması gerekir. Aksi halde alacaklı mahkemeye bunun başka bir borca ilişkin olduğu yönünde itirazda bulunabilir. BK 85 (YBK 110) Böyle bir durumda da ispat yükü borçluya düşer.
            Ödemeyle ilgili belirtilmesi gereken bir diğer husus da ödemeden sonra bononun kimin elinde olduğudur. Borçlu ödeme yapmış, fakat senedi borçludan almamış ise bu durum borcun ödenmediğine karinedir. Karinenin aksini ispat etmek de borçlunun yüküdür[9]. Olayımızda borçlu ödemeyi banka havalesi yoluyla yapmış, fakat senetleri lehtarın elinden almamış, senet tedavül etmiştir. Burada lehtar lehine bir karine vardır. Aksini ispat etme yükümlülüğü borçlunun üzerindedir.
İcra mahkemesi tarafların sunduğu delillere göre itirazı çözümlemek zorundadır. Takibe itiraz eden (S) A.Ş karardan anlaşıldığı kadarıyla kanunda yazılı (İİK 169/a,I) delillerden birini ileri sürememiştir. Mahkeme istemin reddi yönünde karar verecektir, yani mahkeme görevsiz değildir. Verdiği karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği için, borçlu iddialarını genel mahkemelerde sınırlı delille bağlı olmaksızın ileri sürebilecektir. Bizce bu açıdan Yargıtay’ın yapmış olduğu tespit hatalıdır.
(2) Olayda icra mahkemesinde itiraza ilişkin uyuşmazlık görülürken, Ankara Asliye Üçüncü Ticaret Mahkeme’sinde (S) A.Ş’nin (T) A.Ş’ye olan borcunun tespitine ilişkin bir menfi tespit davası devam etmektedir. Bu menfi tespit davası icra takibinden önce açılmışsa mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile takibin durdurulması istenebilir[10]; ancak mezkur dava icra takibinden sonra açılmışsa takibin durdurulmasına karar verilemez, sadece ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istenebilir. (İİK 72) Karar metninden menfi tespit davasının ne zaman açıldığı belli değildir. Yine karardan anlaşılabildiği kadarıyla bir ihtiyati tedbir talebi söz konusu olmamıştır.
(3) Değerlendirilmesi gereken bir diğer husus ise HUMK 74 (HMK 26)’da ifade edilen hâkimin taleple bağlılığı ilkesidir[11]. Buna göre, “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
Olayımızda 11.3.1976 tarihli duruşmada alacaklı vekilinin 35.150,50 TL’lik kısmın müvekkili şirketten çıkmış olmasına rağmen, muhasebe müdürü tarafından hesaplara işlenmediği yıl sonu hesabıyla anlaşıldığından ilgililer hakkında dava hakkı saklı kalmak üzere bu kısmı takipten feragat[12] ettiğini bildirmiştir. Karar metninin sonuç kısmında da belirtildiği üzere, ilk derece mahkemesi bu feragati dikkate almadan talepten fazlasına karar vermiştir. Bu sebeple kararın bozulması gerekir. Bizce Yargıtay’ın buradaki belirlemesi isabetlidir.
            (4) Karar metninde incelenmesi gereken hususlardan bir diğeri takip dayanağı iki bononun hesaplar arasında bulunamayışıdır. İfadeden anlaşılması gereken bonoların bulunmayışı değil, bonolara ilişkin ticari defter kayıtlarının olmamasıdır. Zaten bonoların bulunamaması halinde, icra takibi açılması mümkün değildir. Nitekim İ.İ.K  167/II’ye göre “Alacaklı, (…) takip talebine kambiyo senedinin aslını (…) eklemeğe mecburdur.” ve İ.İ.K  168/I’e göre de “İcra müdürü senedin kambiyo senedi olduğunu ve vâdesinin geldiğini görürse, borçluya senet sureti ile birlikte hemen bir ödeme emri gönderir.
            (5) TTK 621, YTTK 709’da borçlunun, senedi öderken hamil tarafından bir ibra şerhi yazılarak kendisine verilmesini isteyebileceği; kısmı ödeme yaparken de senedin üzerine bu ödemenin yazılması ve kendisine makbuz verilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca kısmı ödemenin de alacaklı tarafından reddedilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
            Olayımıza baktığımızda iki kalem banka havalesi ve (T)’den karzen aldığı parayı vererek borcunu ödediğini iddia eden (S) A.Ş, mezkûr maddedeki yükümlülüklerinden hiçbirisini yerine getirmemiştir. Ne takip konusu bonoları iade almış, ne kısmi ödemeleri karşılığında makbuz düzenletmiş ne de senet üzerine şerh koydurtmuştur. Bütün bu sebeplerden dolayı senetleri ödediğine ilişkin ispat yükü borçlunun üzerine kalmıştır.
(6) Burada temas etmek istediğimiz bir başka konu da Yargıtay’ın karar metninin sonunda yaptığı çıkarımdır. Buna göre, (T) A.Ş vekilinin talebinden 35.154,50 liralık kısmından hesaba işlenmediğinden bahisle feragati (S) A.Ş ile aralarında bir hesabın mevcudiyetine yazılı bir kanıt teşkil etmektedir. O halde taraflar bono bedellerinin vadesinden önce de olsa ödendiği konusunda hemfikirdirler. Böylesi bir çıkarımın nasıl ve ne mantıkla yapıldığı tarafımızca anlaşılamamıştır.

B. Maddi Hukuk Açısından 
(1) Kıymetli evrak hukukunun en belirleyici konularından birisi de def’i[13] sistemidir. Emre TTK 737 (YTTK 825) ve hamile yazılı TTK 571 (YTTK 659) senetlerde sınırlı def’i sistemi vardır. Buna göre borçlu senetten doğan alacağa karşı, ancak senedin geçersizliğine ilişkin veya senedin metninden anlaşılan def’ilerle, alacaklıya karşı şahsen sahip olduğu def’ileri (şahsi def’ileri) ileri sürebilir[14].
Borçlunun lehtara ödeme yaptığına ilişkin def’i doktrindeki hâkim görüşe ve Yargıtay’a[15] göre şahsi def’idir. Fakat doktrindeki başka bir görüşe göre[16] ödeme ifa amacıyla nihai şekilde yapılırsa senetteki taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin bir def’i, teminat ya da şartlı bir ödeme amacıyla yapılmışsa şahsi def’i söz konusudur. Biz bu çalışmada doktrindeki hakim görüşe ve Yargıtay’ın görüşüne göre hareket edeceğiz.
Olayımızda borçlu (S) A.Ş, lehtar (E) Ltd. Şti.’ye ödeme yapmıştır. Ödemenin şahsi def’i olması, bu def’inin hamile karşı ileri sürülememesi sonucunu doğurur; fakat hamil bile bile borçlunun zararına hareket ediyorsa ödeme hamile karşı da ileri sürülebilir.
(2) Borçlu ile önceki hamillerden biri arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ilerin (şahsi def’iler) ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması halinde geçerlidir[17]. Buradaki “bilerek borçlunun zararına hareket” etmek kavramına ilişkin 1963 yılında verilmiş bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında[18] şöyle bir belirleme yapılmıştır: “Poliçeyi edinen hem borçlunun, poliçeyi devredene karşı ileri sürebileceği itirazın varlığını hem de devredenin poliçe üzerinde bir itirazı önleyecek bir tasarruf yapmağa yetkili olmadığını biliyor idiyse, o zaman, borçlunun zararına hareket etmiş olur.” Buna göre borçlunun bile bile zararına hareket edilmesi için; hamilin, borçlunun lehtara karşı bir def’i ileri sürülebileceğini ve lehtarın bu def’iyi bertaraf edecek imkânının bulunmadığını bilmesi gerekir. Bilerek borçlunun zararına hareket iddiası her türlü delille ispat edilebilir[19].
Yargıtay 1963 yılından sonraki kararlarında ise lehtarla hamil arasında gizli bir ilişki bulunması da gerektiği yönünde belirlemelerde bulunmuştur[20]. Biz Yargıtay’ın bu yöndeki eğilimine katılamıyoruz, çünkü bu yönde bir belirleme 6762 sayılı TTK’nın 599 (YTTK 687) uygun değildir. Zira, 6762 sayılı TTK, 865 sayılı TTK’nın 542. maddesindeki hileli itilaf kavramını hafifletmiş ve farklı bir kavram olarak bile bile borçlunun zararına hareket kavramını getirmiştir[21].
Tam olarak ne zaman yapıldığı karar metninden anlaşılamamakla birlikte, senedin verilmesiyle vade tarihi arasındaki bir zamanda lehtar (E) Ltd. Şti. senedi (T) A.Ş’ye ciro etmiştir. Karar metninden anlaşıldığı kadarıyla (L), olayda ismi geçen (S), (E) ve (T) şirketlerinin kanuni temsilcisidir. (O) ise (S) ve (T) şirketlerinde temsilcidir. Borçlu vekili yöneticilerin aynı olması sebebiyle ödemenin bilindiğini ve ciro edilerek lehtar (E)’ye karşı sahip olunan def’inin bertaraf edilmeye çalışıldığını ve bunun iyiniyetle bağdaşır nitelikte olmadığını iddia etmiştir[22]. Ayrıca alacaklı şirketin bu tutumundan dolayı cezai takibata başlanacağını ve bunun 17.12.1975 tarihli yeminli murakıp raporuyla ve tesbiti delalet raporuyla teyit edileceğini bildirmiştir. Buna karşılık alacaklı vekili de bir kimsenin muhtelif şirketlerin yönetim kuruluna iştirak edebileceğini bildirmiştir. Yargıtay ise karar metninin son kısmında her üç şirketin idarecileri arasında aynı şahısların bulunduğunun anlaşıldığını, senedi ciro eden şahısların birbirleri adına işlem yapmış olduğunu; üç şirket arasında ticari işlemlere, satışa ve borç almaya ilişkin muameleler görüldüğünü tespit etmiştir. Aynı şekilde yapılan cirolar vadeden önce olsa dahi, işlemleri yapan kimseler bono bedellerinin borçlu tarafından vadeden evvel esas alacaklı lehtara ödendiğine vakıftırlar. Öyle ki, alacaklı vekili gelen cevaplara göre borcun 35.154,50 TL’sinden vazgeçmiştir. Bu da Yargıtay’a göre, aralarında bir hesabın olduğuna dair yazılı bir ikrar niteliğindedir. Bütün bu sebeplerle TTK 599 (YTTK 687) uyarınca bile bile borçlunun zararına hareket edip edilmediğinin mahkemece incelenmesi gerekir.
1963 yılında verilmiş Hukuk Genel Kurulu kararındaki tanıma göre hareket edersek hamil şirketin, borçlu şirketin lehtara karşı bir def’i ileri sürebileceğini ve lehtar şirketin bu def’ii bertaraf edecek imkânının bulunmadığını bilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü hamil şirket ortaklarından (L), aynı zamanda lehtar şirket temsilcisidir. Bu açıdan (L)’nin şirketin yaptığı işlemlerden haberdar olmaması hayatın doğal akışına aykırı olacaktır. Zaten (L) ve (O) vade tarihinde keşideci şirketi temsilen, lehtar (E) Ltd. Şti.’ye bir mektup yazarak sac alımından dolayı borçlu olduklarını ve bu borcu ödediklerini bildirmişlerdir. Ayrıca yeminli murakıp ve tesbiti delalet raporunda da hamil şirketin tutumunun iyiniyetle bağdaşmadığı ve bunun cezai takibata tevessül edeceği belirtilmiştir. Bütün bunlar değerlendirildiğinde açıkça hamil (T) A.Ş’nin borçlunun bile bile zararına hareket ettiği söylenebilir.
           (3) Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça senedi vadesinde ödeyen kişi borcundan kurtulur. (TTK 622/3, YTTK 710/3) Borçlu borcunu alacaklı kabulle yükümlü olmasa da (TTK 622/1, YTTK 710/1) vadesinden önce de ödeyebilir; ancak bu halde, bundan doğacak tehlike kendisine aittir[23]. (TTK 622/2, YTTK 710/2) Çünkü kıymetli evrak hukukunda maddi hak sahibi – şekli hak sahibi ayrımı vardır[24]. Buna göre, ödeme yapan kişi maddi anlamda hak sahibi olan, fakat şekli anlamda hak sahibi olmayan birine ödeme yapıyor olabilir. Böyle bir durumda ikinci bir ödeme yapılmak zorunda kalınabilir ve iyiniyet iddiası da dinlenemez. Ayrıca borçlu sadece senetteki ciro zincirinin düzgünlüğünü değil, aynı zamanda senetteki imzaların geçerliliğini de incelemek durumunda kalacaktır[25].
         Doktrinde bu tehlikeleri engellemek için bononun keşideciye ciro edilmesi çözümünün hukuka uygun olup olmayacağı tartışmalıdır. Bir görüşe göre bu halde keşideci bononun maliki olur, fakat hakkında TTK 622/2 (YTTK 710/2) uygulanır[26].
          (L) ve (O), (S) şirketini temsilen, lehtar (E) şirketine 50.000 TL’lik bononun vade tarihi olan 15.9.1975 tarihinde yazdığı yazıda 116.1938,50 TL’den, 50.000 TL’sini 3.9.1975 tarihinde Akbank Bakanlıklar şubesi aracılığıyla ödediğini bildirmiştir. Buradan açıkça görüldüğü üzere borçlu borcunu bono üzerindeki vade tarihinden önce ödemiştir. TTK 622 (YTTK 710) göre bundan doğacak tehlike kendisine ait olmak olacaktır. Senet de tedavül etmiştir. Dolayısıyla yeniden ödemek zorunda kalacaktır. Fakat, hamil şirket bile bile borçlunun zararına hareket ettiği için borçlu, borcunu tekrar ödemek durumunda kalmamalıdır.
 (4) Borçlu vekili takip dayanağı bonoların vadeden sonra ciro edildiğini ve bu sebeple yapılan cironun alacağın temliki niteliğinde olduğunu iddia etmiştir. Unsurları tam olan bir bononun[27], vadeden sonra (ancak ödenmeme protestosundan veya bu protestonun düzenlenmesi için öngörülmüş sürenin geçmesinden sonra) yapılan cirosu, alacağın temliki hükümlerini doğurur. TTK 602 (YTTK 690) Yargıtay ise, söz konusu senetlerin TTK 688 (YTTK 776)’daki unsurları taşıdığını ve vadeden evvel ciro edildiğinden, cironun alacağın temliki sonucunu doğurmayacağını belirtmiştir.

V.     SONUÇ
            Kanımızca, Yargıtay’ın vermiş olduğu karar, bozma sebebi yaptığı görevsizlik konusunda yukarıda yaptığımız açıklamalardan dolayı isabetsizdir. Temyiz sebeplerinden olan talebin aşılmasına ilişkin yaptığı belirlemeye katılıyoruz. Hamil şirketin bile bile borçlu şirketin zararına hareket ettiği yönündeki belirlemeleri isabetli buluyoruz. Son tahlilde, Yargıtay bozma kararında haklı ve fakat bozma sebeplerinden görevsizlik hususunda haksızdır.

VI.  YARARLANILAN KAYNAKLAR (BİBLİYOGRAFYA)

BAYDAR, Utku, Bilerek Borçlunun Zararına Hareket, “http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/borclunun_zararina.htm”
BOZKURT, Tamer, Ticaret Hukuku, İstanbul, 2011
DOĞANAY, İsmail Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Ankara, 1990
ERCAN, İsmail, İcra İflas Hukuku, İstanbul, 2011
HALMAN-ÇETİN, Emine, İcra Hukukunda Kambiyo Senetlerine İtiraz ve Şikayet Yolları, İzmir, 2008
KAÇAK, Nazif, Açıklamalı – İçtihatlı Tüm Yönleriyle Bono – Poliçe – Çek, Ankara, 2008
KURU, Baki, “Hukuk Usulünde Görevsizlik ve Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak Muameleler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1967, Cilt 24, Sayı 1-4, s. 135-181
KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2010
KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2011
ÖZTAN, Fırat, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2002
PEKCANITEZ, Hakan/ ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Temel Bilgiler, Ankara, 2009
POSTACIOĞLU, İlhan E./ALTAY, Sümer, İcra Hukuku Esasları, İstanbul, 2010
POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2010
UYAR, Turgut, İcra Hukukunda Kambiyo Senetleri, Manisa, 1982
ÜSTÜNDAĞ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul, 1984
ÜLGEN, Hüseyin/HELVACI, Mehmet/KENDİGELEN, Abuzer/KAYA, Arslan, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2009
YILMAZ, Ayşe Lerzan, Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul, 2007
YILMAZ, Merve, Yargıtay Kararları Çerçevesinde Kıymetli Evrakta Şahsi Def’iler, Isparta, 2007




[1] Bilindiği gibi kambiyo senetlerine mahsus haciz yolunda itiraz icra dairesine değil, icra mahkemesine yapılır ve borca itiraz ile satış hariç takip durmaz. Zira alacaklının talep ettiği hak senette somutlaştığınmış ve senet borçlu tarafından takibin başında icra dairesine sunulduğundan alacağın varlığı asıldır ve aksi yönde yapılan itirazın haklılığı düşük ihtimaldedir. Bu sebeple salt itiraz takibi kendiliğinden durdurmamaktadır. (Postacıoğlu, İlhan E./Altay, İcra Hukuku Esasları, İstanbul, 2010, s. 852) Ayrıca Borçlu itirazın kabulü için icra mahkemesine kendisi başvurduğundan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolunda itirazın kesin kaldırılması müessesesi yoktur. (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2011, s. 361, dn. 24)
[2] İİK 169/a,II’ye göre: “İcra mahkemesi hâkimi, borçlunun itiraz dilekçesine ekli olarak ibraz ettiği belgelerden borcun itfa veya imhal edildiği veya senedin metninden zamanaşımına uğradığı veya borçlunun borçlu olmadığı yahut icra dairesinin yetkili olmadığı kanaatine varırsa, daha evvel itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir.” Buradaki geçici durdurma bir ihtiyati tedbir niteliğindedir, henüz borçlunun itirazını ispat etmek için sunduğu belgelerdeki imzaların alacaklıya aidiyeti araştırılmamıştır. Bu belgelerdeki imzalarının alacaklıca inkâr edilip, mahkemece ona ait olduğuna kanaat getirilince veya borçlu tarafından inkâr edilmeyince takip durur. İtirazın mahkemece kabulü halinde de takip dosyası iptal edilir. (Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul, 1984, s. 443) Uygulamada bu iptal kararı yerine yanlış olarak “borçlunun itirazının kabulüne iptaline” veya “takibin durdurulmasına” kararı verilebilmektedir. (Kaçak, Nazif, Açıklamalı – İçtihatlı Tüm Yönleriyle Bono – Poliçe – Çek, Ankara, 2008, s. 633)
[3] Kuru/Arslan/Yılmaz, İcra, S. 44
[4]Maddi anlamda kesin hüküm, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi, daha sonra tekrar dava edilememesi ve daha sonraki davada bağlayıcı olmasıdır.” (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Temel Bilgiler, Ankara, 2009, s. 277. İcra Mahkemesi kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemesinin dört istisnası vardır: İhalenin feshi davası, istihkak davası, istihkak davasına karşı açılan tasarrufun iptali davası, İİK 33/a’da belirtilen alacaklının icranın geri bırakılması kararına karşı 7 gün içinde genel mahkemelerde dava açmaması durumunda.
[5] Detaylı bilgi için bkz: Kuru/Arslan/Yılmaz, İcra, s. 174 vd.
[6] Kuru, Baki, “Hukuk Usulünde Görevsizlik ve Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak Muameleler” , Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1967, Cilt 24, Sayı 1-4, s. 156
[7]Borçlular tarafından ibraz edilen 10.01.2002 tarihli Yapı Kredi Bankası Dalaman Şubesine ait ödeme dekontunda 2.900.000.000 TL.’nin (…) alacaklı hesabına ödeme yapıldığı açıkça belirtilmiştir. Sözü edilen belge resmi nitelikte olduğundan İİK. nun 169/a maddesi uyarınca bu ödemenin kabul edilmesi gerekirken, sözü edilen ödemenin merciice nazara alınmaması isabetsizdir.” (12. HD 1.7.2003 T 2003/12955 E 2003/15741K – Halman-Çetin, Emine, İcra Hukukunda Kambiyo Senetlerine İtiraz ve Şikayet Yolları, İzmir, 2008, s. 106, 122)
[8]… Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, sunulan ödeme belgesinin takip konusu borç için verildiğinin kabul edilebilmesi için, belgede, takip dayanağına açıkça atıf yapılması zorunludur.” (12. HD 25.4.2006.T.2006/5945E 2006/9145K - Halman-Çetin, s. 107); ayrıca 12 HD. 16.02.2006 - 2006/281 – 2006/2729; 19. HD 16.10.1996-6514/9062; 12. HD 20.01.1994-10070/262; 12. HD 09.10.1986-285/10241; 12. HD 05.05.1986-1170/5317; 12. HD 01.07.1985-611/6515; 12. HD 11.05.1987-10101/6325 (Kaçak, s. 1169, 1171, 1184, 1187, 1188, 1190)
[9]Senedin alacaklının yedinde bulunması ödenmediğine karine teşkil eder.” 12. HD 24.04.1986-11054/4842  (Kaçak, s. 1183)
[10]  Üstündağ, s. 447; 12. HD 20.01.1981-8519/387 (Kaçak, s. 936)
[11] Bu ilke ile ilgili olarak bkz. Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder,  Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2010, s. 480; “Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 74. maddesine göre hâkim davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına hüküm veremez. Bu nedenle davacı dava dilekçesinde istemini açık bir biçimde bildirmelidir. Kural olarak hâkimin istemden başka bir şeye karar vermesi de yasaktır. Buna karşın re'sen araştırına ilkesinin uygulandığı kamu düzenine ilişkin hallerde mahkeme, kamu düzeni düşüncesi ile talepten fazlaya da karar verebilir.” (HGK E. 2002/16-764, K. 2002/769, T. 2.10.2002); “HUMK.nun 73 ve yeni 6100 sayılı HUMK.nun 24. maddesi hükmüne göre hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kural olarak mahkemenin istek olmaksızın bir davayı inceleyip karara bağlaması olanak dışıdır.” (7. HD E.2011/3738, K. 2011/5974, T. 13.10.2011) – www.kararara.com/yargitay/6100yenihmk/6100yeniHMK_karar32.htm
[12]6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307. maddesindeki feragat, iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesi olarak tanımlanmış; 311. maddesinde de feragatın kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl edeceği hükme bağlanmıştır. Dava hakkında şekli anlamda kesinleşinceye dek davadan feragat olanağı mevcut olup; geçerliliği karşı tarafın muvafakatına bağlı olmayan ve etkisini onu yapanın tek yönlü irade beyanı ile doğuran feragat beyanı hakkında, mahkemesince bir karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunduğundan, vaki feragat hakkında bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” (10. HD E. 2011/12452, K. 2011/13079, T. 04.10.2011) – www.kararara.com/yargitay/6100yenihmk/6100yeniHMK_karar43.htm
[13] Kıymetli evrak hukukunda def’i kelimesinin bir üst başlık olarak def’iler ve itirazları kapsayacak şekilde anlaşılması gerekir. (Öztan, Fırat, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2002, s. 43; Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 2010, No. 103)
[14] Ayrıntılı bilgi için bkz. Bozkurt, Tamer, Ticaret Hukuku, İstanbul, 2011, s. 41 vd.; Öztan, s. 43 vd.;  Poroy/Tekinalp, No. 100-121)
[15] “Dava konusu bono ciro yolu ile davalı Akbank A.Ş. 'ye geçmiş olup, Akbank A.Ş. yargılama sırasında alacağını hükmü temyiz eden G... Varlık A.Ş. 'ye temlik etmiştir. Her ne kadar davacı keşideci bonoya dayalı borcunu lehdar İ... A... Tar. Hayv. Gıda A.Ş. 'ye ödediğini iddia etmiş ve bu iddiasını kanıtlamış ise de, ödeme defi mutlak def ilerden olmayıp nispi defi niteliğinde olduğundan senede ciro yolu ile hamil olan iyiniyetli kişilere karşı ileri sürülemez.” (19. HD 2011/5243 E, 2011/7865 K, 14.06.2011 T – Kazancı İçtihat Bankası) ; “Borçlu vekili tarafından icra mahkemesine sunulan itiraz dilekçesinde diğer itiraz ve şikayet nedenleri yanında, bono bedelinin senet lehdarına ödendiği de ileri sürülmüş ve takibin iptali isteminde bulunmuştur. (…) Borçlunun açıklanan nitelikteki definin geçerli olabilmesi için hamilin bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğinin (…) kanıtlanması zorunludur.” 12. HD 21.02.2005 – 2005/408 – 2005-3355; aynı şekilde 12. HD 15.10.1984-7807/11418; 12. HD 04.02.1985-7909/10414; 12. HD 15.05.1986-6119/5807 (Nazif Kaçak, s. 1193, 1255, 1272-1273); 12 HD 2.3.1981 E. 573 K. 2011 (Uyar, Turgut, İcra Hukukunda Kambiyo Senetleri, Manisa, 1982, s. 320) ; 19. HD 2004/5540 E. 2004/6976 K. 9.6.2004 T. – Kazancı İçtihat Bankası
[16] Yılmaz, Ayşe Lerzan, Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul, 2007, s. 237-239; Yılmaz, Merve, Yargıtay Kararları Çerçevesinde Kıymetli Evrakta Şahsi Def’iler, Isparta, 2007, s. 79
[17]Davacı, davalı Mustafa'dan mal alıp karşılığında bono verdiğini, bono bedelinin ödendiğini, Mustafa'nın ibraname verdiğini, ancak iş ortağı olan Ahmet S.'ye ciro ettiğini, Ahmet'in de icra takibine giriştiğini belirterek borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir. 
Davalı Mustafa duruşmada iddianın doğru olduğunu senedi iş ortağı Ahmet S.'ye ciro ettiğini bildirmiştir. Mahkemece, iddia, savunma, ilgili dosya ve belgelere göre senedin Ahmet S.'ye ciro edildiği anlaşılıyor ise de,  Ahmet S.'nin senedin esas borçlusu Mustafa Kuş'tan alacağını isteyebileceğine göre davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı Ahmet S. vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebepler ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davalılar Mustafa ve Ahmet’in ortak olduklarını ve bu durumda davalı Ahmet'in ödenmiş olan bonoyu ciro suretiyle aldığı ve davacının bilerek zararına neden olduğu anlaşılmasına göre davalı Ahmet’in temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.”  (11. HD E. 1990/56, K. 1991/1219, K. 28.02.1991 - Yılmaz, Şahsi Def’iler, s. 79)
[18] HGK. E. 78/D, K.1963/41, T. 25.12.1963 (BATİDER, C. III, S. 1, s. 178)
[19] “(…) kambiyo senetlerinden sayılan "bono" niteliğinde olacağından aynı Kanun'un 599. maddesi gereğince, bono hamillerinin, bonoyu iktisap ederken bile bile keşideci davacının zararına hareket etmiş olduğunu ve haklı hamil olmadığını keşideci davacı tanık delili dahil her türlü yasal delille kanıtlayabilir.” (15. HD 2011/657 E 2011/1154 K 28.2.2011 T) ; 3. HD 2003/7662 E 2003/7762 K 19.6.2003 T ; 19. HD E. 2002/6728 K. 2002/6749 T. 17.10.2002 – Kazancı İçtihat Bankası); Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2009, s. 52
[20]Senet borçlusu, lehdar ile senedi usulüne uygun şekilde, ciro yoluyla iktisap eden hâmil tarafından, el ve işbirliği yapılarak ve kötüniyetle senedin iktisap edildiği hususunu ispatlayamadığına göre, iyiniyetli hâmile karşı, senet lehdarına karşı öne sürebileceği defileri ileri süremez” (13.HD 14.02.2002 T. , 2001/12783 E. , 2002/1541K. YKD. 2002,  S.9, s.1358 - Baydar, Utku, Bilerek Borçlunun Zararına Hareket, http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/borclunun_zararina.htm); “Davacıyla senet lehdarı arasındaki ilişkiyi bilmesi yeterli olmayıp sırf borçluyu izrar etmek maksadıyla hareket etmiş başka bir deyişle bu amaçla senet lehdarıyla gizli anlaşma içerisine girmiş olması da gerekir.” (11. HD 29.02.1982-5728/5726) aynı şekilde 11. HD 30.10.1984-4565/5131 (Kaçak, s. 1268, 1277); Doğanay “hileli itilaf” ile “bile bile borçlunun zararına hareket” kavramlarını hiç ayırmamakta, şahsi def’ilerin istisnası olan TTK 599’dan bahsederken doğrudan “hileli ihtilaf” kavramını kullanmaktadır: “... poliçe hamili ile ciranta arasında keşideciyi (borçluyu) şahsi itirazlardan yoksun bırakmak maksadiyle hileli bir işbirliğinin gerçekleşmiş olması hali, TTK. nun 599 uncu maddesinde öngörülen «hileli ihtilaf»ı doğurur.” (Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. III, Ankara, 1990, s. 1665 vd.)
[21] HGK. E. 78/D, K.1963/41, T. 25.12.1963 (BATİDER, C. III, S. 1, s. 178)
[22] Yargıtay vermiş olduğu değişik kararlarda lehtarın iş ortağı, eşi, damadı, çok yakın akrabası gibi kişilerin lehtarın girdiği hukuki ilişkileri bileceğinden, hamilin bile bile borçlunun zararına hareket ettiğini hükmetmiştir. (11. HD 14.09.1978-3174/3760; 12. HD 30.12.1975-8905/1476; 12. HD 29.04.1988-8601/5726 – Kaçak, s. 1274, 1279);  3. HD 2003/7662 E 2003/7762 K 19.6.2003 T – Kazancı İçtihat Bankası
[23] Poroy/Tekinalp, No. 25 (b); 305; “Bonoyu vadesinden önce ödeyen senet borçlusu, alacaklının bu yüzden doğacak zararlarını kabul etmiş sayılır.” (11. HD 21.10.1976-4275/4370 – Kaçak, s. 127)
[24] Bozkurt, s. 129; Doğanay, s. 1757
[25] Bozkurt, s. 129
[26] Poroy/Tekinalp, No. 305
[27] Bilindiği gibi, TTK 689, YTTK 777’de belirtilen durumlar haricinde unsurları tam olmayan senetler, bono niteliğini haiz değildir; bunlar doktrin ve Yargıtay uygulamasında adi senet olarak mütalaa edilirler, dolayısıyla bunlara kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapılamaz. (Poroy/Tekinalp, No. 218) İİK 170/a,II’ye göre icra mahkemesi önüne şikayet veya itiraz yoluyla gelen işlerde takibin sebebi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olup olmadığını re’sen inceler.

Bu Çalışmaya Konu Yargıtay Kararı:


T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 1976/3932
K. 1976/6589
T. 24.5.1976 
ÖZET : Bono nedeniyle kendisine başvurulan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan savunma haklarını başvuran hamile karşı ileri süremez. Meğer ki hamil bonoyu edinirken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. 
DAVA VE KARAR : ( T ) Anonim Şirketi ve ( S ) Anonim Şirketi aleyhine 50.000 liralık 15.9.1975 vadeli ve 66.938 liralık 25.91975 vadeli bonolara istinaden faiz masraf ve ücreti vakaletle birlikte tahsili için kambiyo senetlerine mahsus özel yolla takipte bulunulmuş ve borçluya 163 örnek numaralı ödeme emri tebliğ edilmiştir.
Borçlu şirket vekili mercie süresinde verdiği itiraz dilekçesinde; alacaklı şirket ile çok yakın ticari ilişkisi bulunan müvekkili şirketin borçlu bulunduğu İstanbul'da faaliyet gösteren senette lehtar ( E ) Limited şirketine sözü geçen bonolarda yazılı meblağdan iki kalem banka havalesi ile 85.109,50 liralık kısmı nakten vade tarihinden evvel ödenmiş olduğunu ve keza bakiye borç 31.829 lira dahi ( T ) Şirketinden karzen alınarak vadeden evvel lehtar şirketine edindiğini, bu arada borçlu ( S ) şirketin bazı konularda hamil ( T ) şirketi ile olan ihtilafları sebep ittihak edilmesi sonucu mezkur bonoların sanki ( T ) şirketi tarafından bedelleri tediye edilmiş gibi senet arkasında yazılı meşruhata dayanılarak aleyhlerine takip yapıldığını ( T ) şirkete ilişkinin yalnız kendisinden alınan 31.829 liralık borç durumuna taalluk etmekte olduğunu ve bu borç için Ankara Asliye Üçüncü Ticaret Mahkemesinde açılan dava devam etmekte bulunduğundan ve bu suretle yöneticilerin aynı olması sebebiyle bu durumu bildiklerinden vadeden sonra ciro edildiğinden alacağın temliki hükmünde olduğundan ve şirketin tutumunun iyi niyetle tabili telif olmadığının cezai takibata tevessül edileceğinin bu hususu 17.12.1975 tarihli yeminli murakıp raporuyla ve tesbiti delalet raporuyla teyit edeceklerinden bahisle takibin durdurulmasını istemiştir.
Takip dayanağı her iki senet T.T.K.nu 68. maddesinde yazılı unsurları ihtiva ettiğinden bono niteliğinde olup vadeden evvel lehtar tarafından ciro edildiğinden dolayı temlik hükümlerini uygulanma olanağı yoktur. Bu itibarla borçlunun bu yöne ilişkin itirazları yerinde değildir. T.T.K.nun 690. maddesi yoluyla uygulanması gerekli bu yasanın 599. maddesi hükmünce bonodan dolayı kendisine murüacaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def'ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Meğer ki hamil bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
Bu genel kaide esas itibariyle mahkemece halledilecek hususlardan olmakla başkaca hamilin borçlunun zararına bile bile hareket etmiş olduğuna dair tarafları ilzam eder bir delil ibraz edildiği takdirde merciin tarafları bağlar nitelikte olan delil ve belgelere göre itirazı halletmesi ve bu delillere göre karar vermesi gerekir. Merciin yapılan bir icra takibinde bile bile zarar verildiği ve bunun mevcut olup olmadığı ve bu niyetle hareket, edilip edilmediği hususunu - kesin suretle halletme yetkisi geniş olarak kabul edilemez ise de belgeler alacaklının bile bile borçlunun zararına hareket ettiğine dair kanaati teyit edecek nitelikte bulunursa bu halde mevcut takipte uyuşmazlığı kesin olarak halederek mahkemeye tevdi etmesi gerekir. Bu açıdan ibraz edilen belgeler tetkik edildikte senette lehtar olan ( E ) şirketinin Kanuni temsilcileri arasında ( L ) ve ( T ) Anonim Şirketi temsilcileri arasında da ( L ) ve ( O ) mevcuttur. Lehtar ( E )ler şirketine bu iki kişinin borçlu ( S ) A.Ş.ni temsilen 15.9.975 tarihinde yazdıkları yazıda borçlu ( S ) Şirketi'ni saç alımından dolayı ( EĞ ) şirketine borçlu olduğunu 116.938,50 liradan 50.000 lirasını 3.9.1975 tarihinde Akbank Bakanlıklar Şubesi vasıtasıyla ödendiğini geri kalan 66.938,50 liralık bono bedelinin de 31.784 liralık kısmının ( T ) A. Şirketi vasıtasıyla 35.150 lira olarak Akbank Bakanlıklar Şubesi vasıtasıyla havale edildiğini borçlu ( S ) Şirketi adına bildirmişlerdir. Alacaklı vekili 11.3.1976 tarihli oturumda bir kimsenin muhtelif Şirketlerin yönetim kuruluna iştirakinin mümkün olduğunu Akbank cevabında 50.000 liranın ( T ) Sanayi tarafından ( E ) şirketine gönderildiği bildirildiğini 35.150,50 liralık kısım müvekkili şirketten çıkmış olmasına rağmen muhasebe müdürü tarafından hesaplara işlenmediği yıl sonu hesabı ile anlaşıldığından ilgililer hakkında dava hakkı mahfuz kalmak üzere bu kısım takipten feragat ettiğini bildirmiştir. İbraz edilen yeminli murakıp tarafından düzenlenen raporda ( E ) şirketine, ( S ) Anonim şirketinin borcu ( S ) Şirketi tarafından ödendiği ve ( T ) Şirketinin ( S ) ve 31.829 lira borç verdiği ve bunun içinde Ticaret Mahkemesine dava açıldığını hesaplar arasında takip dayanağı her iki bononun bulunmayış sebebinin zamanın yönetim kurulu başkanı ile muhasebe müdürü sorumluluğunu ilgilendirdiği bildirilmiştir.
Şu duruma göre her üç şirketin idarecileri arasında aynı şahısların bulunduğu anlaşılmakta ve senedi ciro eden bu şahısların her biri adına muamele yapmış oldukları görülmektedir. Bundan başka bu üç şirket arasında ticari işlemlere, satışa ve borç almaya ilişkin muameleler bulunduğuda bu belgeler ve delil tesbiti raporlarıyla da belli olmaktadır. Bu halde yapılan cirolar vadeden evvel olsa dahi işlemleri yapan kimseler bono bedellerinin borçlu tarafından vadeden evvel esas alacaklı lehtara ödendiğine vakıftırlar. O kadar ki alacaklı vekili gelen cevaplara göre takip edilen mablağdan 35.154,50 liralık kısmından hesaba işlenmediğinden bahisle vazgeçmesinde aralarında bir hesabın mevcudiyetini kanıtlayan yazılı bir karar niteliğinde olup bu halde bankanın verdiği cevapla diğer deliller birlikte mütalaa edildiği takdirde yukarıda sözü geçen T.T. Yasasının 599. maddesi gereğince hamilin bonoyu iktisab ederken borçlunun bile bile zararına hareket etmiş olup olmadığını ve bu durumda sözü geçen bonolarla takip yapan şirketin alacaklı olup olmadığının tesbiti mahkemeye ait bulunduğundan borçlunun bu yöne ilişkin itirazının kabulü ile uyuşmazlığın çözümünün mahkemeye ait olduğundan bahisle vazifesizlik kararı verilmesi gerekeceği düşünülmeksizin feragat edilen meblağdan fazlasına ait borçlunun itirazının reddine karar verilmesi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde gürüldüğünden temyiz olunan merci kararının İ.İ.K.nun 366 ve H.U.M.K.nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24.5.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder