Av. ENDER DEDEAĞAÇ
Vekalet ücretine ilişkin olarak
düşündüklerimi sizlerle daha önce de paylaşmıştım. Hatta karşı taraf vekalet
ücreti olarak adlandırdığımız vekalet ücretine ilişkin eski düşüncelerimden
döndüğümü de saklamadan gizlemeden sizlerin bilgisine sunmuştum.
Bu kez, vekalet ücretine ilişkin kararları
toplayana ve onları kendi yorumu ile sizlere bir kitap halinde sunmaya çalışan
değerli meslektaşım Sn. Bülent Kurdoğlu’undan gelen bir kararı sizlerle
paylaşmaktayım.
Söz konusu karar 13.04.1949 gün ve 1949/1 E
1949/6 K sayılı içtihadı Birleştirme Kararıdır.
Bu kararın alındığı dönemdeki, Kamulaştırma
Yasası değişmiş olsa da kararın içeriğinde yer alan, karşı taraf vekâlet
ücretine ilişkin HMUK’a ait kurallar bugün HMK tarafından da benimsenmiştir. Bu
nedenle karar, bu açıdan güncelliğini korumaktadır.
Karar, bir belediye tarafından yapılan
kamulaştırma nedeni ile taşınmaz sahibinin, belediyeye karşı açtığı, bedel
artırım davası devam ederken; belediyenin, bilirkişiler tarafından oluşturulan
bedeli yüksek ve kendi olanakları ile ödenemeyecek olduğu anlaması üzerine, mahkemece
karar verilmezden önce, kamulaştırmadan dönmesiyle, davanın sona ermesi
halinde, davacı taşınmaz sahibine ödenmesi gereken, karşı taraf vekalet
ücretine ilişkindir.
Kararın bütünü değerlendirildiğinde,
Yargıtay’ın karşı taraf vekalet ücretini, yargılamada haksız çıkan tarafın
ödemekle yükümlü olduğu tazminat olarak değerlendirdiği görülmektedir.
Kararı doğru anlayarak katıldığımız ve
katılmadığımız noktaları sizlere sunmak için karardan bazı alıntılar yapmak
gereğini duymaktayız.
Söz konusu kararın oluştuğu tarihte, karşı
taraf vekalet ücretinin avukata ait olacağına ve takas - mahsup edilemeyeceğine
dair Av. K. m. 164/son hükmü henüz yasalarımızda yer almadığı için, tartışmada
da, bu husus hiç yer almamış ve tartışma doğrudan doğruya, davanın tarafları
ile ilgili olarak yapılmıştır.
Tartışmalara baktığımızda, iki üyenin,
belediyenin kamulaştırmadan vazgeçmesinin kendisine 26.12.1947 tarihli içtihadı
birleştirme kararında kabul edilen bir hak olduğunu bu nedenle, karşı taraf vekâlet
ücreti olarak adlandırdığımız vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini
savunduğu buna diğer üyelerin katılmadığı görülmektedir.
Diğer üyeler, mülk sahibine karşı taraf
vekalet ücreti ödenmesi gerektiğinde hem fikir olmakla beraber ödenecek ücretin
nispi mi yoksa maktu mu olduğu konusunda görüşlerini bildirerek tartışmaya
katılmışlardır.
Himmet Berki’ye göre “Mülk sahibinin masraflar yapmasına ve vekil tutmasına istimlak eden
daire sebebiyet vermiştir. İstimlakten feragat hakkı olsa dahi neticesine
tahammül etmek lazımdır.” Aynı üyeye göre “Esasen ücreti vekalet ve masarifin luzumunda başlıca sebep haksızlıktır
buna sebebiyet vermektedir, istimlakten vazgeçen daire, vaktiyle düşünmesi icap
ederdi.”
Vehbi Yekebaş’a göre “Davayı kaybeden tarafın davayı kazanan tarafa ait masrafları ödemesi
lazımdır. Burada kaybedilmiş bir dava yoktur. Böyledir ama bu zımnen kaybetmek
mahiyetindedir. Siz bedeli arttırıyorsunuz, ben öyle ise almıyorum, demektir.
Sayın A.Himmet Berki’nin buyurdukları gibi ücreti vekaletin sebebi kısmen veya tamamen
haksız bir hareket ile öbür tarafın tahammül etmek mecburiyetinde bırakıldığı
masarif ve tevabiidir. Binanenalyh bu ücreti ödemek zarıridir.Kaldı ki, bundan
fazla olarak bedelin arttırılmış olacağı ne demektir. Belediye vaktiyle kıymet
takdir ederken mülk sahibinin hakkını tayinde zuhul etmiştir; haksızlığı ile
onu hakkını aramaya bunun için bazı masrafları ihtiyar etmeye mecbur
eylemiştir, elbette bunu verecektir.”
Kararın gerekçesine baktığımızda ise, “Masarifi muhakeme ve bu meyanda vekâlet
ücretinin haksız tarafa tahmilini emreden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
417 inci maddesi, haksız olarak diğer tarafın zararına sebebiyet verilmesine ve
esas itibariyle Borçlar Kanununun gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut
tedbirsizlikle haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o
zararın tazminine mecburdur, diye yazılı hükümlerine istinat eder. Kamulaştırma
muamelesine tevessül edip mülk sahibinin bedelin arttırılması talebiyle
mahkemeye müracaatından sonra kamulaştırmaktan feragatle davayı neticesiz
bırakan ve bu suretle mülk sahibini faydasız bir takım masraf ve külfet
ihtiyarına sevk eden Belediyenin bu zarara tahammül etmesi lazım gelir.” görüşünün
yer aldığını görmekteyiz.
Karşı taraf vekâlet ücreti ödenmemesi
görüşünde olan üyeler bile, bu ücretin hüküm altına alınmasında, haksız tarafın
vermiş olduğu zarardan ötürü, ödemek zorunda olduğu tazminat fikrinin yer
aldığını kabul etmektedirler.
Haksız olarak dava açarak diğer tarafa
zarar veren yada kendisi haksız olduğu halde karşı tarafı dava açmaya
zorlayarak davacı yana zarar veren
kişinin bu zararı ödemesi 1926 yılından
beri HMUK da yer alan bir kuraldır. Bu kural söz konusu 1949 tarihli içtihadı
birleştirme kurul kararı ile de benimsenmiştir.
Burada zarar gören yani avukata akdi vekâlet
ücreti ödeyen kişi davanın tarafı olduğuna göre, bu zararın davanın tarafına
ödenmesi işin doğası gereğidir. Bu ücretin avukata ait olacağını söylemek,
karşı taraf vekâlet ücreti kavramının mantığı ile bağdaşmaz. Çünkü bu ücretin
avukata ödenmesi ile davanın tarafının zararı giderilmemektedir.
Üstelik daha önceki yazılarımızda
değindiğimiz gibi, günümüzdeki uygulaması ile, özellikle finans kuruluşlarının
avukata ücret ödemeden sözleşme akdetmesi hatta karşı taraf vekalet ücretinin
bir kısmına el koyması sonucunda, avukata para karşılığı iş bulma sucu
ilenmekte ve avukat sırtından bazı kuruluşlar haksız kazanç sağlamaktadır.
İşte son paragrafta yer alan düşünceye
sahip olduğumuz için, söz konusu kararda yer alan “Vekâlet ücretinin nispi veya maktu takdir edilmeği meselesine gelince;
Kamulaştırmaktan vazgeçme, vekâlet ücreti tarifesinin on birinci bendinde zikri
geçen feragat mahiyetinde olmamakla beraber hadisede bedel ve müddeabih
tasavvuruna imkân kalmamış ve çünkü kamulaştırma ile güdülen esas muamele ve
bunun zımnında bedel mevzuu ortadan kalkmıştır. Bu hale göre Tarifenin yirmi
birinci bendi sarahati mucibince ücret, sarf edilen gayret ve işin ehemmiyet ve
güçlüğüne göre takdir edilmek iktiza eder.” hükmüne katılmamaktayız. Çünkü;
-
Mademki burada asıl amaç, somut olaydaki davacının,
davalının haksız eyleminden ötürü doğan zararını karşılamaktır, o halde bu
zararı doğru saptamak gerekir. Avukatla vekil eden arasında ücret sözleşmesi
yapılırken, davanın sulh, kabul, feragat vb. şekilde sona erdirilmesi halinde,
ücrette indirim yapılmasını kararlaştırmasını beklemek doğru bir yaklaşım
değildir. Avukat, dava için yapılması gereken tüm fikri çalışmayı dava
dilekçesinin ya da cevap dilekçesinin hazırlanması aşamasında
gerçekleştirmiştir. Hatta HMK’nın delilerin dilekçe ekinde sunulmasına ve de
somutlaştırmaya ilişkin kurallar gereği, dilekçeler aşamasında fikri emeğinin
nerede ise tamamını sunmuştur. Geriye, beklenmedik hallerde ne yapılması
gerektiğine ilişkin fikri emeği kalmıştır. Elbette, duruşmaya girmek,
delillerin gelip gelmediğini kontrol etmek gibi bedensel emeği devam edecektir.
Ancak, bu bedensel emek fikri emeğin yanında çok değersiz kalan bir emektir.
-
Ayrıca, davanın sulh, kabul, feragat gibi bir nedenle sona
ermesinde elbette avukatın emeği inkâr edilemez. Avukat sergilediği fikri emeği
ile karşı tarafın hükümden önce davaya son vermesine neden olmuştur. Bundan
ötürü avukatı noksan ücret ödemekle cezalandırmak, haksızlık olur. Ayrıca,
davaların uzlaşma ile çözümlenmesini engeller, bu ise HMK ile istenilen
amaçlardan biri olan sulh yönteminin/arabuluculuk uygulamasının, daha doğmadan
ölmesi anlamına gelir.
- Davanın sulh, kabul, feragat gibi nedenle sona ermesinde,
mahkumunbihi yani kazanılan/hükme esas alınan değeri bulamamak diye bir şey
olduğunu düşünmemekteyim. Kabul halinde dava değeri hükmedilen olmuştur. Feragatte
da aynen dava değeri davanın red edilen kısmı olmuştur. Sulh de ise. Sulh
protokolü bunu ortaya koyacaktır. Çözülmesi gereken tek şey, harçlardan
kurtulmak ve de avukatlık ücretini noksan ödemek için sulh sözleşmesini gerçek
dışı düzenlemek olayıdır ki bunu da önlemek mümkündür. Hatta bu yolda örnek
yargı kararları da bulunmaktadır.
EK 21.10.2020
Karşı taraf vekalet ücreti, müvekkili tarafından avukata ödenen ücret olarak değerlendirilmelidir. Çünkü haksız fiil tazminatıdır Baki Kuru Hukuk Usulü 6 bası sayfa 879 ve civarı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder