12 Ocak 2011 Çarşamba

Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirketlerde Genel Kurul Kararlarının İptali Konusunda Bir Çalışma

Av.Ender Dedeağaç

Tasarının 423. Maddesi yasanın 379. maddesinde olduğu gibi, genel kurul kararlarının toplantıya katılan ya da katılmayan, olumlu oy kullanan ya da kullanmayan tüm ortakları bağladığını hükme bağlamıştır. İşte bu emredici hüküm karşısında, karardan hoşnut olmayan pay sahiplerinin de haklarını aramalarına ve onların haklı olup olmadığını yargı önünde tartışmasına olanak vermek için genel kurul kararlarının iptali davaları gerek tasarıda gerekse yasada kabul edilen hukuki kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tasarının 445 vd. maddelerini incelemeye başladığımızda; “Genel Kurul Kararlarının İptali” başlığı ile konunun anlatımına başlandığını ve hemen altında da “iptal sebepleri” alt başlığının yer aldığını görmekteyiz. Bu yaklaşım yasanın yaklaşımı ile aynıdır. Ancak, tasarı yasadan ayrılmış ve uygulamada kabul gören ve hukuk açısından bir doğruyu dile getiren, butlan halini de açık bir şekilde düzenlemiştir. Böylece yasada yer almayan ve uygulamada BK hükümlerinde yararlanılarak çözümlenmeye çalışılan butlan hali, bundan böyle Ticaret Kanunu içinde çözümlenecektir.

Tasarının 445,446 ve 448. maddelerini incelediğimizde bu üç maddenin de yasanın 381. maddesinin karşılığı olduğunu görmekteyiz. Tasarı yasanın 381. maddesinin birinci fıkrasını 445. madde olarak hükme bağlamış ve iptal davalarının genel yapısını oluşturmuştur. Tasarının 445. Maddesi;
- Kanun
- Ana sözleşme
- Dürüstlük kuralarına
aykırı genel kurul kararları aleyhine, genel kurulun yapıldığı yani kararın alındığı tarihten itibaren 3 ay içinde iptal davası açılabileceğini hükme bağlamıştır. Tasarının 448/2. maddesine göre, bu üç aylık süre hak düşürücü süre olarak kabul edilmiştir. Ayrıca tasarının 448/2 maddesi yasanın 381/3 maddesinde olduğu gibi bu üç aylık sürenin geçmeden duruşmaya başlanamayacağını hükme bağlamaktadır. Bu süre içinde açılmış başka iptal davaları varsa yasada olduğu gibi tasarıda da yer alan hüküm doğrultusunda birleştirilmek zorundadır. Gerek yasada gerekse tasarıda “duruşmaya başlanamayacağı” hüküm altına alınmıştır. Her ne kadar uygulamada dikkate alınmayan bir kural olsa da aklıma bu hükümle kastedilenin duruşmaya başlamayı engellemek mi yoksa tahkikatın yapılmasını da engellemek mi olduğu sorusu takıldı. Ancak bir cevap bulamadım.

Tasarı da, yasada olduğu gibi, bu davaların şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemelerinde açılabileceğini hükme bağlamaktadır.

Tasarının 445. maddesi kimlerin iptal davası açabileceğini bu maddede göstermek yerine, bu kişilerin kimler olduğunun, tasarının 446. maddesinde hükme bağlandığını belirtmekle yetinmiştir. Kişisel kanıma göre yasanın 381. maddesinin 1. fıkrası 1. bendinin yazılımına karşılık tasarının 446. maddesinin yazılımı daha kolay anlaşılır haldedir.

Yasanın 381. maddesine göre, genel kurulda alınan kararların infazı, denetçilerin şahsi sorumluluklarını doğuracak nitelikte ise, denetçiler de iptal davası açabilmekteydiler. Tasarıda denetçilere tanınan bu hakkın yer almadığını görmekteyiz.

Tasarının 446. Maddesi yasanın 381/1-1 maddesinin bir tekrarı olmakla beraber, maddeyi bentler halinde hükme bağladığı için anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Tasarı öncelikle toplantıya katılan ve katılmayan pay sahipleri ayrımını hemen fark edilir hale getirmiştir. Böylece, toplantıya katılan pay sahibinin;
- Muhalefetini tutanağa geçirtmesi,
- Aynı zamanda olumsuz oy vermesi
koşulu ile iptal davası açabileceğini madde metninden açıkça görmekteyiz. Tasarı, yasada yer almamakla beraber yerleşmiş yargı kararları ile benimsenen “olumsuz oy kullanma” şartını da madde içinde saymıştır. Olumsuz oy kullanma şartının neden arandığı bu konudaki yargı kararlarında açıkça dile getirilmiştir. Yargı burada toplantı boyunca muhalif kalan pay sahibinin oy aşamasında diğer pay sahiplerinin fikirlerini benimseyerek bu muhalefetinden vazgeçip geçmediği araştırmaktadır.

Tasarının 446/1-b de ise toplantıya katılma şartı, muhalefet şartı ve olumsuz oy kullanma şartı aranmaksızın yani tüm pay sahiplerinin;
- Çağrının usulüne göre yapılmadığını,
- Gündemin gereği gibi ilan edilmediğini,
- Genel kurula katılmaya yetkisi olmayan kişilerin yada temsilcilerinin genel kurula katılıp oy kullandığını,
- Kendisinin genel kurula katılmasına izin verilmediğini,
- Kendisinin genel kurulda oy kullanmasına izin verilmediğini,
İleri sürdükleri takdirde ve bu itiraz ettiği nedenin genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu da bu iddiasına eklerse iptal davası açabileceği hüküm altına alınmıştır.

Hatırlanacağı gibi yasanın 361/3 maddesi sadece, toplantıya katılmaya hakkı olmayan kişilerin toplantıya katılmaları halinde, bunların kullandıkları oyların karara etkisi olup olmadığını aramakta idi. Anladığım kadarıyla bu kez tasarıda yer alan hüküm nedeni ile 446/1-b deki tüm koşullar için bu şartın oluşup oluşmadığını aramamız gerekecektir. Bana göre, bu koşul, olmaması gereken bir koşuldur. Çünkü, böylece, toplantıya katılarak diğer paydaşları ne yönde etkileyeceğiniz, onlara hangi olumsuzlukları anlatabileceğiniz göz ardı edildiği gibi hakkı olamayan birinin toplantıya katılması ile pay sahiplerini olumsuz bir konuda nasıl etki edebileceği göz ardı edilmiştir. Bazen bir kişi sahip olduğu özellikler nedeni ile toplumu arkasından sürükleyebilmekte ve istediği kararların alınmasını sağlayabilmektedir.

Tasarının 446. Maddesinin 1-c ve d bentlerinde ise, yasada olduğu gibi, yönetim kurulunun ve şahsi sorumluluğu nedeni ile tek başına yöneticinin sorumluluk davası açabileceği hükme bağlanmıştır.

Tasarının 448/1,2 ve 3 maddeleri ise yasanın 381. maddesinde yer alan, davanın açıldığının yönetim kurulunca ilan edilmesi gerektiğini, üç aylık hak düşürücü süre geçmeden duruşmaya başlanamayacağını, açılan dava sayısı birden fazla ise bunların birleştirilmesi gerektiğini ve şirketin olası zararları için teminat istenebileceğini hükme bağlamaktadır.

Tasarının 449. maddesi yasanın 382. maddesinin tekrarı olup iptal davası açılan kararın uygulanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini hüküm altına almaktadır.

Tasarının 450. maddesi ise yasanın 383. maddesinin karşılığı olup iptal kararının tüm ortakları bağladığını hükme bağlamaktadır.

Tasarının 451. maddesi ise yasanın 384. maddesinin karşılığı olup kötü niyetle dava açanların, bu davadan ötürü şirkete vermiş oldukları zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu hükme bağlar.

Aslında daha önce incelememiz gereken, ancak uzunca bir alıntı yapacağım için sona bıraktığım, butlanla ilgili olan tasarının 447. maddesini değerlendirebilmek için, bu konudaki madde gerekçesini aynen size aktarmak istiyorum. Ancak bu aktarmayı yapmadan önce yaşanmış bir olaydan esinlenerek size, butlan davasının kimler tarafından açılabileceğini, butlan davasını pay sahibi olmayan kişilerinde açıp açamayacaklarını sormak istiyorum. Ayrıca, düşüncelerinizi benimle paylaşmanızı rica ediyorum. Şimdi madde gerekçesini aynen bilgilerinize sunuyorum.

“Madde 447 - 6762 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği ilk yıllarda genel kurul kararlarının butlanının, bazı Yargıtay kararlarına göre hükümsüzlüğünün (geçersizliğinin) bir tespit davası ile ileri sürülüp sürülemeyeceği tartışmalıydı. Ancak, tartışma kısa sürede olumlu sonuca bağlandı ve iptal edilebilir genel kurul kararları yanında bâtıl genel kurul kararlarının da varlığı öğretide görüş birliği halinde kabul edildi. Yargıtay da bu ayrımı yerleşik içtihadı haline getirdi. İsv. BK m.706b'den alınan Tasarının 447 nci maddesi uzun yıllara dayanan Türk uygulamasını hükme bağlamakta, özellikle butlan sebeplerini somut bir şekilde göstermektedir.
Terime ilişkin bir açıklama yapılması da zorunludur. Kaynak İsv. BK m.706b'nin kenar başlığı "Nichtigkeit"dir. Aynı sözcük İsv. BK m.20'nin kenar başlığında da yer almıştır. Bu sözcük her iki maddenin metninde de kullanılmıştır. Anılan maddelerin Fransızcalarında "nullité" sözcüğü bulunmaktadır. Bu sözcüklerin Türk Hukuk lügatındaki ve BK'daki karşılıkları "butlan"dır. Öğretide genel kurul kararlarının "hükümsüzlüğü"nden ve "geçersizliği"nden söz edilmektedir. Tasarıda Borçlar Kanunu ile uyum amacıyla "butlan" ve "bâtıl" terimleri tercih edilmiştir. Hükümsüzlük ve geçersizlik terimleri doğru ancak daha geniş terimlerdir.
Bâtıl genel kurul kararları baştan itibaren hüküm doğurmazlar ve daha sonra sağlığa kavuşturulamazlar; mahkemece re'sen dikkate alınırlar; def'i olarak ileri sürülebilecekleri gibi süreye bağlı olmaksızın bir tespit davasının konusunu da oluşturabilirler. Diğer yandan, söz konusu kararlar işlem güvenliği yönünden bir önemli sakıncayı içerirler. Şirketin bir kararının, kararın alınmasından yıllar sonra bile butlanının ileri sürülebilmesi tehlikesi ve tehdidi, şirket yönetiminde pay sahiplerinde, alacaklılarda ve sermaye piyasasındaki potansiyel yatırımcılarda büyük tedirginliğe sebep olabilir. Yıllar sonra butlanın mahkemece tespiti ise o kararın kurduğu bir çok ilişkiyi çoğu kez geriye etkili olarak ortadan kaldırır. Bu sakıncası sebebiyle mahkemelerin geçersizlik kararlarını ayrıntılı ve çok yönlü değerlendirmeler sonucu sakınarak vermeleri yanında, kanun koyucunun da iptal edilebilirlik ile butlanın sınırlarını açıkça belirlemesi gerekir. Hükmün mehazı olan İsv. BK m. 706b, bu yönden İsviçre doktrininde eleştirilir. Anılan hükmün çizgiyi iyi çizemediği, tehlikeyi ortadan kaldıramadığı ileri sürülür. Ancak, daha iyi bir düzenlemeye ilişkin herhangi bir öneri de yapılmamıştır.
Tasarının bâtıl genel kurul kararları sınırlı sayı (numerus clausus) belirlemesi doğru olmazdı. Böyle yapılsaydı bâtıl sayılabilecek bir çok genel kurul kararı hükmün dışında kalabilirdi. Tüm butlan hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya tanımlanması ise imkânsızdır. Onun için bâtıl kararları iki kategoriye ayırmak, şekil yönünden bâtıl genel kurul kararlarını veya sebeplerini belirlemeyi içtihata ve öğretiye bırakmak, konu açısından bâtıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı olmamakla birlikte, örnekler göstererek - kesin çizgilerle işaret etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. Şekil yönünden geçersiz kararların saptanmasında tehlike ve tehditlerden sakınma ilkesine ağırlık vererek - mahkemelerin gerekli özeni gösterecekleri inancı ile sistem benimsenmiştir. Bu sebeple, 447 nci madde genel kurulun özellikle bâtıl olan kararlarını kategoriler halinde göstermiştir. Hükümdeki, "özellikle" sözcüğü geçersiz Genel Kurul kararlarının sadece maddede belirtilen kararlardan ibaret olmadığını, yani maddenin sınırlı sayı (numerus clausus) niteliği taşımadığını ifade etmektedir. Ancak, hem "özellikle" sözcüğü nispî bir sınırı ifade etmekte hem de seçilen karar kategorileri, kanun koyucunun konuya sakınarak ve ihtiyatla yaklaştığını ortaya koymaktadır. Sakınma, hükmün içerdiği bir ilkedir. Özellikle sözcüğü bu sebeple sınırlayıcı bir işleve de sahiptir. Konusu itibarıyla bâtıl olan genel kurul kararları, bazı niteliklere sahip pay sahipliği haklarını kaldıran veya sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan ve sermayenin korunması ilkesine aykırı olan kararlara özgülenmiştir. Bunun dışındaki bâtıl genel kurul kararlarının tespitinde ise butlanın ikincilliği ilkesi uygulanır. Bu ilke, özel sebepler dolayısıyla iptal etmenin yeterli ve tatmin edici bir yaptırım oluşturmadığı hallerde hukukun genel hüküm ve ilkelerine göre butlana karar verilmesi anlamını taşır. Sakınma ilkesinin özellikle şeklî sebeplerin (eksiklik ve aksaklıkların) butlana yol açtığı hallerde gözetilmesi gerekir. Yabancı mahkeme kararları söz konusu halde butlanı sözde genel kurul kararları ve "karar olmayan genel kurul kararları"na indirgemektedir.
Hükümde zikredilen pay sahipliği hakları ile ilgili maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır. Ayrıca, "anonim şirketin temel yapısı" ve sermayenin korunması ile ilgili olarak 391 inci maddenin gerekçesi incelenmelidir.

Bu blog sayfasında ayrıca,Türk Ticaret Kanununda ve Tasarıda tacir, haksız rekabet,cari hesap, acentelik, ticaret şirketleri genel hükümler, anonim şirketlerde yönetim, denetim ve genel kurul konularındaki diğer yazılarımı da inceleyebilirsiniz.

Tasarının ve madde gerekçelerinin metinleri için “inisiyatif.net” adlı siteye bakmanızı rica ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder