10 Ekim 2012 Çarşamba

HMK 73/1’DE YER ALAN YETKİLER SINIRLANDIRILABİLİR Mİ?



Av. Ender Dedeağaç

7 Temmuz 2011’de yayınladığımız “6100 Sayılı HMK’da Davanın Tarafları ve Davaya Vekalet” başlıklı yazımızda HMK 73/2 maddesine değinerek HMK 73/1 maddesi doğrultusunda verilen yetkilerin kaldırılmasının - sınırlandırılmasının “karşı taraf yönünden” geçersizliğini dile getirmiştik.

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar ilmi ve kazai içtihatlar incelendiğinde HMK 73/1’deki “hükmün yerine getirilmesi” ne ilişkin yetkinin hükümde yer alan taşınır-taşınmaz teslimi, parasal ödemelerin kabulü, tahsili konularını kapsadığı konusunda herhangi bir farklı görüşün yer almadığını gördük. Böylece HUMK döneminde özel yetkiyi gerektiren taşınır-taşınmazların teslimi, parasal ödemelerin kabulü gibi yetkiler için gerekli olan özel yetki HMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte ortadan kalkmıştır.

Diğer bir anlatımla HMK 73/1 doğrultusunda avukata vekalet verilmiş olması, ya da HMK 77/1 gereğince vekil edenin mahkemeye vekilin yapmış olduğu işlemleri kabul ettiğine ilişkin dilekçe vermesi ya da bu kabul beyanını mahkemeye bizzat gelerek tutanağa işletmesi halinde avukat HMK 73/1’de yer alan tüm yetkileri kullanabilecektir.

HMK 77/1’deki ifade ve bunun karşılığı HMUK 67 incelendiğinde vekil edenin dilekçe vermesi veya bizzat gelerek bu istemini tutanağa geçirtmesi işlemi sanki geçmiş işlemleri kapsadığı kanısını uyandırıyorsa da, Sn. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt-2 s. 1271’de yer alan açıklama ile s. 1260’da yer alan dipnot 108 ve 109’da yer alan Yargıtay karar atıfları incelendiğinde vekil eden asılın bu davranışı sadece geçmişi kapsamamakta aynı zamanda davanın bundan sonraki aşamalarında da avukatın vekil edeni temsil edeceği anlamına geldiği anlaşılmaktadır.  Aynı şekilde Senai Olgaç’ın Hukuk Muhakameleri Usulu Kanunu, 1977 bası kitabı s. 305-306’ya bakıldığında burada yer alan 2 HD 13.10.1972 gün E.5981, K.5777 sayılı kararda “BK 386. maddesine nazaran vekalet akde şekle bağlı tutulmamıştır. Usulün 65. maddesinde davaya vekalet sebebiyle vekaletnameler için gerekli görülen şekil geçerlilik şartı olarak değil ispat bakımından öngörülmüştür. Onun için müvekkil duruşmada bulunarak temsil hususundaki iradesini açığa vurunca vekaletnamede bulunan her çeşit aksaklık giderilmiş olur. Yani artık bu vekaletnameye ve dolayısıyla temsil yetkisine itiraz olunamaz. Bu Usulün 65. maddesi delaletiyle BK’nun 32, 38, 386 maddeleri icabıdır.” ifadesinin yer aldığı görülmektedir. Aynı nitelikte 2. HD. 27.6.1963 T. 3697 E. 4061 K. sayılı kararı da bulunmaktadır. Bu ifadeler de Sn. Baki Kuru’nun kitabında yer alan açıklama ile örtüşmektedir. Elbette HMK yürürlüğe girdikten sonra vekil edenin beyanına dayalı olan bu vekalet de HMK 73/1’deki yetkileri kapsayacaktır.

HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra HMK 73/2’de yer alan hükmün tartışmalara konu olduğu görülmüştür. HMK 73/2 “belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı taraf açısından geçersizdir” hükmünü içermektedir. Bu hükümde yer alan “belirtilen bu yetkiyi” sözcüklerinden anlamamız gereken HMK 73/1’de davaya vekalet halinde söz konusu vekaletin kanuni kapsamında yer alan yetkilerdir. Bunda da ilmi ve kazai içtihatlarda bir uyumsuzluk görülmemektedir. Ancak HMK 73/2’de yer alan “karşı taraf” sözcükleri bize göre davanın ve de icranın bize göre karşı tarafını işaret etmektedir. Yani biz davacıysak davalıyı, biz davalıysak davacıyı, biz alacaklıysak borçluyu, biz borçluysak alacaklıyı ifade eder. Ancak Sn. Bilge Umar tarafından hazırlanan HMK Şerhi adlı yapıtı incelediğimizde karşı tarafın “mahkemeleri” de kapsadığının belirtildiği görülmektedir. Bu görüşe katılmıyoruz. Verilen vekaletname davaya vekalettir. Bu nedenle burada yer alan karşı taraf ifadesi sadece davanın tarafları açısından değerlendirilmelidir. Mahkeme ya da icra daireleri hatta infazı sağlayacak olan tapu ve benzeri kurum ve kuruluşlar hiçbir zaman karşı taraf olamazlar.

Madde hakkında bu genel açıklamayı bilgilerinize sunduktan sonra uygulamadaki tartışmayı dile getirmekte yarar vardır. Davaya vekalet vermek için noterliğe başvuran bazı özel ve tüzel kişiler, eski deyimiyle ahzukabz yetkisini vermek istemediklerini beyan etmekte ve sınırlandırıcı yetkiyle vekaletname talep etmektedirler.

Vekil edenlerin bu talebi HMK 73/2 doğrultusunda yukarıda belirttiğimiz karşı taraf tanımı içinde kalan kişiler açısından geçersiz olmalıdır. Ancak bu sınırlama bunların dışında kalan mahkemeler ve icra daireleri, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve üçüncü kişiler açısından geçerli olmalıdır. Vekalet taraf iradelerine dayalı bir akittir. İşbu nedenle yasaların emredici hükümlerine aykırı olmadıkça vekaletnamenin sınırlandırılmasında herhangi bir sakınca bulunmamalıdır. Somut olayımızda sınırlandırma sadece karşı taraf için yapıldığından ötürü, bunun dışında yapılan sınırlandırılmalara olanak verilmelidir.

Vekil edenin tüzel kişi olması halinde vekil edenin tüzel kişinin kuruluş belgesine dayalı olarak elde etmiş olduğu yetkilerde HMK 73’de yer alan yetkilerden herhangi birinin olmaması halinde avukata vereceği dava vekaletinde nasıl bir tutum izlenecektir?

Kanımızca, tüzel kişi temsilcisinin yetki alanı kuruluş belgesiyle sınırlandırılmaktadır. İşbu nedenle ana prensip olarak bu belgenin dışında yetki kullanmamalıdır. Ancak, eğer kuruluş belgesinde dava açmaya ilişkin bir yetki söz konusu ise ve bu yetki yetkilendirme belgesiyle birlikte tüzel kişi temsilcisi vekil edene verilmişse HMK’daki yeni hüküm nedeniyle kuruluş belgesinde yer alan dava açma yetkisinin 73/1’deki yetkileri kapsadığını kabul etmek gerekecektir. Çünkü, HMK 73/1 ve 73/2 emredici niteliktedir. Kuruluş belgesinde emredici hükme aykırı olarak kaydın geçerliliği olmamalıdır. Bu geçersizlik hali tüm sözleşmeyi geçersiz kılmayacağından ötürü de konuya ilişkin geçersizlik HMK 73/1 ve 73/2 ile doldurulmalıdır.

Üstelik YBK 504, EBK 388. maddesinde “vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir” ifadesine bakıldığında, bu maddede yer alan “görülecek işin niteliğine göre” ifadesinin HMK 73/1’de yer alan yasal yetkileri kapsadığı tarafımızca kabul edilmektedir. Yani iki hüküm birbiriyle uyum içindedir.

Elbette avukatla vekil eden arasında meydana gelen sınırlama her ne kadar üçüncü kişiye karşı geçersizlik ifade ediyor olsa da, avukat vekalet görevini yerine getirirken kasten bu sınırlamaları ihlal ederse vekil edene vermiş olduğu zararı karşılamak zorunda kalacaktır. Bu zararlandırıcı eyleme karşı taraf da bilerek, isteyerek katılmışsa diğer bir anlatımla kasıtlı ve kötüniyetli davranıyorsa o da sorumlu tutulacaktır. Bu kasıtlı eylemler ceza hukuku açısından suç oluşturuyorsa suça ilişkin yasa maddesinin uygulanması kaçınılmazdır.

Not: Daha önce bu blogda yayınlandığımız ve konumuzla ilgili “6100 Sayılı HMK’daDavanın Tarafları ve Davaya Vekalet” ve “Avukat Vekaleti” isimli yazılarımıza bakınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder